Buralara bahar geldi. Çok özlenen birinin dönüşü gibi. Ilık ve yorgun kollarla nasıl sararsanız onu tıpkı ben de öyle sarıp sarmaladım. Gök mavi olunca, ağaçlar çiçek açınca, insan "ben de böyle olabilirim" diye düşünmekten kendini alamıyor. Belki de bu yüzden bahar gelince insanlar daha da güzelleşiyor. Yeni bir insan olabileceğine dair umut insanların yanaklarını pembeleştiriyor, gözlerine ışıklar dolduruyor. Siz de insanlara bakınca bunu görüyor musunuz?
İnsan sanıyor ki bu gök altında artık can yakıcı şeyler olmayacak. Kimse ölmeyecek örneğin, toprak kana boyanmayacak. Zalim, bir sabah göğe bakıp "ben ne yapıyorum, nasıl kıyıyorum?" diye düşünecek sanıyor. Öyle ya böyle bir dünyada, bunca güzellik içinde nasıl kötü olunur ki? Sen bunları dillendirdiğinde şöyle diyecek birileri oysa: "Ne de romantik bir sersemsin. Dünyanın düzeni bu?" Sen ona sitemli gözlerle bakacaksın. "Dünyanın düzeni bu değil aslında" demek isteyeceksin "Romantikler artık azınlıkta olduğu için bu böyle" demek isteyeceksin. Ama susacaksın. Bileceksin ki asla kimseyi ama kimseyi ikna edemeyeceksin. Kimse ikna olmadığı için de kimse bunlara karşı çıkmayacak. Herkes kabul etmeyi aklın yolu sanacak. Aklın yolu da bir olduğuna göre diyecekler dünya böyle gelmiş böyle gider. Ama böyle gitmeyeceğini bir türlü anlamayacaklar. Daha çok kan, daha çok ceset, daha çok acı olacağını göremeyecekler. Onlar pazar sabahı keyifle kahvelerini yudumlarken bir yerlerin cayır cayır yandığını, birilerinin suçsuz yere cezalandırıldığını, suçlu olan başka birilerinin de dünyanın bir köşesinde kendine bir cennet kurduğunu unutacaklar. Gazeteleri kelimesi kelimesine okuyup katlayıp bir kenara koyacaklar. Sonra da unutacaklar. Ama içten içe bilecekler ki dünyanın neresinde olursa olsun kadın ya da erkek, çocuk ya da ihtiyar birinin kanı aktığında biri ağladığında aynı gök altında yaşayan hepimizin üzerine yağacak o kan ve gözyaşı damlaları. Sonra sebepsiz yere sıkılınca içleri kendi kendilerinden bilecekler bunu. Ve başkalarının acısından aldığımız payın volkan gibi patlayıp hücrelerimize dağıldığından bihaber atmaya çalışacaklar sıkıntılarını.
Bütün bunlar söylendiğinde ya da yazıldığında "iyi ama ne yapalım?" diyecekler. İyi ama ne yapalım? Bunu hiç birimiz bilemeyeceğiz. Çünkü kocaman kafalı adamların o kocaman kafaları içinde yazılmış korkunç kaderlerimiz üzerinde bir kelime değil bir hece bile hükmümüz olmadığını bilerek el kavuşturup oturup beklemekten gayrısının elimizden gelmediğini söyleyecekler. Gözlerini kulaklarını kaparlarsa eğer en azından kendi minik yaşamlarını güzelleştirebileceklerine inanacaklar. Bahçelerine çiçek ekecekler, alışverişe çıkacaklar, televizyonda renkli dünyaların içinde kaybolacaklar. Çaresiz bedenlerine küçük bir dünya cenneti yaratmak için geçecek ömürleri. Ve o ömür hiç bir zaman huzur bulamayacak.
Belki de başkalarının acısını kendi kalbinde hissetmekten bu kadar korkmamakla başlamak gerekiyordur işe. Belki o acıyı taşıyabilirsek eğer o acıdan kurtulmak için, o acıdan kurtarmak için birşeyler de yapabiliriz. Kaçmak yerine cesurca dikilmek gerekiyordur burada. Belki tek başımıza durduğumuzu sanırken birden ne kalabalık olduğumuzu hatırlamak gerekiyordur. "Dünya daha güzel bir yer olabilir"e olan inancımızı yitirdiğimiz içindir belki tüm bunlar. Belki yeniden inanırsak harekete geçebileceğimizi unutmuşuzdur da o yüzden cehennemdir buralar.
Belki de ilk adım şudur. Gözlerini ve kulaklarını tıkamaktan vazgeçmek. Kendi bencil cennetini yaratmaya çalışmaktan utanıp cehenneme adım atmak. O cehennemden çıkarabildiğince insanı çıkarmak. Bir çocuğu okutmak mesela, bir yaşlının elinden tutmak, birine simit almak ya da aklınıza gelen bütün bu küçük şeyler. Evet ben bir romantiğim. Bunu biliyorum. Ama siz de biliniz ki dünya daha iyi bir yer olabilir.