Pessoa bana her sorulduğunda cevabını düşünüp düşünüp bir türlü veremediğim soruyu sordu: "En sevdiğin kitap hangisi?" Tıpkı "en sevdiğin film, en sevdiğin renk, en sevdiğin şarkı hangisi?" soruları gibi bu soruya da hiç bir zaman içime sinen bir yanıt veremedim ben. Çünkü ne zaman bir tanesinin adını söylesem diğerleri üşüştü aklıma, cevabım hep eksik kaldı.
İnsan pek çok sebepten bir kitabı sevebilir. Şu an okuduğu kitabı sever mesela. Çünkü henüz onun içindedir. O kitabın aylak kahramanı kendisidir ne de olsa. Ve o aylak kahraman zaman zaman öyle cümleler kurmaktadır ki ve bu cümleler o kısacık hallerine rağmen öyle vurmaktadır ki okuyanı, onu yazan beyni açıp öpmek gelir insanın içinden. Mesela sinemadan çıkan insan hakkında nefis bir tespiti vardır. Ve dünya insanlarını sinema salonlarına doldurarak kurtarmak için enfes bir planı... Sırf bunun için bile sevebilir bir insan bir kitabı.
Ya da sırf kahramanı için sever insan bir kitabı. O kahraman, insanların çoğu belli bir yöne akın akın koşar gibi yaşarken, onların tam aksi yönünde ağır ağır yürür gibi yaşamaktadır. Ve İgnatius gibi bir ada sahiptir ki, o ad yüzünden de bir o kadar sevilesidir. Ne yaparsa yapsın seversin onu. Bağırıp çağırdığında, akla gelebilecek tüm toplumsal kuralları hiçe saydığında, senin başkasında ayıplayacağın pek çok şeyi yaptığında dahi inatla seversin. Ve dua edersin İgnatius gibi insanlar yaşasın dünyada diye. "Onun deliliğine sahip üç beş kişi olsa" diye geçer aklından "dünya daha da renkli olurdu..."
Ve insan bir tek dize için bile sevebilir bir kitabı. "İkimiz birden sevinebiliriz, göğe bakalım" dediğin an bir alay güvercin havalanıyormuş kalbinden gibi bir hisse kapıldığın için seversin o yeşil kapaklı kitabı mesela. Alıp dizeleri öpersin. Ve dünyaya bir Turgut Uyar gelmiş olduğu için şükredersin.
Pek çok sebeple sevilebilir bir kitap ama pek azından söz edebilir insan. Çünkü bilir ki ne kadar söz ederse etsin geride kalan kocaman bir denizdir. Ve henüz ayakların bile ıslanmamıştır ki "suyu severim" diyebilesin...
NOT: Mim Journey to Orient ve Mevsimlerden Roma'ya gitsin. Eğer yazmamışlarsa bu konuda ve yazmak isterlerse...
İnsan pek çok sebepten bir kitabı sevebilir. Şu an okuduğu kitabı sever mesela. Çünkü henüz onun içindedir. O kitabın aylak kahramanı kendisidir ne de olsa. Ve o aylak kahraman zaman zaman öyle cümleler kurmaktadır ki ve bu cümleler o kısacık hallerine rağmen öyle vurmaktadır ki okuyanı, onu yazan beyni açıp öpmek gelir insanın içinden. Mesela sinemadan çıkan insan hakkında nefis bir tespiti vardır. Ve dünya insanlarını sinema salonlarına doldurarak kurtarmak için enfes bir planı... Sırf bunun için bile sevebilir bir insan bir kitabı.
