Koridorun loşluğunda gözlerim uzaktan ağır aksak gelen birini seçiyor. Bastonu hafif tıkırtılar yayıyor. Yaklaştıkça, beli bükülmüş çok ama çok yaşlı bir adamla göz göze geliyoruz. Adam çekingen bir tavırla bana müdür beyin odasını soruyor. Ne zaman biri böyle çekingen bir tavırla birşey sorsa, onların bu kadar çekingen olmasına sebep olan asık suratlı çalışanlara lanetler ediyorum. Biliyorum ki; onlar, oturdukları koltuklardan güç alarak, bu insanları ezmeyi marifet bilmekte. Oysa bu marifet sahipleri bilmemekteler ki; sırf böyle davrandıkları için, bu köylü adam ve kadınların saçlarının bir teli bile etmemekteler. Ve yine bilmemekte yada bilmezden gelmekteler ki; ekmeklerinin ununu bu adamlar üretmekte.
"Karışıkmış" diyor adam, gülümsüyorum. "Karışık evet" diyorum "Gelin ben sizi götüreyim oraya kadar." Yüzü ışıldayıveriyor. "Okuması yazması olmayınca insanın kızım" diyor "böyle şaşkına döner benim gibi." Koluna giriyorum. "Biz ne güne okuduk be amca" diyorum. Gevrek gevrek gülüyor: "Çok yaşa be kızım" diyor. Müdür beyin kapısında vedalaşıyoruz.
Aklıma geçmişte edilmiş bir yemin geliyor. Aklım beni götürüp geçmiş bir zamana, taş bir binaya bırakıyor. Asık suratlılardan birinin karşısında duruyorum. Kadın yüzüme bile bakmıyor. Elimdeki evrakı sert bir hareketle çekip alıyor. Öfkemi dizginlemeye çalışıyorum. "Ben olsaydım onun yerinde..." diye başlayan cümlelere kuruyorum. Sonra "Olabilir" diyorum kendi kendime "Bir sorunu vardır belki." İşimi halledip daha fazla sinirlenmeme telaşındayım. O sırada bir kadın geliyor. Çekine çekine giriyor içeriye. Sürekli başörtüsünü düzeltiyor. Gergin olduğunu anlıyorum. Asık surat "ne vardı?" diye tersliyor kadını. Kadın kekeliyor. Sinirlerim iyice geliyor. "Ne vardı?" diye daha sert soruyor. Kadın birşeyler mırıldanıyor. Öyle kısık sesle konuşuyor ki yanında olduğum halde duyamıyorum. Asık surat daha da öfkelenip elinden kağıtları hırsla çekiyor. Kadın ağlamaklı oluyor. Artık dayanamıyorum: "Hanımefendi neye sinirlisiniz bilmiyorum ama bu kadına böyle davranmaya hakkınız yok" diyorum. Asık surat şaşırarak yüzüme bakıyor. Birazdan şaşkınlığı öfkeye dönüyor: "Sen işine bak." diyor "ne yapmışım ki?" Kadını işaret ediyorum, kadının gözlerinden incecik yaşlar süzülüyor: "işte bunu yaptınız" diyorum. Kadın ikimizin de kağıtlarını önümüze fırlatıyor. Çıkıp gidiyor odadan. Öfkeden deliye dönüyorum. Sırf o kadın böyle ağladığı için, sırf o kadıncağızın gününü böyle rezil ettiği için. Kadın omzuma dokunup: "Sağol" diyor. "Ağlama" diyorum "sana böyle davranmaya hakkı yok. Kimsenin, kimseye böyle davranmaya hakkı yok. Sana böyle davranırlarsa sakın susma." Başını sallıyor. Çıkıyorum odadan. Ve yolda yürürken yemin ediyorum bir gün bu tip bir işte çalışırsam eğer asla kimseyi bu şekilde incitip ağlatmayacağıma. Ne kadar öfkeli ve üzgün olursam olayım bunun acısını kimseden ama kimseden çıkarmayacağıma yemin üzerine yemin ediyorum.
Aklım beni yeniden şimdiki zamana getiriyor. Düşünüyorum. O asık suratlı kadın öyle davranmamış olsaydı, ben o gün yolda o yemini etmemiş olsaydım yine bu şekilde kalpleri kırmadan, kimseyi incitmeden davranma yolunu seçer miydim acaba? Yoksa zaman zaman kendi öfkeme kurban eder miydim insanları? Bilemiyorum.
RESİM:Arthur Reginald Smith
Aynı şeyi ben de kendi mesleğimle ilgili yaşıyorum biliyor musun? Bana muayeneden sonra binlerce kere teşekkür ederek ayrılıyor hastalarım. Anlayamıyorum. Ben özel bir şey yapmıyorum ki. Sadece olması gerektiği gibi sevgi ve ilgi gösterip, sorunlarına çözüm getirmeye çalışıyorum.
