Kördüğüm Dağı uzaktan bakıldığında sivri dikenleri olan bir canavara benziyordu. Kendisine yaklaşanı oklarıyla parçalamak üzere hazırlanan bir canavara... Rüzgar, Dağın doruğuna baktı, sivri bir kule gibi yükselen dorukta bir an için yanıp sönen bir ışık gördüğünü sandı. Kediye baktı. Kedi haritaya eğilmiş, son çizgileri dikkatle inceliyordu. O ışığı görüp görmediğini sormak için ağzını açtı, ama vazgeçti.
Kedi haritayla işini bitirdiği vakit Rüzgar'a dönüp sordu: "Hazır mısın?" Rüzgar kaygıyla gülümseyerek; "Hazır olmasam birşey farkeder mi?" Farketmezdi elbette. Bu onun kaderiydi ve kaderinin sonunda ne olduğunu bir türlü kestiremiyordu. Korkuyor muydu? Elbette korkuyordu ama kaderinin onun sonunu hazırlamasından değil, kendisine duyulan güveni boşa çıkarmaktan. "Hayır bu olmayacak" diye mırıldandı kendi kendine. "Olmamalı..."
Kedi haritayla işini bitirdiği vakit Rüzgar'a dönüp sordu: "Hazır mısın?" Rüzgar kaygıyla gülümseyerek; "Hazır olmasam birşey farkeder mi?" Farketmezdi elbette. Bu onun kaderiydi ve kaderinin sonunda ne olduğunu bir türlü kestiremiyordu. Korkuyor muydu? Elbette korkuyordu ama kaderinin onun sonunu hazırlamasından değil, kendisine duyulan güveni boşa çıkarmaktan. "Hayır bu olmayacak" diye mırıldandı kendi kendine. "Olmamalı..."
Yola koyuldular. Dağın alt bölümüne tırmanmak pek o kadar da zorlamadı Rüzgarı. Ne de olsa çocukluğu dağlara tırmanarak, kuşların peşinde koşarak, anasının söylediği bitkileri toplayarak geçmişti. Fakat bu sivri kayalıklar... Daha önce böylesini hiç görmemişti.
Kedi çevik adımlarla sanki düz bir yolda yürür gibi tırmanıyordu kayaları. Rüzgar ise zorlanmaya başlamıştı. Kayalar sivrileştikçe ellerine batıyor, ellerinin derisi yüzülüyor, parmakları o sivri taşları kavramaya çalışıyor, düşmemek için sıkı sıkı tutunduğunda ellerinden omuzlarına acı yayılıyordu. Bu tırmanış ne kadar sürecekti, bitecek miydi? Biraz dinlenemezler miydi? Atlayıp zıplayarak ilerleyen kedinin ardından yalvarırcasına baktı. Kedi tırmanışını kesmeden seslendi: "Biraz sabırlı ol, az sonra dinleneceksin." Fakat Rüzgar'ın kollarında bacaklarında güç kalmamıştı. Daha fazla dayanıp dayanamayacağını bilmiyor, dişlerini sıkıyor, o dişlerini sıktıkça acı vücuduna daha da yayılıyordu. Kayalar git gide sivrileşiyor, tırmanmak daha da zorlanıyordu. Dağ yükseldikçe nemin etkisinde bastıkları yerler daha da kaygan hale geliyordu. Rüzgarın ayağındaki ayakkabıların altındaki açılan deliklerden ayaklarına küçük sivri taşlar giriyor, ayaklarına batıyor, ayağındaki kanları geçtiği yerlerde birer iz gibi bırakıyordu. Yolculuk zorlaşıyor, Rüzgar'ın aklı bulanıyordu. Tepelerin sivriliği gözlerine yönelmiş birer oka dönüşüyordu. Yolculuk git gide git gide...
Gözleri kararmaya başladı. Bir hafiflik duygusu sardı her yanını sonra, elleri kaydı kaydı ve kaydı... Artık mavi gökyüzünden başka birşey yoktu. O hafiflik duygusu, gökyüzü ve rüzgar...
