Bugün "oooo saat epey ilerlemiş" dediğimde biri bana "ölüme bir gün daha yaklaştığım için memnunum" dedi, şaşırdım. Hayattan hiç keyif almıyormuş ve "bitsin de gideyim" diye geçiyormuş her sabah aklından. Öyle bir derdi falan da yokmuş ama yine de çok sıkılıyormuş yaşamaktan. Ne garip. Oysa ben herkesi ölümden korkar sanırdım.
AKŞAM
Anneannem ilacının kapağını açamamış. Açayım diye bana uzattı. Açtım. Tüm hapları eline boşalttı. "İntihar mı ediyorsun?" dedim gülerek. "Yok" dedi ciddi bir tonla "kaç tane kalmış ona bakıyorum. Annene söyleyelim de yeni bir kutu alsın." Sustuk bir süre. "Sen hiç intihar etmeyi düşündün mü?" diye sordum laf olsun diye. "Yok" dedi. 96 yıllık ömründe bir kez bile geçmemiş aklından. "O adam" dedi "beni iki çocukla bırakıp gittiğinde bile düşünmedim." Eski kocasından söz ediyordu. Anladım ki hayatının en çaresiz zamanı oymuş. "O zaman bile düşünmediysem, hiç düşünür müydüm?" Sonra konuyu değiştirdi pat diye. Eskiyi anımsamak istemedi sanırım. Bahçenin köşesindeki kütükleri gösterdi. "Şunları bir parçalayan olsa, gelecek yıla hazır olurdu. Rahat ederdik hiç olmazsa, yakacak derdi olmazdı."
YİNE AKŞAM
Biri 30 yaşında vazgeçmiş hayattan diğeri 96 yaşında gelecek kış yakacağı odunları düşünüyor. Onlar aklımda geçerken; Birini hayattan uzaklaştıran diğerini hayata böyle bağlayanın ne olduğunu merak ettim. "Peki ya ben" dedim sonra "ben hangisiyim?" Sanırım ben ikisi de değilim. Sabah uyanıp yaşayıp gidenlerdenim.
Fotoğraf: Tarık
sağlıklı ve kendimi taşıyabileceğimi bilsem ve en önemlisi aklımın başımda olacağının garantisini verse biri :)) ben de 96 mı görmek isterdim sadece dünyanın o zaman ki halini merak ettiğim için..
YanıtlaSilne zaman doğacağımı bilmediğim gibi ne zaman öleceğimi de bilmemek çok daha iyi sanırım..gnümzü güzel yaşayalım yeter sanırım
Sevgili Kedi,
YanıtlaSilEpey zamandır ölümden korkmayanlardanım ben de. Çünkü ölümün ne olduğunu biliyorum artık. Hayır, tecrübeyle değil(!), bilgiyle öğrendim. Hem biliyor musun, ölümden sonrası sır değil artık.(En azından ben hep sır olduğunu sanırdım.) Ve bu yüzdendir ki ölmek beni korkutmak yerine heyecanlandırıyor.
Ama ben bu dünyada uzun yıllar kalmak istiyorum. Tıpkı anneannen gibi, bir dakika sonrasını bilmeden, 10 yıl sonrasının bile hayalini kurmak istiyorum.
Genç arkadaşa gelince, -Allah bilir ama- bu dünyaya kazık çakacak kadar çok yaşayanlardan olursa hiç şaşırmam.:)
Ahmet Haşim'in çok sevdiğim bir şiiridir 'Bir Günün Sonunda Arzu'.
Şair bu şiirinde;
"Altın kulelerden yine kuşlar
Tekrarını ömrün eder ilân" der.
O sırrı çok önceleri biliyormuş meğer.:))
Sevgiler...
Aslında hayat plan yapılamayacak kadar kısa çoğumuz için, sonra birden bakıyorsun 10 ar yıllar devrile devrile bir ömür geçmiş. Büyüklerin gelecek ile ilgili pratik zamanlama ve çözüm arayışlarını çok seviyorum ben aslında. Kışın, yazın, sonbaharın getireceklerine hazırlanmak güzel olmalı.
YanıtlaSilDEVENİN BALE PAPUCU: Anneannem sürekli çalışan ve hiç oturmayan biriydi. Oysa şimdi yorgun bacakları onu taşıyamıyor, ince kemikleri hep sızlıyor. Hareketi kısıtlanıyor bu yüzden de. Ben o kadar yaşamak isteyip istemediğimden emin değilim. Bir süre sonra yaşamak artık yük olurmuş gibi geliyor. Ama ömür ne kadar bilemiyor insan. Sağlıklı olsun da ne kadar olduğunu öğrenmeyelim değil mi?
