Ekranda dört tane küçük böcek var. İsimlerini bilmiyorum. Çünkü onları daha önce hiç görmedim. Açık kahve bedenleri ve saydam kanatları var. Çok zararsız görünüyorlar. Bu ekranın nesi çekiyor onları? Bir tanesi şu an tam "Çok zararsız görünüyorlar." cümlesinin "zararsız" kelimesi üzerinde geziniyor. Kendince dalga mı geçiyor acaba benimle? "Heh heh... Seni sefil insan... Zararsız görünüyorlarmış... Kolundaki o küçük pembe benekleri kaşırken anımsarsın bizi... heh heh heh" İsimleri ne acaba? Şimdi ben bunlara isim bulsam birbirlerini dürtüp "bu insanlar ne kadar aptallar." deyip gülcekler, eminim. Her neyse...
*******
Annem nereden bulduysa bir tişört giymiş. Ona "çöl gibi görünüyorsun" diyorum. Alınıyor. Haklı kadın. "Nedenmiş o?" diye tersleniyor. "Tişört" diyorum "rüzgarın kumlarda bıraktığı izler gibi üzerindeki desen. Kızıl bir çöle benziyor." Omuz silkip geçiyor. Ne desin ki? Her neyse...
*******
"Bir duvar vardı." diye başlıyor Mülksüzler. Ah be Ursula keşke sadece tek bir duvar olsa. Dört bir yan duvar bazen... Öyle, bir parça gökyüzü tepede... Azıcık nefes alacak alan bir de... Bir de o muzip kırlangıçlar geçmez mi? Ah keşke bir duvar olsa. Tek bir duvar...Arkanı dönüp gidersin. Duvar arkada kalır. Sonra devam ediyor: "Bir duvar vardı.Önemli görünmüyordu." Elbette önemli görünmez. Ya şöyle başlasaydın kitaba: "Dört duvar vardı." O zaman bu cümlenin ardından "önemli görünmüyordu." diyebilecek miydin? Desen bile kendin inanacak mıydın o ikinci cümleye? Her neyse...
*******
Kedinin yavruları olmuş. Tam beş tane kocaman kulaklı yavru. Kulakları neden bu kadar kocaman? Gerçekten tuhaf. Bir tanesi duvarın üzerinde çılgınlar gibi bağırıyor. O kadar küçük bir bedenden bu ses nasıl çıkıyor anlaşılır gibi değil. "Onu alıp annesinin yanına koyayım" diyorum, anneannem "hayır" diye bağırıyor. Şaşkınlıkla "neden?" diye soruyorum. Çünkü bir yavruya insan eli değerse anne onu bir daha yanına almazmış. Böyle bir şey mümkün olabilir mi? Ama bu deneyi yapmayı göze alamıyorum. Ya doğruysa? Ya gerçekten annesi onu o duvarda bırakırsa? Bunu göze alamam. Her neyse deyip arkamı dönüp gitmeyi istiyorum ama bazı zamanlarda insan "her neyse" diyemiyor.
********
Böcek, çöl, duvar ve kedi yavrusu aklımın içinde birbirine karışıp gidiyor. Dört kelime kaç hikayede bir araya gelir? Bu dört kelimeden kaç kısa hikaye doğar ya da tek bir hikayede nasıl bir araya gelir bu kelimeler?
Küçük bir deneme yapalım mı?
Çölün kızıl kumları üzerinde birden peyda oldular. Sanki kumların içinde doğmuşlardı. Tıpkı onun rengindeydiler. Kanatları hariç. Kanatlar saydamdılar. Öyle saydamdılar ki güneşin ışığı o kanatlardan geçip yedi renge ayrılıyordu. Kızgın kumların üzerinde hafif ayaklarıyla dolaştıkları için hafif ayağın kısaltılmışı olan hafay diye bilinirdi bu böcekler. Zararlı olmadıkları söylenirdi. Öyle ki çöl insanları bu böceklerin ellerinde kollarında yürümesine aldırış etmez, hafif ayaklarını hissetmezlerdi bile.
Oysa insanların bilmedikleri birşey vardı. Bu böcekler tek bir koşul altında zararlı hatta öldürücü olabilirlerdi. Bir kedinin tüyleri arasında yaşamaya başladıklarında... Hiç bir canlının kanını içmeyen hafayların, nedendir bilinmez, kedi kanına karşı bir zaafları vardı. Ve kedi kanı kendi kanlarıyla karıştığı vakit, dünyanın en az miktarı en öldürücü olan zehrine sahip olan yaratıklarına dönüşüyorlardı. Ve elbette insanlar bunu henüz bilmiyorlardı.Hafaylar da öyle...
