Kendi kelimelerim yitip gitmişti aklın o sonsuz kuyusunda. Bilirsin Sevgili Dostum akıl kelimeleri zaman zaman saklıyor, gözlerden ırak kılıyor. Hatta insanın kendi gözlerinden bile… Sen o kelimelerin sahibi sanırken kendini, kelimeler sana sonsuz yabancı oluyor. Bu yüzden mi içimizi delip geçen bu bir başınalık ve eksiklik duygusu kendi kelimelerimizin bile bize bunca yabancı oluşundan mı zaman zaman?
Sana kendi kelimelerimden dokumak istiyordum bu mektubu oysa. Kendimden karılmış bir hamurun küçük parçaları olsun istiyordum kelimeler her zamanki gibi. Ama dedim ya; Ay oyunbaz bu gece. Ayaklarımın dibine onlarca kelime bırakıyor ve benimkileri bir sisin ardına saklıyor. Ve fısıldıyor: “Bu gece olmaz. Bu gece kendi kelimelerinden arın benim kelimelerimle konuş.” İşte bu yüzden Sevgili Dostum bu mektup sana ondan geliyor. Kelimeleri sedefli ve gümüşsü bir ışıkla gözlerini okşasın diye, belki katılaştıysa yüreğin hani küskünsen hayata diye yumuşacık bir kumaşla dokuyor. Parmaklarım sadece aracılık ediyor şimdi, Ay’ın gümüşüne bulanıp sana bunları yazıyor.
Kadim bir bilgisi var onun, bilirsin. Gördüğü ve gömdüğü ölülerin bilgisi, yaşayan ve yaşadığını sananların bilgisi, var olmuş ve yok olmuşların bilgisi. Ve tüm bunlara rağmen hep korumayı başardığı bir masumiyeti… Ay bu gece onu anlamamızı istiyor. O yüzden bazı geceler böyle çiçek gibi açılıyor, görünür oluyor. İstiyor ki insanlar ona baksın ve o kadim bilgi onların üzerine aksın.
Bazı geceler Sevgili Dostum Ay gizli gizli ağlıyor. Öyle sessiz ağlıyor ki ve biz öyle çok gürültü yapıyoruz ki kimse onu duymuyor. Ve bu gece dostum ben tüm sesleri tüm dünyayı ve tüm insanları dışarıda bırakmışken, yalnızca aya bakıyorken bana bir öykü anlatıyor. Çok ama çok sessiz bir dille ışıktan kelimeler dökülüyor yeryüzüne. Diyor ki; “söyle onlara…”
İlk zamanlar dünya bu kadar kalabalık hayat böyle gürültülü değilken Ay ve insanlar arasında gizli bir anlaşma varmış. Ay, insanlar ışığı usul usul anlasın diye gözleri ışığa alışsın diye yavaşça büyür büyür büyürmüş. Ve tam olduğu vakit insanlara öyküler anlatırmış kendi dilince. Işıktan öykülermiş bunlar. O öyküler bitip de insanların uyuma zamanı gelince ilk doğdukları günün ilk uykusu gibi masum bir uykuya dalarlarmış. Ve insanlar dünya üzerinde ne kadar çok zaman geçirmiş olurlarsa olsunlar hep kendi masumiyetlerini korurlarmış. İnsanların ruhları ışığa ve öykülere hiç doymazmış. Çünkü, onların masumiyetlerini korumaların için hep ışığa ve öykülere ihtiyaçları varmış.
İşte Sevgili Dostum bu ışıktan yapılmış öyküyü anlattı Ay bana. İstedi ki; onu herkese anlatayım. “Eğer” dedi “ışık kelimelere dökülürse güneş doğduğunda bile yerli yerinde durur, O yüzden yaz. Işığı kelime kelime yaz. Ve masumiyet hep baki kalsın yeryüzünde. İnsanlar ay tam olduğunda ona bakmayı unutmasınlar. Işık ve öykülerden vazgeçmesinler.”
Ve dostum şöyle bitirdi sözlerini: “Ay oldukça gökyüzünde ışık ve öyküler de olacak. Işık ve öyküler oldukça onu dinleyenler de var olacak. Ve dinleyenler oldukça masumiyet hiç kaybolmayacak.”
Ben yazarken ve sen bunları okurken benim ellerim senin gözlerin ay ışığı ile öykülerle yıkanacak ve bir yerlerde uyuyan masumiyet geceyi yıldıza boğacak.
Gecelerin yıldızlı olsun Sevgili Dostum ve uykuların öykülerle dolsun…
Resim: Alphonse Mucha
kelimeler de yazı da "ay" gibi yavaş yavaş büyümüş :)
YanıtlaSil:) Teşekkür ederim Rehavet. Gökyüzüne öyle çok bakınca böyle oluyor işte...
