Başımı kaldırıyorum. Kargo görevlisi elinde paket yüzünde soru işaretiyle bana bakıyor. Seviniyorum. Adam yüzümdeki sevinci sorar gibi bakıyor bu kez de. "Kitaplarım" diyorum. Omuz silkiyor. Uzattığı kağıdı imzalıyorum. Gidiyor. Elime makası alıp ordan burdan parçalar gibi kesiyorum plastik torbayı. Daha sonra sarıp sarmalanmış paketi açıyorum. Masamın üzerinde parlak ciltli sekiz kitap duruyor. Açıp kokluyorum.
Ben kitaplarla kendimden geçmiş "önce şunu okuyayım, hayır hayır bunu okumalıyım, şunu mu okusam ki" diye planlar yaparken kıkırdayan bir merhabayla kendime geliyorum. Tüm cümlelerini kıkırdayarak kuran bazı kadınlar vardır. Bu merhabanın sahibi de o kadınlardan biri. Gülümsüyorum. Onun kıkırdayarak konuşmasını sevdiğimi düşünüyorum. Çünkü, o böyle konuştukça etrafındaki herkesin sesi ister istemez kıkırdıyor ve coşuyor.
"Ne o?" diyor bayan kıkırdayanses "kitap mı aldın?" "Evet" diyorum. Eline alıp bakıyor. "Bunların hepsini okuyacak mısın?" diyor. İçimdeki alaycı kendini tutamayıp benim yerime cevap veriyor "Hayır tabiki okumayacağım. Ben kitapları dekoratif amaçla kullanırım. Odamın duvarlarından biri boş. Küçük bir raf yaptırdım. Ebatını ölçtüm. Sekiz kitabı yan yana koyunca o raf tamamen kapanıyor." Şaşkınlıkla bakıyor yüzüme. Gülüyorum. "Şaka yapıyorum."diyorum "Okuyacağım elbette."
Jane Austen'in İkna'sını alıp inceliyor. Kapağını beğenmiş. Sonra diğerlerine bakıyor. En çok da Ayfer Tunç'un Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Kısa Tarihi'nin kapağına bayıldığını söylüyor ve ekliyor: "Belki ben de alırım." İçimdeki alaycı daha ben ağzımı açmadan söze girişiyor: "Kapağı için mi?" O hiç üzerine alınmıyor. "Evet" diyor "çok güzel bir kapak. Renkli." Sonra farkına varıyor ne söylediğinin; "Yo hayır hayır belki okurum. Tatilde yani." Birşey söylemiyorum. Birşey söylememek için önümdeki kitaplarla öylesine meşgul oluyorum.
Ben kitaplardan birini karıştırıken pat diye soruyor: "Kaç para verdin bunlara?" Düşünüyorum. Sonra fatura aklıma geliyor. Bakıp söylüyorum: "93,69" Çığlığı basıyor. "Ama bu neredeyse 100 Lira eder." Başımı sallıyorum. "Neredeyse 94 Lira demek daha doğru değil mi? Hem o kadar endişelenme taksitle aldım." "Aman iyi bari" diyor.
Özenle boyanmış gözlerini hafifçe siliyor. "Kalemin mi aktı?" diye soruyorum gözlerini işaret ederek. "Ay evet ya" diyor "Aslında çok iyi bir marka ama far da akıyor kalem de rimel de" Aklımın içine hain sorular doluyor. Ve o hain sorular tek tek hedefe ilerliyor. Kendimi durduramıyorum.
"Ne marka kullanıyorsun?" E ile başlayan bir markadan söz ediyor. "Oooo" diyorum "oldukça pahalı olmalı." Balık gibi usul usul geliyor oltaya. "Evet farı 59 liraya almıştım. Kalem 34'tü sanırım. Ve rimel de 50 falan olmalı. " Yüzünde belli belirsiz bir kibir dolaşıyor. Gülümsüyorum. "Bir bakalım" diyorum "59 artı 34 artı 50 toplam143 eder." Şaşırıyor. "Çok para vermişim gerçekten de" diyor. "Kartla aldın değil mi?" diyorum başını sallıyor "ve taksitler de cazip geldiği için hiç hesaplamadın." Yine başını sallıyor.
