"Kötü bir gelecekti bu. Şimdi İŞE GİTMEK gibi bir sapkınlıkla karşı karşıyaydı." böyle düşünüyor Alıklar Birliği romanının kahramanı İgnatius. Tüm bu sistem içinde olup biten herşeye karşı duran ve bütün bunlarla delilik sayesinde başa çıkan bir adam o. Toplumun içinden bakılınca evet deli denilebilir ama ya onu anlıyorsan ya tüm bu koca topluluğa enjekte edilmiş ve toplumun da hiç ama hiç düşünmeden kabul ettiği bu fikirler kocaman bir yalan balonuysa? Olamaz mı? Dünyada herşey mümkün adamım... Koca bir yalanı hep birlikte yaşıyor olmak bile...
Geçen sabah işe giderken babama şöyle dedim: "İşe gitmek istemiyorum. Ben köy bakkalı olmak istiyorum." Beni ciddiye almadı elbette. Nasıl alsın ki? Üniversiteye yolladığı evladı tutup ona köy bakkalı olmak istediğini söylüyor. Ama ciddiydim. Hem de hiç olmadığım kadar. O sırada bakkallardan biri "kardeş bugün benim dükkana bakarak olsan da ben şehre insem" dese koşa koşa giderdim. Evet köy bakkalı olmak istiyordum çünkü tembelliğim üzerimdeydi.
İş meselesini bu aralar bu kadar çok düşünürken köy bakkalı olma fikrinden vazgeçtim. Çünkü, birşey üretmeyen biri olmaya devam edecektim. Burada bir parantez açıyor ve köy bakkallarının beni protesto etmemeleri gerektiğini önemle belirtiyorum. Sayın ve Sevgili Köy Bakkalları inanın size bir kastım yok. Ben sadece üretkenlikten söz etmeye çalışıyorum. Bu ülke "amanın şu film, bu yazı, o şarkı bize hakaret etti." diyerek toplanıp birşeyi protesto etmeye pek meraklı. Ama nedense asıl protesto edilecek şeyleri ise kanıksamış durumda. Bu da ayrı bir konu. Her neyse.
Ne diyorduk? Evet üretkenlik. Şimdi merak ediyorum bu yazıyı okuyan insanlardan hangisi birşeyler üreten bir işte çalışıyor. Mesela domates, biber ya da patates yetiştiren biri var mı aranızda? Ya da gece kalkıp insanlar için ekmek yapan biri? Çılgınlar gibi yaptığımız alışverişlerin sonucunda dolaplarımızda biriken kumaşları üretenler var mı? Ayakkabılarımızı yapanlar? Doğumgünlerimizde yediğimiz o üzeri mumlu pastaları yapanlar ya da?
Biri çıkıp bana şöyle diyebilir: "Seni sersem birileri üretir birileri hizmet sunar. Bu böyledir. Herkes birşey üretemez. Bu mümkün değil. Biz hizmet üretiyoruz." Bunu biliyorum ve sersem de değilim. Peki o hizmetler ne kadar anlamlı? Çılgınlar gibi satmaya çalıştığımız gerekli gereksiz bunca eşya mı? Sürekli yenilenen moda mı? Mesela mankenler insanlığa yararlı insanlar mıdır? Ne yaparlar onlar? Ya da şu sabah programlarında zırvalayıp duran insanlar kime ne gibi bir fayda sunarlar?
Tüm bunlardan sonra şu cümle söylenecektir muhtemelen: "Ah tatlım sen yorma o güzel kafanı bu gibi şeylerle. Dünya ve sistem böyle kurulmuş. Evet daha önce de bir kaç sersem çıkmış ve bu tip şeyler düşünmüş, bunları da utanmadan dile getirmişlerdi. Onlara ne mi yaptık? Ne yapacağız; hiçbirşey. Sistem onları kendi içinde eritti yok etti. Biz de ellerine sağlık sistemciğim deyip yaşamaya devam ettik. Ahahahahahaha. Ay çok yaşayalım biz e miii?"