Çölün, kızgın güneş altında alev alev kavrulduğu sıradan günlerden birinde onlar geldiler. Çarçabuk çadırlar kurup büyük bir gürültüyle çalışmaya başladılar. Nedendir bilinmez çölü bir duvarla ikiye ayırmaya karar vermişlerdi. İnsanoğlunun anlamsız ve gereksiz savaşlarının bir sonucu olsa gerekti bu ya, küçük hafaylar buna pek kafa yormadılar. Hem onlara neydi canım onların hafif ayakları tırmanmalarını, saydam kanatları uçmalarını sağlıyordu.Üstüne üstlük savaş üzerine kafa yormayacak kadar barışçı yaratıklardı onlar. Bu nedenle hafaylar hiç aldırmadılar bu gürültücü adamlara. Sadece bir süre o bölgeden uzaklaştılar. Çölün daha sakin sessiz bölgelerine gittiler, her zaman yaptıklarını yapmaya devam ettiler. Arada bir meraklı hafayların bazıları eski bölgelerini ziyaret edip, gökyüzünde kanat çırparak duvarı, adamları izlediler. Çadırların içine girdiler ve küçük araştırmalar yaptılar.
Bu hafay ziyaretlerinden birinde küçük bir hafayın gözleri çadırın önünde kıvrılmış uyuyan nefis bir siyam kedisinin üzerinde büyülenmiş gibi sabitlendi. Kedi öylesine zarif öylesine güzeldi ki daha önce böyle birşeyi hiç görmemişti. Daha yakından bakmaya karar verdi. Ve ne olduysa ondan sonra oldu. O ince ipeksi tüylerin arasına giren hafay kanın kokusuyla kendinden geçti. Ne yaptığını bilmez bir vaziyette, daha önce varlığından bile haberdar olmayan iğnesi ortaya çıktı ve kedinin sırtında kendine küçük bir delik açtı. Meraklı hafay neye mal olacağını bilmeden içtikçe içti kanı. Sarhoş gibi havalanıp yalpalayarak arkadaşlarının yanına döndü. Olan biten herşeyi anlattı onlara. Merak ve istekten çıldıran bir hafay sürüsü Siyam kedisinin üzerine kamp kurdu.
Kedi bir kaç gün sonra öldüğünde hafaylar birer canavara dönüşmüşlerdi bile. O gürültücü adamların kanlarını içmekte geç kalmadılar. Çünkü ortada başka bir kedi kalmamıştı. Duvarın başlamasından bir hafta sonra orada çalışan tüm insanlar öldü. İşlerini hiç iz bırakmadan yapan hafaylar, ölümleri araştırmak üzere gelenlerin üzerine asılıp kendilerine kedi kanı bulmak için kentlere gittiler.
Yarısı tamamlanmış o duvara "ölüm duvarı" dendi ve çölün o bölümü lanetli kabul edildi. Ve o kentteki tüm kediler birer birer yok oldular. Kimse ne olduğunu öğrenemedi.
Fotoğraf: http://www.deviantart.com/print/2229276/
vauvvv çok şugar olmuş yeni versiyon. sankim pirefösyenel eli deymiş gibim.
YanıtlaSilşukela.
Beğendiğine sevindim İrlandalı :) Bunu ben de beğendim. Ama beni bilirsin pek çabuk sıkılırım :) du bakem bu ne kadar süre ile aydan atlayan kedinin fonu olacak :)
YanıtlaSilen sondaki birleştirdiğin versiyonunu okurken aklıma mısır piramitleri geldi. gizemli ölümlerden sivrisinekleri sorumlu tuttuklarını hatırlıyorum. ayrıca orada, çölün ortasında dev bir kedi piramitide vardır :) benzerlikleri görünce daha bi sevdim yazıyı.
YanıtlaSilTeşekkürler Jack :) Mısır'da kedilerin özel bir yeri olduğunu biliyordum. Kediler bence gizemli yaratıklar... Sivrisinekler meselesi ise beni şaşırttı bunu daha önce hiç duymamıştım.
