Bu gel-geç dalgalanmalara alışıyor insan bir süre sonra. Ve diyor ki; "Böyle birşey işte yaşamak. Bir gün öyle bir gün böyle." Onun doğasında yok ki uzun süre sabit kalışlar. Mutluluk da hüzün de sıkıntı ve umutsuzluk da kalmıyor uzun süre. Hepsi bir zaman sonra sanki hiç yaşanmamış gibi, sanki hiç var olmamış gibi eskiye dair soluk puslu hatıralar olarak kalıyor.
Dengeden söz etmek mümkün mü? İnsan bu kadar çok duygu sıçraması yaşarken ve bu kadar çok şeye bakıp bu kadar çok şey düşünürken ve öğrenirken bir dengeden söz etmek mümkün mü? Cambaz bazen ipin üzerinde sekmeden yürüyor bazen ise kendini toprak üzerinde buluyor. İp üzerinde yürürken her an düşebileceğini düşünmeden yürümek belki biraz daha uzun kılıyor o sekmeden yapılan yürüyüşleri.
Toprak üzerinde olan için ise iş farklı. Düştüğünde sanıyor ki; bir daha bacaklarında o ip üzerine çıkacak gücü bulamayacak. Burnu hep toprağa gömülü kalacak ve bir daha oradan çıkamayacak. Oysa hayatın doğası hakkında bir fikir sahibi olan için böyle değil. O, düşerken bilecek ki; o toprak asla onun kemiklerini kıracak kadar sert olmayacak. Hayatın doğasını kabullenene toprak yumuşak bir yatak olacak. Ve o orada yatarken sırt üstü, üzerinde yürüdüğü ipe uzaktan bakacak ve onun üzerinde daha uzun ve daha rahat nasıl yürüyeceğini öğrenecek. Düşüş sebebi üzerine kafa yoracak ve dengesini bozanın ne olduğunu kavrayacak. Ve hayat böyle öğrenmekten ibaret olacak.
Biri bana "su gibi ol" demişti. Duru olmaktan söz ettiği yanılgısına kapılmıştım o zaman. Ve uzun süre taşıdım o yanılgıyı. Oysa söylemek istediği başka bir şeydi. O, esneklikten söz ediyordu. Hayatın sana verdiklerine karşı takınacağın tutumdan. Uyum sağlayabilmekten... Suyu bir kaba koyduğun zaman hemen o kabın şeklini alıyor ve ona göre belirliyordu yolunu. Direnmiyordu belli bir şekilde kalmak için. Tüm çektiğimiz acılar da bu yüzden değil miydi zaten, aklımızın içindekinin hayatın kabına uyamamasından değil miydi?
İnsanoğlu böyleydi,aklının içinde hep planlar tasarılar mevcuttu. Ama hayat bir şaka gibi hep o planları bozuyordu. Kumdan kaleler yapıyorduk rüzgar kahkahalarla o kaleleri yıkıyor, kumlarımızı dağıtıyordu. Bizler ise oturup ağlamayı tercih ediyorduk.Bağırıyor tepiniyor ayaklarımızı yere vuruyor lanetler okuyorduk.Oysa bazıları için iş böyle değildi. Onlar, yeniden daha iyisini yapmayı deniyor ve rüzgara karşı kendince önlemler alıyorlardı. Ve hayat aslında şunu söylüyordu: "Bunu yapıyorsun ama yaparken bunun kalıcı olmadığını onun her an yıkılacağını da unutma."
Tüm bunlar için; kendi planlarımızın alt üst oluşu, ip üzerinden düşüşümüz, esnek olamayıp kırılışlarımız için yapılacak bir tek şey vardı belki. Şu koca deniz üzerinde kendimizi akışa bırakmak. Olacak olan oluyordu elbet. Ve bazı şeyleri durdurmanın yolu yoktu. Eğer bunları durduramıyorsak o halde olan herşeye karşı uyum geliştirmek suyun akışını yeni bir yöne çevirmek ve geçilen yolların etrafındakileri keşfedecek maceracı ruhu her daim muhafaza etmek gerekiyordu.Doğadaki tüm canlılar bunu yapmıyor muydu zaten? Şartlara bakmak, kabul etmek ve kendini ona uyumlamak...
Çünkü katı olan kırılıyor, bilmediği rüzgarlara direnen ip üzerinden düşüyor, umutsuzluğa kapılan yeniden doğrulamıyordu. Ve hayat su gibi olmayı gerektiriyordu. Çünkü insan sudan oluşuyordu. Su gibi olamamak ise kendi doğana karşı koymaktan başka birşey değildi.
fotoğraf: http://sergey1984.deviantart.com/art/White-Tiger-under-water-32055754
su gibiyim dostum.Siyah bir kabın içinede dağılmaya çalışıyorum.Ancak..ancak yarısını kapladım.Yalnızca üst yarısını.Üstten bakanlar, ne kadar güzel görüyor beni, suyun içine girenler görüyor ki içinde akıl almaz bir boşluk.Görünmez bir karmaşa var dibinde kabın.Üstten bakanlardan olmayalım dostum;) ama müthiş bir basınç var dostum üstten, en ince kıvrımlara kadar gitmek istiyorum.Olmuyor bir türlü.Bir hiç olmak istiyorum,utanıyorum kendimden.Sonra düşüncelerim yoğunlaşıyor ve diyorum ki kendi kendime,yaşamak budur belkide,bu uğraş bu istek.Her kabın içine rahatça girip çıksaydık,basit bir sudan ne farkımız olurdu.kabın içini doldurma isteği ve o uğraşlar
YanıtlaSilkaptaki asıl manaları ortaya çıkarıyor.Su değil ya dostum, su gibi...
Çok değer verdiğim bir insanın tavsiyesiydi.. sabit olma, hep esnek olmaya çalış hayatta; sabit olursan seni eymeye çalıştıkları en ufacık bir anda bile kırılırsın, ama esnek olursan seni kırmaları neredeyse imkansız olacaktır; tıpkı senin de anlatmış olduğun gibi. Ne kadar başarabildim bilmiyorum. Ama en azından denemelerim hiç bitmiyor.
YanıtlaSilYOLCU: Hayat su esnekliğinde olmayanların belini kırıyor. Kırılmamak ve akmaya devam edebilmek için o esnekliği kazanmak gerek. Aslında doğamızda var bu esneklik ama onu çok zaman önce bir yerlerde unutmuşuz. Anımsamalı...
YanıtlaSilZERO: Belki de hayatı anlayabilmek için bu şart; esneklik yani. O esnekliği edinmek hayatın her anının tadını çıkarabilmek için mutlaka gerekli...