27 Temmuz 2021

Kimsin sen? Ben kimim?


Hayatım boyunca, başıma bir aksilik geldiğinde, "bu geçerse şöyle yapacağım, böyle yapacağım" şeklinde sözler verip durdum kendime. O yapmayacağım dediğim şeyler hayatımın içinde o kadar uzun zaman yer almış şeylerdi ki elbette o sözlerinin çoğunu tutamadım. Ve bunca yıldan sonra tek öğrendiğim şey "asla kendine bir şeyi yapmayacağım diye söz verme!" oldu. 

İnsanın kendini tanıması da bu zaten galiba. Hayatımız boyu hatalar yapıyoruz, saçmalıyoruz, başımıza iş açıyoruz, çeşitli naneler yiyor ve bütün bunların sonucunda "aaaa ben böyle miymişim? Sakin bir zamanımda olsa asla bu tepkiyi vereceğimi, asla böyle yapacağımı düşünmezdim bile" diyoruz. Ve bu aslında insana kendini tanımanın yanında çok daha önemli bir şey daha öğretiyor; her insan o güne dek karşılaşmadığı ve tecrübe etmediği bir durum başına geldiğinde o anki ruh haline, tecrübelerine, içinde bulunduğu ortama, kendini yetiştirme biçimine ve daha binlerce koşula bağlı olarak tahmin edilemez tepki verebiliyor ve tahmin edilemez eylemlerde bulunabiliyor. Bu ne demek peki? Bu şu demek kimseyi olayın ve durumun tüm detayını bilmeden eleştirmemek gerekiyor. Bütün detayları da bilemeyeceğimize göre...

Eleştirmekten kastım yanlış anlaşılmasın, kınamaktan söz ediyorum, ayıplamaktan söz ediyorum. Geçen gün teyzemin eşi, kurban bayramından bir gün önce bir adamın ikinci el bir derin dondurucu aldığını, bayramda kurban etlerini derin dondurucuya koyduğunu ve ertesi gün etlerin hepsinin bozulduğunu gördüğünü anlatıyor. Hepimiz derin dondurucuyu satan adama saydık döktük tabi. Vay adamın iki kurbanının eti ziyan olmuş da böyle de yapılır mıymış da insanda azıcık vicdan merhamet olmalıymış da herkes birbirini kandırıyormuş da ağzımıza ne geldiyse saydık döktük utanmadan. Sanki ordaymışız sanki olup bitene kendi gözlerimizle şahit olmuşuz gibi (ki bazen insanı o çok güvendiği iki gözü bile yanıltabilir) Sonra birden aklıma şu geldi; bayramdan önce eski buzdolabımızı teyzemlerin alt katına taşımış ve teyzemlere yedek olsun diye oraya koymuştuk. Çalışır vaziyetteki buzdolabı taşınırken ne olmuşsa olmuş birden bozuluvermişti.  İkinci el derin dondurucu satan adamın da pekala başına bu gelmiş olabilirdi. Hatta onu satın alan adam yanlış bir şey yapmış olabilirdi, gece elektrik kesilmiş, tekrar gelince bir şeyler olmuş ve dolabı çalışmaz hale getirmiş olabilirdi, daha binlerce ey olmuş olabilirdi. Utanmalıydık kendimizden. Ve öyle de yaptık.

Tecrübelerden kaynaklanan bir inancım var, ne zaman "bu nasıl olur?" "bunu nasıl yapar?" diye bir soru sorsam her zaman o durumların nasıl olduğu, nasıl yapıldığı hayatımın içinde bir şekilde görünür olur. Nasıl sorusu çok önemli buluşlara imza atılmasını sağladığı kadar birini kınamanın ve ayıplamanın dersini vermek için de evren tarafından pek güzel kullanılır. "Al sana sorunun cevabı" diye bir şamar yiyebilirsin suratına ve ancak o şamar öğretir sana bazen alman gereken dersi. 

Evet ne diyorduk, velhasıl ne kendimiz hakkında ne de başkaları hakkında bir halt bildiğimiz yok aslında. Bakmayın mangalda kül bırakmadığımıza, vay efendim ben asla yapmam, vay efendim bunlar ne biçim insan ben asla öyle olmam falan filan. Walking Dead izlerken anlamıştım hepimizin her haltı edebileceğimizi. Toplum içinde pek saygın olan bizlerin korkunç bir olay ya da durumla yüz yüze kaldığımızda aslında o çok saygın halimizin üzerimizden akıp gidivereceğine pek güzel bir kanıttır o dizide olup biten şeyler. Mesela açlık. Belki şu an elinizde bir fincan çay ya da kahveyle mutfak masanızda oturuyor ve bu yazıyı okuyorsunuzdur. Ya da belki az önce yemekten kalktınız. Belki fırında ocakta yemeğiniz vardır şu an mis kokusu evinizi dolduruyordur. Belki bir pastane ya da kafedesinizdir vanilyalı pasta ve çöreklerin kokusu burun deliklerinizi neşelendiriyordur. Elbet biz yediği önünde yemediği ardında olan şanslı insanlar günlerce aç kalma durumunu ancak "ay yazık insan nasıl dayanır buna" diyerek anladığımızı sanıyoruzdur ya bence hiç anlamıyoruz umarım hiç anlamak zorunda kalmayız. İşte insan böyle durumlarda her şeyi yapabilir. Dünyanın en düzgün adamı çalabilir mesela ki bu durumda onu kim kınayabilir? Hangi insan "olsun en azından onurumla öleyim" diye açlıktan ölürken çalmamayı düşünür? O yüzden hani marketlerden bebek maması çalan adamlar ve kadınlar var ya işte o insanlar konusunda daha uzun düşünmek gerekiyor. Çaldığı mamanın kaç para olduğunu değil de onu neden çaldığını mesela. Bir bebek için nasıl o korku ve utancı yaşamak zorunda kaldığını ya da. 

Biz insanız ve bizden her şey beklenir. Eğer çok ama çok dürüst yaşıyorsak şunu bilmeliyiz ki bu bizim hamurumuzun iyiliğinin, kendimizi iyi ve düzgün yetiştirmemizin yanı sıra başımıza bizi çaresiz bırakacak bir durum gelmediğindendir biraz da. 

Fotoğraf: Pexels

Ne demeli...

İnstagram'da tatlı tatlı gülümseyen, yüzünde güneşler parlayan gencecik bir kız gördüğümüzde o mutlu genç kızın bir gün biri tarafından ...