YanıtlaSilAma sonra görüyorum. Odaya girenin yüzüne bile bakmadan yakınmasını soran, elini bile sürmeden teşhis koyup ilaç yazan, hastalığından dolayı hastayı azarlayan hekimler var. O zaman tıpkı ben de senin gibi öfkeleniyorum. Çünkü kimsenin konumunu kullanarak komplekslerini kusmaya ve kaprisleriyle insanları canından bezdirmeye hakkı yok.
Haaa eğer bu kadar zorsa bunu yapmak,gitsin tek başına bir adada mutlu mesut yaşasınlar... Bak aklıma gelince gene öfkelendim. Neyse... Haftan güzel geçsin canımcım...
"Anlayamıyorum. Ben özel bir şey yapmıyorum ki. Sadece olması gerektiği gibi sevgi ve ilgi gösterip, sorunlarına çözüm getirmeye çalışıyorum." Kilit noktada bu değil mi zaten Yeşim? Bu davranış biçimi olması gereken aslında. ama insanlar o hale gelmişler ki "iyi ve nazik davranış" sanki olmayacak birşeymiş gibi karşılanır olmuş. İşte buna öfkeleniyorum ya asıl ben. İnsanların böyle düşünmelerine neden olan kişilere...
YanıtlaSilİnsanlar kolay olanı seöiyor ya hep öfkelerini başkalarından çıkartıyorlar bu sadece senin yada diğer insanların yaptığı işlerde değil hayatın her noktasında mevcut öfkeliyim ve sen benim öfkemi giderme aracı olarak burdasın gibi davranıyorlar hak görüyorlar okumuş ya arkadaş karışındakinin hiçe sayıyor ama dediğin gibi bilmiyor ki o yoksa yaptığı işinde hiç bir anlamı yok ...
YanıtlaSilVe ben eminimki sen o gün o yemini etmeseydinde kalp kırmamayacak kadar iyi bir yüreğe sahipsin ..
İnsanlar bu şekilde davranarak öfkelerinin yatışacağını sanmakla ne büyük aptallık ediyorlar. Kendi öfkelerini kabartmakla kalmayıp karşınlarındakine de bulaştırdıklarını göremiyorlar. Tıpkı kahkaha gibi öfke de bulaşıcı. O öfke zincir gibi dağılıp gidiyor oysa. Belki de bu yüzden bu kadar öfkeli bir toplumuz. Ne de olsa hepimiz o zincirin halkalarıyız.
YanıtlaSilBu biraz da kişilik sorunu, yeterince olgunlaşmayan kişiler, hak etmeden makam mevki sahibi olanlar kendilerini şaşırıyorlar galiba. Herkese tepeden bakanlar, oradan ayrılınca da bunalımdan bunalıma düşüyorlar.
YanıtlaSilBir de geçmişlerinde çok ezilmiş, kinlenmiş de oluyor bazıları. Bir öğrencim polis olmak istediğini söyleyince nedenini sormuştum. Lisede okurken gece de bekçilik yapıyormuş bir yerde. Polis olup hepsinden öcümü alacağım! diyişi gözlerimin önünde hala.
Sevgiyle...
her nusibet, bir hayıra kucak açmamızı sağlıyor ama, bazen yanlış şeylere "hoşgeldin" diyoruz..
YanıtlaSilyüce bir yemin bu, böylesi bir toplumda...
Kutluyorum Kediciğim, Allah senin gibi çalışmayı kendine öncelik adamış olan her devlet memurundan, her emekçiden razı olsun.. bizde hayatın her alanında yaşıyoruz o bahsettiğin zorlukları... senin gibileri çıksın karşıma devlet kapısına felan işim düştüğünde, malum yarın hastane...
dua ediyorum :)
AYSEMA: Ne kötü insanın böyle intikam alışı hayattan; biri seni eziyorsa sen de başkalarını ez. Yanlışa yanlışla karşılık ver ve zincir büyüsün. Dünya kocaman bir yanlışlar yumağı olsun. Pek az galiba ezildiğinde bunun tam tersini yaparak yaşayanlar. Oysa asıl böyle intikam alınır eğer alınacak bir intikam varsa. Kalpteki zehri temizlemenin başka yolu var mı?
YanıtlaSilSERZENİŞ MERAKLISI: Dilerim karşına iyi insanlar çıksın. Dilerim herkesin. Çünkü dünyayı neysek ona dönüştürüyoruz. İyilikle iyiye dönüşmek zorundayız. Başka yolumuz yok gibi.
Olması gerekeni yapmak ve içimizden geldiği gibi davranmak ve insanları kırmamak bizim yaşam biçimimiz olmuş kediciğim, daha farklısını yapamayız ki zaten.
YanıtlaSilKonuyla alakasız ama "Sinestezya"yı aldım az önce.
Bir de "Dewey" . Bir kedinin hikayesiymiş. Çocuklar gibi şenim şu an itibarıyle yeni kitaplar aldım kendine diye:)))
Sevgilerimle...
Sineztezya'yı severek okumuştum ben. Senin de seveceğini tahmin ediyorum. Dewey hakkında ise okuduktan sonra fikirlerini bekliyorum.
YanıtlaSilÖpüyorum seni Özlem'ciğim...
kelebek etkisi mi :)
YanıtlaSilKesinlikle :)
YanıtlaSil