"Ama asıl konumuz kredi kartı değil. Gelmek istediğim nokta farklı. Bende sekiz kitap var. Ederi 94 Lira. Sende üç parça makyaj malzemesi var. Ederi 143 Lira. Yani benden 50 Lira fazla harcama yapmışsın. Şimdi karşılaştırma yapalım. Benim aldığım kitaplar önce bana sonra başkalarına çok şey katacak. Elden ele dolaşacak. Okunacak. Okuyanı mutlu edecek. Belki biri bir başkasına hediye edecek. Yıllar sonra kıymetleri daha da artacak çünkü zamanla birer antikaya dönüşecekler. Şimdi de senin aldıklarına bakalım. Onların neden yapıldıklarını bilmiyoruz. Senin gözüne ya da cildine zarar verip vermeyeceklerini de. Bu noktayı geçelim. Bir kaç ay sonra o harcamış olduğun 143 Lira buhar olup uçmuş olacak. Ve sen yeni bir 143 lira harcamaya hazırlanacaksın.Doğru mu?" Başını sallıyor.
Yüzü karışıyor. Gülümsüyorum: "Anlatmak istediğim şu aslında; insanların paralarını nereye harcadıkları ile ilgilenmiyorum. Herkes okumalı diye bir iddiam da yok. Bu bir seçimdir ve kimseye zorla birşey yaptıramazsın. Ben okumamayı seçmiş olanların kendilerini bir mutluluktan mahrum ettiklerini düşünürüm. Ve bu da onların sorunu. Benim tüm bunları söylemekteki amacım şu; kitaplara yatırılmış 94 Lirayı bir savurganlık olarak görüyorsun ama makyaj malzemelerine verilmiş 143 Lira için en ufak bir vicdan azabı duymuyorsun. Ve ben gerçekten bunu anlamakta zorluk çekiyorum. Evet ne diyorsun?"
Fotoğraf: www.douglas-shire-historical-society.org
Ben kitaplarla kendimden geçmiş "önce şunu okuyayım, hayır hayır bunu okumalıyım, şunu mu okusam ki" diye planlar yaparken kıkırdayan bir merhabayla kendime geliyorum. Tüm cümlelerini kıkırdayarak kuran bazı kadınlar vardır. Bu merhabanın sahibi de o kadınlardan biri. Gülümsüyorum. Onun kıkırdayarak konuşmasını sevdiğimi düşünüyorum. Çünkü, o böyle konuştukça etrafındaki herkesin sesi ister istemez kıkırdıyor ve coşuyor.
"Ne o?" diyor bayan kıkırdayanses "kitap mı aldın?" "Evet" diyorum. Eline alıp bakıyor. "Bunların hepsini okuyacak mısın?" diyor. İçimdeki alaycı kendini tutamayıp benim yerime cevap veriyor "Hayır tabiki okumayacağım. Ben kitapları dekoratif amaçla kullanırım. Odamın duvarlarından biri boş. Küçük bir raf yaptırdım. Ebatını ölçtüm. Sekiz kitabı yan yana koyunca o raf tamamen kapanıyor." Şaşkınlıkla bakıyor yüzüme. Gülüyorum. "Şaka yapıyorum."diyorum "Okuyacağım elbette."
Jane Austen'in İkna'sını alıp inceliyor. Kapağını beğenmiş. Sonra diğerlerine bakıyor. En çok da Ayfer Tunç'un Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Kısa Tarihi'nin kapağına bayıldığını söylüyor ve ekliyor: "Belki ben de alırım." İçimdeki alaycı daha ben ağzımı açmadan söze girişiyor: "Kapağı için mi?" O hiç üzerine alınmıyor. "Evet" diyor "çok güzel bir kapak. Renkli." Sonra farkına varıyor ne söylediğinin; "Yo hayır hayır belki okurum. Tatilde yani." Birşey söylemiyorum. Birşey söylememek için önümdeki kitaplarla öylesine meşgul oluyorum.
Ben kitaplardan birini karıştırıken pat diye soruyor: "Kaç para verdin bunlara?" Düşünüyorum. Sonra fatura aklıma geliyor. Bakıp söylüyorum: "93,69" Çığlığı basıyor. "Ama bu neredeyse 100 Lira eder." Başımı sallıyorum. "Neredeyse 94 Lira demek daha doğru değil mi? Hem o kadar endişelenme taksitle aldım." "Aman iyi bari" diyor.
Özenle boyanmış gözlerini hafifçe siliyor. "Kalemin mi aktı?" diye soruyorum gözlerini işaret ederek. "Ay evet ya" diyor "Aslında çok iyi bir marka ama far da akıyor kalem de rimel de" Aklımın içine hain sorular doluyor. Ve o hain sorular tek tek hedefe ilerliyor. Kendimi durduramıyorum.