YanıtlaSilBinbir Gece Masllarında şöyle bir bölüm vardır, onu anımsadım okurken;
YanıtlaSil"Ay dolunayken ve gökteki turunu yaparken güneşle buluşunca, ikisi de parlaklık ve güzelliklerine bürünmüştür. İki âşık da tıpkı böyledir. Onları seyredenler de, hayranlık duymaktan ve onları takdir etmekten ve de mutluluk dilemekten öte bir şey yapamazlar. Ve şimdi öylesine güzel, öylesine harikadırlar ki, onlara kendini kaptıran ruh hepten esir olur."
Ay, elini ışığı ile uzatır insanlara. Ama görebilen, tutabilen, tutulabilen ve sırrına erebilen o kadar azdır ki...
Ne kadar güzelmiş. Daha önce duymamıştım. Ay ve güneşe dair ne çok öykü var değil mi? Belki de Ay ve Güneşin insanlara anlattığı öykülerdir onlar. Dediğin gibi Nilly Ay'ın uzattığı eli tutabilmekte mesele...
YanıtlaSilBana "ay"ı tutup yerine güneşi yerleştir deseler. Buna itiraz ederim, bu öyküleri okudukça.
YanıtlaSilAy fikrimce: Kelimeleri içeri doğru açılan bir kapı gibi hayatımızda. İçeri doğru açılan ama kilitli olmadığı halde, bizlerin inatla onu dışarıya doğru itmemizle, aralayamadığımız bir kapı gibidir ay bence. bu yüzden usul usul ne için aralandığının hiçbir zaman farkına varamıyoruz.
Teşekkürler aydan atlayan kedi.
Çok etkilendim yazından, ayın ayaklarına kelimeler bırakması..
YanıtlaSilAklıma bir kadın geldi. Hayal ürünü mü gerçek mi bilmiyorum. Eduardo Galeano'nun kitaplarından birinde bir dipnottu sadece. Kadın gazete ve dergilerden kelimeler kesiyor, iri puntolu, küçük harfli, farklı renklerde. Aşkı hatırlatan kelimeleri bir kutuya, öfkeyi hatırlatan kelimeleri başka kutuya, hüzünü anlatan keilemeleri diğer kutuya koyuyor. Biriktirdiği kelime gruplarını sakladığı çok sayıda kutusu var. Sonra kendini hazır hissettiği günlerde içindekinin ne olduğuna bakmadan bir kutuyu çekip alıyor ve içindekileri masanın üzerine boşaltıyor. Kadın masaya dökülen kelimelerden gelişigüzel seçip sıralayıp kendince cümleelr kuruyor. O cümleler kadına gelecekten haberler getiriyor.
Bu minicik yazıyı okuduğumda hissettiklerimin benzerini senin yazını okurken de hissettim. İçimdeki kutulardan bir tanesinden Galeano'nun öyküsü döküldü.
Cuma gününü nasıl bekleyeceğim ben şimdi?
1) benim bildiğim ay sadece med cezir yapar, bi de dönüp dolaşır bakmışınki dal gibi olmuş ve sonra tepsi ve sonra yok olmuş.. senin ay ne menem bişiymiş yaw, böle bi ilham kaynağı, bir duygular yükleten göksel cisim fln..
YanıtlaSil2)ben de ay gibiyim, sadece yansıtırım, ışık membaı olamadım bi türlü..
LİBERTER KEDİ:Bana öyle gizemli gelir ki sanki baktıkça baktıkça kendi içine çekiverecek de orada onunla bir olacakmışsın gibi. Ve Ay'ın hep hikayeleri var, her gece değişen bambaşka hikayeler...
YanıtlaSilVLADİMİR:Çok çok teşekkkür ederim. Eduardo Galeano hiç okumadım ama ilk işim onun bir kitabını almak olacak. Tavsiye edeceğin bir tanesi var mı?
ARTİFİCİAL: Ne derler bilirsin Arti: "Neye baktığın değil nasıl baktığındır önemli olan." :) İşte bu yüzdendir ki hepimiz aynı şeye bakar ve bambaşka şeyler görürüz.
Fulyaaa,
YanıtlaSilDeniz ne güzeldi dimi, keşke hep denizde kalsak..
