tag:blogger.com,1999:blog-19419345957807054352024-03-27T09:37:54.663+03:00AYDAN ATLAYAN KEDİ“Her insan herkes karşısında her şeyden sorumludur” DostoyevskiAydan Atlayan Kedihttp://www.blogger.com/profile/08125523563834919997noreply@blogger.comBlogger922125tag:blogger.com,1999:blog-1941934595780705435.post-3787338138366387112021-08-06T14:15:00.013+03:002021-08-06T14:39:01.766+03:00Ne demeli...<p style="text-align: justify;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgsETWIx_TwIYlXumytANK0Dp3SnleoCPF-oNkcDECoX9DOlSEjcql28h02qT3EpkscfvF9tPJEh6OFrI0-li0-SAecSndCZIzsIFJnzyS7RJ9FJIAM_HevEISNtQ-aCEgSceUoKz3_vtZJ/s1880/1.jpeg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1253" data-original-width="1880" height="426" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgsETWIx_TwIYlXumytANK0Dp3SnleoCPF-oNkcDECoX9DOlSEjcql28h02qT3EpkscfvF9tPJEh6OFrI0-li0-SAecSndCZIzsIFJnzyS7RJ9FJIAM_HevEISNtQ-aCEgSceUoKz3_vtZJ/w640-h426/1.jpeg" width="640" /></a></div><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><br />İnstagram'da tatlı tatlı gülümseyen, yüzünde güneşler parlayan gencecik bir kız gördüğümüzde o mutlu genç kızın bir gün biri tarafından öldürülmüş, bununla da kalınmamış parçalara ayrılmış olabileceği gibi ihtimal aklımızda beliriyorsa ciddi anlamda bir sorunumuz var demektir. Zira gazeteler, sosyal medya bu vahşiliklere dair haberlerle dolu ve o haberlerin ana fotoğrafları da o yavrucakların mutlu zamanlarda çekilmiş fotoğraflarından oluşuyor.<p></p><p style="text-align: justify;">Azra'yı düşünmeden edemiyorum. Hakkında yazılmış tüm haberleri en ince ayrıntısına dek okudum ve okuduğum her şey ama her şey aklımın içinde bir fotoğraf karesi olarak kaldı. Ben bu kadar yandıysam ailesi ne halde hayal bile edemedim. Aklımdan bir türlü çıkmıyor. Azra gibi ne çok isim ve ne çok fotoğraf var kafamın içinde. Eminim çoğu kadının da öyle. </p><p style="text-align: justify;">Söz etmek istediğim vicdansız yorumlardı aslında çünkü eminim bu cinayetin bütün detaylarını çoğunuz biliyorsunuzdur Bir kez daha anlatmanın gereği yok ama şu yorumlarla ilgili konuşmalıyız. Özellikle kadınların yorumları beni dehşete düşürdü, bu kadınlar içinde bir zamanlar genç bir kız olanlar, kız evlat sahibi olanlar, kız kardeşi olanlar illa ki vardır. Bütün bunlara rağmen hala empati kuramayan bu kadınlar bırakın empati kurmayı söylediklerinin merhametsizliğinden utanmayı akıllarına bile getirmeden, "İyi de onun orada ne işi varmış" gibi mide bulandırıcı yorumlarda bulunabilmişler. Durum ne olursa olsun, her ne olursa olsun diyorum bir çocuk hunharca öldürülmüş ve parçalara ayrılmışsa o çocuk ne yaparsa yapsın onu suçlayacak bir şeyi nasıl söyleyebilirsin ki? Hayatını kaybetmiş bir çocuk daha ne verebilir ki bedel olarak. Bu yorumlar şu demek "öyle yaparsan böyle olur işte" İnsanların, kendilerini yüksek ahlak makamı görmelerini hiç anlamadım anlayamayacağım da. Bir ahlaksızlık arıyorlarsa eğer oturup yazdıkları yorumları biraz düşünerek okumalılar bence. O zaman belki asıl ahlaksızlığın nerede olduğunu görebilirler. </p><p style="text-align: justify;">Öfke. Son zamanlar içimde büyüyüp duran tek duygu bu. Geçmiyor çünkü geçmesi için yeniden güzel şeylere inanmak gerekiyor ve bu cehennemin içinde güzel bir şey görebilmek neredeyse imkansız. Geçen gün biri bana "nasılsın" dediğinde "berbat" dedim. "Hayırdır bir şey mi oldu?" dedi "gazeteleri oku görürsün neler olduğunu, her yer cehennem" dedim. "Ha ben de senin hayatında bir şey oldu sandım. Boş ver gerisini" dedi. İşte bu "boş ver gerisini" yüzünden böyleyiz bence. "Boş ver gerisini cehennemin tuğlasıdır. Bunu unutma" demek isterdim ama keyfi çok yerindeydi. Bozmayım dedim keyfi yerinde bir insan görmek, cehennemin ortasında açmış bir gül gibi bazen. Bıraktım o gül kendini yeşil bir çayırda sansın, etrafındaki alevlere kör olsun. Belki de doğrusunu yapan odur, bu da başka bir mevzu, konuşuruz belki bir gün. </p><p style="text-align: justify;">Fotoğraf: <a href="https://www.pexels.com/photo/unrecognizable-woman-with-curly-hair-6731324/">Pexels</a></p><p style="text-align: justify;"><br /></p>Aydan Atlayan Kedihttp://www.blogger.com/profile/08125523563834919997noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-1941934595780705435.post-66510406210658102292021-07-27T11:24:00.001+03:002021-07-27T11:26:03.596+03:00Kimsin sen? Ben kimim?<p style="text-align: justify;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgwTXLJFJbKHg5YAXApFC2GLmrRuQz8TygQaXQkME5yZk3tsBG8Qxw2rsBmmtD_29YzXIdI-S1DQz3H3lQOiVHlidO8iT0XRqELd-cW1u_pfm5ZxRqLhlRXI-ohghOqM77WjZfsgZRsY4xB/s2048/pexels-milan-rout-3107799.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="2048" data-original-width="1377" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgwTXLJFJbKHg5YAXApFC2GLmrRuQz8TygQaXQkME5yZk3tsBG8Qxw2rsBmmtD_29YzXIdI-S1DQz3H3lQOiVHlidO8iT0XRqELd-cW1u_pfm5ZxRqLhlRXI-ohghOqM77WjZfsgZRsY4xB/w430-h640/pexels-milan-rout-3107799.jpg" width="430" /></a></div><br />Hayatım boyunca, başıma bir aksilik geldiğinde, "bu geçerse şöyle yapacağım, böyle yapacağım" şeklinde sözler verip durdum kendime. O yapmayacağım dediğim şeyler hayatımın içinde o kadar uzun zaman yer almış şeylerdi ki elbette o sözlerinin çoğunu tutamadım. Ve bunca yıldan sonra tek öğrendiğim şey "asla kendine bir şeyi yapmayacağım diye söz verme!" oldu. <p></p><p style="text-align: justify;">İnsanın kendini tanıması da bu zaten galiba. Hayatımız boyu hatalar yapıyoruz, saçmalıyoruz, başımıza iş açıyoruz, çeşitli naneler yiyor ve bütün bunların sonucunda "aaaa ben böyle miymişim? Sakin bir zamanımda olsa asla bu tepkiyi vereceğimi, asla böyle yapacağımı düşünmezdim bile" diyoruz. Ve bu aslında insana kendini tanımanın yanında çok daha önemli bir şey daha öğretiyor; her insan o güne dek karşılaşmadığı ve tecrübe etmediği bir durum başına geldiğinde o anki ruh haline, tecrübelerine, içinde bulunduğu ortama, kendini yetiştirme biçimine ve daha binlerce koşula bağlı olarak tahmin edilemez tepki verebiliyor ve tahmin edilemez eylemlerde bulunabiliyor. Bu ne demek peki? Bu şu demek kimseyi olayın ve durumun tüm detayını bilmeden eleştirmemek gerekiyor. Bütün detayları da bilemeyeceğimize göre...