YanıtlaSilGEVEZE KALEM: Aslına bakarsan ben de korkmuyor tam aksine merak ediyorum. bunu söylediğim insanlar delirmiş olduğumu sanıyorlar ama ne yapayım merak ediyorum :)
VLADİMİR: Hayat her zaman planlarımızla dalga geçiyor ama yine hayal kurmadan, plan yapmadan duramıyoruz galiba :) Anneannemin ölüme hazır ama günü de yaşayan halini seviyorum. Aslında onun akranı pek çok insan böyle neredeyse. Yaşadıkları zamanlardan biriktirdikleri böyle tuhaf ve güzel bir coşkuları var.
şöyle bir fikrim var;
YanıtlaSilacılar, zorluklar, zorunluluklar ve bağlılıklar insanı yaşamaya zorunlu kılıyor. anneannenin iki çocuğa bakma zorunluluğu gibi. dünyayla bağlantısı var. bırakıp gitmesi güç. gitse nolacak? hem güçlü kılıyor ki bu acı denilen şey insanı, hayret ederim hep. he, kaldıramayan da var, o ayrı mesele. ama biraz mantık kafi kalmak için.
ölmeye yaklaşan içinse, yaşamakla ölmek arasında kendisini tutan birşey olmayışı sebep olabilir. fark yoksa, yaşadığını hissetmiyorsa normal olabilir bu durum. kimi dillendirmez. kimi apaçık söyler.
hani evlenenlere, dünya evine girdi, derler. (sanki öncesinde neredelerse :) değillermiş dünyada işte. eskiler böyle der. çünkü hakikaten akılları az buçuk havadadır, derler. çoluk çocuk eş vs. dünyaya bağlar. annelerin babaların yaşama sebepleri çocuklar olur, sonrasında torunlar... onları bırakıp da nereye gideceklerdir? bırakmak istemezler.
sebep gerekiyor illa ki. bir dava, bir hedef, kendisine bağlı bir iş, eş, çocuk. yahut bir sanat, yazılacak bir kitap vs. hani bu tabloyu, kitabı tamamlamadan ölmem, ölemem denilecek bir şey.
Ben de galiba anneannen gibi olanlardanım kediciğim.
YanıtlaSilÖlüm bu, nasıl olsa bir gün gelip kapımızı çalacak, onun için doyasıya yaşayalım elimizden geldiğince.:)))
Elbette bri gün ölüm kapımızı çalacak. Bence o güne kadar vaktimizi iyi değerlendirilmeli, bol bol okumalı ve yine okumalıyız. Hayat kısa gerçekten. Ben artık daha çok okumak için daha hızlı iş yapar oldum :)
YanıtlaSilKedicim, ben ölümden korkumuyorum, o bizim icin yeni bir dünyaya dogus olacak. Benim kendim icin dilegim, kimseye muhtac olmayana kadar yasamak, birilerine muhtac olmaktansa gitmeyi yeglerim.
YanıtlaSilSevgilerimle
Geçenlerde 18 yaşında bir delikanlıyla sohbet ederken bana canının çok sıkıldığını söyledi. Şaşırdım. 18 yaşında bir genç insanın nasıl canı sıkılırdı ki? Senin anlattığın örnekler de aynı. Yaşamla ve kendisiyle barışık olanların yaşamları daha bir keyifli geçiyor sanırım...
YanıtlaSilbence zaman birini hayattan soğutan, diğerini bağlayan. biri bitmez bu hayat diyor, diğeri de her an bitebilir diye kaptırıyor kendini akıntıya. ve intihar diyince sylvia plath ve nilgün marmara geliyor hatırıma her seferinde. beynimin bi köşesi karıncalanıyor hep. nilgün'den gelsin bu da:
YanıtlaSil"pek az zamanı kaldı bu zora koşulmuş bedenimin.."
JOURNEY TO ORIENT: Çok doğru. Hepimizin yaşamak için mutlaka ama mutlaka bir sebebe ihtiyacımız var. Çocuklar, bakıma muhtaç birileri, gerçekleşmemiş hayaller, büyük ya da küçük hedefler. Ben de şunu demek istiyorum: Bizi biz yapan ya da hayatı bizim yapan ne uğruna yaşadığımız galiba...