"Ne marka kullanıyorsun?" E ile başlayan bir markadan söz ediyor. "Oooo" diyorum "oldukça pahalı olmalı." Balık gibi usul usul geliyor oltaya. "Evet farı 59 liraya almıştım. Kalem 34'tü sanırım. Ve rimel de 50 falan olmalı. " Yüzünde belli belirsiz bir kibir dolaşıyor. Gülümsüyorum. "Bir bakalım" diyorum "59 artı 34 artı 50 toplam143 eder." Şaşırıyor. "Çok para vermişim gerçekten de" diyor. "Kartla aldın değil mi?" diyorum başını sallıyor "ve taksitler de cazip geldiği için hiç hesaplamadın." Yine başını sallıyor.
"Ama asıl konumuz kredi kartı değil. Gelmek istediğim nokta farklı. Bende sekiz kitap var. Ederi 94 Lira. Sende üç parça makyaj malzemesi var. Ederi 143 Lira. Yani benden 50 Lira fazla harcama yapmışsın. Şimdi karşılaştırma yapalım. Benim aldığım kitaplar önce bana sonra başkalarına çok şey katacak. Elden ele dolaşacak. Okunacak. Okuyanı mutlu edecek. Belki biri bir başkasına hediye edecek. Yıllar sonra kıymetleri daha da artacak çünkü zamanla birer antikaya dönüşecekler. Şimdi de senin aldıklarına bakalım. Onların neden yapıldıklarını bilmiyoruz. Senin gözüne ya da cildine zarar verip vermeyeceklerini de. Bu noktayı geçelim. Bir kaç ay sonra o harcamış olduğun 143 Lira buhar olup uçmuş olacak. Ve sen yeni bir 143 lira harcamaya hazırlanacaksın.Doğru mu?" Başını sallıyor.
Yüzü karışıyor. Gülümsüyorum: "Anlatmak istediğim şu aslında; insanların paralarını nereye harcadıkları ile ilgilenmiyorum. Herkes okumalı diye bir iddiam da yok. Bu bir seçimdir ve kimseye zorla birşey yaptıramazsın. Ben okumamayı seçmiş olanların kendilerini bir mutluluktan mahrum ettiklerini düşünürüm. Ve bu da onların sorunu. Benim tüm bunları söylemekteki amacım şu; kitaplara yatırılmış 94 Lirayı bir savurganlık olarak görüyorsun ama makyaj malzemelerine verilmiş 143 Lira için en ufak bir vicdan azabı duymuyorsun. Ve ben gerçekten bunu anlamakta zorluk çekiyorum. Evet ne diyorsun?"
Fotoğraf: www.douglas-shire-historical-society.org
Haaa ha haa bayıldım bu yazına da...
YanıtlaSilBen daha iyi bir yol buldum şimdilerde. Hem de bedeva. Çocuklara her gidişimde valizim oldukça ağırlaşmış olarak dönüyorum. Bir zamanlar onlar benim kitaplarımı evlerine taşıdılar, şimdi de ben. Beğendiklerimi toplayıp getiriyorum. Bazan da aynı kitaptan üç tane olduğunu görüp şaşırıyoruz.
Sevgilerimle...
harika olmuş :)
YanıtlaSilİki kitabı öğrendik ; diğerleri? :)))
YanıtlaSilBilmiyorum kedicik, acaba onlara biraz haksızlık ediyor olabilir miyiz? Ben kitap aşığıyım, hiç kitap okumayan insanlar var etrafımda. Ben oldukça azınlıktayım hatta. Bazılarına kitap veriyorum böyle insanların, çoğunlukla kitapları hiç okumadıkları gibi, geri vermeyi de unutuyorlar. Bazıları zorlanarak deniyor ve aslında okumak istiyor ama olmuyor, olamıyor. Yaradılışlarımızın farklı olduğu açık. Mesele birbirimizi yargılamamak. Herkes kendi özelliğine göre birşeyler katıyor yaşama. Belkide bu tipler de senin kendinden daha bi memnun olmanı sağlıyor. Kitap okuyor olmakla hiç övünmedim şimdiye kadar, hatta beni övenler olduğunda çok da şaşırdım. O kadar doğaldı ki benim için okumak, hep okudum çünkü. Okumamak diye bir alternatif yoktu ki. Kütüphaneyi yol etmiştim küçükken kendime, çokomel yerken okuyordum, peynir-ekmek yerken okuyordum, yatmadan önce okuyordum....Galiba onlar da okuyamıyor...ne zor olmalı....