Eh tüm bunları duymamak için ben kendi planlarımdan bahsetmeye devam edeyim. İŞE GİTMEK GİBİ BİR SAPKINLIKLA KARŞI KARŞIYA KALDIĞIM her sabah aklımdan şu geçiyor: Şu an bir çiftlikte yaşıyor olabilirdim. O zaman sabahın köründe kalkmak zor gelir miydi? Hayır sanmıyorum. Ben ve patronla başlayan bir sabah yerine ben ve domateslerle başlayan bir sabahı tercih ederdim. Evet, kesinlikle. Toprakla geçirilen bir hayatı gıkımı çıkarmadan yaşayabilirdim?
Evet birşeyler üreterek yaşamak keyifli olurdu ama bir konuyu daha dile getirmekte fayda var. Sanıyorum ben birinden emir almak için uygun bir insan değilim. (Yahu kim uygundur ki?) Ama söylemek istediğim şu emri aldığım anda içimde birşey çemkiriyor. Size de oluyor mu bu ey işçiler, memurlar ve başında bir patron musibetiyle çalışanlar? Mesela sabah daha uyanamamışken "bugün yapılacak işleeer..." diye başlayan bir cümle karşısında içimdeki tehlikeli şahıs uyanabiliyor. Sesini kesiyorum onun ve homurdanmakla yetiniyorum ama dedim ya uyanıyor bir kez. Bir domates bu etkiyi yaratabilir mi? Elbette hayır. O halde domates yetiştirmek benim için en uygun iş.
Üstüne üstlük böyle toprak, güneş, yağmur romantizmine sahip biri için biçilmiş bir kaftan bu iş. Hem şu ne zamandır yazmayı planladığım romanı da yazarım orada. Tabii domates, patlıcan, biber, inekler, koyunlar ve tavuklardan vakit kaldığı süre içinde. E ben bu kadar işe yetişemeyeceğime göre bir de kahya bulmak lazım. Nereden bulacaksak güvenilir bir kahyayı. E kahya bulursam da ben patron olurum, o zaman da gıcık şahıs ünvanı benim olur. Olmaz kahyayı unut. Yine bütün işleri sen yap. Bahçeyi küçült, tavuk, inek ve koyun sayısını azalt. Evet.
Bu sabah da babama çiftçi olmak istediğimi söyleyeceğim. Bakalım buna ne diyecek? Benim deli olduğumu mu düşünecek yoksa bana acıyıp bir parça toprak alacak "al evladım ek domates falan filan mı? " diyecek. Bakalım...
Fotoğraf: http://vegetarianorganicblog.com/pix/organic_tomatoes.jpg
güzel bir içses olmuş kediciim, ama üretmeyi neden sadece besin maddelerine bağlamayı istedin onu anlamadım. üretkenlik bi çok farklı alanda da boy gösterebilir. ben raporlamayla uğraşırım ay başlarında onuda bi üretkenlik sayarım...
YanıtlaSilbu hayallerin toprağı çamuru görünce iptal olur gibime geliyo :)
baban sana bi avuç toprak değilde deli gömleği fln almasın :P
ben de istiyorum çiftçi olmak. toprağa çıplak ayakla basmak falan ama işte bilirsin "bekara karı boşamak kolay".
YanıtlaSilo yüzden astronot olmaya karar verdim.
babam profesörlükten emekli olup memlekete taşındı, şimdi arıcılık ve çiftçilik yapıyor. ama eskisinden beter oldu. sabahın köründe çıkıyor akşam geç saatlerde dönüyor. halbuki toprağı evden yürüme 6-7 dakika uzaklıkta bir yerde. diyeceğim o ki, çiftçilik öyle uzaktan sanıldığı gibi kolay bir şey degil :) şimdi bunun gübrelemesi var, sonra börtü böcek var sebzelere zarar veriyor, onların ilaçlanması var. var da var yani. :))
YanıtlaSilastronot olmak isteyen arkadaşı destekliyorum.
Sabahları erken kalkmaktan nefrethhhh ediyorum.
