Dünya şöyle bir yer olsaydı mesela: Hiç bir hayvanın ya da bitkinin belli bir biçimi olmasaydı. Değişik şekillerde karşımıza çıksalardı. Tüm bu karşımıza çıkan yaratıklara alışmış bir biçimde hayatlarımızı sürdürür müydük yoksa her an nasıl bir yaratıkla karşılaşacağımızı bilememenin tedirginliğiyle çekilmez mi kılardık hayatlarımızı? Dünya bu şekilde devam ettikçe büyük ihtimalle bazı türler yok olacak, bazıları ise biçim değiştirip yeni türler olarak adlandırılacaklar. Şu an, 2008 yılında yok oluşun ufak tefek etkilerini görmeye başladığımız bu yıllarda, gelecek nesillerin nasıl bir hayatı olacağını merak ediyorum doğrusu. Çoğu insan kendi ömrünün kısalığını düşünerek yaşıyorken ve gelecek nesillere bırakacağı dünyayı hiç umursamadan kaynakları savurgan ve hoyratça kullanıyorken , geleceği tahmin etmek pek de zor değil aslında. Büyük ihtimalle dünya dünya olmaktan çıkacak, yaşlı olanlar geçmişi anımsayıp hüzünlenecekler ve kendilerinin de çorbada tuzları bulunduğu vicdan azabıyla yaşamayı öğrenecekler. Eskiden dünyanın nasıl bir yer olduğunu bilmeyen genç kuşaklar ise dünyanın eski halini biryerlerden okuduklarında ya da birilerinden dinlediklerinde bir masal gibi gerçekdışı olarak adlandıracaklar şu an içinde yaşadığımız hayatı. Dediğim gibi; kaynaklar böyle hoyrat kullanılmaya devam edilirse ve doğayı hiçe sayıp hayatımızı yapay olan şeylerle kurmaya alıştıkça geleceği tahmin etmek hiç mi hiç zor değil. Büyük ihtimal şöyle diyaloglar olacak:
-Cenk, olum çabuk gel. Gördüklerine inanamayacaksın.
-Bıyıklı bir sinek için tek adım bile atmam abi.
-Eveeeeet. e şimdi geliyor musun?
-abi ben bu dünyada olmuş ve olabilecek herşeyin mümkünlüğüne inanırım. Rahat adamım abicim ben bilirsin. Eeee neymiş o inanamayacağım şey?
-Olum bıyıklı bir sinek var odamda.Kedi bıyığı gibi bıyıkları var.
-Yav o da birşey mi? Geçen gün piknik yapmaya gitmiştik ya. Hani sana gel demiştim de koca poponu kaldıramamıştın. İşte o zaman kelebek gibi kanatları olan bir yılan görmüştüm.
-Neeeey? Kelebek gibi kanatları olan yılan mı? Atıyorsun.
-Yeminle olum. İstersen İsmail'e sor. O da gördü.
-Vay anasını!
-Ama yakından bakamadık. Ağacın üzerinden sarkıyordu aşağıya. Biz yaklaşınca havalandı. Arı iğnesi vardı. Hem de bir örgü şişi büyüklüğünde.
-Yuuuuh!
-e tabanları yağladık tabi. -Eeee cevap vermedin geliyor musun?
-Bıyıklı bir sinek için tek adım bile atmam abi.
-Olum sinek için değil. Asıl süprizi sona sakladım.
-Eeee neymiş o?
-Bizim tavanarasında bir kitap buldum. Daha doğrusu bir ansiklopedi.
-Ne kitap mı? Hem de bu devirde. Kitaplar hala var mı yahu.
-Bizim peder bir tane saklamış.
-Vaaay canına. Ne ile ilgili bu kitap?
-Asıl ilginç olan da bu işte. Kitap hayvanlar ansiklopedisi. Ve tahmin et kaç basımı?
-Hımm. 2100 falan mı?
-Daha eski olum. 2008 basımı.
-yuh. Ne dediğinin farkında mısın abicim. Tam tamına... dur bakiiim... 2200 eksi 2008... 192 yıllık bir kitap mı yani.
-Eveeeeet. e şimdi geliyor musun?
-Gelmek ne kelime uçuyorum. bir dakika sonra ordayım.
5 dakika sonra Uğur'un evi:
-Olum bu kitap bir hazine. Şu kedi maddesini açsana. Eskiden kediler neye benziyormuş bir bakalım.
-Bıyıkları varmış kedilerin gerçekten. Dört ayaklı yahu bunlar. Sen hiç dört ayaklı kedi gördün mü?
-görmedim vallahi. Bir tanesi ayaksızdı. Sürünerek gidiyordu. Bir tane de 7 ayaklı ve kanatlı olanını gördüm.
-yılan bölümünü aç. Onların da ayakları var mıydı merak ettim.
-Yuh onlar hep ayaksızmış.
-Aaaa burda kuş diye bir hayvandan söz ediyor.
-Kuş mu?
-evet. Hiç böyle bir yaratık görmemiştim. Binlerce çeşidi varmış.
-binlerce mi?
-Evet binlerce. 192 yılda onlardan bir tane bile kalmamış demek ki.
-Binlerce çeşit nasıl yok olabilir ki?
