27 Ocak 2014

bazı insanlar

İnsanların büyük bir kısmının saygısızlık ve samimiyet sınırını karıştırmak gibi bir sorunları var. Oysa bu ikisi arasında oldukça kalın, net ve çok ama çok uzaktan bile görülebilecek denli belirgin bir sınır var. Görülmemesi imkansız yani. Demek ki bu insanlar ya kör ya aptal ya da duyarsızlar.Ben oyumu onların bu üçünün karışımı oldukları yönünde kullanmak isterim.

Geçen gün biri benimle hiç alakasız bir konuda diğerleri ile konuşurken, her nedense bir başkası ile kıyaslayarak benim üzerimden küçümseyici bir örnek verdi. Üstelik örneği veren kişi ne eğitim ne de kültür düzeyi olarak benden üstünlüğü olan biri değil tam aksine aramızda derin bir uçurumun bulunduğu biriydi. (Zaten cahil olmasa bu şekilde davranır mı?) Öyle saçma ve öyle gereksiz bir örnekti ki değil cevap vermek üzerinde durmaya bile değmezdi. Ama bu haddini bilmezlik bu saygısızlık beni dehşete düşürdüğünden olsa gerek olması gerekenden fazla düşünüp, kafa yordum bu saçmalık üzerinde. Ve sonunda şöyle bir kanaate vardım, eğer gereğinden fazla mütevazilik ve nezaket gösterirsen insanlar hadlerini aşıp sana saygısızlık yapma hakkını kendilerinde buluyorlar. Bu elbet tüm insanlar için geçerli değil, sadece cahillerden söz ediyorum. 

Asıl konu bu kişi değil tabi. Konu, benim davranışlarımın insanlara bu şekilde davranma cesaretini verip vermediği... Muhtemelen bu böyle. Çünkü benim gibi temel felsefesi "kibir yok, haset yok" olan biri için; davranış biçimi herkesin anlayacağı dilden konuşabilmek, tüm insanları sırf insan oldukları için değerli bulmak ve bu değeri baz alarak iletişim kurmak, her insandan öğrenebileceğin pek çok şey olduğunu aklından çıkarmamaktır. Ve tüm bunları uygularken asla kimseyi küçümsememeye ve yargılamamaya da titizlikle özen gösteririm. Ama ne yazık ki bazı insanlar kullandığım bu dili yüz göz olmaya zemin olarak görüyor artı saygısızlık hakkını kendilerinde görüyorlar. İşte benim bunu engellemem gerekiyor. Samimi olurken insanlara sınırlarını her daim hatırlatmam gerekiyor. Ama bunu yaparken aynı zamanda kendim olmayı başarabilmem  de gerekiyor. Ama ben bunun nasıl yapılacağını gerçekten bilemiyorum. Bu yüzden de zaman zaman bu saygısızlıklar yüzünden öfkeden deliye dönüyorum. Sert davranamam, ukala olmayı beceremem, insanların eksikliklerini ört bas etmeye çalışırım. Peki bütün bunlarla bu insanlarla nasıl başa çıkacağım?

Aranızda bu insanlarla başa çıkmayı becerebilen biri var mı?

15 Ocak 2014

çabuk çabuk çabuk

Kadın pencerenin önünde durmuş bir yandan mandalina yiyor bir yandan da telefonla konuşuyor. Bir peçetenin üzerine mandalina kabuklarını koymuş. Güneş damlası gibiler. Dalgın dalgın konuşurken bir yandan da mandalina dilimlerindeki iplikleri ayıklıyor. Duruşunda birşey "Herşey yolunda" diyor. Ne güzel.

Öyle telaşsız bir hali var ki durup uzun uzun ona bakmak istiyorum. Kaygısız, telaşsız görünen herşey beni büyülüyor çünkü. Bana ancak böyle insanlar hayatı olması gerektiği şekilde yaşıyor gibi geliyor. Birden hızlı adımlarla yürüyor olduğumun farkına varıyorum. Nereye koşuyorsun ne bu telaş diye geçiyor içimden. Hiçbir yere yetişmem gerekmiyor oysa. Ağır aksak adımlarla derin derin nefes ala ala yürüyebilirim. Ama bazılarımızın yapısında yok bu galiba. Kimimizin mizacı aceleci kimimiz ise rahat ve kaygısız. 

