Aynadaki Aksim “Okuma serüveninizde unutamadığınız, hayatınızın bir dönemine, özellikle de çocukluğunuz ve ilkgençliğinizin hayal dünyasının oluşumuna etki eden yazar kim? Hangi kitabı elinize aldığınızda döner gidersiniz o günlere?” demiş.
Ama ben tek bir kitaptan söz etmek istemiyorum. Ben okuma serüvenimden söz etmek istiyorum. Henüz okuma yazma bilmediğim zamanlar Ayşegül serisinin resimleri ile büyülenirdim. Öyküleri hiç anımsamıyorum ama resimlere o kadar çok baktım ki hepsi bugün gibi aklımda. Sonra elbette Cin Ali geldi. Kocaman yazıları ile çöp bacaklı Cin Ali ve arkadaşları ile başka bir dünyanın içine girdim. Okumak mucize gibi gelirdi bana hala öyle geliyor. Birinin beyninin içinden geçenleri kodlayıp bir kağıt üzerinde görmek mucize değilse nedir ki? Benim gibi içinde kitap olmayan bir odanın eksik kaldığı gibi bir hisse kapılan biri için sahiden mucize bu.
Sonraları zaman ilerledikçe derslerden ya da haylazlıktan diyelim okumaktan biraz koptum. Oyun daha cazip geliyordu anlaşılan. Bir cumartesi günü öğle sonrasında annemi salondaki kanepeye uzanmış kitap okurken gördüm. Yüzündeki ifade öyle keyifliydi ki merak edip ne okuduğunu sordum. Emil Zola'nın Meyhane isimli kitabını okuyordu. Nefis bir yeşil kapağı vardı. Ben de o kitaplardan okumak istiyordum ama annem henüz onları anlayamayacağımı söylüyordu. Kitaplıktaki Doktor Jivago'yu, Budala'yı, Meyhane'yi, Nana'yı, Don Kişot'u ve daha bir çoğunu elime alıp bakıyor, onları ne zaman anlayabileceğimi merak ediyordum. "Onların hepsi senin" diyordu babam bir hazineye sahip olduğumu sanıyordum. Hala durur o kitaplar. Yıpranmış ciltleri, annemin ve babamın kenarına kıyısına düştüğü notlarla gerçek bir hazinedir şimdi.
Sonraları pek çok kitap okudum. Ne anlatıyor diye sorsanız cevap veremem. Ama ben şuna inanırım; kitaplar tüm o kelimelerinden bir damla bal bırakırlar içimize. Nasıl bala baktığında polenleri göremezsen sen de kelimeleri anımsamazsın ama bilirsin ki içinde bir yerlerde bir damlacık balı duruyordur.
Not: Sevgili Aysema Hanım "Making Smiles on Faces" ödülüne layık görmüş. Yazılarını okumaktan büyük keyif aldığım ve çok güzel bir kalbe sahip olduğunu bildiğim Sevgili Aysema Hanım'a çok teşekkür ediyorum. Ben bu ödülü okuyan, yazan ve kelimelerin birşeyleri değiştirme gücüne sahip olduğuna inanan herkese armağan etmek isterim.
Daha sonra Kemalettin Tuğcu kitapları girdi hayatıma. Babam, elinde onun kitapları ile akşam eve döndüğünde mutluluktan deli olacağımı sanırdım. O kitaplar çocuklara çok acı verdiği yönünde eleştirildi ama ben böyle düşünmüyorum. Onların, merhamet duygusunu güçlendirdiğini, yoksulluğun ne demek olduğunu öğrettiğini ve küçük bir çocuğun kalbine güzel birşeyler yerleştirdiğini biliyorum. Hangi kitap olduğunu anımsamıyorum ama adı Toraman olan bir kahraman vardı. Çok zengin bir ailenin çocuğu olan Toraman'a babası bir oyun oynuyor, onu fakir düştüklerine inandırıyordu. Çocuk bir süre sefalet içinde yaşıyor ve hayatı öğreniyordu. Yanlış anımsamıyorsam böyleydi konusu. Böyle bir kitabı anımsayan var mı? Bir de Zavallı büyükbaba diye bir kitabı vardı. Doğumgünümde kuzenim hediye etmişti. Kitabın kapağına baktıkça içim acırdı. Kitaplarda çok kötü insanlar vardı. Bir türlü anlayamazdım nasıl o kadar zalim, acımasız olabileceklerini. Hoş hala anlayamıyorum ya, neyse.