</p><p style="text-align: justify;">Eleştirmekten kastım yanlış anlaşılmasın, kınamaktan söz ediyorum, ayıplamaktan söz ediyorum. Geçen gün teyzemin eşi, kurban bayramından bir gün önce bir adamın ikinci el bir derin dondurucu aldığını, bayramda kurban etlerini derin dondurucuya koyduğunu ve ertesi gün etlerin hepsinin bozulduğunu gördüğünü anlatıyor. Hepimiz derin dondurucuyu satan adama saydık döktük tabi. Vay adamın iki kurbanının eti ziyan olmuş da böyle de yapılır mıymış da insanda azıcık vicdan merhamet olmalıymış da herkes birbirini kandırıyormuş da ağzımıza ne geldiyse saydık döktük utanmadan. Sanki ordaymışız sanki olup bitene kendi gözlerimizle şahit olmuşuz gibi (ki bazen insanı o çok güvendiği iki gözü bile yanıltabilir) Sonra birden aklıma şu geldi; bayramdan önce eski buzdolabımızı teyzemlerin alt katına taşımış ve teyzemlere yedek olsun diye oraya koymuştuk. Çalışır vaziyetteki buzdolabı taşınırken ne olmuşsa olmuş birden bozuluvermişti. İkinci el derin dondurucu satan adamın da pekala başına bu gelmiş olabilirdi. Hatta onu satın alan adam yanlış bir şey yapmış olabilirdi, gece elektrik kesilmiş, tekrar gelince bir şeyler olmuş ve dolabı çalışmaz hale getirmiş olabilirdi, daha binlerce ey olmuş olabilirdi. Utanmalıydık kendimizden. Ve öyle de yaptık.</p><p style="text-align: justify;">Tecrübelerden kaynaklanan bir inancım var, ne zaman "bu nasıl olur?" "bunu nasıl yapar?" diye bir soru sorsam her zaman o durumların nasıl olduğu, nasıl yapıldığı hayatımın içinde bir şekilde görünür olur. Nasıl sorusu çok önemli buluşlara imza atılmasını sağladığı kadar birini kınamanın ve ayıplamanın dersini vermek için de evren tarafından pek güzel kullanılır. "Al sana sorunun cevabı" diye bir şamar yiyebilirsin suratına ve ancak o şamar öğretir sana bazen alman gereken dersi. </p><p style="text-align: justify;">Evet ne diyorduk, velhasıl ne kendimiz hakkında ne de başkaları hakkında bir halt bildiğimiz yok aslında. Bakmayın mangalda kül bırakmadığımıza, vay efendim ben asla yapmam, vay efendim bunlar ne biçim insan ben asla öyle olmam falan filan. Walking Dead izlerken anlamıştım hepimizin her haltı edebileceğimizi. Toplum içinde pek saygın olan bizlerin korkunç bir olay ya da durumla yüz yüze kaldığımızda aslında o çok saygın halimizin üzerimizden akıp gidivereceğine pek güzel bir kanıttır o dizide olup biten şeyler. Mesela açlık. Belki şu an elinizde bir fincan çay ya da kahveyle mutfak masanızda oturuyor ve bu yazıyı okuyorsunuzdur. Ya da belki az önce yemekten kalktınız. Belki fırında ocakta yemeğiniz vardır şu an mis kokusu evinizi dolduruyordur. Belki bir pastane ya da kafedesinizdir vanilyalı pasta ve çöreklerin kokusu burun deliklerinizi neşelendiriyordur. Elbet biz yediği önünde yemediği ardında olan şanslı insanlar günlerce aç kalma durumunu ancak "ay yazık insan nasıl dayanır buna" diyerek anladığımızı sanıyoruzdur ya bence hiç anlamıyoruz umarım hiç anlamak zorunda kalmayız. İşte insan böyle durumlarda her şeyi yapabilir. Dünyanın en düzgün adamı çalabilir mesela ki bu durumda onu kim kınayabilir? Hangi insan "olsun en azından onurumla öleyim" diye açlıktan ölürken çalmamayı düşünür? O yüzden hani marketlerden bebek maması çalan adamlar ve kadınlar var ya işte o insanlar konusunda daha uzun düşünmek gerekiyor. Çaldığı mamanın kaç para olduğunu değil de onu neden çaldığını mesela. Bir bebek için nasıl o korku ve utancı yaşamak zorunda kaldığını ya da. </p><p style="text-align: justify;">Biz insanız ve bizden her şey beklenir. Eğer çok ama çok dürüst yaşıyorsak şunu bilmeliyiz ki bu bizim hamurumuzun iyiliğinin, kendimizi iyi ve düzgün yetiştirmemizin yanı sıra başımıza bizi çaresiz bırakacak bir durum gelmediğindendir biraz da. </p><p style="text-align: justify;"><u><b>Fotoğraf:</b></u> <a href="https://www.pexels.com/photo/man-sitting-at-the-side-of-the-road-leaning-back-on-road-railing-near-cars-during-day-3107799/">Pexels</a></p>Aydan Atlayan Kedihttp://www.blogger.com/profile/08125523563834919997noreply@blogger.com16tag:blogger.com,1999:blog-1941934595780705435.post-2935211853581330012021-06-13T11:36:00.006+03:002021-06-13T11:52:27.189+03:00Pazar Günlüğü<p style="text-align: justify;"> Bazı şeyleri öyle çok istiyoruz ki içinde bulunduğumuz koşullar içerisinde o duruma uygun olarak en fazla nasıl olabilecekse birden oluveriyor. Son zamanlarda, ofiste masamın başında oturur ve içim sıkıntıdan şişerken hep bir çiftlikte olmanın, bitkiler ve hayvanlarla ilgilenmenin hayalini kurup duruyordum. Yaptığım iş ne kadar basit olursa olsun üşenirken bir çiftlikte yaşasam en ağır işleri bile yapmaktan üşenmeyeceğimden neredeyse emindim. Derdim çalışmakla ilgili değildi çünkü. Zira çalışmayı seviyorum. Derdim inanmadığım, kimseye bir faydası olduğunu düşünmediğim işlere günümün büyük bir bölümünü harcamakla ilgiliydi ki hala bu tür işler gerçek anlamda bana sıkıntı veriyor.</p><p style="text-align: justify;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgFy9ybN1_KYHL7dzFe9dU_eQ3DNTP5crS3ag54DCNVXsBd_sfRYjvDIKkyh55OI1ZH0QY_R4kYUYwM9uiZUyMaazIk2DkLSGbDMq193KXz4DdpsYyKVc5dxzta7XanvEAylWtYxubukxD6/s1280/thumbnail_IMG_3357.