20 Temmuz 2008

"USTA , BU İŞ KAÇ GÜNDE BİTER?"

Aydan atlayıp da Akdeniz'in göbeğine düşen ve kendini Akdenizli ilan eden bu kedi, bugün itibariyle bir sibirya kurdu olmadığı için pişman. Çünkü, tüm o portakal çiçeği kokulu baharlardan, ılık geçen hafif yağmurlu kışlardan sonra temmuzun tam ortasında gökyüzüne bakıp belli belirsiz şu yazıyı okudu orada: "SANA CEHENNEMDEN BİR ÖRNEK SUNUYORUZ. AYAĞINI DENK AL SENİ MENDEBUR"

Evet, cehennemin bir küçük örneğinin içinde nereye gideceğini bilmez bir miskin kedi gibi o oda senin bu ağaç altı benim dolanıp duruyorum. Uyumak imkansız okumak daha da imkansız. Evin içinde mutfağı darmadağın etmiş ama yeniden ve daha güzel yapacağının garantisini vermiş bir usta... Ve günlerden pazar. Yani tatil (mi acaba?)

Herşey annemin başının altından çıktı. Neymiş mutfak dökülüyormuş da iki usta gelsinmiş mutfağı düzene koysunmuş. Sanki ustalar robot ve bu iş saniyeler içinde bitecek. Biter mi? Asla bitmez. Usta dediğin nazlı olur. "Bacım sabah 8 de ordayım kuran çarpsın" der 3 gün sonra sen onun defalarca telefonla başının etini yedikten sonra "eh iş de çok ama geleyim madem" der öyle gelir. Sen "Usta bu iş ne zaman biter?" diye sordukça da "Biter bacım biter evelallah" deyip seni çileden çıkarır. Bizim ustalar da yıllardır süregelen bu ustalık kurallarını bozmayıp günler sonra işe başladılar.

Eh bu süre içinde evin halini (ki buraya ev demek biraz zor) ne kadar anlatsam az kalır. Mutfak iptal olduğu için mutfağın içinde olan herşey hiç ama hiç olmaması gereken yerlerde. Salonda bulaşık makinesi onun üzerinde bardak tabak, sehpanın üzerinde mikser ve hiç olmaması gerekn yerlerde duran buna benzer bir dolu şey...Hatta geçen gün televizyonun üzerinden bir çay kaşığı bile çıktı. (Sizi uyarıyorum önyargılılar. "Ayyyy ne iğrençsiniz siz öyle." demeyin. Yarın bir gün siz içinde yaşarken mutfağınızı onartmaya kalkarsanız görürsünüz nasıl olduğunu. Saksı içlerinden çay bardağı bile toplarsınız.Emin olun.)


Bir haftadır bu şekilde yaşıyoruz kısaca. Sabah uyandığım vakit darmağın saçım ve açılmamış gözümle koridora çıktığımda hiç tanımadığım bir adam elinde fayanslar ya da bir kova dolusu harçla "günaydın bacım" diyor ki ben evin inşaat halinde olduğunu unutacak kadar berbat bir hafızaya sahip olduğumdan ,hala uyanmamış olduğuma ve bunun bir rüya olduğuna kanaat getirip gözlerimi ovuşturuyorum. Yüzümü yıkadıktan sonra ancak anımsıyorum olan biteni.

Bu sabah önce matkap sesi daha sonra tak tuk duvara inen çekiç sesi ve bizim ustanın yanık yanık söylediği bir türküyle uyandım. Usta ya pek öyle kimseyi takan bir adam olmadığı için ya da hep boş inşaatlarda çalışmış olduğundan ve şu anda da kendini böyle bir yerde sandığından pek bir rahat. Avazı çıktığı kadar İbrahim Tatlıses türkülerini içli içli söylüyor. Ustanın tek yeteneği bu değil elbette. O aynı zamanda bir filozof. Gerçekten öyle. O kadar çok insanla tanışmış ve o kadar çok hikaye toplamış ki inanılır gibi değil.


