Çığlık çığlığa bir kızlar korosu iki katlı evin üst kat balkonuna bakarak bağırıyorlar. Ay kedisi apar topar dışarı çıkıp neşeyle el sallıyor. Yüzü öyle beyaz ve yuvarlak ki tıpkı aya benziyor. Kedi gibi mırıltılarla konuşması da buna eklenince vazgeçilmez ismini kimse garip karşılamıyor; ay kedisi. Çoğumuz o kadar alışmışız ki ona böyle seslenmeye, adını bile unutmuşuz.
Ekip tamamlanıyor. Dört karnıbahar kafa yola düşüyoruz. aynı biçimde kesilmiş kısa kıvırcık saçlarımız başımızın üzerinde duran bir karnıbahara benziyor. Kimsenin bir şikayeti olmuyor "karnıbahar kafa" diye anılmaktan. Çünkü bu benzerlik bir aile olma, bir ait olma duygusu yaratıyor her bizimizde. Saçlarımızın biçimi gibi, onun altındaki beynimiz de çoğu zaman benzerlikler gösteriyor. Tek fark kimimizin daha kalın buklelere kimimizin daha ince buklelere sahip olması. Beynimizin kıvrımları da aynı şekilde temelde aynı, kıvrımlar bakımından farklı galiba.
Okulun kapısına gelince hep aynı duyguyu hissediyorum: "Kaç, kaç, kaç" Ama o duyguyu yenip kapıdan adımımı atıyorum diğer karnıbahar kafaları takip ederek. İlk binanın girişinde bizi Timsah karşılıyor. "Çoğuuuuklaaaar" diye bağırıyor "Terbiyeli olun" Birbirimize bakıp kıkırdıyoruz. Yaptığımız tek terbiyesizlik de bu zaten. Timsah öfkeyle bakıyor kütüphanenin kapısından. Gerçekten bir timsaha benziyor. (Tanrı beni affetsin) Birazdan bir çelimsiz bir öğrenciyi ele geçirip parçalayacağından endişe ettiğimi söylüyorum diğerleri başlarını sallıyorlar. Timsah gözlerini dikmiş duvar kenarına sinerek giden çelimsiz çocuklara bakıyor. Çocuklar bir yandan kravatlarını düzeltiyorlar bir yandan da Timsaha korku dolu gözlerle bakıyorlar.
Diğer bina önünde kızlar bir yanda erkekler bir yanda sıraya giriyoruz. Bizim sıramızın başında patates ve tavuk arası (Tanrı beni affetsin) müdür muavini duruyor. Onu gülümserken hiç görmemişiz. Gülümsese şaşkınlıktan donup kalacağımızı düşünüyorum. Kadın, patates gövdesini ağır ağır hareket ettirerek "tek tek" diyor. Bizi kontrol edecek. Sırayla önünden geçiyoruz. Saçlara jöle sürülmüş mü, fularlar düzgün bağlanmış mı, küpe kolye gibi terbiyesizce şeyler takmış mıyız, yanımızda roman, müzik dergisi gibi ahlaka aykırı yayınlar taşıyor muyuz? bakacak ve geleceğin tek tip neslinin yetiştiğinden emin olarak huzurla uyuyacak.
Önümde bir pırasa kafa var. Düz kısa saçları özenle taranıp alnında bir kavis oluşturmuş. Pırıl pırıl parlıyor sabah güneşinin altında. Sınıfın en gözde öğrencisi. Notları bizim rüyamızda bile göremeyeceğimiz kadar yüksek. Aynı zamanda çok da kıskanılan biri bu pırasa kafa. Herkes arkasından "Ohoooo ben o kadar çalışsam okul birincisi olurum. Tam bir inek bu kız." diye konuşmakta, atıp tutmakta. Pırasa kafanın önündeki karnıbahar kafa saçına jöle sürdüğü için kenarda bekliyor. Ceza alacak. Bizim pırasa kafa hemen atılıyor "Ben saçıma limon sürdüm hocam" Patates-tavuk bir an bir tereddütten sonra onun geçmesine izin veriyor. Oysa saçında bal gibi jöle var. O dakikadan sonra kızın gerçekten zeki olduğunu, bizim papates-tavuğun mantığını iyi kavrayıp ona göre hamleler geliştirdiğini görüyorum. "Seni küçük sinsi pırasa seniii..." diyorum fısıldayarak.
O sırada patates-tavuk, beni ceza alacaklar bölümüne yolluyor. Ekibimin yanında yerimi alıyorum kıkırdayarak. Tüm öğrenciler geçtikten sonra patates-tavuk bizi baştan aşağı alaycı bir biçimde süzüyor. Gözlerinde "sizden bir halt olmaz" bakışı var. "Eveeeet" diye başlıyor. Bizim karnıbahar kafalardan biri hemen atılıyor "Ama hocam bakın hepimizin saçları kıvırcık. Siz jöle sürülmemiş kıvırcık saçı hiç gördünüz mü?" Eliyle "kes" işareti yapıyor. Hepimizi lavaboya yolluyor. Suyla saçımızdaki jöleden kurtulmamızı, gelip kontrol edeceğini söylüyor. Dediğini yapıyoruz. Sudan çıkmış sıçanlar gibi sınıflarımıza gidiyoruz. Şimdi geleceğin umudu olan gençlerden biri olduk. Çünkü kafamızda jöle yok, zihnimiz açık ve parlak. Bizi soktukları kalıba tıkıştırmaya çalışmış ve kolumuz bacağımız dışarda kalmasına rağmen başardıklarını sanmışlar. Yüzlerinde görevi yerine getirmiş olmanın onuru var. Aferin onlara...
