01 Ekim 2009

KABLO


Uzun zamandır evlerinin hemen yan tarafına kurulmuş eğlence parkından şikayet ediyordu. Gece yarılarına kadar sokağı inleten müziğin evdeki televizyonun sesini bastırdığından, yorgun argın geldikleri akşamlarda tüm o sevdiği şarkıların nasıl da kafasına balyoz gibi indiğinden, artık o şarkıları duyunca tüylerinin diken diken olduğundan. Haklıydı elbette. İnsanın tüm gün yorulup sükuneti özleyerek geldiği evinde sırf birileri eğlensin diye bu şekilde rahatsız edilmesi hiç de hakça değildi. Defalarca şikayet ettikleri halde bir sonuç alamadıklarından bir de üstüne üstlük "biraz daha dişinizi sıkın" gibi bir tavsiyeye evlerine yollandıklarından söz etti. Onlar da aşındırmadık kapı bırakmadılar ama yine bir sonuç alamadılar ve dişlerini sıkmaktan başka  çare bulamadılar.

Bu sabah gülerek yeniden açtı konuyu. Sorun çözülmüştü. "Nasıl?" diye sordum. Sorunu on iki yaşında bir çocuk kendi yöntemiyle çözmüş. Merakla baktım. Çocuğun ortalıkta kimse yokken fırsat bulup ses düzeninin kablolarını bahçe makasıyla kesmiş olduğunu anlattı. Gülüyordu: "iyi yaptı." dedi. Öfkelendim elimde olmadan: "Bu lafı o çocuğun yüzüne de söylememişsindir umarım" dedim. Söylemiş. "Aferin sana aferin" dedim artan bir öfkeyle "O çocuğa nefis bir ders vermiş oldun. Ona kendi yöntemleriyle ve başkalarına zarar vererek işlerini halletmenin doğru ve doğal olduğunu öğretmiş oldun. Onu tasvip etmen ancak bu anlama gelir. Aferin sana."

Sonra düşündüm. Bu ülkede herşey bu şekilde gidiyordu. Kimse kendisinden başkasını düşünmüyor, başkasının göreceği zararı umursamıyordu. O zarar göreceğine başkası zarar görsündü kısacası. Ve intikam doğaldı. "Sen benim kafamı şişirirsen ben de senin kablolarını keserim." Bu kadar basitti çözüm. Kime ve neye öfkelendiğimi bilmeden öfkelenip durdum kendi kendime. On iki yaşında bir çocuğa mı kızayım, birilerinin eğlencesinden para kazanmak için insanların günlerce uykularını haram edenlere mi kızayım, soruna çözüm bulmayanlara mı kızayım, kime kızayım bilemedim.

Sorunlarını kendisi çözmek zorunda kalıyorsa insanlar ve o sorunları barbarca yöntemlerle çözmekten başka çare bulamıyorlarsa, konuşularak halledilemiyorsa problemler o halde neden kanun ve kurallar içinde yaşıyoruz? O kanun ve kurallar ancak cezalandırılmamız için mi mevcutlar, haklarımızı korumak için bir fonksiyonları yok mu? Eğer böyleyse toplumun neden bu hale geldiğini sorgulamaya hiç gerek yok.

Vel hasılı; Toplum hak ve özgürlüklerinin korunacağına inanmıyorsa, haklı şikayetlerini dile getirdiğinde sorun çözülmüyorsa,  kendi çözümünü kendi yaratmaya kalkıyorsa on iki yaşındaki çocuklar daha çok kablo keser bu ülkede. Ve daha çok yetişkin onların başını okşayarak aferin der. Ve biz de daha çooook özlemini çekeriz güzel, huzurlu bir hayatın. Aferin bize!

Fotoğraf: Life

2 yorum:

Ne demeli...

İnstagram'da tatlı tatlı gülümseyen, yüzünde güneşler parlayan gencecik bir kız gördüğümüzde o mutlu genç kızın bir gün biri tarafından ...