Kırmızı ışık yanıyor, duruyoruz. Kırmızı ışık yandığında nedense zaman ağırlaşıyor, ağırlaşıyor, ağırlaşıyor... Etrafta insanlar koyu kıvamlı bir sıvının içinde yüzer gibi ağır hareket ediyorlar. Neden?
Sağ tarafımda çok alçak, kerpiç bir ev var. Bütün bu apartman yığınının içinde devlere kafa tutan cesur bir karıncaya benziyor. Kapısında yüzünde umutsuzlukla umut arası kararsız bir ifade olan, çiçekli etekli bir kız duruyor. Sıska bedeni, çocuk ve kadın arasındaki arafta henüz. Çivit mavisi kapının sol yanına yaslanmış öylece duruyor. Sokaktan geçenlere aynı kayıtsız gözlerle bakıyor. Kapının üzerindeki kireç boyalı duvara, yine kapının çivit mavisi rengiyle, çarpık kocaman harfli bir yazı yazılmış. "ALLAH KORUSUN MAAŞALLAH"
Enfes bir fotoğraf karesi gibi duruyor. Beyaz bir ev, çivit mavisi açık bir kapı, çiçekli etekli o genç kız ve kapının üzerindeki yazı... Hayatın içindeki kanlı canlı fotoğraflardan oluşan koleksiyonuma ekliyorum bu kareyi de. Aklımın içindeki o albümün sayfalarındaki onlarca fotoğraftan biri olarak her daim anımsanacak...
Aklım yazıya takılıyor. Neden yazdılar kimbilir? Çok mu felaketler yaşadı bu evde? Hastalıklardan, ölümlerden, borçlardan ve kimbilir daha nelerden yorgun mu düştü bu insanlar da dışardan gelecek felaketlere karşın bu yazıyla bir koruma kalkanı oluşturmak istediler acaba? O genç kızın yüzündeki yarı hüzünlü yarı umutlu ifadenin sebebi üzerine yığılmış bir hayat mı? Bilinmez...
Yeşil yanıyor. Caddenin o yoğun sıvısı eski akışkanlığına bürünüyor. Hız her yanı sarıyor. İnsanlar koşturuyor, çocuklar ellerinde ekmekle evlerine dönüyorlar, caddeden bir araç seli akıp hayatın içine doğru yol alıyor. Evlere bakıyorum; kiminin perdeleri kaçar gibi pecereden dışarı uçuşuyor, kiminin kapıları ve pencereleri sıkı sıkı kapalı, bazılarının balkonunda uyanmaya çalışan dağınık saçlı adamlar, bazılarında ise çamaşır asan kadınlar var. Ve her evin bir hikayesi var. Her hikayenin de kahramanları... Aklıma eskilerden bir cümle geliyor:
"Herkes kendi filminin esas oğlanı ya da esas kızıdır. Ve bu yüzden herkes kahramandır ve aynı zamanda da figuran..."
Fotoğraf: http://dyings0ul.deviantart.com/art/windows-50335892
Sağ tarafımda çok alçak, kerpiç bir ev var. Bütün bu apartman yığınının içinde devlere kafa tutan cesur bir karıncaya benziyor. Kapısında yüzünde umutsuzlukla umut arası kararsız bir ifade olan, çiçekli etekli bir kız duruyor. Sıska bedeni, çocuk ve kadın arasındaki arafta henüz. Çivit mavisi kapının sol yanına yaslanmış öylece duruyor. Sokaktan geçenlere aynı kayıtsız gözlerle bakıyor. Kapının üzerindeki kireç boyalı duvara, yine kapının çivit mavisi rengiyle, çarpık kocaman harfli bir yazı yazılmış. "ALLAH KORUSUN MAAŞALLAH"
Enfes bir fotoğraf karesi gibi duruyor. Beyaz bir ev, çivit mavisi açık bir kapı, çiçekli etekli o genç kız ve kapının üzerindeki yazı... Hayatın içindeki kanlı canlı fotoğraflardan oluşan koleksiyonuma ekliyorum bu kareyi de. Aklımın içindeki o albümün sayfalarındaki onlarca fotoğraftan biri olarak her daim anımsanacak...
Aklım yazıya takılıyor. Neden yazdılar kimbilir? Çok mu felaketler yaşadı bu evde? Hastalıklardan, ölümlerden, borçlardan ve kimbilir daha nelerden yorgun mu düştü bu insanlar da dışardan gelecek felaketlere karşın bu yazıyla bir koruma kalkanı oluşturmak istediler acaba? O genç kızın yüzündeki yarı hüzünlü yarı umutlu ifadenin sebebi üzerine yığılmış bir hayat mı? Bilinmez...
Yeşil yanıyor. Caddenin o yoğun sıvısı eski akışkanlığına bürünüyor. Hız her yanı sarıyor. İnsanlar koşturuyor, çocuklar ellerinde ekmekle evlerine dönüyorlar, caddeden bir araç seli akıp hayatın içine doğru yol alıyor. Evlere bakıyorum; kiminin perdeleri kaçar gibi pecereden dışarı uçuşuyor, kiminin kapıları ve pencereleri sıkı sıkı kapalı, bazılarının balkonunda uyanmaya çalışan dağınık saçlı adamlar, bazılarında ise çamaşır asan kadınlar var. Ve her evin bir hikayesi var. Her hikayenin de kahramanları... Aklıma eskilerden bir cümle geliyor:
"Herkes kendi filminin esas oğlanı ya da esas kızıdır. Ve bu yüzden herkes kahramandır ve aynı zamanda da figuran..."
