Sanılanın aksine insan bazı durumlarda haklı olmaktan nefret eder. Hele ki sevdiğin insanları başka insanlara karşı daha en başından uyarmışsan, onlar seni dinlememiş ve bildiklerini okumuşlarsa, zaman geçmiş ve dediklerin birbir çıkmışsa işte o zaman "ben sana demiştim" dememek için dilini tutar ve içinden "keşke haklı olmasaydım" dersin.
Karşında biri ağlıyordur. Zarar görmüştür "nasıl göremedim?" diyordur, sen susmuş onu dinliyor ama aklından geçenleri açık etmemek için yüz kaslarını kontrol etmeye çalışıyorsundur. Kafanın içinde bir ses " Çok söyledin ama dinlemedi. Şimdi bedelini ödüyor. Peki neden üzülüyorsun haline? Baştan söylememiş olsan evet üzül. Ama şimdi... Hayır." diyordur. Mantıken iç sesin haklıdır. Bunu biliyorsundur fakat yine elinde değildir üzülmemek.
Karşındaki gözyaşları içinde konuşup duruyordur. Sen onun sızlanmalarını dinlemek yerine kendinle çatışmakla meşgulsündür. O çatışma şöyle birşeydir:
-Engel olabilirdim ona. Sadece uyarmanın yetmeyeceğini bilmeliydim.
-Nasıl engel olacaktın ki? Seni dinlemedi bile. Ellerini kollarını mı bağlayacaktın?
-Hayır ama belki daha etkili konuşup, örneklerle gösterebilirdim.
-Ama senin de içinde yok muydu "ya yanılıyorsam, ya öyle değilse?" şüphesi. Bu şüpheyi taşırken etkili konuşamazdın, haksız mıyım?
-Evet doğru. Ama yine de o adam/kadının çok fazla kendini ele veren bir yanı vardı.
-İyi de madem bu kadar ele veriyordu O neden göremedi. Üstelik sen onu uyarmışken.
-Bilmem belki de ona inanmak istemiştir.
-Evet bu insanın gözünü kör edebilir; İnanmak istemişse görmemiştir.
-Neyse artık yapacak birşey yok. Olan oldu zaten.
-O zaman sen de üzülmeyi kes artık. O yaptığı hatanın bedelini ödesin bırak. Sonuçta onun hayatı değil mi?
-Tamam ama...
-Tamam ama ne?
-Yine de... Ne bileyim? Belki onu bu durumdan kurtarabilirdim.
-Hayır kurtaramazdın. Daha önce de onu başka konularda uyardın seni yine dinlemedi ve yine böyle acı çekti.
-Ne yapayım yani bir daha onu böyle bir durumda uyarmayayım mı?
-Aslında bu yapacağın en iyi şey olur ama biliyorum ki yine çeneni tutamayacaksın.
-Muhtemelen.
-Hem sen neden böyle koruyucu kollayıcı bir rol edindin kendine ki? Kendi işine baksana...
-İşte şimdi çok doğru bir laf ettin. Ben kendi işime bakayım.
-Yapmayacaksın.
-Neyi yapmayacağım?
-Kendi işine bakmayacaksın yine koruyucu kollayıcı rolünü üstleneceksin.
-Hayır hayır bundan sonra asla. Ben kendi işime bakacağım. Çünkü bir daha kimseye "ben sana demiştim" demek istemiyorum.
-Göreceğiz.
-Söz versem.
-Boşuna söz verme huylu huyundan vazgeçmez.
-En azından denerim.
-Eh hadi bakalım.
Fotoğraf: Life
hayatta bir çok kere başımıza gelen, gözlerimizin önünde geleceği görmek gibi görürsün olacağı, sonunu ama inandıramazsın ki başroldekini, illa yaşayarak toslayacak kafasını taşa kayaya...
YanıtlaSilHayatın rutini bu, kim bozabilir ki...
Bazen gecelerce dua edersin haklı çıkmamaya..Ama olacaklara engel de olamazsın.Belki engelleyebilirsin olacakları ama karşındaki bunu anlamayacaktır.Belki de yaralayacaktır seni olur olmaz sözlerle.
YanıtlaSilAma yara almaya değecekse, değecek insan o yarayı kapatmayı da bilir zaten...Yüreğine sağlık kedi ne güzel mırıldanmışsın tıpkı baba nasihatı gibi...
