Sahip olduğum herşeyi, ne var ne yoksa herşeyi, bahçenin ortasına yığıp yakasım var. Bu bir çeşit sıfırlanma isteği mi? Kim bilir? Belki sadece eylüldendir.
İnsanın hayatnın ortasında bir yerde delirmesi gerek bence. Öyle delirmesi gerek ki, o zamana kadar uğraşıp didindiği herşeyden bir çırpıda, bir kibrit alevi ile vazgeçebilecek noktaya gelmesi gerek. Yoksa tüm bu olup biteni ya da şöyle diyelim hep aynı seyirde gideni yenmesi mümkün değil.
Bütün bu yarı delirmiş aklın arafında sıkışıp kalmak eylülden mi şimdi? Normal ya da anormal arasındaki o çizgide yapayalnız hissetmek ya da? Hangisine gideceğini bilmeden loş ışıkla el yordamıyla yaşamak gibi bu, başka birşey değil. Tüm bunlar eylülden mi şimdi? Bu sarararmış yeryüzünün, bitmekte olan yılın habercisi ay'ın suçu ne?
Bütün bu yarı delirmiş aklın arafında sıkışıp kalmak eylülden mi şimdi? Normal ya da anormal arasındaki o çizgide yapayalnız hissetmek ya da? Hangisine gideceğini bilmeden loş ışıkla el yordamıyla yaşamak gibi bu, başka birşey değil. Tüm bunlar eylülden mi şimdi? Bu sarararmış yeryüzünün, bitmekte olan yılın habercisi ay'ın suçu ne?
RESİM: Terry Walker
Yok kedicim, ne Eylul'un sucu var bunda ne de ayin. Ve inan ki normal ile anormal arasindaki o cizgide hic de yalniz degilsin. Sadece bu iki kavrami yeniden ve kendine gore insa etmektesin. Dayatmalardan azade yeni baslangiclar icin...
YanıtlaSilBelki çok alışılmış, bayat gelecek sana söylediklerim ama bizim neslin laneti bu dediklerin bence. Yaşıtlarına baktığında hep aynı ifadeyi görmüyor musun yüzlerinde sen de?
YanıtlaSilKREMALI'NIN ANNESİ: İnsan hep kendine bir ikinci şans tanımak istiyor. İşte bu ikinci şansı, sıfırdan yapılan başlangıcı elde etmek için, delirmeli ya... O arafta kalmak insan olmanın bir sonucu galiba. Kaçış yok bundan...
YanıtlaSilLA SANTA ROJA: O laneti hissediyorum ben de. O lanet arafta kalmaktan başka birşey değil. İki uç arasında yalpalayıp duracağız ömür boyu. Bilirsin insanlar lanetten kolay kurtulamaz...
Dünden beri düşündüklerimi dile getirmişsin Aydan Atlayan Kedi'm.. Delirmek gerek ki kökten değişim olsun.. Yoksa süreçleri yumuşatmak evirip çevirmek yeni şekiller vermek bize hiçbir şey vermeyecek. Yeni olmak delirmekten geçiyor.. Bir çırpıda üzerimize yapıştırılan/yapışan o laneti atmak için delirmenin kontrolsüz ama cesur başkaldırısını yaşamak gerek.... Ne güzel yazmışsın.. Ve La Santa Rosa'ya da katılıyorum.. Bu bizim neslin laneti.. Dün Zizania'yla da bunu konuşmuştuk.. Demişti ki Zizania bu yıllar/çağımız böyle hatırlanacak.. İnsanların kötülüğe gittiği yıllar demişti Zizania..
YanıtlaSilÖptüüüüm.. Hadi delirelim.. Bunca zaman delirmedik de ne oldu hem?
La Santa Roja... Düzelteyim kendimi..
YanıtlaSilLaneti ve dahasını sadece yaşamak istediğin kadar yaşarsın...Eylül bir sonbahar sallantısı salar insana bünye kendi ile hesaplaşmaya girer ve araflarda kalır...Belkide kalp ayı bu ay ...Beyin pek işlevinde değil ve yoruluyoruz sıyrılıp sıyrıldığımızdan uzaklaşmak istiyoruz...Senenin hesaplaşması geçmiş senelerinkiyle üstüste geldiğinde sıfırlamak arzusu doğuyor ve sonbaharın cilvesi yağmurla düşerken bedene bedenden gideceklerle vedalaşma ayini bu aslında...
YanıtlaSilSevgilerimle...
Kedicim, haber vermek icin belki dogru yer ve zaman degil ama, bu tembel annecik nihayet senin sobeni cevapladi. Kremalik sebeplerden oturu geciktigimi bildirir, ozrumun kabulunu rica ederim:)
YanıtlaSilSvegiler,
Ayse Sule
Tamda delirdiğim bir anda içimden çıkmayan kelimeri buldum bu yazıda..Harika anlatmışsın duygularını..Suç eylülün değil ama ..İçimizdeki baruta dönen birikimler ve hayatta elimize geçmeyen hayaller , belkide o iğrenç yalnızlık,tatminsizlik ama suç eylülde değil..yüreğimizde..