YanıtlaSilEvet film senaryosu gibi!Hemen tasdix le bence :)
YanıtlaSilSevgili dostum,yazılarını okurken aklımda şunu canlandırıyorum:
"Bir cambaz,ama palyaço kıyafetleri var.Elinde uzun ince bir sopa ve kelimelere işaret ediyor!Kelimeler işareti alınca ipin üzerinden karşıya geçiyorlar!Yada elindeki kırbaçı şaklatıyor,kelimeler bu kez yanan bir çemberden geçiyorlar1
Kelimelerle bu kadara iyi oynayabiliyorsun yani :)
Bak şimdi sabah sabah şımardım sözlerinle:) Çok teşekkür ederim. Kelimeleri severim ve dünyanın en çok parçadan oluşan en eğlenceli oyuncakları olduğuna inanırım :) Tekrar çok ama çok teşekkür ederim :)
YanıtlaSilYazdıklarını bir çırpıda ve de büyük keyifle okudum. Ama annenin tişörtüne bi daha laf söylemek yok tamam mı :)Böyle ufak şeyler için kırmayalım kalplerini...Sevgiler...
YanıtlaSilps:sayfanın yeni halini ben de çok beğendim.Ama yukarıdaki photos, friends sayfa kısımlarını ya doldur ya da iptal et. İlk seferinde tıklayıp bişey çıkmayınca pek bozulmuştum :)
Çok çok teşekkür ederim. Annem alışık benim sözlerime aslında alınmaz güler :) Kırmam ben onun o güzel kalbini, asla...
YanıtlaSilYukarıdaki o bölümü nasıl yapacağımı bilmiyorum ki... Aslında ben de gıcık oluyorum öyle boş olmasına. Ama nasıl doldurulur ya da nasıl kaldırılır bir türlü bulamadım. Keşke biri bana yardım etse :)
ah aslında o kısmı basit. şablonun olduğu bolume tıkladıktan sonra ctrl+F yapıyorsun, Photos diye aratıyorsun misal. Sana o başlığı ve tıkladığında gideceği linki yazan bir satır buluyorsun. Sonrası sana kalmış ya linki değiştir fotoğrafların olduğu bir yere yönlendir ya da satırı sil :) (bunu buraya yazıyorum ki bilmeyen başkalarıda faydalansın)
YanıtlaSilHtml bilen birinin yardımcı olması gerek. Ben wordpress teması olsaydı yardımcı olabilirdim ama blogger temalarına yabancıyım.İstersen temanın adını ver bir araştırayım. En azından o kısımları silebilirsin belki.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilTamam buldum naıl yapılacağını. evrenselyasam@gmail adresime mailini gönder anlatayım nasıl yapacağını.
YanıtlaSil"dünyanın en çok parçadan oluşan en eğlenceli oyuncakları "
YanıtlaSilbeyazötesi bir tarif daha...lego'yu da zamanında çok severdim.
İnsan büyüyünce legoların yerine başkA bir oyuncak arıyor :) Teşekkürler...
YanıtlaSilbu güzel yazıyı yazan elleri , beyni ,kişiyi ; kendi bedeni içerisinde ayrı ayrı tebirk ediyorum ..
YanıtlaSilAyrıca şu duvarlar varya kedi .. Ben o duvarların sanırım içinden geçmeyi öğreniyorum .. Yavaş yavaş , emin adımlarla ..
Aman efendim ben bugün pek bir şımardım pek bir mutlu oldum bu güzel sözlerden...
YanıtlaSilDuvarlardan geçmek ha Batuhan? Bunu yazmalısın... Ne dersin?
Aslında geçtiğimi ,geçmeye çalışırken öğrendiklerimi , geçerken attığım adımları yazıyorum Aydan Atlayan Kedi ... Ama Duvarlardan Geçmek adına bir yazı yazabilirim .. :)
YanıtlaSilM.C. Anday'ın şu lafını tekrarlayıp duruyorum,"Hayat çok basit; bütün karmaşa bundan". Çok ama çok güzel hikaye."Nedendir bilinmez" ler dışında hiçbir şey rahatsız etmedi. Masal-Sâhi arasında dikkatim gitti geldi. Sanki okumadım dinledim. Evet, dinledim. Çünkü sözlü edebiyat lezzetinde bir hikâye bu. Hep yazın lütfen.
YanıtlaSil(Yeni fark ettim sizi; fark ettiniz sanırım)
Çok çok teşekkür ederim. "Nedendir bilinmez"ler bölümünü bir daha okuyacağım :) Ayrıca sizin blogunuzu farketmemi sağladığınız için de çok teşekkür ediyorum.
YanıtlaSil