***
Gözlerini açtığında Kedi ona bakıyordu. Düz bir yerde yatıyor, olup bitenin gerçek mi rüya mı olduğunu anlamaya çalışıyordu. Kedi ona biraz su verdi ve kendini toparlamasını bekledi. Rüzgar doğrularak oturdu ve sordu: "Ne oldu? Başaramadık mı?" Kedi onu sakinleştiren bir ses tonuyla: "Düşüyordun. Kaydın ya da başka birşey ama düşüyordun." Rüzgar nasıl kurtulmuş ve buraya nasıl gelmiş olabileceği konusunda fikir yürütmeye çalıştı. Kedinin o köye giderken onu nasıl bir anda olmak istediği yere ulaştırdığını düşününce onu kedinin kurtarmış olabileceğini düşündü. Ama kedi aklından geçenlere hemen yanıt verdi: "Hayır ben değildim." Rüzgar soran gözlerle baktı. Kedi tuhaf bir biçimde gülümsedi; "Seni kurtaran Virgilius'tu." Rüzgar'a bu isim hiç birşey ifade etmedi. Aklı kedinin tuhaf gülümseyişine takıldı. Kedi devam etti: "Ama seni kurtardığına aldanıp da Virgilius'un tarafımızda olduğunu sanma. O Buzcevherini almak için gelenin kendisiyle karşılaşmadan ölmesini istemediği için kurtardı seni. Uzun zamandır kimse karşısına çıkmaya cesaret edemedi. O oyuncu bir kraldır. Bunu karşılaştığında daha iyi anlayacaksın." Rüzgar ne düşüneceğini bilemedi.
***
Rüzgar birden duyduğu acının kesildiğini hissetti. Tek bir sızı, acı ya da buna benzer bişey yoktu. İyi uyunmuş bir uykudan uyanmış gibi taze ve rahattı. Bunu anlayamadı. Kalkmaya yeltendi. Kedi onu durdurdu. "Kısa bir süre daha. Etkisini göstermesi için." Rüzgar şaşkınca baktı. Kedi Rüzgar'ın ellerini, ayaklarını işaret etti. Ayakları yapraklarla sarılmıştı, elleri de öyle. Kedi: "Bu Akıllara Ziyan sarmaşığının yaprakları. Sadece Kördüğüm Dağında yetişir. Bir yaraya sararsan onu iyileştirir ama yara olmayan bir yere sararsan o yer yaraya keser. Yaralıydın ve o yaprakları sardım ayaklarına ellerine. Kısa bir süre sonra sanki hiç yaralanmamış gibi olacaksın."
Kedinin dediği gibi oldu herşey. Rüzgarın elleri ayakları sanki hiç yaralanmamış gibiydi. Kedi artık gidebileceklerini söyleyince kalktılar. O sivri dikenlerin ortasında saklanmış olan düz bir vadide yürümeye başladılar. Bir mağaranın önüne kadar yürüdüler. Kedi mağarayı işaret ederek: "Geldik." dedi. Rüzgarın içini tuhaf önü alınamaz bir heyecan kapladı. Uykusuz Dev, Buzcevheri ve oyuncu kral Virgilius... Neydiler, neye benziyorlardı ve onlarla karşılaştığında ne olacaktı. Bütün bunları şimdiden kestirmek güçtü. Tek bildiği Uykusuz Devin Buzcevherinin koruyucusu olduğu ve Kral Virgilius'un da Cevher'i sahiplendiğiydi.
***
Mağaranın girişi serin ve loştu. Anlaşılmaz kelimeler yankılanıyordu duvarlarda ve bir kahkaha. Rüzgar gerildiğini hissetti. Kedi ise o kayıtsız hali ile yürümeye devam ediyordu. Rüzgar ne olacaksa olsun bitsin istiyor, gerilen kaslarına söz geçiremiyordu. Yürüyorlar yürüyorlar ve kakhaha daha da artıyordu. Kedi aniden durdu. Rüzgar etrafına bakındı. Görünürde hiç birşey yoktu. Hatta kahkaha bile kesilmişti. Sessizce durup kediyi izlemeye başladı. Kedinin dikleşen sırtı, kabaran tüyleri tehlikeyi işaret ediyordu etmesine ya neden birşey göremiyordu. Bir göz kırpışı kadar kısa bir sürede karşısına dikildi Virgilius... O korkunç buz yeşili gözleri ile ve yüzündeki garip gülümsemeyle...