Bunları yaşarız ya hep..Ne güzel anlatmış iç sesin.. Zamanla herkesin sınavları olduğunu anlıyor insan..O bizim sonunu bildiğimiz Sınavı geçmek adına karşı tarafa doping vermek, bazen bünyede ters tepki yapabiliyor.Ama sınava hazırlanması için dostca donanımlı kılmak mümkün sanırım.Yinede ben böyle durumda insanın ihtiyacı olanın sevgiden başka birşey olmadığını düşünüyorum.Olaylar - sınavlar hep olur, bugün bize yada başkalarına...Bunları hepimiz yaşayacağız.Akıl vermenin, yol yöntem öğretmenin yerine, yargısız, insafsiz, ben sana demiştimler tüketmek yerine sevgiyle yanında bunu aşabileceğini hissettirmek daha güçlü kılıyor insanı ve dostluklarını...
YanıtlaSilO yaşayarak öğrenmek duygusu var ya kediciğim, odur bunlara sebep, sen ne kadar söylesen de anlatsan da uzun uzunkarşındaki yaşamlıdır mutlaka.
YanıtlaSilHerkesin kendi yolu, kendi sınavıdır. Ve bu konu, her şeyde olduğu gibi, çift taraflıdır: Bu tür tavsiyeler bazen de çok kolay içselleştirilir, söylendiği kişinin kafasında bir ampul yakar, "sağol yahu, ben bunu nasıl da düşünemedim" der söylenen kişi, ve kafasında yanan yeni ampulün aydınlattığı doğrultuda gider, bunu ona söyleyene minnettar kalarak... Yolu ivmelenmiştir işte... Bazen de, senin yazdığın gibi olur, söylenenler söylenilenin kafasında hiç bir devreyi tamamlamaz, dolayısıyla bir ampül de yakmaz. Çünkü o devrede, bu sözler dışında, eksik kalmış çok parça vardır, yola çıkıp, canı acıma pahasına o parçaları bulmalıdır.
YanıtlaSilFUNDA: O kafa toslamalar belki de bize hayatı öğreten zaten. Bazılarımız ancak görerek yaşayarak öğreniyor. bu yüzden de kimseyi dinlemiyor...
YanıtlaSilMMEELLTTEEMM: İnsan olacak olana engel olamadığında ve sevdikleri bile bile üzüldüğünde nedense vicdan azabı çekiyor. Sanki herşeyi denememiş gibi sanki elinden geleni yapmamış gibi. Oysa unutuyor ne yapsa boş. Olacak olan zaten olacaktır.
BRAJESHWARİ: bu çok doğru. Herkesin kendi sınavı var. Ve herkes kendi bildiği yoldan yürüyor. Ama sen uçurumu görüyorken karşındakine elini uzattığında o elini tutmayıp inatla uçuruma yürüyorsa ve gözlerinin önünde yuvarlanıyorsa o zaman fena oluyorsun. Ama kimseyi zorlayamazsın değil mi? Onun iyiliği için bile olsa zorlayamazsın. Herkes kendi uçurumundan mesul olmalı belki de...
ÖZLEM: Elbette öyle ama insan yine de sevdiklerinin gözleri önünde acı çekmesine dayanamıyor.
BAŞAK: sanırım bu biraz da karşımızdakinin kime inanmak istediğine bağlı. Eğer diğerine inanmak istiyorsa zaten kör olmuştur. Ve sen istediğin kadar konuş. Artık yapılacak pek birşey yoktur. devre tamamlanamaz. Çünkü araya yabancı bir cisim (inanmak istemek) girmiştir.
Dinlemezler, yaşayıp öğrenmeyi seçerler, sonunda senin haksız çıkmanı umarak dinlemezler. Yapılabilecek daha fazlası yok. Benim için olmadı en azından.
YanıtlaSil"Yaşamadan öğrenilmez" sözü çoğu kişi için geçerlidir. 1998-1999 yıllarında bu konuda yaşadığım kötü bir tecrübeyi aklıma getirdin... Zırt pırt psikiyatriste gitmemi gerektirmişti. Bu da bir yazı konusu aslında. yeri, zamanı geldiğinde yazacağımdır.
YanıtlaSilVLADİMİR: Ben bundan sonra pek ağzımı açmayı düşünmüyorum aslında Vladimir. Çünkü böyle konularda haklı çıkmaktan çok rahatsız oluyorum. İşin tuhafı o kişiler gelip bir de acılarını üzüntülerini bana anlatıyor. Ne yaparsın ki böyle bir durumda?