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1280" data-original-width="1280" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgFy9ybN1_KYHL7dzFe9dU_eQ3DNTP5crS3ag54DCNVXsBd_sfRYjvDIKkyh55OI1ZH0QY_R4kYUYwM9uiZUyMaazIk2DkLSGbDMq193KXz4DdpsYyKVc5dxzta7XanvEAylWtYxubukxD6/w400-h400/thumbnail_IMG_3357.jpg" width="400" /></a></div><br />Sonra bir şey oldu. Evden çalış dediler. Canıma minnet dedim. Uzun bir süredir evdeyim. İşimi sanki hala ofisteymiş gibi yapabiliyorum. Ama güzel olan şu ki aynı zamanda küçük bir çiftlik hayatı yaşıyorum. Tam olarak olmasa da yine de o hissi veren bir hayat. Ben şanslıyım çünkü güzel bir bahçesi olan tek katlı bir evde yaşıyorum. Etrafımda çiçekler, ağaçlar, kediler ve tavuklar var. Tavuklarla pek aram iyi olmasa da kedilerle bir aile olduk sayılır. Fındık ve Paspas ki kendileri canciğer kuzu sarması iki dişi kedidir bize tam 5 yavru verdiler. Anneleri ölmüş 2 yetim yavrucak da bu minnoşların arasına katıldı ve sayılar oldu 7. Şimdi usul usul büyüyorlar. Yavrulardan ikisi onları çok isteyen çocukların evlerinde yaşıyorlar ve aldığımız haberlere göre keyifleri yerinde, mutlular. Karadut ki kendisine neredeyse aşıktım ortadan kayboldu. Şimdi Viki, Smokin, Badem ve Cilvenaz bahçede koşup oynuyorlar. Elbette bir de Narin var ki kendisinin kedi görünümünde başka bir yaratık olduğuna dair ciddi şüphelerim var. Slyvester ve Koca Ayak adlı iki kedi daha var ki kendileri muhtemelen Fındık ve Paspas'ın taliplileri. Her sabah kalkıp bahçenin orasına burasına koyduğumuz mama ve su kaplarını dolduruyorum. Bazen Viki'yi (kendisi oldukça uysal) yakalayıp seviyorum. Bacaklarıma dolanan ve en sevdiği şey ayaklarımın üzerine çıkıp oturmak olan Narin'le oynuyorum. Kedilerden sonra bahçedeki çiçeklere bakıyorum. Kimi yeni açmış oluyor, mis gibi kokuyorlar. Sonra odamdaki sukulente eğer o gün su vermem gereken günse su veriyorum. Daha onun bakımının nasıl yapıldığını tam bilmiyorum ama her gün onunla konuşuyorum. Ben hayvanlara ve bitkilere sevgi sözcükleri söylendiğinde bunu anladıklarına ve daha da coşkuyla yaşadıklarına inananlardanım. O yüzden sukulenti öptüğüm bile oluyor. Deli değilim meraklanmayın asıl bitkileri kesip doğrayanlar deli. <p></p><p style="text-align: justify;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjtkGQKQV35K6W4pOjRbsN4WQuEN9iqy26R7Yz9hoy8BAIjLKwFqs2VU4kWV2rggFeQJ6I7fWwW6LAfnmTZutq5dmD3_WuZEagBBB3jdamBSsqOj8xrFtJwwienT7oBJZDI03-2edzjGzdR/s1038/thumbnail_IMG_3407.jpg" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="1038" data-original-width="943" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjtkGQKQV35K6W4pOjRbsN4WQuEN9iqy26R7Yz9hoy8BAIjLKwFqs2VU4kWV2rggFeQJ6I7fWwW6LAfnmTZutq5dmD3_WuZEagBBB3jdamBSsqOj8xrFtJwwienT7oBJZDI03-2edzjGzdR/w364-h400/thumbnail_IMG_3407.jpg" width="364" /></a></div>Dediğim gibi insan bir şeyi çok istediğinde olup olabilecek en iyi şartlarda ona kavuşuyor. Eğer bir apartmanda yaşasaydım bunlar yine olur muydu dedim kendime. Evet olurdu. Çünkü muhtemelen balkonu ve evin odalarını bitkilerle donatır, bir kedi ve bir köpekle (belki daha fazlasıyla) birlikte yaşardım. Bence bizim temel sorunumuz kendi doğamızdan kopmuş olmamız. Bu yüzden bu kadar huzursuz ve mutsuzuz. Çünkü tamamen yapay bir dünyanın içine hapsettik kendimizi. Tüm gün telefon ekranı, akşamları televizyon ekranı bir hapishaneden başka nedir ki? Bunu farkettiğimden ve bundan ne kadar bunaldığımı anladığımdan bu yana şimdinin insanları tarafından "eski kafalı romantik seni" diye adlandırabilecek bir biçimde yaşıyorum. Gün doğumu ile uyanıp sabahın o ilk ışıklarının yüzeyler üzerinde oynaşmasını izliyorum mesela, hafif bir rüzgar varsa bahçedeki nar ağacının yapraklarının kıpırdanışına büyülenmiş gibi bakmayı seviyorum. Şanslıyım ki ağaçlar güzel sesli kuşları koynunda saklıyor ve onlar da şarkılarını esirgemiyorlar bizden. Uyuyan yavru bir kediyi, annesinin peşinden koşan civcivleri, büyümüş mü diye her sabah bir bitkiye bakmayı gerçekten seviyorum. Ve telefon ekranından mümkün olduğunca uzak duruyorum. Bütün bunlar benim ruhuma gerçekten iyi geldi. Sanki daha önceden bildiğim ama hayatın akışına kapılıp kaybettiğim güzel duygulara yeniden kavuşmak gibi. Kendi doğana, ait olduğun yuvaya dönmek gibi. <p></p><p style="text-align: justify;">Bunu yapabiliriz bence. Hepimiz. Nerede ve nasıl yaşadığımız önemli olmaksızın, bir bitki ile birlikte yaşabiliriz, bir kedinin göbeğimizin üzerinde uyumasına izin verebiliriz. İnanın bu öyle güzel bir duygu ki kimse bundan mahrum kalmamalı. Bahçemiz yoksa bir yerlere ağaç dikebiliriz. Biliyorum ve görüyorum ki ve iyi ki pek çok insan bunları zaten yapıyor. Çünkü hepimizin doğası aynı ve hepimiz kendi doğamızdan uzaklaştıkça mutsuz oluyor ve bunu içten içe seziyoruz. Teknolojiden kopalım demiyorum elbette bu zaten artık mümkün değil ama en azından ait olduğumuz doğaya ucundan kıyısından yakın olmaya çalışalım. Daha iyi hissedeceksiniz inanın buna. Bir ağaca sarılın mesela. Delice mi hiç değil. Deneyin görün, (ben çocukluğumdan beri yaparım) nasıl hissedeceğinizi. Yaşlı ve bilge bir nineye sarılmak gibidir. Sarılın ve gözlerinizi kapayın. Ne demek istediğimi anlayacaksınız. </p><p style="text-align: justify;">Güneşli, huzurlu ve mutlu pazarlarınız daim olsun.</p>Aydan Atlayan Kedihttp://www.blogger.com/profile/08125523563834919997noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-1941934595780705435.post-59968811489198163952021-05-27T15:17:00.002+03:002021-05-27T15:25:38.867+03:00Daha fazla utanmamak için...<p style="text-align: justify;"></p><blockquote style="text-align: justify;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhXQQfLx07aRbHPcKH75Ch8nMn3IhFbVQe_mmip8mPcJbX4pBCBi-TVW8w0n0AcKjlNlrz9NGfQ16LEptycTY9fmWJJmxX0lsV3S2MHh7N06kAt1VPOqiEcE4uSNqM0j5GTJFJB83QYf1LE/s2048/pexels-engin-akyurt-1475426.