Anneannem adını bir türlü söyleyemediği Diojen'in kaçıp gittiğini söylüyor. "İnşallah ölmemiştir de başka bir bahçe bulmuştur." diyor. İçimi endişe kaplıyor ama ne faydası var. O hep kafasına göre takıldı. Bazen ortadan kayboldu alıp başını gitti hiç beklenmedik zamanlarda geri döndü. Onunla tanıştığımız zaman geliyor aklıma. Tarih 24 Nisan 2007 imiş ve ben şöyle demişim;
"Annem, bahçedeki maydonozların içinde öğle sonrası güneşinin keyfini süren kediye bağırıyor. Kedi irkilerek başını annemin bulunduğu pencereye çeviriyor. Annem özenle yetiştirdiği maydonozların yan yatmış olmasına öfkeli, bağırmasını sürdürüyor: "Çabuk çık oradan. Kendine güneşlenecek başka bir yer bul." Kedi biraz doğruluyor ve isteksizce kalkıyor, ağır ağır çıkıyor bahçeden. Duvarın dibinde kendine bir yer buluyor. Gözlerini anneme dikiyor. Annem ona "Sakın bir daha bahçeye girme" dercesine parmağını sallıyor ve pencereyi kapatıyor.
"Bu kedi Türkçe biliyor galiba anne" diyorum gülerek. Annem asma yapraklarını katlamaya devam ederek cevap veriyor "Bilir o." Gülüyorum. "Anlar" diye devam ediyor annem "İnsanın sesinin tonundan sevildiğini de anlar azarlandığını da." Dışarı çıkıp kediyi uzun uzun izliyorum. Siyah parlak tüylerinin arasından iki altın renkli göz tedirgince bana bakıyor. Onunla konuşmaya başlıyorum. Sesime ona zarar vermeyeceğimi anlatan tatlı bir ton eklemeyi ihmal etmeyerek aklıma gelen ne varsa kediye anlatıyorum. Öylece bakıyor bana. Dikleştirdiği sırtı yavaş yavaş sakinleşip eski halini buluyor. Ona fazla yaklaşmıyorum çünkü kaçıp gitmesinden korkuyorum. Bu öğleden sonrayı bu kediye birşeyler anlatarak geçirmek gibi tuhaf bir niyetim var çünkü. Bunu neden yaptığımı bilmiyorum ama beni garip bir biçimde rahatlatıyor. Belki ona anlatacağım şeyleri başka birilerine söyleme ihtimali bulunmadığından büyük bir rahatlıkla aklıma ne gelirse anlatıyorum. Kedi beni deli olmakla suçlamıyor ya da beni yargılamıyor. Onun beni dinlemesi, benim ona birşeyler anlatmam hayatın akışı içinde olağan birşeymiş gibi ikimizde orada öylece duruyoruz.
Aklımın gözleri birden yükselip atmosfere çıkıyor. Kedi ve benim oluşturduğumuz tabloya yukarıdan bakıyorum. Duvar dibinde yatan bir tüy yumağının altın gözlerine baka baka içinin derinliklerini anlatan biri, bana oldukça eğlendirici görünüyor. Kendi halime gülüyorum, kedi bana tuhaf tuhaf bakıyor. Birden bu kediyi garip bir şekilde sevdiğimi anlıyorum. Adını bile bilmiyorum oysa. "Bunun ne önemi var ki zaten.Kedi, kedidir." diyorum sonra. Ona bir ad bulma gereksinimi de duymadığımı farkediyorum.
Anlatacaklarıma bir nokta koyup kediye bakıyorum. O güneşten mahmur kırpıştırdığı gözleriyle her hareketimi tedirgin olmadan ama kontrolü de elinden bırakmadan izliyor. Birden onunla konuşuyor olmam tuhaf geliyor bana. "Belki bir çeşit delilik" diyorum "Ama kimin umrunda. Hem delilik olsa bile bunun kime zararı var." Belki de söylediklerimin, insanlarca başka şekillere bürünüp farklı hikayelere sahip olmasından bıkmışımdır diye geçiyor aklımdan. "Söz bir çamur gibi" diyorum yüksek sesle. Kedi uzun süren sessizliğin içinde kapamış olduğu gözlerini açıp yüzüme bakıyor. "Evet" diyorum "Söz bir çamur gibi. Sen anlattıklarınla bir heykel yapıyor ve o heykeli anlattığın insana veriyorsun. Ama çamur hala yumuşak oluyor verdiğin zaman. O heykel başka ellerde şekil değiştirip başka bir şeye dönüşüyor. Sonuç olarak senin yaptığın heykelden çok farklı bir şekilde birinin eline düşüyor. Ama heykelin kaidesinde hep senin imzan kalıyor." Kedi sesimin inişsiz çıkışsız halinden ve o parlak öğleden sonrası güneşinden mahmurlaşıp çoktan gözlerini kapamış bile. Artık gitme zamanı geldiğini anlıyorum. "Kedi" diyorum biraz yüksek bir sesle. Gözlerini isteksizce açıyor. "Artık gitme vakti geldi mi ne dersin?" Kedi çenesini hafifçe güneşe doğru kaldırıyor. Gülümsüyorum "Tamam tamam gölge etme başka ihsan istemem diyorsun anladım."
Usulca uzaklaşırken ona dönüp: "Biliyor musun kedi; eğer sana bir isim bulmak gerekseydi, adın mutlaka Diojen olurdu."