Çözüldüğünü hissetti Rüzgar. Çözülüp dağılacak dağın taşlarına kumuna karışıverip yok olacakmış gibi hissetti. Birden aklının içinde bir ses duydu, bu kedinin sesiydi. "Onunla aklının içinde savaş ve sadece gözlerini kullan. Sakın kolların, ellerin, bacakların hareket etmesin. Sadece gözlerin..." Rüzgar gözlerini Virgilius'un buzdan gözlerine dikti. Onun gözleri buz ise Rüzgarınki ateş olmalıydı. Ya buz ateşi söndürecekti ya ateş buzu eritecekti. Kedi "öfke" dedi Rüzgarın aklının içinde... "Ancak öfke ateş saçar." Rüzgar anne ve babasının öldürülüşünü düşündü. Göğsüne ateşler yürüdü. O ateşler gözlerinin kıyılarından alev pınarları akıttı. Virgilius'un yüzündeki gülümseme yerini kaygılı meraklı bir ifadeye bırakmıştı. Gözlerinin o parlaklığı gitmişti gitmesine ya deliler gibi direniyordu. Kedi mırıldandı: "Virgilius bırak artık. Gözlerini kaybedeceksin." Virgilius kulakları yırtan bir kahkaha attı. Gözlerinden buz gibi yaşlar akıyordu. Yenilgiyi kabullenemeyenlerdendi o. Yenilip arkasını dönüp gidemeyenlerden. Anlaşılmaz bir dilde bir sözcük söyledi. O sözcük söylenir söylenmez Buzdan bir dev peyda oldu mağaranın ortasında. Devin saydam gövdesine bakakaldı Rüzgar. Gövdede sadece kalbin olduğu bölümde çelik bir kutu vardı. Kalp şeklinde çelik bir kutu...
Virgilius ve Uykusuz Dev karşısında dikiliyorlardı. Kedinin sesi aklının içinde yankılandı: "Öfkee Rüzgar Öfke... Öfkenin ateşi ile karşı koy onlara." Rüzgar eski zamanlardan beri içinde birikmiş öfkenin bir bomba gibi patladığını, göğsüne öfkenin lavlarının yayıldığını duydu. O lavlar onu değiştirip dönüştürüyordu. Ellerinde, kollarında, bacaklarında ama özellikle gözlerinde kendisini bile dehşete düşüren bir güç peyda oluyor, kalbinde daha önce hiç duymadığını bir his onu harekete geçiriyordu. Her yandan korlar yağıyor, mağaranın içini alevler kavuruyordu. Ateşin içinde kedi öylece duruyordu. Kıpırtısız ve kaygısız. Virgilius duvarlardan birinin çatlaklarından süzülüp gitti. Geride sadece kahkahası kaldı oyuncu kralın. Uykusuz Dev ise bir su gölüne dönüştü. Eriyip yok olmuştu. Kedi, su gölünün ortasında duran çelik kalbi işaret etti. "Buzcevheri" dedi. Rüzgar çelik kalbi aldı. Sonunda başarmıştı.
***
Başladıkları yere dönmüşlerdi. Kedi ile ilk karşılaştığı geceki gibi yine ay vardı gökyüzünde. Kedi vedalardan hoşlanmazdı. Rüzgar da öyle. Kedi memnun gülümsedi: "Başardın" dedi "ve ben başaracağını biliyordum." Rüzgar utangaçca başını eğdi: "Ben pek emin değildim." Kedi ona uzun uzun baktı ve: "Öfke" dedi "öfke her zaman kötü değildir. Hayata, dünyaya ve düşman olanlara karşı öfke olumlu kullanılabilir. Öfke aynı zamanda adaletsiz olana karşı savaşmak için de en iyi silahtır. Haksızlıklara, hırsızlıklara karşı haklı olanı savunabilmek için öfkeyi çelik bir kap içinde muhafaza etmek gerekir." Rüzgar başını salladı. Bunca zaman içini yakan o ateşin bir anlamı olması gerektiğini hiç düşünmemişti, o ateşin ona yol göstereceğini ve o ateşin bir gün iyilik için kullanılacağını... Hala aklında sorular vardı. Cevher ne içindi, Durugörür'ün sözleri onu ortaya çıkardığında ne olacaktı. Kedi buzcevherinin olduğu çelik kalbi aldı ve "artık gitme vakti" dedi. Ben gittikten sonra aya bakmaya devam et. Göreceksin, aklındaki sorular yanıtlarını bulacak." Ve önce suyun üzerinde hafif adımlarla yürüdü sonra ise aya doğru hızla kayboldu.
