Bazıları dolaplarını giyecekle doldururlar. Bazıları ayakkabı ile bazıları makyaj malzemesi bazıları da parfümle. Bazıları ise okunmamış bunca kitabı olmasına rağmen kendini kitap almaktan alıkoyamaz ve karşısında duran onlarca kitaba baktıkça kendi kendilerine şöyle sözler verirler: "Bu kitaplar bitmeden asla ama asla kitap almayacağım." Elbette bu sözler kitapçılarda ya da online kitap satış siteleri karşısında unutulmaya mahkumdurlar.
Bu tip insanlar kitabevi raflarını gördüklerinde kendilerinden geçerler. Kitap sayfalarının kokusu beyinlerine süzüldüğünde, kitaplar binbir cilve ile raflardan parladığında, en sevdikleri yazarın yeni bir kitabını gördüklerinde kitaplıklarının raflarına tıklım tıkış yığılmış onca kitabı bir anda unutverip açlıktan gözü dönmüş birine dönüşürler. Koltuklarının altında en az 3 kitapla sokağa çıktıklarında ise akılları başlarına gelir ve omuz silkerler. Bunları hemen okuyup bitireceklerdir ve evde kendilerini bekleyen kitapları da öyle. Hatta onları okumadan ölmeyecek, onların hepsi bitene kadar kitap almayacaklardır. Söz veriyorlardır evet kesinlikle sözleri sözdür. Bu sondur ve asla pişman değillerdir. Şöyle derler: "Ne yapayım dayanamadım. Şunlara baksana, şu sayfaların kokusuna, şu kapağın parlaklığına bir bak Allahını seversen. Kim karşı koyabilir ki?"
O kitaplar ellerinde mutlu mesut eve gelirler. Evde her yanının kitap olmasından, dolaplara birşey koyamamaktan şikayet eden bir anne mevcuttur. O anne kapıyı açar ve kaşlarını kaldırarak şöyle der: "Yine mi?" Bağımlımız mahçup mahçup başını öne eğer: "Vallahi bu son vallahi bak." Annenin kaşları hala aşağıya inmemiştir: "Daha diğerlerini okumadın" Anne haklıdır. Fakat ona haklı olduğu söylenmez, onun yerine sevimlilik yapılarak "yemekte ne var?" "Bugün ne tatlısın farkında mısın?" gibi cümlelerle olay örtbas edilir.
İşin en güzel kısmına gelinmiştir artık. Kitaplar yatağın üzerine konur hemen bağdaş kurulup oturulur azıcık ondan birazcık bundan okunmaya başlanır. Bütün bu hazza eşlik etsin diye bir fincan çay alınır ve kitaplardan biri o gece bitirilir. Kitapkurdumuz huzur içinde uyuyabilir artık çünkü sözünün küçük de olsa bir kısmını yerine getirmiştir.
Sonraki günlerde söz vermiş olmasına rağmen aldığı o üç kitabın kefaretini ödemek için çılgın bir hızla okumaya girişir. İşin garibi yeni aldıklarını değil de eski olanları okuyordur. Çünkü O şöyle bir şeye inanıyordur: "her kitap için bir zaman vardır. Çoğu zaman bilmezsin hangi kitabı okuma vaktindesin ve bu yüzden kitaplığın önünde uzun zaman geçirmen gerekir. Belki bir aşk hikayesine ihtiyaç duyuyordur ruhun ya da tarihe. Belki seni güldürecek birşeye ihtiyacın vardır o aralar ya da bir türlü akmayan gözyaşının akmasına sebep olacak bir kitaba."
Bazen kitaplığın önünde durup bir ondan bir bundan okumaktan ve bir türlü ne okuyacağını bulamamaktan o kadar sıkılır ki mümkün olduğunca kalın kitapları okumak ister. Çünkü onlar çabuk bitmeyecektir ve böylece kitaplık önünde harcanan zamanlar yeniden yeniden yaşanmak zorunda kalmayacaktır.
Okurumuz biraz huysuzdur açıkcası. Kimi zaman ayıla bayıla okuduğu bir kitabın ortasında ona burun kıvırabilmektedir. Ya da kitabın sonlarına doğru gözü başka kitaplara kaymakta ve bu sadakatsizliğinden utanç duymaktadır. Bazen kitaplarla kavga etmekte, bazen bir cümlenin güzelliğine vurulup kalmaktadır. Kimi kitapları aşkla okumakta kiminden de hiç birşey anlamayıp bir kenara fırlatmaktadır. Bazen dünyaya böyle baktığı için kitapları suçlamakta ve onlardan nefret etmektedir. Kitaplarla arasındaki o aşk ve nefret ilişkisinden yorulup zaman zaman okumayı bırakmaktadır. Dedik ya huysuzun tekidir okurumuz.Zaten okur dediğin de biraz huysuz olmalıdır belki.
Sonra küser bir zaman kitaplara.Uzun zaman okumaz. Elbette onun uzun dediği zaman görecelidir. Başkasına kısacık gelecek bir zamandır belki de. Sonra bir gün yeniden bir kitabevine düşer yolu ya da gazetede sevdiği bir yazarın yeni kitabının çıktığı müjdesi verilir. Ve film yeniden başa sarılır. Koltuğunun altındaki kitap sayısı değişse de okurun serüveni hep aynıdır.
Fotoğraf: Guardian