YanıtlaSilDedem seneler seneler seneler önce Galatasarya Lisesinde tarih öğretmeniyken herşeyi bırakıp ufak bir taşra şehrine yerleşerek çiftçiliğe başlamış. Anneannemle birlikte çocuklarını burada yetiştirmişler. Çiftçilik çok para kazanılan bir iş değilmiş ama o dönem yaşadıklarını teyzelerim ve dayım gözleri mutlulukla parlayarak anlatırlar.
Ben de senin gibi çiftçilik diyordum bir ara ama şimdi vardiyalı çalışan bir data giriş elemanı filan olmak istiyorum. Şöyle ki;
YanıtlaSilSabah kalkmayı sevmiyorum. Yatılan değil kalkılan saat önemli olduğundan şöyle 12 gibi kalksam iyi olacak. Uyuşukça hazırlandıktan ve TV karşısında kahvaltımı ettikten sonra 4 gibi işe gidip 12'ye kadar beynimi kullanmadan kağıda bakıp ekrana giriş yapmak sinirlerimi yatıştırıp bir nevi terapi yapacaktır. Örgü örmek, balıklarla ilgilenmek gibi...
en sonda takılıp kaldığın ve hemen üstünü örttüğün kahya meselesine bakacak olursak köy yaşamı hayal ettiğimiz gibi sıkıntısız değil üstelik daha erken daha erken kalkman gerekiyor, bende çilek yetiştirmek ve köylü olmak istediğimi bloğumdaki sağ cenahlarda yazmıştım ama zor işte...şu ay dededeki kediye bittim :)
YanıtlaSilgerçekten hem anne tarafım hemde baba tarafımın aileleri hep çiftçilikle uğraşıyorlar ve zor bir iş gözlerimle görüyorum. Yorulduğunuza değiyor sıkılacka vaktiniz olmuyor temiz hava herşey doğal her şey emek bedava bir şey yemiyorsunuz ve bu da sizi mutlu ediyor. Hiç yorulmadığınız kadar yoruluyorsunzu ama akşam o yorgunluğunuzun yerini sizin gibi yorgun insanlarla yapılan kahkahalı sohbetler alıyor. Kışın kalkış saati 8 yazın ise 6 genelde çiftçilerin. eğer birde ufak bir kaç hayvanınız varsa onların beslenmesi için bu saaatlerin 15 dk dan fazla oynaması kuzuyu meeeletmekten çatlatır ineği möööletmekten boşatır :)
YanıtlaSilBir kere bir buzağının doğumunu görmüştüm doğum sahnesi anlatılacak gibi değildi ama doğduktan sonra annesinin buzağıyı yalayışı buzağınında annesine sanki "anne buramıda yala buramı da buramı da buramıda" der gibi kıpırdanması anlatılarak değeri anlaşılamayacak bir sahneydi.
Sanrıım canınızı çektirdim biraz :)
SERZENİŞ MERAKLISI: Açlıktan gözüm dönmüş her halde ondan "üretim sadece yiyecektir" demişim :))) Şaka bir yana üretim elbette çok farklı alanlarda mevcut. Benim asıl değinmek istediğim "üretmeden sürekli tüketiyor olmamız"dı aslını istersen. Yok hayallerim iptal olmaz çünkü ben hep bahçelerin, toprağın, çamurun içinde büyüdüm :)Bilirim bir bitki ne emeklerle yetiştirilir. Babam bana deli gömleği alabilir böyle giderse çünkü her sabah başka bir meslek icad ediyorum :)))
YanıtlaSilREHAV@: Astronot mu? Sana uzayda hayat olmadığını söylemek isterdim ama bundan pek emin değilim :) Ne varsa toprakta var be Rehavetim, sen en iyisi çiftçi ol :)
MQ: Anneannem hem toprakla uğraşırdı hem de arıları vardı. Ben bunların içinde büyüdüm. O sarfedilen emeği çok iyi bilirim. O işin keyfini de :) Yok ben ısrarlıyım çiftçi olmak istiyorum :)
VLADİMİR: Ben deeeee:)
Dedenin önünde saygıyla eğiliyorum herşeyi bırakıp hayallerini gerçekleştirdiği için. Ben de öyle bir yerde büyüdüm. Ve o parlayan gözlerle anlatılanları çok iyi bilirim. Ve öyle bir yerde büyümüş olmanın insana neler katacağını da...