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="2048" data-original-width="1365" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhXQQfLx07aRbHPcKH75Ch8nMn3IhFbVQe_mmip8mPcJbX4pBCBi-TVW8w0n0AcKjlNlrz9NGfQ16LEptycTY9fmWJJmxX0lsV3S2MHh7N06kAt1VPOqiEcE4uSNqM0j5GTJFJB83QYf1LE/w266-h400/pexels-engin-akyurt-1475426.jpg" width="266" /></a></div><br />Çocuklar bahçede bir kedinin peşinde koşup duruyorlar. Pencereden onları izliyorum, kahkahaları şu berbat hayatın içinde yağmurlu havada bulutların arasından sızan gün ışığı gibi, öylesi güzel, öylesi umut verici. Bir an sonra küçük bir erkek çocuk "aşkımmm" diye diye koştuğu kedinin karnına bir tekme atıyor. Zavallıcık bağırarak kaçıyor. Kız kardeşi çocuğa bir tokat atıyor kediye vurduğu için sonra anneleri çıkıp kıza bağırıyor. Kız kendini parçalarcasına çocuğun kediye vurduğunu, bunun doğru olmadığını anlatmaya çalışıyor. Kadın onu dinlemiyor bile. Çünkü o erkek çocuk onun kıymetlisi. O dokunulmaz, o ne yaparsa yapsın başı okşananlardan. Öfkeden deliye dönüyorum. Ne yapmalı? </blockquote><p></p><p style="text-align: justify;">Kadın hep aynı. Erkek çocuğunu koruyor, ona kim ne yaparsa kıyametleri koparıyor. Hatta yaşı daha büyük olan kız çocuğuna, oğlu kendi kendine düşse bile bağırıyor, ona dikkat etmediği için. Çocuk ise ona buna sopayla vurmalara, kedileri tekmelemelere, bahçede ne bulursa kırıp dökmelere doyamıyor. Doyamıyor çünkü biliyor ki ne yaparsa yapsın onu koruyan annesi var. Doyamıyor çünkü ne zaman bir zarar verse bir şekilde onaylanıyor. Kadın bir kez bile ona hatalı olduğunu söylemiyor. Küçük prensi suçlu olsa bile dayak yiyen çocuklar işitiyor azarı. </p><p style="text-align: justify;">Hani erkek şiddetinden söz ediyoruz ya inanın bana şiddet gösteren erkeklerin bir bölümü bu tür kadınların eseri. Bu öyle bir kadın türü ki kendini daha baştan erkekten aşağı kabul etmiş, beş yaşında olsa bile bir erkeğin kendisinden ve tüm kadınlardan üstün olduğuna inanmış. Gördüğü şiddetin hayatı doğası olduğunu kabul etmiş bu kadın türü ne yazık ki hayatın doğası olarak bildiği bu saçmalığı çocuklarına öğretmekle de kendini yükümlü görüyor.</p><p style="text-align: justify;">Bu demek değil ki şiddet gösteren erkeklerin sorumlusu sadece anneleri. Hiç de değil. Zira o erkek büyüyor, eğitim alıyor ve eğer varsa (ki bence herkeste yok) vicdanı ve merhametiyle düşünmeyi öğreniyor. Ayrıca kendisini elinden gelenin en iyisini yaparak yetiştirmiş şahane bir annenin öfke patlamaları yaşayan, şiddete meyyal çocukları da oluyor ne yazık ki. Var elbet bunun da sorumlusu. İşte o sorumlular küfür eden erkek çocukları "koçum benim" diye alkışlayanlar, "kimseden dayak yeme sana vurana sen de vur oğlum" diyen dağların aslanı babalar, mahallede çıkan çocuk kavgasında onları yatıştırmak yerine birbirini vuran ana babalar, şiddet haberlerine hiç şaşırmayan, çayını pastasını yerken "adam karısını vurmuş" diye dedikodu malzemesi olarak sohbetine renk kattığını sananlar, "aman kavga falan görürsen araya girme kim vurduya gidersin" diye telaşlanan anneler, daha neler neler... Bundan hepimiz tek tek sorumluyuz. Hiçbir şey yapmadığımız, yapmaya çalıştığımızda birbirimizi durdurduğumuz ve sonra utanmadan gidip yataklarımızda sanki melekmişiz gibi mışıl mışıl uyuduğumuz için. Hepimiz birbirimizin yüzüne tükürsek yeridir diyeceğim de hangimiz günahsızız ki o hakkı kendimizde bulalım.</p><p style="text-align: justify;">Neymiş efendim insanoğlunun doğasında varmış şiddet,aman ne şahane tespit. Neden bazılarımızın doğasında yok. Biz insan değil miyiz? Biz de öfkeleniyoruz, hatta deliriyoruz zaman zaman ama kimsenin suratına şamarı yapıştırmıyoruz, elimizdeki eşyaları yerlere çarpmıyoruz. Sakinleşmeye çalışıp soğukkanlı düşünmeye çaba gösteriyoruz. Çok mu kolay bu? Hiç değil. Ama şöyle düşünüyoruz temelde, kimseye vurmaya, kimseyi incitmeye hatta hiçbir eşyaya zarar vermeye hakkımız yok. Temel mesele de bu kendinde hak görme meselesi zaten. Evlendik, sen benim karımsın aaaa hayır yanlış söyledim karım değil malımsın. E bir insanın da kendi malı üzerinde bir otoritesi ve karar verme yetkisi olduğuna göre sen benim istediğim gibi olmazsan kafa göz dalabilirim. Bu işte temel düşünme biçimi. Aslında bu adamlar belki de robot kadınlarla evlenmeliler. Sonsuz itaat. Ama bence bu tür adamlar bir yolunu bulur o robotları da parçalar, kablolarını söker, kafalarını koparır, mekanizmalarını bozarlar. Sonra yatışıp takım elbise ve kravatlarını takar, koltuklarına oturur cep telefonlarından yenisini sipariş ederler. Zira onun o içindeki manyağın karşısındakinin ne yapıp yapmadığıyla bir ilgisi yok esasen. </p><p style="text-align: justify;">Beyler içinizde elbette gerçek anlamda insan olanlarınız, hatta kadınlarla bu konuda omuz omuza savaşanlarınız var. Dilerim sayıları da çoktur bu güzel kalpli adamların. Ama merak ediyorum bir adam bir kadını öldürdüğünde sizin içiniz o cinse mensup olmaktan dolayı utançla dolmuyor mu? Yoksa siz de bazılarınız gibi "kadın kim bilir ne yaptı?" diye adama haklılık sunma yoluna mı giriyorsunuz? Hiç aklınıza geliyor mu bir insanın yaşam hakkının ne olursa olsun, ne yaparsa yapsın elinden alınamayacağı. Siz birbirinizi, hemcinslerinizi onayladığınız sürece bunun asla bitmeyeceği, belki bir gün damadınızın kızınızın gırtlağını keseceği ya da eniştenizin kız kardeşinizi öldürüp, ormanda ıssız bir yere gömeceği aklınıza geliyor mu? O zaman da kızım, kız kardeşim ne yaptı acaba der misiniz? Düşünün. Birbirinizi haklı çıkarmaktan vazgeçin artık lütfen. Çünkü haklı değilsiniz. Birini öldürmenin normal olduğunu düşünerek nasıl haklı olabilirsiniz, düşünün. Ama herkes yapıyor o zaman demek ki normal demeyin. Normal değil. Zaten kitle çoğu zaman haksızdır. </p><p style="text-align: justify;">Bunları söylemek istedim çünkü bir kadın olarak borçlu hissediyorum kendimi. E ne işe yarayacak bu söylediklerin diyeceksiniz belki. Bir işe yarar mı bilmiyorum, hatta sanmıyorum da. Ama ben hergün bu haberleri okurken bir insan olarak utançtan yerin dibine giriyorum. Ve en çok da sustuğum için utanıyorum. Bu yazıyı daha fazla utanmamak için yazdım. Koca okyanusa bir zerre. Olsun okyanus da zerrelerden oluşmuyor mu?