
"Yazmak ruhun ellerden süzülüşüdür" diye düşündüm kalemi kağıdı alıp sana yazmak üzereyken. Nasıl ıslak ellerinden zemine damla damla düşerse su, ruhun bulutlu göğünden de öyle düşüyor kağıt üzerine kelimeler. Ne garip...
Şimdi, kararsız bir gökyüzünde nasıl ve nereye yağacağını bilemeyen damlalar gibiyim. Belki birazdan sağanak başlar belki bir kaç damla yağar ve vazgeçer. Bunu şimdiden bilemiyorum ama bir şaman gibi bilinmez sözler mırıldanıyorum kendi yağmurumun yükü, toprağın göğsüne düşsün diye. Ferah yağmurlarım olsun diliyorum, göğüm aydınlansın, toprağım bereketlensin... Ve bunu hepimiz için diliyorum Sevgili Dostum. Bilirsin, gök herkesin başının üzerinde, toprak hepimizin ayakları altındadır. Ve bir kişi için dilenen sonsuza yayılır. Ben de öyle yapıyorum, diliyorum...
Ve toprak ile gök arasında duran kelimelere ellerimi sürüyorum.Bu ikisi arasındaki ilişkiyi düşünüyorum. "Bir yazar ya da şair yağmur ağırlığını taşıyamayan gök gibi.." diye mırıldanıyorum o iki satırlık şiire bakarken. "Toprak ise o kelimelerden doyan, aydınlanan, yeşeren insanlar gibi. Birinin ağırlığı diğerinin ferahlığı... Biri boşaltınca yükünü diğeri eksiğini tamamlıyor." Ve dostum herşeyin açıklaması doğaya bakınca daha da anlaşılır oluyor.
Dünya böyle karmaşık olduğundan ve benim onu açıklayacak anahtarlara ihtiyacım olduğundan mı bu kadar göğe, toprağa, karıncalara ve arılara, ağaçlara, ay çiçeklerine, taşlara, denize ve nehirlere bakışım... Gizi arayan seyyah gibiyim Dostum ve benim seyahatim aklın kıvrımlı yollarında, kelimelerin dünyasında, tepemdeki göğün, ayağımın altındaki toprağın göğsünde.
Böyle baka baka Sevgili Dostum kendimi yitiriyorum zaman zaman. Kelimelerin içinde yitip yitip gidiyorum. Biri bir cümle yazıyor ben o cümlenin içinde boğulmamak için deliler gibi çırpınıyorum. Günlerce aklımın içinde kadife bir kesede taşıyorum sonra o cümleyi. Ve kıskanç bir sevgiyle tüm harfleri okşuyor hepsini derin derin soluyor içime çekiyorum. Ah dostum ben kelimeleri bir bardak su kadar, bir nefes kadar ve bir parça ekmek kadar çok seviyorum.
Kendini yitirmeli insan zaman zaman. Unutmalı kendini. Göğe bakarken, toprağa ya da kelimelere bakarken yitirip unutmalı bir köşede. Ben de öyle yapıyorum. İnsan olmanın ağırlığını unutup göğe çekiliyorum. Ve dostum ben ancak bu kaosa böyle dayanabiliyorum.
Şimdi dostum, bu yağmur sana ferahlık mı verecek yoksa seni bir saçak altına sığınmaya mı zorlayacak bilemiyorum. İsterim ki bu damlalar düşerken üzerine toprağından taze filizler veresin. Ve yine isterim ki; o damlalardan birini hiç olmazsa kendin için ayır ve sakla. Sonsuzluğa uzanan bir armağan gibi kendi içine yaz onu. Kimbilir belki o bir tanecik kelimeden bir dünya doğar içinde. Bir başkası üzerine ferah yağmurlar yağdırırsın da dünya yeşile keser, ekinler içinde çocuklar oynar, arılar konar bahar çiçeklerine... Kim bilir dostum, belli mi olur?
Resim: Alphonse Mucha