Öyle öfkelendim ki kimse bu öfkenin nedenini anlamadı. Ben de anlatmadım. Ama size anlatacağım. Başlangıç olarak tek bir şeyi belirtmek isterim, eğer biri çok basit gibi görünen bir sebeple çığrından çıkacak kadar öfkelenmişse, onun delirmiş olduğunu düşünmeden önce, altında sebepler olup olmadığına bakın. Çünkü öfke hemen hemen her zaman birikmiş bir şeylerin sonucudur. Tıpkı çöp yığınında gün be gün sıkışan gazın bir gün patlamasına benzer.
Olay dışardan bakıldığında çok basit gülünüp geçilecek bir olaydı. Ama dediğim gibi dışardan bakıldığında böyleydi. Ofisin sakin günlerinden biriydi. Birden odaya 6 ya da 7 çocuk ve bir anne girdi. İş arkadaşımdan birşeyler istiyorlardı ve şansızlık eseri iş arkadaşım o gün izin günündeydi. Çocuk dediğime aldırmayın. Yaşları 14 ve 15 arasında değişen genç kızlık ve çocukluk arasında gidip gelen insanlardan söz ediyorum. Daha dertlerini anlamadan benim masamı, iş arkadaşımın masasını büyük bir açgözlülükle karıştırmaya başladılar. Bir yandan hep bir ağızdan, ki buna anne de dahil, konuşuyorlar bir yandan da masada dergi, evrak, dosya ne buldularsa hepsini karıştırıp ortalığı birbirine katıyorlardı. Saldırıya uğramış gibi hissettim. Dediklerini anladıktan sonra onlara yardım edemeyeceğimi, yarın gelmelerini, iş arkadaşımın yarın burada olacağını anlatmaya çalıştım ama kimse beni dinlemedi. Alacakları şeye odaklanmış ayak diriyorlar bir yandan da odayı alt üst etmeye devam ediyorlardı. İnsanlara hele de tanımadığım insanlar sert davranmak normal davranışım değildir ama başka yol kalmayınca ses tonumu biraz sertleştirdim çünkü 20 dakika boyunca yumuşak sözlerim hiç işe yaramadı. En sonunda onları yarın gelmeye ikna ettim.Fakat çok tuhaftır ki giderlerken her birinin masanın üzerinde olan birşeyleri aldıklarını gördüm. Arkalarından "ne yapıyorsunuz?" diye koştum. İş yerimize ait olan bu şeyleri vermem mümkün değildi zaten onlar da izin alma gereği duymamışlardı. Hiç utanma belirtisi göstermedikleri gibi bir de gözlerime baka baka benim onları almaları konusunda izin verdiğim gibi bir yalanı söylediler. Bütün bunlar olurken yetişkin diye tanımlanabilecek fakat asla yetişkin olmayan annenin en ufak bir müdahalesi olmadı.
Onlar gittikten sonra öfkeden deliye döndüm. Neden öfkeli olduğumu soranlara bu olayı anlattım fakat insanlar sonuca odaklandıkları için olayın kötü bir sonla bitmemesi nedeniyle sinirlenmemem gerektiğini söylediler. Onlara bu çocukların davranışını anaokulu ya da ilkokul çocuğu yapsa idi ve anneleri onların hareketlerine müdahale etseydi sinirlenmeyeceğimi söyledim. Omuz silktiler.
Öfkemi yenmek için bahçeye çıktım. H. geldi. "Kızmakta haklısın ama bu kadar öfke neden?" diye sordu. "Bak" dedim "ben her sabah uyandığımda evin önündeki ağaçları talan eden çocuklarla karşılaşıyorum. Güllere, çiçeklere, herşeye zarar veren çocuklar bunlar. Bir portakal almaktan ya da bir gül koparmaktan söz etmiyorum. Talan diyorum dikkat et. Ceplerinde bu iş için özel olarak hazırladıkları bıçaklarla gelen ağaçtaki tüm portakalları koparan, tüm gülleri tomurcuk olanlar dahil kesen ve hırslarını alamayıp dalları kırıp giden çocuklardan söz ediyorum. Sorun portakal ve güller değil anlıyor musun? Sorun bu çocukların nasıl yetiştikleri. Hırsız olmanın normal kabul edilmesi. Ne koparsam kardır mantığının yürürlükte olması. Bu çocukların "ne yapıyorsunuz, yapmayın" diyen anneannemle uzaktan dalga geçmeleri, ona taş atmaları. İşte sorun bunlar. Bana söyler misin bu çocuklarla mı gelecek hayal edeceğiz? Söyler misin sen çocukluğunda yaptın mı böyle şeyler? Ya da senin sekiz yaşındaki kızın neden masamdan bir kalem alırken benden izin istiyor? Neden ona masamdan istediği herşeyi alabileceğini, sormasına gerek olmadığını söylediğim halde hala ısrarla izin istiyor? Bana söyle çocukken kaç arkadaşın vardı cebinde bıçak taşıyan? O bıçakla başkasının bahçesine, ağaçlarına zarar veren? Çocukken erik çalmıştır çok çocuk. Ya da elma. Ama canı çekmiştir koparmıştır. Ama bu söz ettiğim öyle birşey değil ben yağmalamaktan söz ediyorum."
Umutsuzluğa düşme dedi H. Sanki mümkünmüş gibi sanki tüm anlattıklarımdan sonra kendisi umutsuzluğa düşmemiş gibi. Tam sustuğumuz anda hemen yan tarafta sigara içen bir kadın geldi. "Özgüven" dedi. "Çocuklara bu zamanda sadece özgüven veriyoruz, ama ahlak, değerler herşey eskide kaldı." Ona inanmak istemiyorum. Haklı olmasından korkuyorum. Birey olmak diye empoze edilip duran bu şeyin bizim sadece kendisini düşünen korkunç varlıklar olması anlamına gelmesinden korkuyorum. Böylesi "modern" bir çağın böylesi yıkılmış değerlerin üzerinde yükselmiş olmasından da öyle... Peki ama modernleşirken asıl olan şeyleri kaybediyorsak eğer, herşeyimizi yitiriyorsak bütün bunların bir anlamı var mı? Dahası geleceği sırtlarına alacak bu çocukların o geleceği taşıyabilecek sağlam omurgaları olacak mı? Bilemiyorum.
Resim: Raphael