Sonraları zaman ilerledikçe derslerden ya da haylazlıktan diyelim okumaktan biraz koptum. Oyun daha cazip geliyordu anlaşılan. Bir cumartesi günü öğle sonrasında annemi salondaki kanepeye uzanmış kitap okurken gördüm. Yüzündeki ifade öyle keyifliydi ki merak edip ne okuduğunu sordum. Emil Zola'nın Meyhane isimli kitabını okuyordu. Nefis bir yeşil kapağı vardı. Ben de o kitaplardan okumak istiyordum ama annem henüz onları anlayamayacağımı söylüyordu. Kitaplıktaki Doktor Jivago'yu, Budala'yı, Meyhane'yi, Nana'yı, Don Kişot'u ve daha bir çoğunu elime alıp bakıyor, onları ne zaman anlayabileceğimi merak ediyordum. "Onların hepsi senin" diyordu babam bir hazineye sahip olduğumu sanıyordum. Hala durur o kitaplar. Yıpranmış ciltleri, annemin ve babamın kenarına kıyısına düştüğü notlarla gerçek bir hazinedir şimdi.
Sonraları pek çok kitap okudum. Ne anlatıyor diye sorsanız cevap veremem. Ama ben şuna inanırım; kitaplar tüm o kelimelerinden bir damla bal bırakırlar içimize. Nasıl bala baktığında polenleri göremezsen sen de kelimeleri anımsamazsın ama bilirsin ki içinde bir yerlerde bir damlacık balı duruyordur.
Not: Sevgili Aysema Hanım "Making Smiles on Faces" ödülüne layık görmüş. Yazılarını okumaktan büyük keyif aldığım ve çok güzel bir kalbe sahip olduğunu bildiğim Sevgili Aysema Hanım'a çok teşekkür ediyorum. Ben bu ödülü okuyan, yazan ve kelimelerin birşeyleri değiştirme gücüne sahip olduğuna inanan herkese armağan etmek isterim.
''Ama ben şuna inanırım; kitaplar tüm o kelimelerinden bir damla bal bırakırlar içimize. Nasıl bala baktığında polenleri göremezsen sen de kelimeleri anımsamazsın ama bilirsin ki içinde bir yerlerde bir damlacık balı duruyordur. ''
YanıtlaSilHarika bir cümle,teşekkürler.Sevgiyle kalın...
Uzun uzun blogunu inceledim.Tam bi sehir romantigisin,biraz da sosyal icerikli kitaplar okumalisin ama,
YanıtlaSilornegin marx,bakunin,engels gibi..
Kendini daha cook gelistirmelisin guzelim!! xoxo
ne güzel yazı. ayşegül, tuğcu ve diğerleri.
YanıtlaSilkitap okumaktan daha önemli hiçbir ilgi alanı düşünemiyorum. kitaptan üstün tek şey aşk :))
ödül güzel kutlarım.:)))
ama bak, ödül verirken böyle yapma. kimse ciddiye almıyor böyle sözleri. içten bulmuyor. okurların ilgi bekler. tüm okurlar bir şekilde özel olmak ister. ödül dağıtırken, her ödülde mutlaka bazı insanları seçip ver. her defasında sevdiğin farklı blogları seç. genel yazma.
