Sabahın en tatlı keyfiydi o bir fincan kahve. Mutfak masasında öyle kaygısız oturmuş da kalmıştım. Gün diğerlerinden farksız sanıyordum. Ah ne gaflet! Dilimdeki acımsı lezzetin içimde böylesine bir masal yaratacağını bilmez aklım, bomboş gökte öylesine dolaşan bir gezegen gibi salınırken, birden o fincanın içinden başka bir dünya açıldı kucağıma. Bir kitabın kapağını açan ve sihre inanan 8 yaşında bir çocuğa benziyordum. Harfler küçük periler gibi etrafımda uçuşup ellerime parıltılı ayaklarıyla başka bir dünyanın izini bulaştırıyordu sanki. Ah akıl ah insan sen kendi gücünden neden bunca bihabersin?
Kara telvelerin de kendine özgü bir hayatı olmadığını kim söyleyebilir? İçinde kocaman bir ülke büyüten ne çok gezegen var kim bilir? Bir karınca yuvası, toprağın altında koca bir krallık yaratamaz mı biz sefil insanoğlu ile dalga geçerek?
Fincan usul usul içine çekiyordu gözlerimi. İnsan bazen, o çok nadir zamanlarda, gözlerini kurtaramıyor çukurlardan. Ve o çukurlara takılan gözler gerçekten pay almış yaratıklarıyla seni kendine sırdaş yapmaya çalışıyorken, sen bu dünyanın yalan düzen hayatına geri dönmek için gözlerini geri almaya çalışıyorsun. Sanıyorsun ki; dünya üzerindeki herşey gerçeğin ta kendisi, masallar, öyküler, periler, devler, parıltı ve pembe gökyüzü hep birer yalan. Oysa o masalsı yaratıklar her masalın kapısına gelene soruyorlar "Senin gerçeğin ne?" Düşünmüyorsun öyle değil mi kendi gerçeğini? Kendi gerçeğini tüm insanoğlunun gerçeği sanana gülüyor tüm masal yaratıkları? "Bir yalanla hemhal oldunuz" diyorlar "ve siz herşeyi hakettiniz. Kıyın birbirinize size anlatılan ve gerçek olduğunu sandığınız masallara inanarak."
Bu sefer kaçmadım fincanın o cehennemi çukurundan. Baktıkça baktım, gözlerimle içtim. Çukurlar, içine bakmaktan korkmayana dostmuş öğrendim. Bir yanda masallar yaşanıyordu, bir yanda öyküler anlatan ve etrafında çocukları büyüleyen biri vardı. Bir başka yanda aklının içindeki dünyayı hapsetmekten vazgeçmiş dünya üzerinde nefes almayan insanlara hayat vermiş bir kadın vardı. Bir panayır yeri gibiydi o fincanın içi dünyanın kirinden pasından arınmıştı.
Ah çocuklar çocuklar çocuklar... Masalların içinde pembe mavi gülümsüyorlardı. "Dünyanın gerçeği bu" diyordu yaşlı adam onlara "öykülerinizi yitirmeyin." Çocuklar henüz yeni açılan gözlerine onun kelimelerini dolduruyorlardı. Bir süre sonra o fincanın içinden dünyaya taştıklarında, öykülerle büyülenmiş gözleri dünyanın asıl gerçeğini görüp, öykülerden nasibini almamış tüm bu insanlara şaşkınlıkla bakacaktı.
Yaşlı adam hırıltılı sesiyle tekrar etti. Ama bu kez çocukların değil benim gözlerime bakarak. Başını gökyüzüne kaldırır gibi kaldırdı fincanın en dip çukurundan: "Öykülerinizi kaybetmeyin. İçinde öyküler taşımayan bu dünyanın gerçeğini anlayamaz."
Bir damla düştü gözümden fincanın kalbine. Yaşlı adam bana bakıp gülümsedi. "Hala bir öyküye ağlıyorsan umut var demektir. Bırak o damlalar aksın. Her damlanda içinin öyküleri yayılsın yeryüzüne. Yaşa uzun yaşa. Her gününde aklındaki o parıltı bir nefeste can bulsun."
Usul usul silip geçti az önce fincanın içine düşen damla o yaşlı adamı. Geride bir ses kaldı."İçinizin öykülerini kaybetmeyi.........."
Fotoğraf: www.allposters.com
Can Kedicik;
YanıtlaSilGöz: diğer gözlerin gördüğü şeyi göreceğini sanarsa sansın. Ben de yazılarında gördüğüm ve hissettiğim derinine ve ayırdına vardığım eflatun denizinde yanılmadığımı sanıyorum.Sen: kalem ve kelime sihirbazı gibi döküyorsun manaları hafızalarımıza.Sevgilerimle.
Çok çok teşekkür ederim Sevgili Sufi...
YanıtlaSilHaklısın kedicik, öykülerimizi yitirmemeliyiz, ayatı öykü tadında yaşamak lazım. Yazını okuyunca aklıma bir film geldi hemen "big fish". İzledin mi bilmem? hiç anlatmayayım izlemediysen mutlaka izle, belki sonra tekrar konuşuruz. ellerine sağlık.
YanıtlaSilNe güzel yazmışsın, içimizde her kaybettiğimiz öykü bizden birilerini ve birşeyleri götürecekmiş gibi geldi yazını okuyunca. Eline sağlık :)
YanıtlaSilGUGUK KUŞU: Big Fish'i hala izleyemedim. Bir kaç kez izlemeye başladım fakat hep birşey çıktı.En kısa zamanda izleyeceğim :) Çok teşekkür ederim.
YanıtlaSilOWL: İşte o yüzden, kaybolmamak için, insan içindeki öyküleri yitirmemeli... Çok teşekkür ederim :)
Bazıları bakmayı bilmez. İçindeki öyküleri kaybetmeyip üzerine başka öyküler ekleyebilen ve tümünü sevgiyle aktarabilen güzel bir anlatıcısın sen.
YanıtlaSilVe sözlerinle mutlu olmuş biriyim ben. Çok teşekkür ederim :)
YanıtlaSilne guzel yazmissin yine, yuregine saglik.
YanıtlaSil