-Gökyüzüne bak. Eskiden maviymiş biliyor musun? Şimdi tozlu bir sarı. Bir de ağaç falan denen birşeyler varmış. İnanmayacaksın ama o zamanlar kocaman su kütleleri varmış. Deniz deniyormuş adına. Galiba ancak böyle bir ortamda yaşıyordu o binlerce çeşit kuş. Bütün bunların şimdi olmadığını düşününce pek de garip değil o kuşların yok olması.
-Bak ne hatırladım. annem çok eski bir şarkı söylerdi. Bana ve kız kardeşime de öğretmişti şarkıyı. Unutulmasın istiyordu. Bizden de kendi çocuklarımıza öğretmemizi istemişti. dur bakayım nasıldı o şarkı... Şöyleydi sanırım: "Kuuuuş sesleriiii ovaaalaraaaa yayılıııır. İnsaaan buna hayran olur bayılııır." O zaman bu kuş nedir demiştim. Şimdi anladım.
Fotoğraflar: http://www.worth1000.com/cache/gallery/contestcache.asp?contest_id=3695&display=photoshop
Evet bu senaryolar hep bilim kurgu masalları olarak algılandı şimdiye kadar ama bu yolda koşar adım gidiyor dünya. Jack London'ın Kızıl Veba diye bir öyküsü vardır, onu hatırladım bu satırları okurken. Kendi hataları sonucu Kızıl Veba isimli bir hastalık nedeni ile kırılan insan nesli, hayatta kalmayı başaran her kıtadaki üç beş insanla taş devrine geri dönmüştür. Ve dünyanın eski zamanlarını yaşamış bir dede, torunlarına anlatır o 'eski' dünyayı. telefondan bilgisayardan falan bahseder ama köyün delisi misali her sözü deli saçması olarak algılanır, kâle alınmaz. İlk okuduğum zaman ürpertici bir masal olarak algılamıştım ama şimdi görüyorum ki, masallar o kadar da gerçek dışı değilmiş.
YanıtlaSilValla çok üzülüdm!Kendi hayatımızı,diğer canlıları nasıl yok ettiğimizi düşünerek ve alaycı bir gülüşle kendime bakıyorum aynada!
YanıtlaSilHoşçakal dünya,hoşçakal doğal yaşam!Hepiniz hoşçakalın
ZERO: Çok haklısın bir zamanlar kitaplarda okuduklarımız ve bilim kurgu olarak adlandırdığımız tüm felaketlerin gerçek olmayacağını kim söyleyebilir. Bilim-kurgu yazarları bence çok ama çok ileriyi görüyorlar. Onları çok dikkate almak gerek bence. Hayal ürünü olarak değil, bir gün tüm bunların gerçeğe dönüşeceğini bilerek okumak gerek.
YanıtlaSilZEHİRLİ ÖRÜMCEK: Bireysel olarak ne yapabiliriz ki diyoruz ya bence çok şey yapabiliriz. Bir tane ağaç dikmek bile birşeydir öyle değil mi? dünyanın akciğerlerine katkıda bulunmaktır. doğal yaşama hoşçakal demek istemiyorum ben. Gelecek kuşaklar da ağacın kuşun ne olduğunu bilsin istiyorum. ama bunun için birşeyler yapmalıyız. İnsan olmak sadece kendi hayatını yaşamak değildir öyle değil mi? insan olmak gelecek hayatlar için de birşeyler yapmayı kendine borç bilmektir.
Canım Kedicik,Ne yapabiliriz demiyorum ben aslında!Ben askerdeyken ve gitmeden önce 2000'e yakın ağaç diktim!Diktimde ne oldu!Bu bilinçli yapmadım ki!Zorla yaptım sevdirmediler doğayı geleceğimizi bize!Anlıyor musun?Dikmek değil koruyabilmek önemli!Ağaçları diktik diyelim!Kuşları ne yapacağız onları dikerek çoğaltamıyacağımıza göre!(bunun sonu kafiyeli birşeyler bulanı öldürürm:)
YanıtlaSilYani üzülüyorum be kzum!Gidiyor yavaaaaş,yavaş!
Biliyorum öyle demediğini. Nerden biliyorum? Yazdıklarım üzerine düşünmüş olmandan ve doğanın yok oluşuna üzüldüğünü söylemenden... Eğer sana zorla yaptırdılarsa, sevdirmedilerse o zaman sen diğerlerinin sevmesi için ve kendi istekleriyle ağaç dikmeleri için uğraşırsın.haksız mıyım? Bireysel olarak yapılacaklardan kasdım buydu. Ağaçları evet bir şekilde koruyabiliriz ama inan bana kuşlar için bizler ne yapabiliriz hiç bir fikrim yok. Bence bu konu üzerinde yazıp çizmek ve şu an yaptığımız gibi bu konuyu konuşuyor olmak bile önemli.değil mi?
YanıtlaSilEvet bu bile önemli!Çok öenmli!
YanıtlaSilFotoğraflar yazıyla ne kadar da uyumlu olmuş. Ben yazının tersine 2200 yılı falan olursa eğer, sayemizde yaşayan tek hayvanoğluhayvanın insanlar olacağına inanıyorum. Yaşayan en akıllı varlık deniyor ya, bunun tersini kanıtlamak için elimizden geleni yapıyoruz. İnsanlardan tiskiniyorum.. =)
YanıtlaSil