Ya da sırf kahramanı için sever insan bir kitabı. O kahraman, insanların çoğu belli bir yöne akın akın koşar gibi yaşarken, onların tam aksi yönünde ağır ağır yürür gibi yaşamaktadır. Ve İgnatius gibi bir ada sahiptir ki, o ad yüzünden de bir o kadar sevilesidir. Ne yaparsa yapsın seversin onu. Bağırıp çağırdığında, akla gelebilecek tüm toplumsal kuralları hiçe saydığında, senin başkasında ayıplayacağın pek çok şeyi yaptığında dahi inatla seversin. Ve dua edersin İgnatius gibi insanlar yaşasın dünyada diye. "Onun deliliğine sahip üç beş kişi olsa" diye geçer aklından "dünya daha da renkli olurdu..."
Ve insan bir tek dize için bile sevebilir bir kitabı. "İkimiz birden sevinebiliriz, göğe bakalım" dediğin an bir alay güvercin havalanıyormuş kalbinden gibi bir hisse kapıldığın için seversin o yeşil kapaklı kitabı mesela. Alıp dizeleri öpersin. Ve dünyaya bir Turgut Uyar gelmiş olduğu için şükredersin.
Pek çok sebeple sevilebilir bir kitap ama pek azından söz edebilir insan. Çünkü bilir ki ne kadar söz ederse etsin geride kalan kocaman bir denizdir. Ve henüz ayakların bile ıslanmamıştır ki "suyu severim" diyebilesin...
NOT: Mim Journey to Orient ve Mevsimlerden Roma'ya gitsin. Eğer yazmamışlarsa bu konuda ve yazmak isterlerse...
Kedicim, gercekten kitap sevenler icin cok zor bir soru, bende epey bir zorlanmistim secerken:)) Sen en iyisini yapmissin, bu benim aklima gelmemisti;)) Tanitimlarin icin cok tesekkürler:)) Bu arada Boncuk oyununu aldim, fakat benim okuyabilmem mümkün degil, o kadar kücük yazilmiski, okumaya kalkinca gözlerim sasibesi oluyor. Daha büyük harflerle yazilmisini ariyorum, insallah yakinda bulurum:))
YanıtlaSilSevgiler
sevgili aydan atlayan kedi, yazini okurken, mimin bana gelecegini dusunmeden "ben biliyorum cevabini" demistim.. Biliyorum ve yazacagim iki mim borcumla birlikte.. hem de bu gece yazacagim..
YanıtlaSilBu arada aylak adam'i cok severek okumustum.. kitabimi aradim bu aksam.. yok.. yuruyenler grubunda yitip gitmis.. hani iki kisi hep bir yerlerdedirler ayni anda ve karsilasamazlar ya..
yusuf atilgan, niye bu kadar az kitap yazmistir, bu kadar buyuk bir yazarken anlayamam..
Aykedi muhtesem yazmissin; ille de romana bir kitabi neden sever bir insan etiketi ile eklemeni rica etsem cok sey mi istemis olurum :) oraya da cok guzel gider.
YanıtlaSilBELGİN: Hep şöyle düşünürüm: bir kitabı sevmiyorsa neden okusun ki insan? Demek ki her okuduğumuzu seviyoruz aslında. Bu soruya ancak şöyle cevap verilir sanırım: "Okumuşsam mutlaka bir yerini sevmişimdir." :)
YanıtlaSilMEHTAP P.G: Yusuf Atılgan'a hayran oldum Aylak Adam'la. Böyle vurucu cümleleri bulmak kolay değil. Az kitabı var evet ve ne yazık ki. Hepsini okuma niyetindeyim :) Merakla bekliyorum Sevgili Mehtap Hanım o güzel kaleminizden dökülecek olanları...
PSİKOPATİ: Aslında aklımdan geçmişti benim de ama olur mu olmaz mı bilemedim. Şimdi yayında. Bir kaç değişiklik ve başka bir fotoğrafla :)
Okudum ve yazdım :)
YanıtlaSilOkudum ve "iyi ki paslamışım bu mimi" dedim. Ellerine ve güzel kalbine sağlık...