</p><p style="text-align: justify;"><u><span style="font-family: courier;"><span><b><i style="background-color: white;">Fotoğraf: <a href="https://www.pexels.com/photo/close-up-photo-of-woman-with-black-and-purple-eye-shadow-1475426/">Engin Akyurt</a></i></b></span></span></u></p>Aydan Atlayan Kedihttp://www.blogger.com/profile/08125523563834919997noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-1941934595780705435.post-24617954593398231202021-05-14T15:15:00.001+03:002021-05-14T15:15:40.408+03:00Cuma Mektupları- Buluttan Kayalar<p style="text-align: justify;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEidU6LvN5C6C8Fdru8KylHU-QxQOimV1dCfpf4M71uIzLAbLOL8oNLQ4-YV2WosQ3SFIY_yV7OwpVJDsuFhgm6bHwZNpWfSfGYRn35aFQ01OJcYJozzmhZIzXP6v7jm6yd5ujz6IYhfxpX4/s2048/pexels-luis-dalvan-4052678.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="2048" data-original-width="1638" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEidU6LvN5C6C8Fdru8KylHU-QxQOimV1dCfpf4M71uIzLAbLOL8oNLQ4-YV2WosQ3SFIY_yV7OwpVJDsuFhgm6bHwZNpWfSfGYRn35aFQ01OJcYJozzmhZIzXP6v7jm6yd5ujz6IYhfxpX4/w320-h400/pexels-luis-dalvan-4052678.jpg" width="320" /></a></div><br /> Benim güzel kardeşim,<p></p><p style="text-align: justify;">Ocean Vuong, <i>Yeryüzünde Bir An İçin Muhteşemiz</i> adlı kitabında nefis bir anısını anlatıyor, annesi ile yaptıkları bir uçak seyahatinde uçak türbülansa giriyor ve sarsılmaya başlıyorlar. O sırada altı yaşında küçük bir çocuk olan yazar öyle çok korkuyor ki annesi bir koluyla ona sarılıyor ve şöyle diyor, "Bu kadar yükselince bulutlar birer kaya parçasına dönüşüyor, sen de bu kocaman taşları hissediyorsun." </p><p style="text-align: justify;">Bu bölümü okurken kendimi öyle bütünleştirmiştim ki o küçük çocukla bir an için kendimi o uçağın içinde hissedip gözlerimi kapadım. O sırada şunu düşündüm. Böyle bir korku sırasında gözlerimi açık tutmayı mı yoksa kapamayı mı tercih ederdim? Sanırım açardım. Elbette bu şu anda rahat, güvenli bir odada oturmuşken verdiğim bir karardı. Hiç de öyle olmazdı dedim kendime. Az önce o uçağın içinde olmadığın halde kapatmadın mı gözlerini?</p><p style="text-align: justify;">Şu aralar da kapıyorsun ya gerçi. Bütün o korkunç haberleri okumaktan vazgeçtin mesela bir süredir, öyle çok ölüm haberi aldın ki biri sana bir ölüm haberi verse kulaklarını tıkamak istiyorsun, canını yakan bir fotoğrafa bile bakamıyorsun artık, bir filmdeki acıları kaldıramaz hale geldin ki o gerçek bile değil. Şimdi düşün bakalım gerçekten gözlerini açık mı tutardın yoksa her şey geçip bitene dek kapamayı mı tercih ederdin?</p><p style="text-align: justify;">Biz görmeyince ya da duymayınca gerçek gerçek olmaktan vazgeçmiyor biliyorsun değil mi? Ama göğsümüzün içindeki de taş değil be kardeşim. Her acıda asit yağıyor üzerine ve yavaş yavaş eriyor. İnsan ne yapacağını bilemiyor. Saklanacak bir delik yok, nefes alacak bir gök kalmadı artık. Bir tek şey kaldı elimizde o da hala inatla dayanmaya çalışan kalbin içinde minik bir inci gibi parlayan umut. Nasıl inci kumlardan oluşuyorsa umut da acılardan mı oluşuyor dersin? Bilemiyorum. İnan bana artık hiçbir şeyi bilmiyorum.</p><p style="text-align: justify;">Geçen gün bunu düşünüyordum, ben artık hiçbir şey bilmiyorum dedim. Bildiğim her şey hikaye oldu. Doğrular yanlış, yanlışlar normal oldu ve benim öğrendiğimi sandığım hiçbir şeyin bu dünyada hükmü kalmadı. İnanıyor muyum kendi doğrularıma hala? Elbette sonuna kadar hem de. Ama hükümsüz işte, o ne olacak bilemiyorum. </p><p style="text-align: justify;">Hal böyle işte. </p><p style="text-align: justify;">Yüreğinin kıyısından öperim, hasretle...</p><p style="text-align: justify;">Fotoğraf: <a href="https://www.pexels.com/photo/photo-of-cloudy-sky-4052678/">Pexels</a></p>Aydan Atlayan Kedihttp://www.blogger.com/profile/08125523563834919997noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-1941934595780705435.post-70804194627609476652021-05-07T11:43:00.005+03:002021-05-07T11:47:40.023+03:00Cuma Mektupları<p style="text-align: justify;"> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjsyQ0S8CYkhKcbP5RvshQ2YV2udXTlCT_Ao3CLUVypiDbqYT71LxuZwOpbVintKu3871_8EpGqyqDfLsxYI6Uh6RuSN9UlIeL2JJffIN5t3xHonARY2ef1Pl34hoVSaMugMw9LjUTJE69k/s2048/pexels-designecologist-1389460.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1365" data-original-width="2048" height="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjsyQ0S8CYkhKcbP5RvshQ2YV2udXTlCT_Ao3CLUVypiDbqYT71LxuZwOpbVintKu3871_8EpGqyqDfLsxYI6Uh6RuSN9UlIeL2JJffIN5t3xHonARY2ef1Pl34hoVSaMugMw9LjUTJE69k/w400-h266/pexels-designecologist-1389460.jpg" width="400" /></a></div><br />Benim kıymetli kardeşim,<p></p><p style="text-align: justify;">Kendimi yavaş yavaş yaprakları dökülen bir ağaç gibi hissediyorum. "Arkana bakma" diyorum kendi kendime "sen güneşe bak. O parladığı sürece umut var." diyorum ama yine de kendimi arkama bakmaktan alamıyorum. Ah o yapraklar, yapraklar... Her birine bir hayat sığarmış gibi geliyor bana ya aslında yağan yağmurla dünyanın çöplüğüne gömülmeye yazılı kaderleri. Her insan böyle değil mi? Kendisine kocaman görünen dünya, bu koca çöplükte bir hiç. Ne zavallıyız bak halimize. Ne kadar acınası, ne kadar merhamete muhtaç.</p><p style="text-align: justify;">Merhamet dedim de aklıma geldi. Biz onun yokluğundan böyleyiz değil mi? Hepimiz baktığımız yerde merhamet ararken cehennem alevlerinden islenmiş yüzümüzle, o alevlerin dumanından kırpıştırdığımız gözümüzle kalakalıyoruz. Ama sorun bizde aslında. Sanıyoruz ki hiçbir şeye gücümüz yetmez. Şöyle olmalı o cümle, "her şeye gücümüz yetmez belki ama karınca misali su taşımalı yangına." Hepimiz böyle olsaydık, pes etmeseydik, teslim olmasaydık yani belki o alevler değil güller çıkacaktı karşımıza.