Durmayacaklar karnıbaharları pırasalara dönüştürene dek asla durmayacaklar. O bahçede bir tek sebze yetişsin de diğerlerine yer olmasın istiyorlar. Israrla her sabah ama her sabah onları aldatan pırasalara göz yumup karnıbaharları cezalı alana gönderiyorlar. Pırasalar kıs kıs gülerken karnıbahar kafalar her sabah aynı ızdıraba kafa tutuyorlar. Ve diyorlar ki: "Sizin kalıplarınıza girmeyeceğiz. Çünkü biz böyleyiz."
Ve girmediler de. O karnıbahar kafaların her biri şu an en iyi yerlerdeler. "Sizden bir halt olmaz" diyen patates-tavuğu hayalkırıklığına uğrattılar. Kimi öğretmen, kimi doktor, kimi de ressam oldu. Ve pırasalara dair hiç birşey duymadılar.
Resim: http://de-kay.deviantart.com/art/curly-hair-7443829
Ekip tamamlanıyor. Dört karnıbahar kafa yola düşüyoruz. aynı biçimde kesilmiş kısa kıvırcık saçlarımız başımızın üzerinde duran bir karnıbahara benziyor. Kimsenin bir şikayeti olmuyor "karnıbahar kafa" diye anılmaktan. Çünkü bu benzerlik bir aile olma, bir ait olma duygusu yaratıyor her bizimizde. Saçlarımızın biçimi gibi, onun altındaki beynimiz de çoğu zaman benzerlikler gösteriyor. Tek fark kimimizin daha kalın buklelere kimimizin daha ince buklelere sahip olması. Beynimizin kıvrımları da aynı şekilde temelde aynı, kıvrımlar bakımından farklı galiba.
Okulun kapısına gelince hep aynı duyguyu hissediyorum: "Kaç, kaç, kaç" Ama o duyguyu yenip kapıdan adımımı atıyorum diğer karnıbahar kafaları takip ederek. İlk binanın girişinde bizi Timsah karşılıyor. "Çoğuuuuklaaaar" diye bağırıyor "Terbiyeli olun" Birbirimize bakıp kıkırdıyoruz. Yaptığımız tek terbiyesizlik de bu zaten. Timsah öfkeyle bakıyor kütüphanenin kapısından. Gerçekten bir timsaha benziyor. (Tanrı beni affetsin) Birazdan bir çelimsiz bir öğrenciyi ele geçirip parçalayacağından endişe ettiğimi söylüyorum diğerleri başlarını sallıyorlar. Timsah gözlerini dikmiş duvar kenarına sinerek giden çelimsiz çocuklara bakıyor. Çocuklar bir yandan kravatlarını düzeltiyorlar bir yandan da Timsaha korku dolu gözlerle bakıyorlar.
Diğer bina önünde kızlar bir yanda erkekler bir yanda sıraya giriyoruz. Bizim sıramızın başında patates ve tavuk arası (Tanrı beni affetsin) müdür muavini duruyor. Onu gülümserken hiç görmemişiz. Gülümsese şaşkınlıktan donup kalacağımızı düşünüyorum. Kadın, patates gövdesini ağır ağır hareket ettirerek "tek tek" diyor. Bizi kontrol edecek. Sırayla önünden geçiyoruz. Saçlara jöle sürülmüş mü, fularlar düzgün bağlanmış mı, küpe kolye gibi terbiyesizce şeyler takmış mıyız, yanımızda roman, müzik dergisi gibi ahlaka aykırı yayınlar taşıyor muyuz? bakacak ve geleceğin tek tip neslinin yetiştiğinden emin olarak huzurla uyuyacak.
Önümde bir pırasa kafa var. Düz kısa saçları özenle taranıp alnında bir kavis oluşturmuş. Pırıl pırıl parlıyor sabah güneşinin altında. Sınıfın en gözde öğrencisi. Notları bizim rüyamızda bile göremeyeceğimiz kadar yüksek. Aynı zamanda çok da kıskanılan biri bu pırasa kafa. Herkes arkasından "Ohoooo ben o kadar çalışsam okul birincisi olurum. Tam bir inek bu kız." diye konuşmakta, atıp tutmakta. Pırasa kafanın önündeki karnıbahar kafa saçına jöle sürdüğü için kenarda bekliyor. Ceza alacak. Bizim pırasa kafa hemen atılıyor "Ben saçıma limon sürdüm hocam" Patates-tavuk bir an bir tereddütten sonra onun geçmesine izin veriyor. Oysa saçında bal gibi jöle var. O dakikadan sonra kızın gerçekten zeki olduğunu, bizim papates-tavuğun mantığını iyi kavrayıp ona göre hamleler geliştirdiğini görüyorum. "Seni küçük sinsi pırasa seniii..." diyorum fısıldayarak.