FOTOĞRAF: Diojen her zamanki yerinde güneşlenirken...
Bu güzelimlere siyah diye uğursuz derler bazıları. Güzelliğe, asalete bakın... İyi olsun Diojen :)
YanıtlaSilSözü çamura benzetmene bayıldım. Çamuru alan diğer kişi kendine göre biçimlendiriyor hakkaten. O yüzden bazen konuşmak anlamsız geliyor artık bana. Kedileri çook seviyorum. Seni de.
YanıtlaSilvalla cok karizmatik bi kedi bu sevgili aydan atlayan kedi....
YanıtlaSilharika birşeymiş Diyojen. Tanışmanızın hikayesi gibi. Ama anlattıklarını yapılmış heykellere bahsetmen, ve bu çamurun yumuşak olması benzetmesi ne kadar güzel olmuş...
YanıtlaSilSöz ve çamur betimlemene bayıldım. Nasılda güzel bir anlatım olmuş, eline sağlık.
YanıtlaSilAncak bir kedinin dilinden "kedi hikayeleri" böyle güzel olur.Hele diojen benzetmen; her ne kadar o sana "gölge etme başka ihsan istemem" dememiş olsa da, "sen konuş sesinin ahenkli tonlamasında ben burada dostun yanıbaşında uyuyayım mutluluk ve huzurla" dese de, olsun biz sevdik senin anlatımını yine de.
YanıtlaSilKedileri bu kadar özgün kılan kendilerini yaşayabilme becerileri galiba.
YanıtlaSilBelki bizim onlarda aradığımız yüzümüzde budur kim bilir?
Kendini yaşabilme arzusu..
Su gibi akıp gitti yine satırlarınız..
Güzel bir olsun!
DEMET: Ben asla inanmadım inanmayacağım da kara kedilerin uğursuz olduklarına. Diojeni gören biri zaten asla inanmaz o uğursuz kelimesine. O ballı ballı bir kedidir, tembeldir, keyfine düşkündür, kimseyi umursamaz, pencere önlerine gelir merakla içeriye bakar, asla birşey çalmaz, sırnaşmaz burnu havadadır :)
YanıtlaSilGUGUK KUŞU: Söz gerçekten elden ele geçtikçe şekil değiştiriyor, Her birimizin aklının içindekilerle harman olup bambaşka şekillere bürünüyor.
KAÇAKKOVA: Bir de yakından görmelisin. Hiç pas vermez pek havalıdır kendisi. Kendisini Kral sanıyor :)
ARRAY: Diojen gerçekten de harikadır. Dilerim geri gelir. Gelmese bile olduğu yerde mutludur. Çok teşekkür ederim.
OWL: Çok teşekkür ederim...
SUFİ:Çok teşekkür ederim. Diojen şimdi yine kaçıp gitti ya benim çenemden mi katı diye düşünmedim değil :D
UZAĞA GİDEN KADIN: Diojen çok ilginç bir kediydi. Sıradan değildi. İnan bazen onun insan ruhlu bir kedi olduğunu düşünürdüm çünkü bazen anlıyor gibi bakardı, dinlerdi. Biraz huysuz bir ihtiyara benzerdi aslında :)
Çok teşekkür ederim güzel sözlerinize...
aynısından bir tane de benim vardı geçmiş zamanlar içinde... resmini cebimde taşırdım o derece :)
YanıtlaSilbu manyak kediyi yüzsün diye kireç kuyusuna atmışlar bağırıp duruyor atladım içine aldım çıkardım, sıcak suyla mı yıkamadım, kalp masajı mı yapmadım, hem ağlayıp hem suni teneffüs mü yapmadım... bir tıksırıp kendine geldi bu, hâlâ o an'a inanamam...
...daha sonra kedi yuttuğu kireçli sulardan (kömür siyahıydı) bembeyaz oldu, bütün tüyleri bembeyaz... kendim görüp yaşamasam inanmazdım...
bir hafta sonra bütün tüyleri döküldü sonra yerine simsiyah yeni tüyleri çıktı adını miyak koymuştum sonra yıllar geçti ben eve daha seyrek uğrar oldum ve o da birgün benim gözlerime bakıp anlıyorum sen o kızı seçtin ben fazlayım artık diyerek çekip gitti, gidiş o gidiş...
halbuki ben o kızı değil miyakı daha çok seviyormuşum :) bunu anca yıllar sonra anladım, özür dilerim miyak...
Miyak ne güzel isimmiş bayıldım. Ve onun hikayesine de...
YanıtlaSilSahi kediler alıp başlarını gittiklerinde nereye giderler acaba?
Bitkilerle konuşmanın bile yararlarının ispatlandığı günümüzde hayvanlarla konuşmak neden garip olsun ki Kediciğim? Benim Üzüm'üm adını bilir, başka bir isme bakmaz. Mina gel deyince koşa koşa gelir ayağının dibine oturur. Diojen de seni anlamış olamaz mı yani :) Umarım başka bir bahçededir çünkü hava çoook soğuk. Gıdılı gıdılı şuna bak :))
YanıtlaSilBen de diliyorum ki kendine güzel bir bahçe bulmuş olsun. O sever otların içinde güneş altında tembel tembel yatmayı. Bir de insanlara pencerelerden bakmayı sever :) Gözünü diker bakar da bakar. "Neden bakıyorsun?" dediğinde de başını çevirir gider. Dilerim onu seven birilerini bulur. Gerçi onu sevmemek mümkün değil :)
YanıtlaSil