</p><p style="text-align: justify;">Bir haber okudum. Adamın biri park etmiş bir araçtan kedi sesi duymuş. Ve aracın üzerine not bırakmış, kaportada kedi var diye. Bir bankamatik makbuzuna yazmış notu. Şimdi bu adamın vicdanından öpesin gelmiyor mu senin de? Bu kadar zalim bir dünyada mavi küçük bir çiçektir o vicdan. </p><p style="text-align: justify;">Ah benim güzel kalpli kardeşim,</p><p style="text-align: justify;">Çok uzun zamandır ağlamadım. Bu güzel bir şey mi? Değil. Kalbimi nasıl da bir istiridye gibi kabukla kapladığımın hikayesidir bu. Acıdan, kederden, korkudan bir kabuk. Ölmüş insanların hatıralarından örülmüş, daha fazla acı olmasın diye kaya gibi sağlam bir kabuk. Ama sandığım kadar sağlam değilmiş ki akan gözyaşları ile (ki uzun zamandır ilk defa) kar tanesi gibi eriyiveren bir kabuk. Biliyor musun ağlamak iyi geldi. Hep iyi gelir. Unutmuşum. Varsın erisin dedim. Bu acıdan korunmanın yolu da yok zaten. Hiç olmazsa yıkansın kalbim. Dünya böyle işte dedim. Belki düzeliriz. Belki eskisi gibi olmasa da daha katlanılabilir bir hal alır.</p><p style="text-align: justify;">Üzdüm mü seni ? Üzülme. iyi olacağız diye düşün. Düşünmek belki başlangıcıdır olacak olanın. Öyle de kendine. Ben öyle diyorum. Buna inanmak için kendi kendime konuşuyorum. İyi olacak, iyi olacak, iyi olacak.... Sen de söyle. Belki hepimiz aynı şeyi tekrar edersek, hepimiz iyi olsun diye çabalarsak, hepimiz kalbin çekirdeği olan merhameti kazıp yeniden çıkarırsak kim bilir belki gerçekten iyi olur...</p><p style="text-align: justify;">Kalbinden öpüyorum seni, kalbinin çekirdeğinden.... Zira o olacak tohumu güzelliğin ve iyiliğin....</p>Aydan Atlayan Kedihttp://www.blogger.com/profile/08125523563834919997noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-1941934595780705435.post-130182172461253902021-05-06T18:43:00.001+03:002021-05-06T18:43:21.393+03:00soruyorum size bayanlar baylar<p style="text-align: justify;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgnAxeICBZXWAU75HKWE8XdO-9VVyDQdHz9C0UK6_QhQuaGC9l0JNVVVFUu3pVGlCkdckd6TSyDVCzsQ21xkdQC4R-1_HjD7qXsJbEHeGE8zrrntKAcw_zdnDP9epAP0r0WtT9Ty6wsqQ6D/s2048/pexels-pixabay-356079.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1240" data-original-width="2048" height="243" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgnAxeICBZXWAU75HKWE8XdO-9VVyDQdHz9C0UK6_QhQuaGC9l0JNVVVFUu3pVGlCkdckd6TSyDVCzsQ21xkdQC4R-1_HjD7qXsJbEHeGE8zrrntKAcw_zdnDP9epAP0r0WtT9Ty6wsqQ6D/w400-h243/pexels-pixabay-356079.jpg" width="400" /></a></div><br />Bunu gerçekten merak ediyorum, ben bu kadar uzun zamandır yazmıyorken, tam bir sorumsuzluk örneğiyken, bu bloğu burada böyle boynu bükük kendi halinde bırakmışken sizler bu bloğu nereden buluyor ve takip ediyorsunuz. Hatta okuyor ve yorum yazıyorsunuz. Az önce gariban sayfama bir göz atayım diye geldim ve gerçekten şaşırdım. Yorumlar yazmışsınız, takibe almışsınız. Benim gibi bir vefasız blog yazarına bu vefa beni gerçekten utandırdı. Merakımı mazur görün ama gerçekten şaşırdım.<p></p><p style="text-align: justify;">Eskiden çok ciddiye alıyordum yazmayı. Hem de nasıl. Biri bir kelime etse kafamda yüz fikir patlıyordu. O halimi deli gibi özlüyorum. Üzerine çok düşünüyorum; yaşlandım mı, coşkumu mu kaybettim, insanlarla iletişimi mi azaltma meylindeyim, yoksa artık yazamayacağıma ya da yazmaya değer bir şey olmadığına mı inanmaya başladım?</p><p style="text-align: justify;">Öyle çok istiyorum ki eskisi gibi olmayı, bir şarkıdan bir hikaye çıkarmayı, insanları yeniden gözlemlemeyi, onlara gerçekten bakmayı, bir sohbet üzerine yazarak düşünmeyi. İnsanın zamanla içinde bir şeyler ölüyor belki de. Daha katı bir hale geliyorsun ya da ne bileyim. Oysa kafanın içinde bir dünya yaratmadan bu dünya fazla gerçek değil mi? Ki gerçeklik çoğu zaman dayanması, tahammül etmesi oldukça zor olan bir kavram. En azından benim için böyle. </p><p style="text-align: justify;">Bu halimi hiç ama hiç sevmiyorum. Şimdi hatırladım neden yazmayı azalttığımı; çünkü son yazdıklarım öyle karamsardı ki ne kendime ne de okuyana bunu yapmaya hakkım yok diye düşündüğümü hatırlıyorum. Negatif enerji saçıp duruyordum ve hiç ama hiç hoşlanmıyordum o halimden. Şimdi nasılım? Eh o halimden hallice herhalde. Daha iyi olurum diye umuyorum. </p><p style="text-align: justify;">Eeeee sorumu yanıtlayacak mısınız? Bak en azından merakımı kaybetmemişim, bu da bir şey değil mi?</p><p style="text-align: justify;">fotoğraf: <a href="https://www.pexels.com/photo/question-mark-illustration-356079/">pexels</a></p>Aydan Atlayan Kedihttp://www.blogger.com/profile/08125523563834919997noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-1941934595780705435.post-1318357421356101732021-01-20T13:17:00.002+03:002021-01-20T13:18:52.139+03:00Lüküs Hayat...<p style="text-align: justify;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgnz7-LDDBKMX-YM4kec3_VpRYMOlvVMwURoI4cJwehprId7qFMzGeKpOb58rO7pbMUPdaaaQRy1OjEQ0MdGscTOMW1uZ-GLwMH7DA8l5bJAUI_iZmilDSKi_pHGM5k54keW2qIjCUdI587/s2048/pexels-cottonbro-3951882.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="2048" data-original-width="1365" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgnz7-LDDBKMX-YM4kec3_VpRYMOlvVMwURoI4cJwehprId7qFMzGeKpOb58rO7pbMUPdaaaQRy1OjEQ0MdGscTOMW1uZ-GLwMH7DA8l5bJAUI_iZmilDSKi_pHGM5k54keW2qIjCUdI587/w266-h400/pexels-cottonbro-3951882.jpg" width="266" /></a></div><br />Geçen gün bir arkadaşımla konuşuyorduk, "ne kadar lüks bir hayatımız varmış farkında değilmişiz" dedi. Haklıydı. Ben de bunu uzun zamandır düşünüyordum. Günlük hayatın bir parçası sandığımız her şeyin bir armağan olduğunun farkında değilmişiz, ne yazık. İnsan ancak sağlam bir tokat yediğinde kıymet anlayan bir varlık. <p></p><p style="text-align: justify;">Eskiden, eskiden diyorum çünkü 2020 bana 10 yıl gibi geldi, sokakta rahat rahat yürüyor, biri yakınımızdan geçse umursamıyorduk, otobüslere, dolmuşlara rahatça biniyor, bir yere otursak, bir yere tutunsak irkilmiyorduk, bir yerlerde oturup karnımızı doyurabiliyor, arkadaşlarımızla