Anneanneme,
Ben çocukken hemen hemen herkesin evinin önü bahçeydi. Portakal ağaçları, narlar, erik ağaçları, kayısıların yanı sıra bu bahçelerin eve yakın bölümünde renk renk çiçekler bulunurdu. Bu sabah mutfak penceresinden bakarken onlarca apartmanın ortasında, çöldeki bir vaha gibi duran bahçeli küçük evlerimizin bütün bu beton yığını içinde küçük bir cennet olduğunu düşündüm. Ve anneannemin inatçılığının da bu cennetin anahtarı olduğunu... Öyle ki anneannem topraklarını dört çocuğu arasında paylaştırırken, buraya yapacakları evlerin bahçesi bulunmasını şart koşmuş ve dedemle birlikte diktikleri ağaçların tek dalına bile dokunurlarsa hakkını helal etmeyeceğini söylemişti.
Ben çocukken hemen hemen herkesin evinin önü bahçeydi. Portakal ağaçları, narlar, erik ağaçları, kayısıların yanı sıra bu bahçelerin eve yakın bölümünde renk renk çiçekler bulunurdu. Bu sabah mutfak penceresinden bakarken onlarca apartmanın ortasında, çöldeki bir vaha gibi duran bahçeli küçük evlerimizin bütün bu beton yığını içinde küçük bir cennet olduğunu düşündüm. Ve anneannemin inatçılığının da bu cennetin anahtarı olduğunu... Öyle ki anneannem topraklarını dört çocuğu arasında paylaştırırken, buraya yapacakları evlerin bahçesi bulunmasını şart koşmuş ve dedemle birlikte diktikleri ağaçların tek dalına bile dokunurlarsa hakkını helal etmeyeceğini söylemişti.
Anneannem, sanki gelecekte bu kentin beton yığınına döneceğini görmüş ve önceden çocuklarını uyarmış gibiydi. Şimdi ise etrafımızı kaplamış apartmanlara bakarken ve bütün bu beton yığınından tiksinirken kendi kendine bu şartı koşmakla iyi yaptığını söylüyor. "Kapıdan adımını attığında ayağın toprağa değmeli kızım" diyor "pencereden bakınca ağaçları görmelisin." Ve ben ne zaman bahçeye baksam anneannemin inatçı kalbini öpüyorum.
Etrafta bir zamanlar portakal ağaçlarının olduğu yerlerde renksiz, estetikten yoksun apartmanlar yükseliyor. Pişman olup olmadıklarını merak ediyorum bahçelerini kurban edenlerin. Tam o anda tam karşıdaki üç katlı gri evin damındaki iki sıska ağaç dikkatimi çekiyor. Bahçesini daha geniş bir ev için yok etmiş bir adamın o bahçeyi, ağaçları özlediğini düşünüyorum. Eğer özlemese evinin damına çuval çuval toprak taşıyıp o ağaçları diker miydi?
Baharda açan portakal çiçeklerini düşünüyorum. Ve çocukluğumun ağaçlarının hala yerli yerinde durduğunu, bahar geldiğinde sokağı yeniden o çıldırtıcı güzellikteki kokunun saracağını, toprak üzerine kar gibi yağacağını o çiçeklerin ve yıllardır görüyor olsak bile her defasında bizi şaşırtacağını düşünüp için için seviniyorum. Ve eski toprakların hala toprak olarak kalmasını sağladığı için, o toprak üzerine tek damla beton düşmesine izin vermediği için doksan altı yaşındaki inatçı mı inatçı anneannemin ellerini binlerce kez öpüyorum.
Fotoğraf: Life
Doğanın korunması ve ağaçlarla ilgili olarak aynı duyguları, düşünceleri paylaşan insanların varlığını bilmek ne güzel. Ancak küçük çapta bile olsa, balkonlarda da çiçek ve ağaç yetiştirme çabası, tutkusu keşke hiç tükenmese... O bile öylesine azaldı ki.
YanıtlaSilSanal alemde bahçelerimizin olması ( ki benim hiç olmadı ) eskiye ve doğal yaşama özlem olabilir mi dersin kedicim ?