***
Geceydi. Rüzgar kedi ile karşılaştığı o ilk geceyi düşündü. Ay aynı yerdeydi, nehir o geceki gibi sakindi. Ama farklı olan birşey vardı; Rüzgar aynı Rüzgar değildi. Yol onu değiştirmiş, başka biri yapmıştı. Daha güçlüydü, dünyayı eski gözlerle görmüyordu. Artık hayatın hiç de sandığı gibi durağan, sıradan olmadığını biliyor ve önünde uzanan hayatın renkleri gözlerini kamaştırıyordu.
Gözlerini gökyüzüne dikti. Ay yüzeyinden milyonlarca ışık parçası dağıldı gökyüzüne. Gök ışığa kesti. Rüzgar ömrü boyunca böyle bir parlaklık görmemişti. Dünya üzerine ışık yağıyordu sanki. Işıktan bir yağmur. Ve o yağmur tüm acıları yıkadı. Dünya üzerindeki adam ve kadınların, çocuk ve yaşlıların çektikleri tüm acılar o ışık yağmurunda yıkanıp toprağa karıştı.
Durugörür'ün sihirli sözleri cevheri ortaya çıkarmış dünyayı ilk günkü hali gibi masumiyetine kavuşturmuştu. Acı ve kederin silindiği topraklar tıpkı yeni doğmuş bir bebek gibiydi. Rüzgar "dilerim" dedi "çok çok uzun sürer yeniden kirlenmek. Ve dilerim, dünya kirlendiği zaman seçilmiş kişi benden daha cesur olur."
-BİTTİ-
Resim: Sir Edward Burn-Jones
:) BİTTİ:)
YanıtlaSilGüzel BİTTİ hem de.. Öfkeyi çelik bir kap içinde muhafaza etmek gerek, evet.. Aydan Atlayan Kedi'm.. Aklına hayalgücüne ve elciklerine sağlık...
güzel bitti, masallar gerçek olsa dedirterek hem de :) ekilen tohumlar bir gün ürün verecek ama biz görebilecek miyiz bakalım.
YanıtlaSilyüreğine sağlık...
Nee, bitti mii? :(
YanıtlaSilHer şeyin böyle güzel bitmesi dileğiyle, kelimelerine sağlık...
Yokluğumuzda neler oluyormuş neler..Vay vay vay...
YanıtlaSil-
Çok güzel bir masal olmuş, elinize sağlık.
Bu arada masalınızın içinde benim adımın da geçmesi ayrıca mutlu etti beni.
Ne hos bir masal oldu; ellerinize yureginize saglik.
YanıtlaSilSizi cok gec buldum ben. Buldugumdan beri de, iyi ki rastlamisim diyorum. Son bir iki gundur de, onca kadim dostunuzun arasinda bana da yer vermenizin saskin mutlulugunu yasiyorum. Tekrar tesekkurler:)
Dilerim dunya, aydan atlayan kedinin geride biraktigi gibi temiz kalir. Hic olmazsa, satir aralarinda...
Çok güzel bir masaldı fulya. Bir ara onu bir daha okumak için tekrar geleceğim.Bana neyi hatırlattın biliyor musun Kryon'un "Yuvaya yolculuk" isimli kitabını. Yüreğine sağlık. Çok güzel bir anlatımla yazılmış, özel cümlelerle bezenmiş bir masaldı. İnandığım masallar hanı için de ayrıca teşekkürler. Sevgilerimle:))
YanıtlaSilKARÖSHİ: Senin de gözlerine sağlık Karöshi'm :)
YanıtlaSilNİLLY: Dilerim öyle olur Nilly ekilen tohumlar bir gün ürün verir ve biz de görürüz.
KABAKMELTEMİ: Dilerim herşey güzel biter. Hepimiz için...