Kuzen vallahi ben bu yaz tatile doyamadım. Sana diyordum ya "ben önceki hayatımda balıktım galiba" diye. Artık eminim kesinlikle balıktım. Kanıtı da şu an sahip olduğum balık hafızam :)))
YanıtlaSilBir varmış bir yokmuş,
YanıtlaSilFarklı bir zamanda farklı bir diyar, farklı bir alemde Selene adlı bir güzel varmış. Bu güzellik biricik kedisi Okeanos ile birlikte uzun bir yolculuğa çıkmış. Tek tek bütün alemleri, yıldızları, zamanları gezmişler. Ve en sonunda güzel Selene, Ajun adlı bir yiğide aşık olmuş. Gözlerini ondan ayıramamış. Saatleri, yılları, asırları unutmuş. Tek yaptığı Ajun'u süzmek olmuş. Ajun'a olan aşkından pervane olmuş. Hiç konuşmadan, bakışlarını hiç ayırmadan milyonlarca sene aşkını seyreylemiş. Dona kalmış olan güzel Selene'nin biricik kedisi bu duruma son vermek istemiş.
"Gidip ona söyleyeceğim, aşkından bihaber yaşamasın ve sen de böyle deli divane yaşama" demiş ve Selene'nin koynundan Ajun'a doğru atlamış. Okeanos Ajun'a varıp da onu yakından tanıyınca kendinden geçmiş, Selene'yi unutmuş. Selene'de haber gelecek diye asırlarca beklemiş. Artık dayanamamış ve kadim dostu Şems'den bir tutam ışık ödünç alarak Ajun'a tutmuş. O gün bugündür Ajun'a ışık tutmaya devam ediyor. Kedisi Okeanos ise sahibesi Selene'yi unutmuş bir halde Ajun'un koynunda nehir olup akıyor..
Bu hikayeyi başka yerde bulamazsınız çünkü şimdi mabadımdan uydurdum.
Selene: Yunan mitolojisindeki ay tanrıçası
Ajun: Eski dilde dünya
örnek:
Alp Er Tunga öldi mü
Issız ajun kaldı mu
Ödlek öcün aldı mu
Emdi yürek yırtılur!
Ödlek yırag közetti
Ogrı tuzak uzattı
Begler begin azıttı
Kaçsa kah kurtulur?
...
Okeanos: Yunanca'da nehir anlamına gelen ve okyanus kelimesinin kökeni.
Şems: Eski dilde güneş.
Aslında hikaye uzatılabilir ve daha güzel ifade edilebilirdi. Bu da kafi geldi bana.. Selene'den atlayan kedi Okeanos nehir oldu, deniz oldu dünyaya. =) (bak senin mitolojini de yazdım.) Selene'nin Ajun'a bakakalmasını da, dünyadan ayın sadece bir yüzünün görülmesi ile simgeleştirdim.
Berlin Filarmoni Orkestrası'nın çaldığı Adnan Saygun'un Yunus Emre orotoryosu eşliğinde güzel bir cuma mektubu oldu.
Sevgiler..
"Selene'de haber gelecek diye asırlarca beklemiş." kısmındaki "de" yi kesme işareti ile ayırmışım, yanlış olmuş.. Kusura kalmayın..
YanıtlaSilBuzcevherim sen inanılmazsın, bayıldım, harika olmuş. Ay senin de ellerine gözlerine bulaştı gördün mü:) Ne güzel... Çok ama çok çok teşekkür ederim.
YanıtlaSild^-^b
YanıtlaSilAy ve yazın büyüledi beni Fulya'cığım.
YanıtlaSilSevgilerimle...
Hangi kelimeler bizim ki sevgili dost? O ogretti, biz unuttuk. Hatirlamak icin de golgelerin pesine dustuk. Ay bile daha vefakar cikti insandan. Hem vefakar hem de comert. O yuzden paylasti hatirladiklarini. Paylasti ki uyusun insan, uyusun ki etrafina daha az zarar versin.
YanıtlaSilKaleminize ve yureginize saglik...
ÖZLEM: Çok çok teşekkür ederim Özlem'ciğim :)
YanıtlaSilKREMALININ ANNESİ: Hatırlamak için unuttuklarımızı, o ışıklı kelimeleri yani, dinlemeli Ay'ın fısıldadıklarını... Gölgelerden kaldırıp başımızı, her daim başlarımızın üzerinde parlamaktan vazgeçmemiş o vefakar dosta bakmalı...
Çok çok teşekkür ederim...
Merhaba aydan atlayan kedi,
YanıtlaSilAy'ı çok severim, kedileri de, buzcevheri'ni de. :)
Güzel yazı ve yorum için teşekkürler.
Sevgili Kabak Meltemi asıl ben teşekkür ederim nazik yorumun için. Ben öyle; Ay'ı kedileri çok severim ve elbette Buzcevherini de...
YanıtlaSil