YanıtlaSilSen gene şanslısın, böylesine bir yerde çocukluk geçirebilmişsin.. o portakal kokusu ne güzel anılar bırakmış geride.. Keşke şimdi de böyle yerler olsa ve biz de olsabilsek orda..
YanıtlaSilfoto, çocukluğundan kalma sanırım. ne hoş.
YanıtlaSilhoş nostaljik bir yazı.
çocukluğunu özlemeyen yoktur sanırım.
özellikle 5-15 yaş arasını.
:)
merhaba:)
YanıtlaSilbenim de evimin pencereleri hep perde gibi güzel ağaçlarla kapanmıştır hep, çok şanslıyım, teşekkür ederim bu duruma hep ve umarım böyle sürer bu! ne var ki evimiz müteahhite verilecek gibi görülüyor.. ben de yenisine taşınmak yerine satıp yine ağaçların arasına sığınmış bir ev arayacağım kendime! bakalım, gönlümüze göre olur umarım her şey!
MAKBULE ABALI: Beton yığınlarından oluşan bir sokakta penceresinde çiçek saksıları olan evlere hep sempati duymuşumdur. İnsanları doğayı özlediğinin sembolü gibiler çünkü. Bana öyle geliyor ki doğadan ne kadar koparsak o kadar kayboluyoruz, kopuyoruz hayattan.
YanıtlaSilÖZLEM: Kesinlikle öyle. Facebook'taki sanal bahçeden söz ediyorsun değil mi? Benim de hiç olmadı ama etrafımda o bahçeden vazgeçemeyen çok insan var.
DELİ ANNE: Ben şanslıydım hala şanslıyım :) Bu bahçeden hiç vazgeçmeyecek bir ailem olduğu için ağaç görmeden yaşayamam dedikleri için en çok da.
DEEPBLUEEAGLE: Hayır hayır fotoğrafı Life dergisinden aldım :) Altına yazmıştım fotoğrafın kaynağını ama sanıyorum gözden kaçmış.
MİSK: Dilerim bahçeli bir ev bulursun Sevgili Misk. İnsan böyle evlerde yaşamaya alışınca diğer evler hapishane gibi geliyor. Ben üniversite yıllarımda bir apartmanda yaşamıştım. Ne zaman eve gelsem kendimi cennete düşmüş sanırdım. Öyle çok özlerdim ki bahçeyi o yüzden sık sık kaçıp gelirdim :)
hay allah. çok sahici durduğu için direk olarak senin özel bir foton sandım. keşke gerçek bir çocukluk fotosunu koysaydın bu yazıya.
YanıtlaSilÇocukluğuma gittim güzel yazını okuyunca. Meyve ağaçlarıyla dolu Anneannemin evine. Sanki, yine erik ağacına tırmanmıştık ben ve kuzenlerim. Anneannemse namazını bozup bağırıyordu bize "daha şimdi ceplerinizi doldurmadım mı yine mi çıktınız ağaca diye" Ahh, keşke yne bahçeli evlerde yaşıyor olsaydık. Doğayla kucak kucağa. Sense bu konuda çok şanslısın.
YanıtlaSilDuyarlı güzel yürekli Anneanneciğinin ellerinden benim için de öper misin lütfen.
Sevgiler
ÇINAR: Sevgili Çınar bazılarımız en azından çocukluğunu bahçelerde geçirdi. Ben asıl geleceği düşünüyorum, bir zaman gelecek o nesildeki insanların hiçbiri bahçe diye birşey duymamış olacaklar belki. Ya da sadece fotoğraflarını görecekler. Dünyayı insafsızca yok ediyoruz.
YanıtlaSilAnneannemin ellerinden elbette öperim. Çok mutlu olacaktır.
Bu bakımdan ben ve aynı yerde oturduğum bir kaç akrabam gerçekten şanslıyız. İstanbul gibi bir yerde evimizin önünde bahçemiz ve çeşitli ağaçlarımız var :)
YanıtlaSilKeşke bunu bir şans olarak görmeseydik, doğal birşey olsaydı. Herkesin evinin önünde bahçe olsaydı, ağaçlar her yanda olsaydı. Aslında doğal ama biz elbirliğiyle beton ormanına çevirdik her yanı. Ve bahçeli evler nadir bulunan şeyler haline geldi. Ne kötü.