YanıtlaSilKARÖSHİ: Delirmek gerek delirmesine de KAröshi'm nedense biz hep alışkanlıklarımıza sımsıkı yapışıp bunu akıllılık sanma eğilimindeyiz. Bir çeşit güvende hissetme duygusu bu sanırım. Ziziana'ya katılıyorum; İnsanların kötülüğe gittiği çıldırmış bir çağ bu. Ve hep öyle anımsanacak. Elbette birileri bunları anımsamak isterse.
YanıtlaSilDelirelim vallahi :D Delirmeyince aynı hamam aynı tas :D Ben de seni çok öptüm...
AGNUS DEİ: Belki de tüm yazı herşeyden uzaklaşarak geçirmeye çalıştığımızdan oluyor tüm bunlar. Eylül geldiğinde bıraktığımızın, bıraktığımız gibi durduğunu görüp bir yenilenme hevesine girişiyoruz. Bu sefer hayatın istediği yöne değil de kendi istediğimiz yöne gitmek için mi tüm bu ağırlıklardan kurtulmaya çalışmalar...
KREMALI'NIN ANNESİ: Gördüm ve şimdi büyük bir keyifle okuyacağım. O kremalı sebepleri tahmin etmiştim :D Sevgiler benden sana ve o tatlı kremalıya :)
İLHAM PERİSİ: Eylül'ün hepimizi sarıveren bir ruhu var sanki değil mi? Ve çok ilginç başka hiç bir ayda bu yok. Eylül başka. Suç eylülün değil elbet. Bütün bu olup biten hep içimizde birikenler. Onlar belki sadece eylül güneşinde görünür oluyorlar. Olamaz mı?
Bazı geceler ecüş bücüş şekilde uyuduğumda gövdemin altında kalan kolumun uyuştuğunu hissederim, gözlerimi açtığımda o kol "yok" gibidir ve uyku salaklığıyla karışık bir panik havasında bulurum kendimi. Diğer kolumla bir eşya gibi ölü olanu çeker çeviririm doğru pozisyona, ardından çimdiklerim heyecan içinde. [bazısı çimcik der, kimisi de çincik diyor, bu ne biçim bir kelime ben de bilmiyorum...] Kolumun acımasını isterim ki orada olduğunu ve hala "yaşadığını" bileyim... Yavaş yavaş kan gelir sonra, canlanır kolum...
YanıtlaSilBir arkadaşım "insan hafif nevrotik olmalı, ancak o zaman yaşadığının bilincine varabilir. Aksi takdirde uyanık bir uyuyan olmaktan başka nedir halimiz?" demişti fi tarihinde.
Yaz uykusundan uyanıyoruz sonbahar yağmurlarıyla.
Sadece Eylül değil!!!! Ekim ve Kasım'ın da bu işte parmağı varmış. Benden söylemesi;)
YanıtlaSilVİRGİLİUS: Kesinlike doğru söylüyor arkadaşın. Aksi halde ne farkın kalacak uyuyan bir uyanıktan.
YanıtlaSilEylül kendini çimdikleme ayı diyorsun yani. Sanırım öyle. İnsan o tatlı mahmur uykudan kendine geldiğinde donup kalmış yanlarını farkediyor. O çimdik bir nevi topralanma kendine gelme gibi. Evet elbette panikliyorsun, kendi kendinin canını yakıyorsun ve az önce uyandığın o bilinçsiz uykuyu özlüyorsun zaman zaman ama biliyorsun ki hayat uykuyla sürmüyor.
Uyanalım bakalım uykudan. Ama ben uyandığımda hep gergin olurum... İşte araf da bu ya zaten. Hem uyanık olmayı istemek hem de uykunun tatlı mahmurluğunu özlemek...
YEŞİM: Yapma be Yeşo'm. Bu eylül yeterince yoruyor zaten bir de ekim ve kasım mı var? Ooooy oy :)
ocak şubat mart nisan dan hatta haziran dan temmuz ağustostan olur mu sadece eylülden olur mu sadace eylülden...
YanıtlaSilDengemi bozuyor bu eylül benim. Tepe taklak oluyorum...
YanıtlaSilsorun eylülde değil, ağustosta. kesin ağustosta. o kadar iğrenç bir ay ki, etkileri eylülde tam olarak, ekimde ise eyr yer hissediliyor. balkanlardan gelen alçak basınç gibi. lanet bir ay.
YanıtlaSilbu arada belirtmeden de geçemeyeceğim, çok uzun zamandan beri okuduğum etkileyici yazıların arasında ilk sıralarda bir yazı bu. bu güne kadar görmediğim kabahat :(
Bence asıl sorun bizim içimizde. Ocak ayında yeni bir yıla başlıyor, herşeyi öyle biriktiriyoruz ki içimizde patlama noktamız eylül'e denk geliyor. Yeni olandan umudun kesildiği bir ay bu. tıpkı herşeyin sararması gibi bizim umudumuzun da sarardığı bir zaman dilimi.
YanıtlaSilÇok çok teşekkür ederim güzel sözler ve 91 blogunun keşfi için. Yazılarını okuyorum şu an :)