YanıtlaSilÖZLEM: Ah hep böyle düşünüp sımsıkı tutunabilsek hayata. Ama bazen o halat inceliveriyor da düştük düşeceğiz sanıyoruz...
KİTAP KURDU: Aynını düşünüyorum ben de fakat zaman zaman bağım kopuyor hayatla. Herşey birden öyle saçma gelmeye başlıyor ki ne yapsak nafile diyorum. Ama hayat gel-git. Bir anda eski coşkun yine gelip konuyor yakana. Sanırım o coşkulu halleri iyi değerlendirmeli insan.
BELGİN: Beni de asıl korkutan bu; birilerine muhtaç olmak daha da kötüsü onlara yük olmak...
YEŞİM: Bence o sıkıntılar hedefsizlikten kaynaklanıyor. Hedefler değil mi bizi hayata bağlayan? Ama sanıyorum gençlerin sorunu biraz da geleceği görememek. Çok da kızamıyorum ben aslında onlara. Bu durumda insan kör oluyor.
THESAURUS: Bazıları intihar eğilimiyle doğuyor gibi gelir bana. Dünya hep saçma mantıksız ve yalan görünürse bir insana aklından intihar fikrinin geçmesi çok doğal değil mi?
ölmeye doğmak diyorum ben o eğilimle doğanlara. bazen öyle olma ihtimalimden ürküyor olsam da ergenlik gelir geçer diye öteliyorum korkumu =) ama intihar kendi bedenim ve hayatım üzerindeki en büyük söz hakkımmış gibi geliyor. mümkün olduğunca ötelemek lazım tabi.. =)
YanıtlaSil:) Benim anneaanem de bu sene yatak odası takımını değiştirdi. Öylesine bağlı hayata, öylesine seviyor yaşamı. ama bir yandan da korkuyor elbette. alışveriş bitip de eve gelince strese girmiş ya ben ölürsem de borçlar çocuklara kalırsa diye :) hayat garip bir telaş işte.
YanıtlaSilTHESAURUS: Hak gibi değil de bana yeterince güçlü olmamak gibi geliyor. Kendi açımdan düşünüyorum bunu elbette. O yüzden de hep yüz çevirmişimdir intihar fikrinden: o kadar zayıf değilim, dayanabilirim demişimdir.
YanıtlaSilÇINAR:Hayat gerçekten garip bir telaş. Planlarımızla ya da "daha fazla zamanımız kalmadıysa"lar arasında gelip gidiyor mekik.
Bahsi geçen genç arkadaşınız kadar ileri gitmesem de bazen sıkıcı geliyor. İnsan bir şekilde yaşayıp gidiyor. Belirgin bir derdi de olmuyor ama yine de sadece derdin olmaması yetmiyor bence. Mutluluğun mutuna ihtiyaç var biraz da.
YanıtlaSilHep erken yaşta ölmeyi istedim. Benim için yaşlılık demek ihmal demektir. hani suratım kırışır saçım beyazlar endişesi de değil. sevdiklerimin hayatında artık eskisi kadar önemli olmadıgımı hissetmektir beni korkutan...
YanıtlaSilve ölüm. korkmuyorum. geride bırakacağım tek güzel eserimi mucizemi bırakıyorum. ve biliyorum ki emin ellerde. ben olsamamda hayatını devam ettirebilir.
Kimseye borcum yok, söylenecek sözlerim yok, herkesin suratına karşı ilettim sözcüklerimi. Yaşamak istediklerimin çok cüzi bir miktarı erteledim. Ölümden korkmamı gerektirecek bişiy yok.
(bu arada sana yaptığım yorumlar o kadar hoşuma gidiyor ki. kendimle yüzleşmemi sağlıyor. teşekkür ederim. içime dokunduğun için.)
MUSTAFA: Hayat bazen hepimize sıkıcı geliyor. Ebedi mutluluk diye birşey olasılıksız zaten. Fakat hayata biraz daha kabuleden bir gözle bakmak gerekiyor galiba. Kederini de mululuğunu da kabullenip biri ile mücadele ederken diğerinin tadını çıkarmalı insan. Bence tüm bu sıkıntılar hayatı her yönüyle kabul edememekten kaynaklanıyor.
YanıtlaSilEFSA: Asıl ben teşekkür ederim. Eğer içindeki bir noktaya minicik de olsa temas edebiliyorsa yazdığım kelimeler inan bana bu beni çok mutlu eder.