O sırada patates-tavuk, beni ceza alacaklar bölümüne yolluyor. Ekibimin yanında yerimi alıyorum kıkırdayarak. Tüm öğrenciler geçtikten sonra patates-tavuk bizi baştan aşağı alaycı bir biçimde süzüyor. Gözlerinde "sizden bir halt olmaz" bakışı var. "Eveeeet" diye başlıyor. Bizim karnıbahar kafalardan biri hemen atılıyor "Ama hocam bakın hepimizin saçları kıvırcık. Siz jöle sürülmemiş kıvırcık saçı hiç gördünüz mü?" Eliyle "kes" işareti yapıyor. Hepimizi lavaboya yolluyor. Suyla saçımızdaki jöleden kurtulmamızı, gelip kontrol edeceğini söylüyor. Dediğini yapıyoruz. Sudan çıkmış sıçanlar gibi sınıflarımıza gidiyoruz. Şimdi geleceğin umudu olan gençlerden biri olduk. Çünkü kafamızda jöle yok, zihnimiz açık ve parlak. Bizi soktukları kalıba tıkıştırmaya çalışmış ve kolumuz bacağımız dışarda kalmasına rağmen başardıklarını sanmışlar. Yüzlerinde görevi yerine getirmiş olmanın onuru var. Aferin onlara...
Durmayacaklar karnıbaharları pırasalara dönüştürene dek asla durmayacaklar. O bahçede bir tek sebze yetişsin de diğerlerine yer olmasın istiyorlar. Israrla her sabah ama her sabah onları aldatan pırasalara göz yumup karnıbaharları cezalı alana gönderiyorlar. Pırasalar kıs kıs gülerken karnıbahar kafalar her sabah aynı ızdıraba kafa tutuyorlar. Ve diyorlar ki: "Sizin kalıplarınıza girmeyeceğiz. Çünkü biz böyleyiz."
Ve girmediler de. O karnıbahar kafaların her biri şu an en iyi yerlerdeler. "Sizden bir halt olmaz" diyen patates-tavuğu hayalkırıklığına uğrattılar. Kimi öğretmen, kimi doktor, kimi de ressam oldu. Ve pırasalara dair hiç birşey duymadılar.
Resim: http://de-kay.deviantart.com/art/curly-hair-7443829
coniheead mi coneheads mi ne bir film vardı teeey eskiden. o geldi aklıma şimdi yazıyı okuyunca.
YanıtlaSilcanımız derse girmek istemiyor. çemberlitaşa geçiyoruz. iki film var vizyonda . biri yamulmuyorsam müthiş dadı öteki film de bu huni kafalar. hunileri seçme talihsizliğinde bulunduk o gün. pırasa ve karnıbahar kafalar daha eğlenceliymiş :)
hey gidi günner hey.
teeey teey tey.
Herşey aynı mı olur ya?Değişen hiçbirşey mi olmaz?Aynı sahneler günümüzde de yaşanıyor..Ve bunu 2-3 farklı kuşaktan duymak gerçekten hayret verici..Nerede ve hangi zamanda okursan oku aynı şeyler..Sanırım ders olarak okutuluyor öğretmenlere..Başka bir açıklaması olamaz..
YanıtlaSilREHAV@ O film nasıldı ya hatırlayamadım bir türlü ama izledim galiba. Ya Rehavetciğim ne olacak benim bu balık hafızamın hali? İnat edip google'a da bakmıyorum hafızam tembelleşmesin diye ama anımsayamıyorum :(
YanıtlaSilEVCİL PANDA: Hala devam ediyor mu yahu? Yazık valla çok yazık. Eğer devam ediyorsa dediğin doğrudur; bu davranış ders olarak okutuluyordur öğretmenlere.
herşey ama herşey aynı...Sadece pırasakafalar jöle ile uğraşmıyor artık..
YanıtlaSilboşver hatırlanacak bi film değil zaten.
YanıtlaSilbunu nasıl başarıyorsun bilmiyorum ama tam kalbimden vuruyor yazıların, ve bağırmak istiyorum bende karnıbaharımmmmmmmmm bendeeeee :)) öyle ama , kıvırcık derlerdi bana okulda hiç bando takımına giremedim, hiç yarışmalarda ödül alamdım ,hiç andımızı en iyi söyleyen öğrenci olamadım, okuldan sık sık kaçtım ,parnakla gösterilmedim işte bu yüzden o günleri hep eğlenceli hatırlıyorum, benim gibi serseri karnıbaharları da hiç unutamıyorum
YanıtlaSilHeyt Benim Karnıbaharım bee :) pırasalardan biri olsan şaşardım Siminya zaten :))) Eeee ne demişler bir karnıbahar kafa, başka bir karnıbahar kafayı kelimelerinden tanır :)
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSil