Dostum, bu kez mektubumumda aklı bir karış havada, yarı hüzünlü ya da içinden umut kırıntıları süzülen kelimeler okumayacaksın. Ve sislerin ardından gelmeyecek sesim sana bu kez. Aklımın dağınık çekmeceleri ve dolapları arasında bütünlüksüz bir hayatın izlerini de sürmeyeceksin. Bu kez kelimelerim kanlı canlı haliyle ve tüm netliğiyle akacak ellerine ve gözlerine. Söz veriyorum.
Katılaşmak değil sözünü ettiğim. Beni yanlış anlamanı istemem. Kalp hala aynı kalp, kalbin gözleri hala aynı gözler. Sadece ışık biraz daha fazla. Renkler daha belirgin ve önümde uzanan yol daha açık daha aydınlık. Bu yüzden burada böyle ağır ağır yürürken ve adlandırılmamış bir huzurla soluk alırken ardımda bıraktığım izler daha belirgin. Çünkü dostum, aklımın içinde duran o kımıltısız el hafif bir itme ile usulca savrulup aklın sislerini dağıttı. O sis arasında kendimi gördüm, ne istediğimi, ne yapıp ne yapamayacağımı ve aslında ne için burada durduğumu...
Bu netlik önü alınmaz bir coşkuyla dolduruyor içimi. Ve ardıma dönüp baktığımda, tüm o sisler içindeki zamanı bile tüm ayrıntılarıyla görebiliyorum. Kayıp sandığım ve yandığım zamanların aslında olması gerekenler olduğunu, tüm bu sahip olduğum hissin o zamanlarda mayalandığını ve beni ben yapan herşeyin o mayadan doğduğunu biliyorum.
Aklımın hep böyle karışık olacağına ve hep sis ardından belli belirsiz sesleneceğime inanıyordum, itiraf ediyorum. Hatta kabul bile etmiştim. Kendi kendime "bazılarımız böyleyiz" demiş ve belki, kendim bile farkında olmadan, insanlara bakıp aklı karışık olanları kardeş bile bellemiştim. Ne kadar tuhafız farkında mısın? Dünya böylesine değişirken bizler hayatlarımızın hep ama hep aynı kalacağına inanma gafletindeyiz. O kederli bakışlarımızın gözlerimizin aynasından hiç eksik olmayacağını, dünyayı hiç ama hiç anlayamayacağımızı, milyonlarca insan içinde hep yabancı kalacağımızı ve hayatın böylesi donuk böylesi renksiz olacağını sanmak ne büyük aptallık.
Anımsıyorum şimdi ve daha iyi anlıyorum şöyle demişti biri; "İnsan hayatının yarısı kendine duvarlar oluşturmakla geçer diğer yarısı ise o duvarları yıkmaya çalışmakla." Ne dersin Sevgili Dostum hayatın yarısına gelmiş olabilir miyim? Şimdi bu aydınlık içinde o duvarların üst tarafından bir kaç tuğla yıkıldı ve ben aydınlığa kavuştum diye mi bu coşkulu kalp? Ve bu önü alınmaz inanç bundan mı dersin?
Belki...
Resim: http://spitfire19er.deviantart.com/art/Candle-81368089
Sevgili kedicik,Yaşamının başlangıcından bu yana gerek senin ellerinle gerek çevrenin kararlarıyla ördüğün duvarların tuğlalarının teker teker yıkıldığını görmen; seni coşkulu yapan şeyse:düşündürücü. Yoksa,aydınlanman NİrvaNA doğrultusundaysa ne mutlu sana istersen yık bütün duvarlarını.Mutluluğun ve coşkun daim olsun.Sevgilerimle
YanıtlaSilSevgili Sufi, insan hayatının bir bölümü sisler içinde geçiriyor. Ama zaman geliyor öğrendiklerinden elde ettiklerin o sisi dağıtıyor, aklın dinginleşip duruluyor. Kendimde bir aydınlanma değil tam olarak söz ettiğim, sözünü ettiğim bunca zaman karmakarışık olan aklın kazandığı netlik... Sırf bu netlik bile coşku duymak için yeter bunca zaman aklının ipleri düğüm düğüm olup çözemeyene...
YanıtlaSil"İnsan hayatının yarısı kendine duvarlar oluşturmakla geçer diğer yarısı ise o duvarları yıkmaya çalışmakla."
YanıtlaSilçok doğru :(
bazen istemeden; bazen de kasten ördüğümüz duvarlar...
"Kayıp sandığım ve yandığım zamanların aslında olması gerekenler olduğunu, tüm bu sahip olduğum hissin o zamanlarda mayalandığını ve beni ben yapan herşeyin o mayadan doğduğunu biliyorum".
YanıtlaSilBu cumleleri okurken basimi one arkaya sallarken yakaladim kendimi:)
Mayasi da hamuru da temiz sevgili kedicik; yolun daima aydinlik olsun. O iyice mayalanmis hamurla pisirdigin taze ve guzel ekmekleri bizimle paylasmaya devam edicen ama soz mu:)
1SEN: Belki de insan olmanın bir getirisidir bu. Yapmak ve yıkmak, yıkıntılar arasından aydınlığa çıkmak...
YanıtlaSilKREMALININ ANNESİ: Canım annecik sevgiyle kucaklarım seni... Sağol, varol, eksik olma...
nedir duvarları yıkan şey?
YanıtlaSilAydan Atlayan Kedi'cim;
YanıtlaSilBu gece o aydınlığının içinde büyük bir gürültü oldu mu:) Başın ağrıdı mı mesela:)
Başın ağrımasın.. Aydınlık ve tüm dinginliği onun hep ama hep içinde tutsun seni:)
"Kayıp sandığım ve yandığım zamanların aslında olması gerekenler olduğunu, tüm bu sahip olduğum hissin o zamanlarda mayalandığını ve beni ben yapan herşeyin o mayadan doğduğunu biliyorum."
YanıtlaSilBir başkası da alıntılamış.Gariptir okuduğum anda benim de "işte budur" diyerekten katıldığım bir cümle oldu. Aslında bunu keşfedeli çok zaman olmuştu. Hatta lise yıllarımda okuduklarıma inanıp (ki hala inanırım doğruluklarına) özellikle kendim bir maya çalmıştım. Erken pişmek istemiştim. Ama yanmak her zaman pişmek değilmiş. Anlamam zaman aldı yandığımla kaldım:)
Şöyle bir şey var ki kedi, bunları söyleyen sen ya da vakti zamanında benzer cümleler kurmuş ben veyahut bu cümlelere kafa sallayıp onaylan o.. An geliyor bütün bunları bile bile boşa zaman geçirdiğimize, haybeye yandığımıza öyle inandırıyoruz ki kendimizi pişmanlıklar,acılar,tereddütler üstüste biniyor. Bilmek bir işe yaramıyor. "İdrak" bambaşka bir şey. Zaman alıyor. Hayat insana bazen soluk alıp vermesi dinlenmesi için zamanlar tanıyor. İşte böyle zamanlarda bunları idrak edebiliyoruz. Ve sonra unuyoruz. Yine aynı girdaba düşüyoruz.
Mektubun sonundaki aydınlık meselesine gelince. Aynı soruyu yaklaşık bir yıl önce bende kendime sormuştum.3 ay önce yine sordum.1 ay önce tekrar sordum.Ve yine soruyorum. Sanırım değişim ve "umut" fikri anlık bir rahatlama yaratıyor.Ancak değişim ya da senin tabirinle "aydınlanma" zaman alan bir şey. Uğraş hatta savaş gerekiriyor. Duvarlar kolay yıkılmıyor. Buna alışmak zaman alıyor.
Güzel yerden yakalamışsın.Söyleyeceklerim bitmedi sanki.Ama şimdilik burada bırakayım daha fazla uzatmadan:)
Yaşadığımız herşeyin bir nedeni vardır derim ben. Her yaşanılan yada yaşan-a-mayan, bir yenisine hazırlar bizi.Aslında bizim olan ama bizim gibi görünmeyenler, yaşanılmayan ama hissedilenler hayatın eksik parçalarını mutlaka bir yerlerinden tamamlarlar günü gelince. Hepsi bizimdir duvarıyla, mayasıyla, yıkıntılarıyla, herşeyiyle...sevgiyle
YanıtlaSilBOŞ ARSA: Aklımızın elleri...
YanıtlaSilKARÖSHİM: Hiç ağrır mı o baş kızkardeş :) Büyük keyifti cıvıltılı sesin, kahkahan...
KARANLIK: Bence bunu bir kaç kez farkediyoruz hayatlarımızda. Sanki bölünmüş zamanlar gibi koşmak ve soluklanmak gibi değil mi hayatlarımız.Senin de dediğin gibi o molalarda anlıyor koşarken yine unutuyoruz.
evet duvarlar kolay yıkılmıyor ama bu molalarda sanki o duvarlardan bir kaç tuğla kopuyor. Ne güzel bir yorumdu. Çok çok teşekkür ederim.
ELADAN MEKTUP: Elbette öyle, yaşadığımız herşeyin mutlaka bir sebebi ve bize kattıkları var. Ama bizler çoğu zaman mayalanan hayatlarımızdan habersiz, farketmeden hatta zaman zaman kızıp küserek yaşıyoruz.
Ve çok doğru; o hayatın bütünü bizim, duvarıyla, mayasıyla, yıkıntılarıyla, herşeyiyle...
Sevgilerimle...
Nedenini bilmediğimiz bir sevinç kaplar bazen içimizi. Hani çok güzel bir haber almışız da, haberin ne olduğunu anımsamasak da sevinci içimizde hala duruyormuş gibi. Senin gördüğün bu aydınlık öyle birşeyler hissettirdi bana. Dilerim kaybetmezsin...
YanıtlaSilHerkes gibi ben de o cümleye takıldım. Yıllardır severek dinlediğim Paul Simon şarkısı tekrar dudaklarıma yerleşti bugün; "something so right". duvar örmüş insanları sabırla, sevgiyle anlatan sözleri çağrıştırdı bir anda. Bunun ne kadar doğru olduğunu yaşadıkça anlıyor insan. Ama bazısı bir duvarı yıkarken öbürünü inşa etmeye başlıyor benim gibi. :)
YanıtlaSilPARPALİ: Aynen öyle bir coşku bu Parpali'm. Nedensiz ama umutlu, güçlü ve coşkulu... Hep olsun ve bulaşsın herkese dilerim...
YanıtlaSilVLADİMİR: Evet yaşaya yaşaya öğreniyoruz ve görür oluyoruz o duvarları... Kendi ellerimizle ördüğümüz ve kendi ellerimizle yıkmak için var gücümüzle savaştığımız. Duvarlar değişiyor bence Vladimir. O yüzden farkına vardıklarımızı yıkarken farkına varmadıklarımızı inşa ediyor oluşumuz...
"All in all it's just another brick in the wall
YanıtlaSilAll in all you're just another brick on the wall" da olabilir... evet evet... hadi hep beraber!
we don't need no education
İşte bu yazının fon müziği... :) Başka hangi şarkı olabilirdi ki zaten?
YanıtlaSilKedi can,inişler ve çıkışlar hepsi bu aslında. Duvarlara gelince evet öyle ve de herkesin bir duvarı var ve ona mutlak çarpıp kıç üstü oturmalı. Anlamak acımadan olmuyooor...(muş)
YanıtlaSilİşte bu çok doğru Saygıdeğer Kaptan, o duvara çarpıp kıç üstü oturmalı herkes. Anlamanın ve farkına varmanın yegane yolu bu çünkü...
YanıtlaSilNe güzel yazmışsın kedicik:) Ben hayatı plan yapmadan yaşayanlardanım. Yani içimden geldiği gibi...
YanıtlaSilVe de yazdığın şu duvar olayı.. Pek belli etmesemde sürekli çarpmaktan dolayı çürüklerle doluyum ama olsun:) Hani şu küçükken gurur kaynağı olan yara kabukları gibi:) Çarpmadan düşmeden yaratılan bir hayat ne yavan olurdu değil mi:)))
Teşekkür ederim Pinocuğum, beğendiğine sevindim :)
YanıtlaSilHepimizin her yanı çürüklerle dolu değil mi? Ve "hayatımız" dediğimiz de o çürüklerin toplamı değil mi aslında? Ben seviyorum çürüklerimi çünkü onlar benim öğretmenim...
ördüğümüz duvarlar içinde kalmamak dileğiyle
YanıtlaSiltebrik ederim, guzel bir yazıydı
kaleminize sağlık
Çok teşekkür ederim. Dilerim o duvarlar içinde yitip gitmeyiz...
YanıtlaSilkeşke o duvarları örmesek...belki hayata başka anlamlar başka cümleler kurabilirdik...ama şartlı reflex gibi bir şey duvar örmek bizim için...sonrada yalnızlıktan ve yalnızlaşmaktan gem vuruyoruz...
YanıtlaSilBu tuğlalar bizim hamurumuza mı karışıyor acaba? Mayamızda o tuğlaların minik kırıntıları da mı mevcut? Bunu düşünüyorum. Duvar ör-farket-yıkmaya çalış-yıkarken başka tarafa başka tuğlalar koy. Böyle sürüp gidiyor.
YanıtlaSilTüm yalnızlıklar duvarlardan bu doğru. Çünkü kimse birbirini göremiyor, baktığımız sadece örülmüş duvarlar...
selam ben senay, gercekten super bir blog, eger facebook veya twitter varsa eklemek isterim...
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim Sevgili Şenay. Her ikisi de var ve ikisinin adı da aydan atlayan kedi :) Sevgiler.
YanıtlaSil