NEHİRE: Teşekkür ederim :)
YanıtlaSilAYŞEGÜL: Peki geliştiririm Ayşegül Hanım :)
DEEPBLUEEAGLE: Ama seçemiyorum kime ödül vereyim. Her birini ayrı ayrı seviyorum. Haklısın ama zor benim için. :) Teşekkür ederim.
elbette zor. hepsini sevmen de normal. ama öyle yapma. her defasında başka bloglara ver. geçen ödülümü tam 85 kişiye verdim. ve hepsinin de linkini tek tek verdim. insanlar ilgi bekliyor. senin okurun çok. ama seni sürekli izleyen yorum yapanlara zaman ayırmalısın (kendimi kast etmiyorum). ben örneğin, okur sayısı 100'ü geçen blogları izlemiyorum. bikaç istisna hariç.
YanıtlaSilokur sayısı 1 olan, 5 olan, 10-20 olanları okuyorum.
sen de eski blogçu sayılırsın. ve okurun çok. yeni blogçuları desteklemelisin. ayrı ayrı ödül vermelisin. sevdiğini gerçekten bilmeliler. ve onları diğer blogçulara tanıtmalısın. linklerini vererek.
genel sözler yazma bence. samimi olmuyor. bi de kolaya kaçmak olarak görülüyor.
Ayşegül ve Cin Ali ve Kemalettin Tuğcu bizim yaşımızdakilerin çocukluğundan bir biçimde geçtiler hepsi ve ne iyi ettiler...
YanıtlaSilDEEPBLUEEAGLE: Hepimizin tarzı farklı ya da olaya bakışı diyelim. Ben, benim teşviğime ya da tanıtımıma ihtiyaç duyulduğu fikrinde değilim. Artı ben öyle bir misyon üstlenmiş değilim, üstlenmek de istemiyorum. Ben buraya aklıma esenleri yazıyorum ve kendimi böyle özgür hissediyorum. Bu blogu insanlara destek olmak tanıtım yapmak amacıyla açmadım. Beni okuyan insanlar beni mutlu ediyorlar, sağolsunlar düşüncelerini de zaman zaman ifade ediyorlar. Ama dediğim gibi ben herhangi bir misyon üstlenmedim. Üstlenen insanlara da saygı duyuyorum. Hepimizin dediğim gibi kendi tarzı var. Ve iyi ki hepimiz farklıyız. Bunun renk olduğuna inanıyorum. Teşekkür ederim :)
YanıtlaSilÖZLEM: Kesinlikle iyi ki vardılar...
Gelişmek? Nereye ve neye doğru? Bilginin ve aklın bir sonu yok. Felsefenin ve siyasetin de öyle. Her felsefeci aklının sınırlarına ulaştığında düşünce dünyasına noktayı koyduğunu sanır. Oysa hayat değişerek, gelişerek devam eder yeni sorunlara, fikirlere doğru.
YanıtlaSilBize göre bir düşünür hakikati bir yerinden yakalamış insanlara söylenmesi gerekeni söylemiş ve çekip gitmiş olabilir. Bu vehmimize başkalarını ortak etme arzumuz bir sohbet açmak, ortak şeyler üzerine konuşmak ise ne ala. Dayatma, hava atma üzerine ise ne demeli. Ev sahibi olgunsa gülerek eyvallah çeker ve yolcu eder.
Başa dönelim gelişme nereye ve neye. Bu herkesin kabul edeceği bir yere ise kabul edilebilir bir anlam ifade eder. Dünyada adaletli bir hayat için, emin bir insan için tek yol da felsefe değildir. Okuyan insan başkalarının ne dediğini merak edendir, öğrenmeye açıktır bir yerde. Ne okusa, kimi dinlese kendine bir şey katar.
Sevgili aydan atlayan kedi bildiğiniz, sevdiğiniz gibi okuyun. Herkes kendi yolunu yürür:))
bu aralar sürekli geçmişe götürüyorsun beni. okula yeni başladığımda okuduğum cin ali'ler, birkaç sınıf sonra elimden bırakamadığım kemalettin tuğcu'lar, babamın kütüphanesinden alıp ağdalı diline bir savunmaymışçasına sözlük eşliğinde okuduğum eski basım klasikler, muzaffer izgü'ler... her biriyle ilgili ne çok anım varmış meğer.