YanıtlaSilİstanbuldaki kitap fuarına gittiğimde kitaplardan başım dönmüştü ve kitaplara kaç para verdiğimi hatırlamıyorum bile. Hiç acımadan para harcadığım tek şey belkide kitap benim. Ama yazdığın gibi bu bir tercih meselesi galiba.
YanıtlaSilAldığım kitapların birçok insan tarafından okunduğuda düşünülürse, değmeyin keyfime diyorum. Çok güzel bir yazı olmuş, eline sağlık.
Baskasinin neye ne kadar para verdigi beni hic enterese etmiyor ama ilgi alanima giren konularda yaptigim harcamalara laf söyleyenlere senin yönteminle cevap vermeye bayiliyorum :)Harikaydi, eline saglik!
YanıtlaSilKitaplar yüzüne makyaj yapabilseydi, inan onları da alırdı :)
YanıtlaSilharika bir yazı:))
YanıtlaSilSevgiler..
AYSEMA: Kitapların dolaşmasını seviyorum. Sanki elden ele geçtikçe daha da değerli oluyorlar. Benim annem de bu aralar birer ikişer kitaplığımdaki kitapları alıyor. Aslında onu birazcık kıskanıyorum. Tüm gün okuyor ve öyle bir hazla anlatıyor ki bana okuduklarını :) Onunla yaptığım bu sohbetleri çok seviyorum.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim :)
EVREN: Çok teşekkür ederim :)
ENİS DİKER: O 8 kitap şunlar;
Göğe bakma durağı-TURGUT UYAR
İkna- JANE AUSTEN
Anıkolik-PAGAN KENNEDY
Aşırı gürültülü ve inanılmaz yakın-JONATHAN SAFRAN FOER
Balık burcu hikayeleri- KÜÇÜK İSKENDER
Bir deliler evinin yalan yanlış anlatılan kısa tarihi-AYFER TUNÇ
Gündökümü bir uyumsuzun notları I- TOMRİS UYAR
Ve işimiz bitti- JOSHUA FERRİS
GUGUK KUŞU: Hayır hayır ben onu yargılamıyorum. Aslında onun beni nasıl haksızca yargıladığını ona göstermeye çalışıyordum :) Son paragrafta dediğim gibi bu tür şeyler seçimdir. Ya okuyan olursun ya da okumayan. Ve dediğim gibi herkesin hayata katkısı farklıdır.
OWL: Aynen ben de senin gibiyim hiç acımam kitaba verdiğim paraya. Hatta tek gözümün doymadığı konu budur bile diyebilirim. Daha okunmamış onca kitap varken kitap almadan duramıyorsan bunun adı kitap açgözlülüğü değilse nedir? Ama şikayetçi değilim. Kitaplara karşı hep böyle açgözlü kalayım, her kitap paketinde yine böyle heyecanlanayım hatta bunu hiç kaybetmeyeyim diyenlerdenim :)
BRAJESHWARİ: Olur mu olur Burcu'm :)
KEDİLA: Çok teşekkür ederim. Beğendiğine sevindim :)
bende kitapların isimlerini merak ettmiştim ama yorumlara göz atınca öğrendim =) yine çok güzeldi.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim :)
YanıtlaSilDoksan dört lira çokmuş gerçekten.
YanıtlaSilPeki ama neye göre çok?
YanıtlaSilMadden düşünürsek, yoldan çevireceğiniz on kişinin dokuzuna göre çok olacaktır muhtemelen. Ben de bu dokuzun içine dahilim.
YanıtlaSilBir de küçük İskender'in kitapları için de çok olabilir verdiğiniz paralar, emin değilim.
Ama kırk liralık bir makyaj alışverişine göre çok değil örneğin. Doğru söylüyorsunuz. Yüz elli için hiç değil.
Defalarca duyduğum bir soruyu burada duyunca içim bir tuhaf oldu,işte çeşitlemeleri:
YanıtlaSilbu kitapları okuyacak mısın?
bu kitapların hepsini okudun mu?
Yepyeni bir kitabın sayfasını açıp içindeki kokuyu çekmek gibisi var mı? Bunu en iyi kitap kurtları anlar.
Anlamıyorlar ve sanırım hiç anlamayacaklar kitaplara olan bağlılıkları. Bir kitabın insanı ne kadar mutlu edebileceğinden bihaberler, ne yazık! "Katip mi olacaksın?" diye soruyorlar en çok. Bilseler nasıl bir dünya açılıyor bir kitabın kapağıyla birlikte, sordukları tüm sorular için pişmanlık duyarlar.