YanıtlaSilinsanın doğası gereği hep fazlasını istemesi zamanla rant meselesine dönüştü. Sonuçta da bu durum ortaya çıktı.
YanıtlaSilinsanın hatıralarını canlı olan şeyler besler... belki de insanlar yaşlansa da hatıralar bu yüzden hep aynı kalır ; ağaçlar, çiçekler, meyveler, hava, gökyüzü, konuşmalar, havada buharlaşan ama beynimize asılı kalan cümleler..... çocukluk hatıralarımı düşündüğümde aklıma ilk gelen şey apartman dairemizin arka bahçesindeki yer elması ağacı oluyor. çünkü o tüm canlılığı ve haşmetiyle hala beynimde canlı kalmış. aslında ağaçları katlederken çocuklarımızın hayatlarını da kesiyoruz. onların hayalgüçlerini alıyoruz, neşelerini, canlılıklarını......canlı olmayan şeylerle de avutmaya çalışıyoruz onları... dörtduvar arasında oyuncaklar, bilgisayar oyunlarıyla.... işte bu durum insanı cehaletin ne olduğuyla ilgili soruyu sormaya yöneltiyor. "cehalet" nedir? toplumların kabul ettiği doğruları bilmemek mi? .....
YanıtlaSil1950lerden bu yana tüm mimar ve şehir plancıların,belediyelerin en azından yarısı anneanneniz gibi olsaymış keşke. Ama şehrimi,mahallemi ve ülkemin evlerini öyle yeşil yeşil hayal etmek geçici bir sevinç bile vermiyor, üzüntü ve beddua:)
YanıtlaSilPortakal bahçeleri denilince yüreğim kanar. Milletin çok sevdiği eski Adana belediye başkanı Aytaç Durak sanki çok iyi bir iş yapmış gibi nehir kıyısındaki tüm portakal bahçelerini söktü. Yerine ağaçsız parklar yaptı.Yaptığı hainliğe kimse sesini çıkarmadı.
YanıtlaSilAnaannenizin ben de ellerinden öper sökülmeyen portakal ağaçları kadar ömrünün uzun olmasını dilerim.
SEQUIEROS: Fazlasını isterken aslında çok değerli şeyleri kaybettiğini de o fazla olan şeyler aslında hiç değmediği zaman anlıyor galiba insanoğlu.
YanıtlaSilAİMGE: "aslında ağaçları katlederken çocuklarımızın hayatlarını da kesiyoruz. onların hayalgüçlerini alıyoruz, neşelerini, canlılıklarını..." Çok çok doğru. Ağaçlar kesilirken "bir kaç ağaçtan ne olacak" diyenlerin kulaklarına küpe olsun sözleriniz.
N.NARDA: İnsanlar öyle aç gözlüler ki bunun yüzünde dünya yaşanmaz bir yer haline gelecek bir süre sonra. O zaman değil ağaçları bir tek yaprağı bile deliler gibi arayacaklar.
BESTAMİ BEY: Seslerini çıkarmadılar çünkü onlara göre Adana modern bir yüzü kazanıyordu onun sayesinde. Doğa yine "modernleşme"ye kurban edildi. Olan bu. Ellerinden sizin için öpeceğim Sevgili Bestami Bey.
çok şanslısın böyle bir anneanneye sahip olduğun için :)) sevgiler canım uzun ve sağlıklı yıllarda sizinle olmaya devam etsin anane :))
YanıtlaSilBen de şanslı hissediyorum kendimi. Dilerim sağlıklı ve uzun bir ömrü olsun, ağaçlar gibi...
YanıtlaSil:)
YanıtlaSilNeden gülümsedin :)
YanıtlaSilaz önce yazını okuyup yorum atmıştım.
YanıtlaSilben de anneannen için aynı şeyi düşünmüştüm.
o anda senin yorumun geldi ona gülümsedim.