Bağır bağır bağırıyor adamın biri. Gözlerimi açıyorum. Perdeyi aralıyorum. Yan evin balkonunda sakallarını çekiştiren adama bakıyorum. Haberlerin baş aktörlerine sayıp döküyor. Yüzü kıpkırmızı olmuş. Öfkeden deliye dönmüş. Güne böyle uyanıyorum. Gökyüzüne bakıyorum. Gri bir metal kütlesi. Öyle ağır. Adama kızmıyorum. Kızamıyorum. Böyle uyanmaktan nefret etmeme rağmen hiç ama hiç kızamıyorum. Neden? Bu hava bazılarımıza öfke yağdırırken, bazılarımız öfke sahiplerine nasıl oluyor da bunca anlayış gösteriyor, onu düşünüyorum.
Adam susuyor ve evine giriyor. Ortalığı tuhaf bir sessizlik kaplıyor. Kafamın içinde bir panayır kuruluyor. Tanıdığım herkes o panayırda yerini alıyor. Kiminin gülümseyen yüzü kiminin öfkeli bakışı kiminin hüzünlü duruşu. Bu nereden çıktı şimdi, hiç ama hiç bilemiyorum.
Hepimizin aklının içinde tanıdığımız tüm insanlardan oluşan küçücük köyler olduğunu düşünüyorum. Mesela benim köyümün delisi şu yandaki adam. Çıkıp ara sıra bağıran ama kimsenin bir türlü kızamadığı karmakarışık sakallı adam. Bunları düşünürken aklımda müthiş bir hızla bir köy inşaa ediliyor. Bir tepenin yamacına kurulmuş, göğünde kuşları olan, çam ağaçları arasında bir köy. Köyün ilk evine köyümün delisini yerleştiriyorum. Çıksın ormana doğru çılgın gibi bağırsın diye. Avazı çıktığı kadar göğsündeki öfkeyi boşaltsın da kuşlar o öfkeyi alıp götürsünler diye.
Toprak bir yol yapıyorum sonra. Yanına bir de çeşme. Muzipliğim tutuyor, çeşmenin üzerine "su içtikten sonra çeşmeyi kapamayan eşektir" yazıyorum. Sonra köyün eşeklerine ayıp olur diye yazıyı silip "su içtikten sonra çeşmeyi kapamazsanız kafanızı kırarım" yazıyorum.
İleriye P.'nin evini yapıyorum. P. her sabah heybetli boyuyla kapıya çıkıp geriniyor ve yoldan gelip geçene gülümsüyor. Kimin akla ihtiyacı olursa ona gidiyor. P. hiç kimseyi geri çevirmiyor. Yılların ona öğrettiklerini herkesle paylaşıyor. P. her akşam kapı önüne tahta bir masa çıkarıyor. Kuruyor sofrasını, aslan sütü içiyor. Hiç tek başına kalmıyor, kalmakta istemiyor zaten. Onu burada hep mutlu hayal ediyorum.
Onun hemen yanına H.'nin evini konduruyorum. H. ve P. birbirlerini tanımıyorlar ama komşu olurlarsa tanırlar ve eminim çok da iyi anlaşırlar diye düşünüyorum. H.'nin çılgın kafası ile P.'nin dinginliği harika bir ikili yaratabilir. Bu ikisinin evinin yanında da M.'nin evi olsun diyorum. Ve M.'nin evinin yanında da benim evim. M. şiirler yazsın gün boyu bahçede ben ona pencereden bakayım diyorum. Bir ağaç altında nasıl böyle uzun uzun oturduğuna, neden bu kadar az konuştuğuna şaşayım diyorum. Hep merak edeyim M.'nin aklının hangi dağlarda dolandığını diyorum.
Sonra başka başka sokaklar yapıyorum o köye. Tüm sevdiğim insanları yerleştiriyorum. Kiminin bahçesine güller dikiyor, kiminin bahçesine salıncaklar yerleştiriyorum. Kedileri dolduruyorum birinin evinin önüne, bir başkasınınkini sebze bahçesi yapıyorum. Hepsinin yüzüne kocaman gülümsemeler çiziyorum. Kalplerinin içine "yaşamak bu" cümlesini yazıyorum. Acılardan yoksun bir köy çiziyor ve gerçekliğe kafa tutuyorum. Bir nevi intikamını alıyorum olup bitenlerin. Sevdiğim insanların başına gelmiş ve geleceklerin intikamını hem kendim için hem de onlar için alıyorum. Bu hayalin içine onları çekemem biliyorum. Ama herkesin aklının içinde kendi köyleri var bunu da biliyorum.
Pazar sabahı, yataktan henüz kalkmamışken, aklımın köyünde dolanıp duruyorum. Bir evin önünde dikiliyor, gelip geçene selam veriyorum. Uzakta oynayan çocuklara bakıyorum, sohbet eden adam ve kadınlara, şu ilerideki evin balkonunda kahvaltı eden iki sevgiliye, onların gözlerindeki hayallere, çıplak ayaklarını çimlere uzatmış yaşlılara bakıyor bakıyor bakıyorum.
Aklımın içindeki köyün delisi yine bağırmaya başlıyor, perdeyi aralıyorum, sakallarını çekiştiren kızarmış yüzlü adama bakıyorum. Beni görüp gülümsüyor. Ben de ona gülümsüyorum. Bir gün o köy rüyasına girsin istiyorum. Dağlara karşı, ormana karşı böyle bağırsın ve kuşların onun öfkesini alıp götürdüğünü kendi gözleriyle görsün istiyorum. Sabaha mutlu uyansın ve gerçekliğin belki de bu gördüklerinden ibaret olmadığını düşünsün, ne zaman kızasa kendi kalbinin, kafasının içine baksın istiyorum. Bu köyü belki de sırf bu yüzden...
Resim: Bruegel
Rüyalarınızda yazdığınız sözcükleriniz hiç tükenmesin.Beğeniyle okudum,sevgiyle kalın...
YanıtlaSilTam öykü tadına oldu
YanıtlaSilÇok severek okudum Kedi'm.. senin köyden çıkıp kendi köyüme gittim hatta.. öyle bir geniş resim çizildi kafamda.. detaylar.. detaylar ekleniyorlar şimdi o resme..
YanıtlaSilaklına sağlık.. daima sağlık!!!
bayildim ... yureginize saglik. Benimde boyle guzel bir koyum var, icinde bir zamanlar dedemin ve babaannemin yasadigi , genis sofralarla agirladigi ..bahcesinde her cesit meyvanin yetistigi o koyu cok ozledim ve dedemi babaannemi sonra diger dedemi ve anneannemi ...
YanıtlaSilNEHİRE: çok teşekkür ederim :)
YanıtlaSilKİRAZ ÇEKİRDEĞİ: :) Teşekkür ederim.
ZUİHİTSU: O köyü düşünmek insanı ne çok mutlu ediyor değil mi?
ÖZLEM ANNE: Köyleri çok severim. Zamanın insanı aşındırmadığı yerlermiş gibi gelir oralar bana.