Merhaba sersem,
Nasılsın diye sormuyorum. Berbat bir halde olduğunu, biraz daha çalışırsan kafayı yiyeceğini, aslında kafayı yesen daha iyi olup olmayacağını düşündüğünü biliyorum. Açık televizyona bakıp bu kadar yalanın nasıl akıp durduğuna hayretler içinde baktığını görüyorum. Gözünün bebeğine yerleşmiş öfkeyi, dudaklarının kıyısında duran her an kusacakmış gibi o ifadeyi de görüyorum. Biraz uyusan geçer mi diye sorup duruyorsun bunu da duyuyorum.
Şimdi beni dinle. Bu aptallardan, bütün bu saçmalıklardan istesen de kaçamazsın. Onlar hep var olacaklar. Senin tek yapman gereken bütün bunları dışarda bırakabileceğin bir sistem geliştirmek. Perdeleri kapamak gibi düşün. İşte öyle bir sistem. Eğer bütün bu pislikle savaşmaktan yorulursan diye öneriyorum bunu. Sakın ha herşeyden kaç saklan olarak alma sözlerimi. Bilirim kaçmazsın ya olsun yine de söyleyeyim.
Ama bir hata yapıyorsun. Fazla gururlu değil misin sence de? Mesela susman gereken zamanda susmayı beceremiyorsun. Bu yüzden de herşey olup geçmişte kaldıktan sonra bile öfkeden kudurmaya devam ediyorsun. Bak bir dur şu cümleleri bir daha oku. Ne kadar saçma değil mi? Olup biteni şimdiye taşımak ve üstüne üstlük öfkelenmek. Eğer çok meraklıysan geçmişe dalmaya o güzel gözleri düşün. O sıcak gülümsemeyi. Şu son iki günün tek güzel şeyini yani. Haksız mıyım?
İnan bana herşey geçiyor. Kötü şeyler gibi iyi şeyler de oluyor. Ha unutmadan sen herşeyi ne kadar kontrol etmeye çalışsan da olacak olan oluyor ve hayat bildiğini okuyor. Boşver. Şu güzel akşamın tadını çıkar mesela şimdi. Kafanı sürahi gibi ters çevir boşalt mesela. Yaparsın emin ol yaparsın.
Bu arada tüm gün sinirlendin ya. Hatta sinirden yemek yemeyi unuttun. Git güzel bir yemek ye şimdi. Bir de bol bol su iç. Sana söz veriyorum iyi gelecek. Sonrasında da sen birşeyler bulursun. Benden bu kadar. Anladın mı seni sersem?