YanıtlaSilSenin şu bilgilendiren, okurken düşündüren yazılarına bayılıyorum kediciğim, bu arada listeye aldım bütün kitapları:))
YanıtlaSilBenim kahramanım da Noel Burun bu aralar sayende:))
Sevgilerimle...
Bak Noel Burun'u unuttum gördün mü :)Oysa onu da severim ben. Tıpkı İgnatius gibi o da başak bir boyutun adamıdır. Okudukça saçlarını okşamak istersin...
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim Özlem'ciğim :)
demek ki çizilmiş sayfaların fotoğrafını görmek bile sinirimi bozuyormuş, öyle bir kitabın kendisini gördüğümdeki hâlimi var sen düşün. :S
YanıtlaSilBen de tam tersinim senin :) Okuyandan izler kalmış kitaplara bayılırım. Başkasının kitabını asla çizmem ama kendi kitaplarıma hiç acımam :D
YanıtlaSilNot: Aman benim kitapları görme inan çıldırırsın :)
kitaba iz bırakmak peşinde değilim, kitap bende iz bıraksın. :)
YanıtlaSilister istemez iz kalıyor zaten... somut değil, soyut bir iz oluyor tabii... dokunuş izleri gibi bir şey, okunmuş kitap belli ediyor kendini...
yine dağıttım konuyu değil mi? uzatmadan kaçayım ben, sevgilerimi göndererek sana, çizilmiş sayfalara değil. :)
Sevgili Aydan atlayan kedi, yine öylesine güzel yazmış ve yorumlamışsınız ki kitaba dair düşüncelerinizi...Her yazınızı büyük bir keyifle okuyor ve benim içinde ayrıca esin kaynağı oluyorsunuz.
YanıtlaSilGerçekten hepimizin şu kitaplara sarılırcasına tutunmada illaki sebepleri var. Kitaplar bizi, tıpkı sinema ve tiyatroda olduğu gibi yazarın anlatmak istediği o dünyanın içine alıverir. Gezer aklımız, gezer yüreğimiz...hele ki yazarda sizin gibi öylesine güzel yazmışsa, kitap hiç bitmesin isteriz.
Ellerinize ve yüreğinize sağlık...
KABAKMELTEMİ: Zaman zaman çok eskiden okuduğum kitaplarda çizdiğim yerlere bakar ve şaşırırım. O zamanlar beni etkileyen cümlenin şimdi hayatıma yerleşmiş olduğunu görmek sözünü ettiğim. Sanki kendi şifrelerini çözmek gibi. Kitap elbet bir iz bırakıyor bizlerde ama hangi zamanlarda hangi izleri bırakmış asıl derdim bu galiba :)
YanıtlaSilESMİR: İyi ki kitaplar var ve iyi ki onlara bu kadar tutkun olan insanlar var. Okudukça ve okuyanı gördükçe daha da artmıyor mu bu okuma tutkusu? Bana böyle geliyor :)
Çok teşekkür ederim :)
çok güzel yazmışsın bi kitap neden sevilir sorusunun cevabını,ben de senin gibi düşünüyorum ve bi insan neden bişeyi "EN ÇOK" sevmeli bunu bilmiyorum hala...hiçkimse ya da hiçbirşey için "en çok seviyorum"diyemiyorum ben...
YanıtlaSilhele ki kitaplar için asla böyle bi soruya cevap veremezdim sanırım...
şu "en çok" lu sorular zaten "anneni mi babanı mı daha çok seviyorsun?" sorusu gibi...
yani çok saçma...
Sanıyorum bu tip sorular daha çocuk yaşta yerleştiriliyor beynimize "anneni mi daha çok seviyorsun yoksa babanı mı?" sanki her biri kendi başına sevilemezmiş gibi? Sonra da devam edip gidiyor işte. Ama insanın kesin çizgileri yok. Ve sevgi ucu olan birşey değil ki "en çok" ya da "en az" diye başlayan cümleler kuralım...
YanıtlaSil