Zaman zaman anlam yitip gidiyor. Ya da elimin uzanamayacağı bir yerlerde saklı kalıyor. Ve ben o anlamın peşinde, kendi hayatımı onunla ışıklandırmak için karanlık ormanlardan binbir korkuyla geçmek zorunda kalıyorum.
"Tüm bunların nedeni nedir?" bu soru aklımın içinde dönüp duruyor. Kelebek kanatlarım hala o zalim küçük çocuğun ellerinde. O küçük çocuk hayat mı, kader mi yoksa benim aklımın oyunu mu, bilemiyorum.
Yaşamak istediğin hayatla, yaşamak zorunda olduğun hayat arasındaki çarpışmanın seslerine benzettim ben bunu :)Bir çıkışı yolu hep vardır...Sevgiler...
YanıtlaSilKesinlikle ben de buna inananlardanım. Çıkış yolu olduğuna yani. ama bazen sanki tüm hayat zorunluluklardan ibaretmiş gibi görünmüyor mu sana da?
YanıtlaSilTabi arada bana da öyle görünüyorda, ben bu zorunlulukları en aza indirgedim hayatta. Hedeflerimi hep özgürlüğüme öncelik verecek şekilde ayarladım. Bu şekilde daha kolay oldu :)
YanıtlaSilDavid Fincher'ın Dövüş Klubü filminde bir sahne vardır, bana göre o filmi çok önemli kılan. Filmin kahramanı, bir süpermarket kasiyerini bir gece işten çıkarken kıstırır ve ensesine silah dayar. Sorar ne olmak isterdin hayatta diye. Veteriner der kasiyer korkudan ödü patlayarak. Ama olamadan bir süpermarketin arka kapısında öleceksin, olur kahramanımızın cevabı. ve sonra durur, şimdi gidip veteriner olmanı istiyorum der, seni her an izleyeceğim ve eğer olmazsan o gün gelip seni öldüreceğim.
YanıtlaSilBazen bizlerin de başına böyle bir silah dayansa hiç fena olmaz aslında diyesim geliyor, bıktığımız sıkıldığımız hayatımızı değiştirebilecek gücü bulmak için. Ama her zaman konuşmasıdır kolay olan, öyle değil mi?
İnsan ne tuhaf değil mi? Hem sürekli aynılıktan, sıkışmışlık hissinden söz ediyoruz ama sıradanlığın rahatlığından da bir türlü vazgeçemiyoruz. Kafamıza silah dayandığında korkudan geberiyoruz ama sonra hayat değişik bir yola girdiğinde iyi ki olmuş diyoruz. Neden bu gücü bulamıyoruz kendimizde? Sıradanlığın ya da alışkanlıkların tatlı rehavetinden mi vazgeçemiyoruz dersin.
YanıtlaSilBilinmezlik korkutuyor bence insanları. Alıştığımız o sıradanlığın her noktasını biliyoruz. Sabah kalktığımızda ne olacağını, öğleni, akşamı, geceyi... Yapmaya alıştığımız işimizin ve benzerlerinin bize kaç para kazandıracağını vs. Sıkılsak da tüm bunlardan, biliyoruz her detayını. Ama öbür seçenekte yani o daha fazla cesaret isteyen seçenekte bilinmezlik var. Dostlar değişecek belki, aile yok sayılacak, uyku saatleri değişecek... Belki en sonunda bundan çok mutlu olacağız, bu hayatımızı daha çok seveceğiz, ama hangi değişim kolay ve bedelsiz oluyor ki?
YanıtlaSilO halde hayatı gerçek anlamıyla yaşayanların değişimden bilinmezlikten korkmayan ve macereya açık ruhlar olduğunu söyleyebiliriz. Risk alamk gerekiyor sanırım. Ve risk alacak kadar cesur olmak. Dediğin gibi bedeli düşünürsek eğer hayat hep aynı tonda çalan bir müzikten farklı olmayacak.
YanıtlaSil1)imkan
YanıtlaSil2)değişikliği kaldırabilecek karakter
3)risk alım
biri olmazsa diğerleri işlevsiz bence
1-imkan:eğer imkanları beklersek kadere teslim olmuş olmuyor muyuz?
YanıtlaSil2-değişikliği kaldırabilecek karakter: insan kendi karakterini güçlnedirmeli. ben böyleyim demek yine kadere telim olmak demek değil midir? Şöyle bir söz var.muhtemelen Artisto'nun: "Karakter kaderindir" burda yola çıkarsak karakterin ne yönde şekil alırsa imkanlar da o doğrultuda elinde olur.
3-Risk alım: yukardakile olursa zaten risk almaktan kaçmazsın.
Değil mi?
o eski kovboy flimlerinde söylenir dururdu sürekli "Teslim ol !" ya teslim olacaktı ya da savaşacaktı. Teslim olan bir kovboy olmazdı genelde geçerdi silahı...
YanıtlaSilGarip silah çektim bende? Teslim olmamak için silah mı çekilmeli hep bilmiyorum, ama ben silahları dömüp yine de teslim olmamayı istiyorum. Belki bir gün silahla yapılanları sevgiyle başarabiliriz ...