YanıtlaSilABİ: Psikiyatris boyutuna geldi ha olay? Yazını merakla bekliyor olacağım Abi.
Keşke haklı olmasaydım demek çok acı bişiy. Ama uzun uzadıya düşününce iyikiler de çıkartılabilecek bir davranış.
YanıtlaSilArkadaşlarımızda düşe kaka ilerleyip, önünde çıkan taşlara takılacak.
bu şey gibi bir annenin çocuğuna ya düşerse diye göndermeyip, çocuğunda arkadaşlarına özlemle bakması gibi.
en sonunda çocuk gizli saklı yine kaçar topunu oynar. her iki şekilde de düşer.
bırakalım o düşsün. Biz de içimizdeki sezgileri bir kenara bırakıp onun kararlarına saygı duyup, üzüntüsünü paylaşalım.
Biz dostuz... omzumuz boşuna yaratılmadı. :)
Kedicim, bazen bir musibet, bin nasihattan etkili oluyor. Birakmak lazim kendi tecrübesini kendisi yapsin, ama elimizde olmuyor degil mi:)) Anlatimina, kendinle diyaloglarina bayiliyorum:))
YanıtlaSilEFSA: Haklısın ama insan yine de çenesini tutamıyor işte. düşmesin biri diye atılıyorsun ama o elinden kurtuluyor yine düşecekse düşüyor. Herkesi kendi doğru ve yanlışlarını bulması için kendi haline bırakmak lazım galiba. Ama dostluğumuz ve omuzlarımız yerinde kalacak...
YanıtlaSilBELGİN: Bu korumacı kollayıcı rolden arınmak gerek arınmasına ya insana yapışıyor galiba bu tür şeyler, kendini tutamıyorsun.
Çok teşekkür ederim Belgin'ciğim güzel sözlerine.
Sevgili kedim;
YanıtlaSilNasıl tekamül edecektik o iç sesin uyarılarına kulak verseydik."Oradan gitme" dediğinde inadına gidip düşmesek düşmenin ne demek olduğunu nasıl idrak edecektik?İç sese güvenmeyi bile deneme yanılma öğrenmedik mi?Varsın "ben sana demiştim" desin. Biz ona inanmaya başladık ya! Bu bile yeter bizlere, sevgilerimle.
Biraz da o iç sesle çatışarak mı kendimiz oluyoruz, kendi gerçeğimizi buluyoruz acaba?
YanıtlaSilKendinle çatışma kısmına bayıldım:))) Ara sıra diğer iç dialoglarını da yazsan diyorum; kim bilir ne cevherler çıkar:)
YanıtlaSilYazarım yazamasına da "Tam çatlakmış bu fulya" deme sonra :)
YanıtlaSilbenim de böyle üç-beş tane arkadaşım vardı. uslu uslu dinlediğimden mi, alttan aldığımdan mı yoksa yardımcı olmaya çalıştığımdan mı bilmiyorum; durmadan bana dert anlatır, tavsiye ister ve sonra kendi bildiklerini okuyup gelir dert yanarlardı. öyle ki kendi psikolojimden olduğumu bilirim dert babası olmaktan. sonra ne mi yaptım? biraz mantıklı biraz da bencil olan kararı uyguladım, aramıza mesafe koydum. şimdi başım daha rahat ama son günlerde yne musallat olmaya başladı.. =)
YanıtlaSilsanırım uslu uslu dinleyen tipler olmaktan kaynaklanıyor sorunumuz. Öyle ya aslında çoğu insan sadece dinlenilmek istiyor tavsiye değil.
YanıtlaSilbizi de dinlesinler kedi.. =(
YanıtlaSilYok bunu beğenmedim abla. Ama eline sağlık. Ne güzel yazmışsın.
YanıtlaSilBeğenmedin mi? Canın sağolsun Adsız :) Ama hem beğenmeyip hem de ne güzel yazmışsın demişsin anlayamadım neyi beğenmediğini.
YanıtlaSilSağol. Ne güzel... Yazmışsın, demek istemiştim, abla. Bana dedi ki: "Kedi, pirinci bulmuş ama pilavı yapamamış." Ben de sana haber verdim hemen.
YanıtlaSil