Fotoğraf: http://dyings0ul.deviantart.com/art/windows-50335892
kedicim ben.adresi deiştirdim..kosankaplumbagayım bundan sonraa.
YanıtlaSilGördüm Bezbebeğim gördüm. Bayıldım ismine harika: koşan kaplumbağa :) Hemen ekliyorum listeme...
YanıtlaSilNe hayatların önünden geçip gidiyoruz değil mi? Farkına varmadıklarımız vardıklarımızdan her zaman daha fazla. Bir kırmızı ışıkta bekleme süresine neler sığıyor. Gözlemlemeye ve üzerine düşünmeye değiyor aslında.
YanıtlaSilperdeleri açık olan herhangi bir ev gördüğümde yanımdakilerin bütün dürtüşlerine aldırmadan, perdenin arkasındaki hayatları merak ederim. Eski evlerin önünden geçerken, kendimi o evin küçük kızı olarak hayal eder yaşanmışlığını hissetmeye çalışırım. Ne ki bu şimdi?
YanıtlaSilVLADİMİR: Bu sabah bunu ben de düşündüm. "Kimbilir kafamda bir dolu aptalca şeye dalıp ne çok şeyi ıskalıyorumdur."dedim. Aslına bakarsan bazı görüntüler öyle bir keder yaratıyor ki insanın içinde belki de bu yüzden yani dünyanın bu kederinin tümünü taşıyamayacağımız için kendi içine dönüyor gözlerimiz çoğu zaman.
YanıtlaSilJUDİ: Ben de öyle Judi. O evlerin öykülerini, eşyalara sinmiş geçmişi hep merak ederim...
Gece bakmak ta gerek olanına bitenine evin. Süzülüp akmak gerek biriktirdiği yaşamlara. Dramları anlaşılır gibi olur oyuncu ışıklarla, bir yanar bir söner yaşamlar. Bir doğar bir göçer ölümlere. Sessiz olunur böyle evlerin önünde. Saygıdandır kadimliğine.Duruşundandır. Sizinde duruşunuzdan yazılır hikayesi.
YanıtlaSil"Sessiz olunur böyle evlerin önünde. Saygıdandır kadimliğine.Duruşundandır." İşte ben de Sevgili Rüyacı saygıyla selamladım o evi ve içindekileri. Ve istedimki kelimelere dökülsün saygım, orada, o küçük anda, o evin önünde durduğumla kalmasın...
YanıtlaSilSen ve rüyacı; peşpeşe konuşmayın, daha doğrusu yazışmayın. Sonradan yorum yapmak fuzuli ve yetersiz gibi geliyor.
YanıtlaSilŞımart bizi Cevherim şımart :)
YanıtlaSilBen de bunu düşünmüştüm tam da.. Düşündüğümü yazamayacağım demek oluyor bu da.. (Düşündüğüm Buzcevheri'nin düşündüğüydü:)
YanıtlaSilTrenle Sirkeci'den dönerken ben de hep evlerin içini izlerim.. Yakalayamaya çalışırım kareleri.. Heyecanlı da oluyor hem. Trenin hızına yetişmeye çalışıyor gözlerim gibi..
bak gene aynı şeyi yapmışın.. bezbebek 'kedicim' diye başlamış sen cevaben 'bebeğim' demişsin.. kaç defa diicez şöle yapma diye !?? :D :D
YanıtlaSilherkez kendi hikayesini yazıyor.. bazen de yazıyolarlar.. istanbul malzeme bakımından daha zengin tabi.. o kadar ki kıymati de kalmıyor, umursamaz oluyosun o hayatları.. kent yaşamı işte...
"Trenle Sirkeci'den dönerken ben de hep evlerin içini izlerim.. Yakalayamaya çalışırım kareleri.. Heyecanlı da oluyor hem. Trenin hızına yetişmeye çalışıyor gözlerim gibi.."
YanıtlaSilGözlerinizin hızına yetişmeye çalışıyor kareler gibi. O hıza, kaç yaşam sığıyor, kaç an ekleniyor yaşamınıza. 'İmgeler nereden gelir nereye gider insan' konulu yazımdandı bu. Örtüşmüş Karöshi nin duygularıyla.
KARÖSHİ: Ben daha çok kırmızı ışık gözlemcisiyim galiba :) durunca caddenin ortasında evlerin pencerelerinden birnler hayat yağıyor üzerime :)
YanıtlaSilARTİFİNTEL: :)) yorumuna bir Orhan Gencebay şarkısıyla cevap veriyor ve şöyle diyorum: "Beni böyle seeeev seveceksen dınınınını olduğum gibiii göreceksen..." :)) Şaka bir yana Arti inan farkında olmuyorum yahu sen neden bu kadar kızıyorsun buna :)
Umursamaz oluyoruz evet ama aslında ne çok şey kaçıyor. Bu çok saçma neden sadece bir hayatı bilerek yaşayasın ki... Kendi hayatımı zaten yaşıyorum ve ayrıntısıyla biliyorum. Bu yüzden ben hep başka yaşamları merak ediyorum :)
RÜYACI: Doğru söz... "kaç yaşam sığıyor, kaç an ekleniyor yaşamımıza" Belki de bu yüzdendir merakımız diğer yaşamlara... Çoğaltalım kendi yaşamlarımızı diye...