LA SANTA ROJA: Şu örgü işini denedim bir ara :) Hatta bu örgü işi ile yaşam sürdürülür mü falan filan diye hesaplar bile yaptım. Sonra çiftçi olup akşamları şömine karşısında hiç birşey düşünmeden örgü örerim diye düşündüm. Yeter ki saçma sapan işlere kafa çatlatmayayım...
SİMİNYA: zor zor olmasına da en azından kafan şimdikinden rahat olur be Siminya'cığım. Düşün çilekler, domatesler... Olsun zor olsun ben ısrarla çiftçi olmak istiyorum :)))
KRİPTOGRAF: Ben de gördüm bir buzağının doğuşunu. Anneannem çılgının tekiydi ineklerle, koyunlarla, bahçeyle geçirdi ömrünü. Şimdi 93 yaşında ve bence bu kadar uzun bir ömrü bunlar sayesinde yaşadı.
Sevgili Aydan Atlayan Kedicim...
YanıtlaSilAğzım bir karış açık okudum yazını. Biliyor musun neden? Sen benim 'Eski bir eylül yazısı' isimli yazımı okudunsa anlamışsındır, nasıl zırlıyorum tarım ne hale geldi diye vır vır vır... Dırdırdır...
Tesadüfler hazırlanmış ortamdır der BİLGİ, ama ben gene de şaşırdım ve dedim ki, 'belki de bir rehabilitasyon enerjisi organize ediyoruz ortak düşüncelerle dünya için, toprak için'.
Domates yetiştirmek dünyanın en güzel şeyidir. Psikolojik olarak da öyleymiş.
Bu arada, ben eğer İstanbul'da dünyaya gelmiş olmasaydım, ya zeytin ve zeytinyağı ya da üzüm ve şarap işiyle uğraşmak isterdim. Aslında ben beni bıraksam, şimdi yaparım bunu da, ben beni bırakmıyorum. :P
sizin orda toprak varmı? bizimkiler gri ve sert, içine bişiy ekilmiyo.
YanıtlaSilne o öyle pastorel yaşam merakı felan.. patronsuz olmaz hem.. onlar hayatımızı disipline ediyor. uyku saatlerin düzenliyse patrona borçlusun unutma.. patronları sevelim sevdirelim.... ammaaan patronn canııımm patrooonnn...
culture ne güzel anlatmış bak, sabahın köründen esas o zaman kalkacan diye. hem mahsulüne böcek musallat olur kuraklık felan olur çileden çıkartır adamı.. sen patronla takılmaya devam et boşver..
NÜKHET: Ne güzel iştir zeyin yetiştirmek hele hele üzüm yetiştirip şaraplarla uğraşmak. Bak bu aklıma gelmemişti...
YanıtlaSilZİHİNSEL KOM'UN PATRONU: Ne patronu sevmesi sevdirmesi yahu. Sizin gibi patronlar yüzünden büyük çoğunluk yarı deli yaşıyor. Yok yok toprak iyidir. Zorluklarına rağmen iyidir. en azından patrondan iyidir :)))
patron eksenli bi hayat sürüyosun baya anlaşılan..
YanıtlaSil'patron senin herşeyinnn'' .. uyuuu.. uyuyuuu'''
Aman Allah'ım bu patronlar her yerdeler galiba :) Hayır Sayın Patron uyumayacağım hipnotize olmayacağım ben çiftçi olacağım :) İşçi kardeşlerim birleşiiiiiin...
YanıtlaSilİlerde iş hayatına atıldığım zaman, herşeyden bunaldığım bir an olduğu gibi, Rize Çamlıhemşine yerleşip tam da senin burada yazdıklarını yapmak istiyorum, tek eksik benim bir de atımın olmasını istemem :)
YanıtlaSilİş hayatına atıldığında buna ihityaç duyacaksın Tuana. Dilerim duymazsın ama iş hayatı bir süre sonra bunaltıyor insanı. Ve seçtiğin yer harika bence...
YanıtlaSil