İşte bir örnek: "Bak" diyor usta "Terazi eğri gösteriyor. Bu duvar eğri. Bunu sana söylediğim için sen bu duvar eğri olmasa da onu eğri görürsün. Ammaaa ben sana desem ki bu duvar düzdür. Bir de terazi ile oynayıp düz olduğunu kanıtlasam ve duvar eğri olsa sen bu sefer de onu düz görürsün." Dedim ya adam filozof.


Usta gerçekten garip biri. Bu sabah yanında 10 yaşındaki kızını getirdi. Çocuk ona yardım etti. Sanırım bu onun çocuklarına ders verme biçimi. Bu kız büyüyüp bir mühendis ya da mimar olduğunda etrafındakilere anlatacak çok ilginç bir hikayesi olacak. Ama ona inanırlar mı bilmem? Bana biri anlatsaydı inanır mıydım? Neden olmasın ki? Bu dünya toprağı üzerinde çok ilginç insanlar yaşıyor, bizim usta 10 yaşındaki kızını yanında çalıştıramaz mı? Çalıştırır elbet.

Hala çok sıcak ve korkuyorum ki daha da sıcak olacak. Usta ha gayret çalışıyor içeride. Ev hala dağınık ve bu dağınıklığın ne zaman biteceğini de Tanrı bilir ve elbette bir de ustanın keyfi.

Alınan dersler:

1-mutfak dökülüyor olsa da sen o evde yaşarken boşver gitsin. dökülen bir mutfak darmadağın düzeni bozulmuş bir evden evladır.


2-her usta sadece duvar ve fayans döşemede usta değil aynı zamanda yanık sesli bir türkücü ve bir filozof da olabilir. unutma.


3-sıcaktan şikayet edip durma klimayı aç.

FOTOĞRAF: http://www.allposters.com/

6 yorum:

  1. "günaydın bacım" süpermiş..

    iyiki " ooo küçük hanımlar daha yeni mi kalkııyorlaarr, bak seeeen" gibi bişiy dememiş..devamen annen de ordan:" ya hiç sorma evladım, bi tembel bi tembel bizim kız".. usta kendi kızına dönerek:" bak görüyomusun yavrucum, sakın bu abla gibi miskin olma, sabahın kaçı ve hala yan gelip yaatıyor, evde kalırsın karışmam ha" .. falan fistan...

    ustaların ortak okuduğu bi kitap olduğundan şüpheleniyorum "how to be an expert- 101" , "kim korkar usta olmaktan" türü kitaplar... hepsi o kitabı okuyup beğenip harfiyen uyguluyolar..yoksa başka türlü memleketin tüm ustaları bu kadar benzeşik huylara sahip olamazlar default olarak..

    YanıtlaSil
  2. Sabah sabah ne pazartesi sendromu ne birşey bıraktın Arti :)) Hele ustaların el kitabı bölümüne bayıldım: "Kim korkar usta olmaktan" Süpersin vallahi... :)))))

    YanıtlaSil
  3. Geçtiğimiz hafta sonu yani dun ve evvelki gün oluyor bu, iki acemi ile bir hobi girişiminde bir aradaydık. Bolca da "Katina" adlı parçadan çığırdım bende. Testere tutamayanına, "getir keseyim" dedim mesela. Çekiç sallayamayına isee, getir çakayım.
    Dışa vurumdur şarkı el işteyken, Göz oynaşta olamayacağından bu tür durumlarda(ammaan ha gider parmaklar), el işe devam eder, göz dikkate vurur kendini, dil oynaşa başlar, ağızda çivi tutulmuyorsa.
    Olayın felsefesi budur.
    Kasmayın bre
    :-)))

    YanıtlaSil
  4. Kasmıyoruz bree :) eğleniyoruz :)

    YanıtlaSil
  5. önümüzdeki günlerimi süsleyecek bir banyo tadilatı hevesim vardı söndürsem mi acaba?

    YanıtlaSil
  6. Aman derim Vladimir yeniden düşün. Ya da ışık hızında çalışan bir usta bul kendine :)))

    YanıtlaSil

Ne demeli...

İnstagram'da tatlı tatlı gülümseyen, yüzünde güneşler parlayan gencecik bir kız gördüğümüzde o mutlu genç kızın bir gün biri tarafından ...