çay kahve içebiliyor, masalara elimizi koyuyor, elimizi nereye sürdüğümüz üzerine kafa yormaksızın yanağımızı kaşıyabiliyor, çantamızı kolonya, dezenfektanla doldurmuyor, delirmiş gibi el yıkamıyor, derin derin nefes alıyor, nefes alırken yanımızda yöremizde biri var mı, havada mikrop var mı diye endişelenmiyor, azıcık burnumuz aksa üşüdük galiba, sıcak bir şey içeyim geçer diyor, Allah ne verdiyse yiyor deliler gibi vitaminlere, gıda takviyelerine sarılmıyor, annemize, arkadaşlarımıza doya doya sarılıp şapur şupur öpüyor, eve gelen tamirciye potansiyel mikrop saçıcı gibi davranmıyor, o gidince çılgın bir temizliğe girişmiyor, biri bize bir şey ikram etse tereddütsüz teşekkür ederek alıyor, komşudan gelen yemeğe zehirmiş gibi yaklaşmıyor, içimiz daralsa kendimizi sokaklara atıyor, uzun uzun yürüyor, derin derin nefes alıyor, zile biri bassa kolonyalı mendille silmiyor, kapıda duran yabancı elini uzatsa bizi öldürmeye çalışıyormuş gibi irkilmiyor, çalıştığımız masayı günde beş kez dezenfekte etmiyor, elimize biri dokunsa sıcak sobaya değmiş gibi çekmiyor, geceleri günlük aptalca düşüncelerle uykuya dalıyor, endişeden uykularımızı kaçırmıyor, sevdiklerimiz dikkat etsinler diye başlarının etini yemiyor, içlerini bunaltmıyor, bu böyle giderse aklımı oynatırım herhalde diye düşünmüyorduk. Tabi lüks yaşıyorduk. Daha ne ister ki insan. </p><p style="text-align: justify;">Şimdi anladık ki artık lüks yaşam yatlar, katlar, arabalar bilmem neler değil. Lüks yaşam rahatça nefes alabilmek, sevdiğin insanlara gönül rahatlığıyla sarılabilmek, endişesiz bir günlük hayat sürdürebilmek. Sizce de öyle değil mi?</p><p style="text-align: justify;"><b>Fotoğraf : </b><b style="color: red;"><a href="https://www.pexels.com/photo/woman-in-white-sleeve-shirt-with-blue-face-mask-3951882/">Pexels</a></b> </p>Aydan Atlayan Kedihttp://www.blogger.com/profile/08125523563834919997noreply@blogger.com16tag:blogger.com,1999:blog-1941934595780705435.post-20166019314872196282021-01-09T14:56:00.005+03:002021-01-09T15:07:21.942+03:00cumartesi öğle sonrası gün ışığı, saat sesi...<p style="text-align: justify;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgdKzXcCRoNsiey0iHCxwQV_x4BPJBcYqRAsS4YHqhYK8rp5ZBXInmUMVU_P8Vc8-M_WH1w_kFgikN-P0k2Ofgft6VazV9aG9xQqtbkS4BigVfF30oPAGbOR-JUeZfvnX06dxf5MngpYAl0/s2048/pexels-maria-orlova-4915532.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1365" data-original-width="2048" height="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgdKzXcCRoNsiey0iHCxwQV_x4BPJBcYqRAsS4YHqhYK8rp5ZBXInmUMVU_P8Vc8-M_WH1w_kFgikN-P0k2Ofgft6VazV9aG9xQqtbkS4BigVfF30oPAGbOR-JUeZfvnX06dxf5MngpYAl0/w400-h266/pexels-maria-orlova-4915532.jpg" width="400" /></a></div><br />"Cumartesi öğleden sonrasının gün ışığı bir başka, hiç bir anın ışığına benzemiyor" diye düşünüyorum uzanmış yatarken. Yatağın üzerinde kırmızı kareli battaniyeye vuran ışık işveli işveli oynaşıyor. Kucağımdaki kitabı kapatıyor bir süre izliyorum. "Saatin sesi bütün bu atmosfere nasıl da yakışıyor" diyorum. Birinin şapır şupur yemek yemesinden, sakız çiğnemesinden, çok yüksek sesle konuşmasından, koridorda yankılanan topuk sesinden nefret eden ben nasıl oluyor da saatin sesini seviyorum diye düşünüyorum. Ama bu sesi gerçekten seviyorum, bana huzur veriyor. Belki de onun o aynı ritmle akması her şeyin yolunda olduğu hissini veriyordur, bilemiyorum. Bir süre dinliyorum. Evet bu sesi gerçekten seviyorum.<p></p><p style="text-align: justify;">Yıllar önce biriyle telefonda konuşurken, "nasıl gidiyor" dediğimde "rutin" demişti. Babamı kaybetmemizin üzerinden çok geçmemişti. Ona rutinin aslında her şeyin yolunda gittiği anlamına geldiğini söylemiştim. Demek ki kötü bir şey olmamıştı, akış aynen devam ediyordu. Hiç bu açıdan bakmadığını söyledi. "Sevdiğin biri öldü mü hiç?" dedim. "Hayır" dedi. "O zaman bu açıdan bakmaman normal" dedim. Babamın ölümünden günler önce ben de şikayet ediyordum "lanet olsun her şey aynı çok sıkıcı" diye. Sonra çok acı bir biçimde öğrendim ki rutin güzeldir, her şey yolunda demek olduğu için güzeldir. Ve ondan sonra ne zaman her şeyin aynı olduğunu düşünsem gülümseyip "çok şükür" dedim.</p><p style="text-align: justify;">Şimdi kulağımda saatin sesi ve battaniyenin üzerinde dans eden gün ışığına bakarken de aynı şeyi düşünüyorum. Bugün her şey aynı ve bu yüzden de çok güzel. Biz, kötü haberlere, felaketlere alışkın toplumların çocukları için bu böyle belki de. Bilemiyorum. </p><p style="text-align: justify;">Kalkıp kendime bir çay doldurdum. Çorba kasesi gibi bir fincandaki çaya yulaflı bisküvi batırıp yedim. Ara sıra çocukluğa dönmek lazım dedim. Eski masumiyeti ve neşeyi hatırlatsın diye çocukken ne yapıyorsak yapmak lazım arada bir. Aklıma izlediğim bir belgesel geldi. Şifa ile ilgili aynı isimli bir belgeseldi bu. Orada bir kadın "çocukken bir yerimiz yaralandığından yarayı temizleyip unutturduk" diyordu "ve o kendi kendine iyileşirdi." Şimdi öyle miydik? Şimdi hapşırsak dehşete düşüyoruz. Oysa bedenlerimiz sandığımızdan daha da güçlü, her şeyden önce hayatta kalmaya programlı ve kendi kendini iyileştirme kapasitesine sahip. Unutuyoruz işte. İnsanız.</p><p style="text-align: justify;">Sıkılmıyor musun diye soruyor bazıları. Hiç sıkılmıyorum ben. En son ne zaman sıkıldım onu bile anımsamıyorum. Benim mutlu rutinim onlara pek bir sıkıcı görünüyor sanırım. Ve bunu her nedense anlatamıyorum. Sıkıcı hayatıma güzellemeler dizdiğimi sanıyorlar. Gülümsüyorum ben de. Çünkü başka yapacak bir şey yok. </p><p style="text-align: justify;">Şimdi biraz daha o mutlu gün ışığına bakacağım. Depeche Mode'un Enjoy The Silence'ına karışan saatin sesini dinleyeceğim. Ve bu mutlu, huzurlu günün tadını çıkaracağım. </p><p style="text-align: justify;">Fotoğraf: <a href="https://www.pexels.com/tr-tr/fotograf/isik-gunesli-gunes-isigi-bardak-4915532/" target="_blank">Pexels</a></p>Aydan Atlayan Kedihttp://www.blogger.com/profile/08125523563834919997noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-1941934595780705435.post-27742116774490769212021-01-07T13:09:00.002+03:002021-01-07T13:12:17.994+03:00Derviş gibi<p style="text-align: justify;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEimxHfr0D_vHC5q5vKqhooyvPUywaP_pPu1js4elexvv_VytN_RqmefWnvIGag6DXvs3DqdlSpLwVj2Q3yX6oprHz64RSM9jdOdX8ba_tHaWKtdEdoe6MeBAvoWdof3D6NOuF_JNyaeL2yp/s2048/pexels-ryan-miguel-capili-3993247.