YanıtlaSilHerkesin öncelikleri farklı oluyor işte. O yüzden "çok" kavramı böyle farklılıklar gösteriyor bence.
Bu arada kitaplarla ilgili bir noktayı atlamışsın. Sen blogunda yazacaksın ve o kitaplar başka birilerine referans olacak belki. Ve başkaları da keyifle okuyacak :)
FURKAN: On kişinin dokuzuna sorsak muhtemelen beşi sigara içiyordur. Ve bu beş kişinin aylık sigara parası 94 Liradan daha fazladır. Ama onlara sorarsanız "hayır fazla değil" derler. Ya da "ne yapalım içiyoruz" gibi bir cevap verirler. Yine on kişiden bir kaçı anlamsız mücevherlere dudak uçuklatan paralar harcıyorlardır. Dediğim gibi kişiden kişeye göre değişir harcanan paranın az ya da çok bulunması. Ama okuyorsanız ve kitaplara bir tutkunuz varsa 94 Lira büyük bir para değildir. Hele dünyada bu kadar büyük bir savurganlık söz konusu ise. Kitap fiyatlarının pahalı ya da ucuz olmasından söz etmiyorum. O tamamen ayrı bir konu.
YanıtlaSilBu arada Küçük İskender'in kitabının kitapyurdu sitesindeki fiyatı 2 Lira :) Tüm kitaplar içinde fiyatı en düşük olan oydu :)
VLADİMİR: O sorudan ben de nefret ediyorum: "Bu kitapların hepsini okudun mu?" Ben ne zaman bu soru sorulsa şu tip cevaplar veriyorum: "Okumaya kıyamadım, o kadar güzeller ki." "Hayır onları sadece entellektüel görünmek için orada tutuyorum." "Aaaa sana söylemeyi unuttum odamı bir halk kütüphanesine kiraladım." :)
PARPALİ: Sanıyorum kitaplara düşkün olanlar kitaplara omuz silkip geçenlere ne hissettiklerini asla anlatamayacaklar. Her kitapla nasıl yeni bir dünyaya adım attıklarını ve yaşadıkları hayattan sıyrılmanın en güzel yolunun bu olduğunu ve daha pek çok şeyi...
Dediklerime cümle cümle cevap vermişsiniz fakat ben bizzat böyle bir yazının yazılmış olmasıyla ilgili bir eleştiriye varmak için birkaç cümlelik dil ebeliği yaptım sadece.
YanıtlaSilYine de uzatıp saygısızlık yapıyormuş gibi görünmek istemem. Güzel bir siteniz var (arşiv ve etiket panellerini yukarıya alırsanız daha güzel olacak sanırım),
sağlıcakla.
Saygısızlık olarak kabul etmedim hiç bir söylediğinizi. Tam tersine yazdıklarımın bu şekilde üzerine konuşmak başka yönlerden bakmak çok hoşuma gitti. Çünkü insanların onaylandıklarında değil karşıt fikirlerle karşılaştıklarında geliştiklerine inananlardanım ben. Çok teşekkür ederim okuduğunu, yorumladığını ve fikirlerinizi net olarak söylediğiniz için.
YanıtlaSilArşiv ve etiket panellerini özellikle alt tarafta tutuyorum. İlk bakışta görünenin son yazdığım yazı ve diğer sevdiğim blogcuların yazıları olmasını istedim.
kitap okuyanlara ucube gibi bakıyorlar ey ahali , öyleyse hepimiz ucubeyiz :) ben oldukça memnunum ucube olmaktan , ayrıca her ay paramın neredeyse tamamını kitap almak için harcıyorum :)
YanıtlaSilKedicim ben seni iki yanağından kocaman öptüm:) Ne desem yetersiz kalacaktı, iyisi mi öpeyim:))
YanıtlaSilSRQLUCİDDREAMİNG: Çok umursamıyorum ben nasıl baktıklarını. Ama şaşkına dönüyorum bu saçma bakış açısından. Ben de tıpkı senin gibiyim tüm param kitaplara gidiyor. Umurumda mı? Hayır değil :)
YanıtlaSilBAŞAK: Ben de seni çok çok öpüyorum Başak'cığım :)
ne diim. iyiliğin sağlığın hemşire. demek doksandört lira verdin o kadar kitaba. cık cık cık..