VİŞNE AĞACI: Çok çok teşekkür ederim, İmparatorun bahçesine yakıştın sen Sevgili Vişne Ağacı...
KREMALININ ANNESİ: Asıl ben teşekkür ederim bu masalın kahramanlarından biri olduğun için :) Ve elbette Kremalıya da :)
HAŞİM: Çok çok teşekkür ederim, beğendiğin için, severek okuduğun için ve bunu dile getirdiğin için... Sevgilerimle
Ağzım açık kaldı.
YanıtlaSilBlog köşelerinde ziyan olanlardan biri de sensin. Tamam ziyan demek yanlış oldu, harcanıyorsun desem ona da bozuk para olmadığını söyleyip karşı çıkacaksın; en iyisi tersten başlayıp buralardaki en sağlam bir kaç kalemden biri olduğunu ve blog yazıcılığını en sık rastlanan "sevgilim beni ortada bıraktı, öküzden nefret ediyorum, ayrıca ölmek istiyorum" modundan çıkartıp çok yükseklere, mesela anavatanın aya taşıyabildiğini söyleyeyim.
Not: Melek gibi adamım ama herkes beni kötü biliyor. Halbuki tek eksiğim kanatlarım!
:)
basalım bu hikayeyi bize hatıra kalsın hem çok onur duydum beni bir orman misali dahil ettiğin için hemde senden dahada etkilendim o kaleminin ucu hiç kırılmasın.
YanıtlaSilHarika bir masal dizisi oldu. Sonunu merakla bekliyordum ve bu gece bu mutlu sonun huzuruyla uyuyacağım.
YanıtlaSilGönlüne sağlık.
Merhaba bu arada. Sevgiyle...
aman bir masala dahil olmuş blogumun ismi, utandırıyorsunuz efendim :) şahane bi masal olmuş.
YanıtlaSilOnlar ersin muradına, biz çıkalım kerevetine...
YanıtlaSilEllerine sağlık kediciğim. Yaratıcı düşünceni kıvrak kaleminle buluşturup, günceküreyi böylesi harmanlayabildiğin için.
Kerevit var.Kiremit var. Kermit var.<- (P.s arti için mayındı bu kaboowwww)
Tebrik ederim...
baştan sona kesilmeden, yarıda bırakmadan okuduğum tek hikaye oldu sanırım... ellerine, yüreğine sağlık...
YanıtlaSilVİRGİLİUS: Kral Virgilius'dan bu sözleri duymak onurdur :)Çok çok teşekkür ederim :)
YanıtlaSilSİMİNYA: Çok teşekkür ederim Siminya :)
FİKRİMİN İNCE GÜLÜ: Merhaba öncelikle :) okuduğunuz için gözlerinize ve yüreğinize sağlık.
RECTOA: Aman efendim beni utandırıyorsunuz, beğendiğinize sevindim :)
RÜYACI: Ay ay Durugörür şımarıyorum bak haberin olsun :) Çok teşekkür ederim hem sözlerin hem de bu masalda var olduğun için...
GRY: çok çok teşekkür ederim :)
çok teşekkür ederim şahsım ve kabilem adına, beni sözcü seçtiler :P
YanıtlaSilbenimde uzun süredir ara ver"e"meden okuduğum bir hikaye oldu...
yüreğine, kalemine sağlık aydan atlayan kedi...
Kabilenizi seviyorum :) Ve bu masalın en güzel renklerinden biri sizin kabileniz :) İyi ki varsınız...
YanıtlaSilGri hücrelerinden yayılan ısı parmaklarını harekete geçiriyor, parmaklarının hareketleri sonucu ortaya çıkan kelime kervanlarında boy gösteren bizler ise ağzından salyası akarak uyuyan bir insanın hissettiği huzuru hissediyoruz seni okurken.
YanıtlaSilÇok güzeldi... Çok sağol..
Sen de Cevherim sen de sağol. Okuduğun, sevdiğin ve bunu bana söylediğin için...
YanıtlaSilbaşka masallar da isterim ben.. masal dinlemeyi severim. karoshi iyi bilir..
YanıtlaSilBelki başka masallar da anlatırım. Masal dinlemeyi ben de severim. Ve masal anlatmayı da sevdiğimi farkettim bunu yazarken :)
YanıtlaSil