YanıtlaSilbak bir gülümseme gelip oturdu yüzüme şimdi. ödülünü gerçekten hak etmişsin demek ki :))) tebrikler..
ayşegül'ü çok severdim :)
YanıtlaSilhatta onunla ilgili bir de yazım vardır blogumda.
ENİS DİKER: Buna ben de inanıyorum Sevgili enis Bey "Herkes kendi yolunu yürür." Çok teşekkür ederim.
YanıtlaSilMEFİSTO: Teşekkürler Sevgili Mefisto. Ben de yazarken anımsadım geçmişe gittim. Güzel günlerdi :)
FUL YAPRAKLARI: Ben de çok severdim. Hele o nefis resimler. Köpeğinin adı Fındık'tı galiba. İnsan bir kitap karakterini nasıl benimsiyor, seviyor ve hatta arkadaşı sanıyor değil mi?
İnsanı insan yapan, kişiliğinin temelinin atıldığı çocukluk yılları ne kadar önemli değil mi? Kitaplarla beslemeli çocukları. Evde küçük de olsa bir kitaplık görmeli ve oku oku diyerek çocuğun başının etini yiyen anne-baba olma yerine, eline bir kitap alıp keyifle okuyan örnek model oluşturmalı...
YanıtlaSilİyi ki öyle bir ailen olmuş.
böylesi çok daha güzel olmuş. :)
YanıtlaSilserüvenine kapılıp gittim valla arkadaşım.
kalemine sağlık ve beni kırmayıp yazdığın için de teşekkürler. ;-)
AYSEMA: Ben de "oku, ders çalış" baskısının çocuk üzerinde negatif bir etki yarattığına inanıyorum. ama anne ya da baba model olursa o zaman iş değişiyor. Baskı olmadığı için belki de.
YanıtlaSilAYNADAKİ AKSİM: Çok teşekkür ederim. Benim için zevkti :)
Canım kız kardeşim,
YanıtlaSilBen de senin blogunu inceledim ve bence sen "İsveçli Ayşegül" serisi gelirse de okuma sakın:)
Ve İsveçli Ayşegül;
"Güzelim":) Senin de blogunu ben inceledim:) Üstüme vazife edindim. "Avamlık" üstüme vazifedir gerektikçe..
Sana tavsiyem yok. Karl Marx, Engels... oku diyemeceğim.. boşa gider sanki diye bir şüphem var.. okumuşken anlamamışsın ya. ondan olabilir..
Bir şey daha var: Alıntı yapmasan da biraz da "sen" yazsan... hııı.. nasıl olur???
Sevgiler Ayşegül..
Her insan bir gün kendini geliştirecektir.. İnanıyorum buna:)
ayşegül gibi olsa keşke herkes,
YanıtlaSilgeleceğin vali-kaymakakam adayı...
"avamlık" parayla satılımıyor ya ;)
endiseliperi.blogspot.com
kitabı seviyorum da,okumayı sevmiyorum galiba ben :)
YanıtlaSilcin ali'yi bir zamanlar okuduğumu anımsayınca değil de,yazarının göçtüğünü öğrendiğimde 'bi garip hüzünlenmemi' buna bağlayabilir miyim sevgili kedi:)
teşekkür ederim akla getirdiklerin için.
KARÖSHİ: Canım kızkardeşim, bilirsin eleştiriye her zaman açığımdır lakin iyi niyetli ve nazik olmasını da fazlasıyla önemserim. Bunun dışında kalan birşeye cevap vermem :) Sen kızkardeşim olarak gerekeni söylemişsin daha fazlasını söylememe gerek yok :)
YanıtlaSilPERİ: İlginç yaklaşımlarla geliyor insanlar ne yaparsın :) Pek birşey diyesim gelmiyor benim o sözlere. Zaten hayat yeterince yorucu bir de tanımadığım insanların fazlaca yargılı sözlerine cevap vermek istemedim. Haksız mıyım Peri? Bu arada adsız diye yorum yazmışsın altına link atmışsın sensin değil mi? Yanlış mı anladım?
بerجesتe: Çok ilginç bir yaklaşımın var :) Asıl ben teşekkür ederim.