YanıtlaSilSen de mi Brütüs :D
YanıtlaSilben de hemşire ben de. oysa neler neler alınmazdı doksandörtliraya. tamam ataşehirde 44 daire, pangaltıda 55 otomobil alamazdın ama bi kerem 94 nescafe ikisi bir arada (çünkü ben şekerli sevmem) 125 adet ülker antep fıstıklı baton çikolata, 7 tane candan erçetin cdsi, 36 kez kadıköy-beşiktaş vapur yahut gebze-haydarpaşa banliyö seferi, 2 halı saha maçı, 500 den fazla kontör elde edebilirsin. sen gittin ve kitap aldın ha fuli. inanamıyorum sana....
YanıtlaSilolasılıksız'ı okuyorum da bu aralar.
eheh.
Brütüs duyan da seni parasını kitaplara saçmayan bir adam sanacak :D Bilirim kitaplara düşkünlüğünü hiç numara yapma :D
YanıtlaSilyok söz verdim valla yine kendime ve ahaliye. eldekiler bitene kadar daha da almıycam. davos sözü.
YanıtlaSil(ha ayfer tunç'un son kitabı ve saatleri ayarlama enstitüsünü aldıktan sonra geçerli tabi bu söz:)
O söz asla tutulmaz. Kendimden biliyorum :) Bu arada Ayfer Tunç'un kitabı harika görünüyor, dayanamadım elimdeki bitmeden başından bir kaç sayfa okudum.
YanıtlaSilNe güzel okumak..ama Kitap okuyamaz oldum..kendimi beynimi veremez oldum..
YanıtlaSilBazen ben de yaşıyorum bunu. Kendimi veremiyorum okumaya, içine giremiyorum kitabın. Öyle zamanlarda o an ihtiyacınız olan kelimeleri içinde saklayan kitabı bulmanız gerekiyor.İnanın bana onu bulduğunuzda yeniden eskisi gibi coşkuyla okumayı sürdürüyor insan...
YanıtlaSilKitaplar genelde pahalı olmalarına karşın 8 kitap için çok gelmedi bana. Bir de senin anlattığın gibi, kendini amorte edecek bir yatırım ne de olsa :) Ben malesef kitap ödünç vermeyi bıraktım; en sevdiğim kitapları bu zevkten mahrum kalmamaları için yakın arkadaşlarıma verdim ama birini bile geri alamadım..
YanıtlaSilBu arada kitabı kapağına göre seçmek ilginç olabiliyor, mesela Richard Adams'ın "Watership Tepesi"ni kapağına aşık olarak almıştım ama okurken o kapak hiç kapanmadı :)
Dediğin doğru bazı kapaklar büyülüyor insanı. Watership Tepesi'nin kapağına baktım şimdi. İnsanı içine çeken türden. Tavsiye ediyor musun peki?
YanıtlaSilhooooooooop bir dakika!
YanıtlaSilburada bir yanlış var...
hep bir kitap aldın kitap verdin lafı geçip duruyor... ortada birkaç kitap olabilir ama lütfen dikkatinizi çekerim onlar "alınmış" değil, "getirilmiş" kitaplar...
size tavsiyem şu ahir:) zamanlarda elektronik modernliğin cazibesine kapılmayalım ve lütfen ama lütfen kitap almak için gerçek kitapçıları dolaşalım ve hatta hatta kitapçıları da esgeçip sahafları dolaşalım, hem akla hayale gelmeyecek kitaplarla karşılaşırız hem paramızın büyük bölümünden tasarruf eder (aynı parayı harcarsak daha fazla sayıda kitap alabiliriz anlamında) hem de kitap alıp satan gerçekten kitapları seven birilerine destek olup onların "daha ucuza" kitap satmasını sağlayarak okunan kitap sayısını arttırmış oluruz...
(ayrıca tamamıyla size katılsam da 93 bilmem kaç lira yaklaşık 94 değil 100'dür o... kıkırdak hanım doğru söylemiş:) )
Ama benim burada başka şansım yok ki. Mecburen getirtmek zorundayım. Hiç değişir miyim kitaplara dokunarak, orasından burasından okuyarak, onları koklayarak almanın keyfini. Tembellik değil dostum benimki çaresizlik...
YanıtlaSilYıllar önce Ankara'da yaşarken ikinci evimdi benim kitapçılar. Hatırladıkça kokularını duyarım hala... Eski bir sevgiliyi özlemek gibi benimkisi bakma sen :)