Dışarı çıkıp sigaramı yakıyorum. Kaygısız bir gökyüzü, alabildiğine mavi. Tepemde bir güvercin bulutu. Bugün çok tuhaf bir şekilde gözüm ancak kaygısız, telaşsız şeyleri görüyor. Yorgunum belki de. Ve bedeni yorgun olan biri nasıl bir bardak çaya, ayaklarını uzatmaya, uykulu gözlerle televizyon karşısında pineklemeye ihtiyaç duyarsa, zihni yorgun olan biri de ancak böyle telaşsızlığa ihtiyaç duyuyor demek.

Ben gökyüzüne bakarken bir adam geliyor. Banka oturup iki kolunu bankın sırtına uzatıyor. Kanatlarını açmış bir kuşa benzediğini düşünüyorum. Öyle derin nefes alıyor ki bıyıkları titreşiyor. Kaçamak bakışlarla izliyorum. Ona doğrudan baksam bile beni görecek durumda değil gerçi. Aklının perdesindeki bir filme bakıyor. Aklını kurcalayan birşey var belli. Onu omuzlarından tutup sarsmak istiyorum "herşey geçer" diye diye tutup sarsmak. Ama henüz aklımı yitirmedim. 

İçeriye gireyim artık diyorum. Bu kez adımlarım ağır telaşsız. Ne güzelim böyle. Daha bir insanım. Daha bir kendim olurum böyle devam edersem diyorum. Ben bunları düşünürken biri başka birine "çabuk çabuk çabuk" diye sesleniyor. Bu kelimeden ne çok nefret ettiğimi düşünüyorum. Hem de ne çok...

13 Ocak 2014

Halet-i ruhiye

Kaç kez öfledim bilmiyorum. Ama çok sıkıldım öflemekten, bunu biliyorum. İçim darala darala uyanmayalı uzun zaman geçmişti. Böyle kalbimin sıkışmasını duymayalı... İyi uyuyamadım gece ondandır diyorum ya yine de ödüm kopuyor. Şu kahrolası önsezim en son böyle olduğunda babamın öldüğünü haber veriyordu. Sabahtandır herkesi arıyorum. İyi olduklarından emin olmak için. İnsan paranoyak oluyor böyle durumlarda. Teyzeme söylüyorum, "Ay deprem mi olacak yoksa" diyor. Bizim ailede herkes önsezilerden deli gibi korkuyor. 

Tarık, "yağmur havası var, elektrik var havada ondan" diyor. Onun da içi daralmış dün. İyi peki diyorum. Yağmur öncesinde de kalbim sıkışır böyle, böyle düşünüp rahatlıyorum. Eve gitmek battaniyenin altına saklanmak istiyorum. Uyursam kalbim sıkışmaz, uyanınca tazelenirim diye düşünüyorum. Olmaz buradan çıkamıyorum.

Masamda yarısı içilmiş bir bardak çay var. Sigara çekiyor canım. İçme şu zıkkımı diyorum, duruyorum. Ama o zıkkım beni şu an teskin edebilir. Olsun içme şu zıkkımı. Tamam diyorum. Zaten daralıyorum bir de sen kafa ütüleme içses diyorum. Ama onda ar haya yok. Vır vır vır. Felaket tellalı sanki şerefsiz. Şöyle somut birşeye dönüşüverse de ağzını burnunu kırsam diyorum. Ben böyle düşünürken kahkahalarla gülüyor. Tam şerefsiz. 

Yazınca azıcık geçti mi ne bu daraltı? Ben de Murakami gibi yazmayınca doğru dürüst düşünemediğimden mi kendi kendimi sık boğaz ediyorum. Ama o hiç olmazsa anlamlı birşeyler yazıyor. Bir de bana bak, yok daralmışım da içim sıkılmış da bilmem neymiş de bilmem neymiş. Aman çok merak ediyordu herkes senin haleti ruhiyeni. Allah Allaaaah. Yok etmiyorlardır da valla benim şu an bunu yazmaya ihtiyacım vardı. Kağıda mı yazsaydım. Yok buraya yazdım işte. Sonra bakıp okurum, ne kadar salakmışım der gülerim.

Resim: Dali

Ne demeli...

İnstagram'da tatlı tatlı gülümseyen, yüzünde güneşler parlayan gencecik bir kız gördüğümüzde o mutlu genç kızın bir gün biri tarafından ...