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1365" data-original-width="2048" height="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEimxHfr0D_vHC5q5vKqhooyvPUywaP_pPu1js4elexvv_VytN_RqmefWnvIGag6DXvs3DqdlSpLwVj2Q3yX6oprHz64RSM9jdOdX8ba_tHaWKtdEdoe6MeBAvoWdof3D6NOuF_JNyaeL2yp/w400-h266/pexels-ryan-miguel-capili-3993247.jpg" width="400" /></a></div><br />Bu çok bir zor bir süreç ve bence herkesi değiştirdi. Öyle ya her an hastalanabileceğini ve belki de ölebileceğini bilmek kimi değiştirmez ki? İnsanların çoğunun hayatı ve yaşamın amacını, anlamını sorguladığını sanıyorum. Eğer sorgulamamış olan varsa onu da alnından öpüyorum. Zira o ki hayatın akışının üzerinden kayıp gitmesine izin veren, her ne olursa olsun aslanlar gibi yoluna devam edendir. Ben o aslanlardan biri olamadım maalesef. Sorularının sonunda bir şey buldun mu bari paylaş hele de biz de bilelim diyen olursa karman çorman bir araba laf ederim ki sonunda ne o bir şey anlar ne de ben. En iyisi herkesi kendi soruları kendi anlamları ve kendi var oluş hikayesi ile bırakmak. <p></p><p style="text-align: justify;">Bir süre çilehanede çile dolduran dervişler gibi yaşadım. O sıkıntı sandığım günlerin şimdi bir armağan olduğunu düşünüyorum. Eskiden ne bulursa anlatan ben şimdi pek az konuşan, sustuğunda ve dinlediğinde daha huzurlu hisseden biri haline geldim. Öyle çok sustum ki boğazımda biriken kelimeler bir yumru haline gelip beni boğacak sandım. Bunu anladığımda bir defter ve bir kalem aldım ne bulursam yazdım. Anlamsız anlamlı içimdeki her şeyi kustum yaprakların üzerine. Alev alev yanan bir günde başımın üzerine biri bir şemsiye tutmuş gibi ferahladım. Sonra yine sustum. İyi geldi. Şimdi de çok gerekmedikçe konuşasım yok. Daha çok dinleyesim var sanki. Sessiz sandığımız pek çok şeyin bile kendine özgü bir sesi var sanki. Ben susarsam, aklımı da susturursam sanki hepsi dile gelecek. Bugüne dek anlamadıklarım aşikar olacak ve dünya kendini olduğu gibi gösterecek bana, benim görmek istediğim gibi değil. </p><p style="text-align: justify;">Çilehanemden çıkıp insanlar arasına dönünce her şey başka göründü gözüme. Saçma olan ne varsa sanki birbirine eklenip bir sistem oluşturmuş gibi geldi. İki kişinin yaşadığı sorunu dinledim ve aklım almadı neyi tartıştıklarını. İş yaptım ve bu işin neye hizmet ettiğini de anlamadım. Alışveriş çılgınlarının bu kadar eşyayı evlerinde nereye sığdırdıklarını merak ettim. Ve daha bir dolu şey. "İnsanlardan uzak daha iyiydim" dedim ama sonra "yiğitsen insanlar içinde aynı huzuru yakala da görelim seni aslan parçası "dedim kendime. Tahammülsüzdüm ve hala öyleyim. İçi dolu olmayan gürültülü sohbetlerden içim şişiyordu hala şişiyor. Kibirli miyim diyorum bazen kendime ya kibirli değilim yorgunum sadece. </p><p style="text-align: justify;">Şimdi başka bir çilehanedeyim diyorum. Arı kovanı gibi vızıldayan insan sesleriyle çevrelenmiş bir çilehanede. Kimsenin birbirini dinlemediği, bu yüzden de anlamadığı, anlamak için çaba göstermediği, hep haklı olmaktan başka bir derdi olmayan bir çilehanede... Nasıl baş edeceğimi bilmiyorum ama bunu da öğrenirim elbet diyorum. Bazen kulak tıkamayı, insanları oldukları gibi kabul etmeyi, bu kabul edişten dolayı da kimseye şaşırmamayı öğrenirim diye umuyorum. Sesler varken üzerimden kayıp giderler elbet diyorum, gürültüyü bir süre sonra duymam herhalde diyorum... O yüzlerinde huzur olan adamlara, kadınlara nasıl imreniyorum. Hep aynı "olur bunlar" gülümsemesinden söz ediyorum. Bu bir yetenek mi acaba yoksa öğrenilebilen bir şey mi? Ben bunu öğrenmek için uğraşıyorum...</p><p style="text-align: justify;">Fotoğraf: <span style="color: red;"><b>Pexels</b></span></p>Aydan Atlayan Kedihttp://www.blogger.com/profile/08125523563834919997noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-1941934595780705435.post-50934274624546099962020-12-30T14:16:00.003+03:002020-12-30T14:17:08.230+03:002021 <p style="text-align: justify;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjT4qUxw2j2-vzCQLBdzJl2Ylnt-cAQQIpUMmw20IgzE0GFrYirwB82ewwy8XGQPjyuEQ13TaWbiXVV0IEqyILlakmRoRsodyh9s4_BWh5UyMu4qCoTalWesuYZbj-RX9QP62viHOXOUfrh/s2048/pexels-matheus-bertelli-573238.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1365" data-original-width="2048" height="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjT4qUxw2j2-vzCQLBdzJl2Ylnt-cAQQIpUMmw20IgzE0GFrYirwB82ewwy8XGQPjyuEQ13TaWbiXVV0IEqyILlakmRoRsodyh9s4_BWh5UyMu4qCoTalWesuYZbj-RX9QP62viHOXOUfrh/w400-h266/pexels-matheus-bertelli-573238.jpg" width="400" /></a></div><br />Babamı kaybettikten birkaç hafta sonra işe döndüm. İşe doğru yol alırken hayatın nasıl da eskisi gibi devam ettiğine hayret ettiğimi hatırlıyorum. O acıdan sonra sandım ki benim başıma yıkılan dünya artık eskisi gibi olmayacak. Oysa her şey aynen devam ediyordu. Hayretim dış dünyadan kendime kaydı, garip olan hayatın devam edişi değil benim kendimi nasıl da dünyanın merkezi sanışımdı. <p></p><p style="text-align: justify;">Az önce artık kimse blog okumuyor yazmanın ne mantığı var diye düşünürken aklıma geldi. Hala kendimi dünyanın merkezi sanıyordum. Öyle ya ben blog okumuyorum diye kimse artık okumuyor sanıyorum. Aslında bilmiyorum belki de haklıyımdır, kimse okumuyordur. İlgi alanları çok başka yerlere kaymıştır. Kimsenin sabrı ve ilgisi yoktur ya da ne bileyim hayat işte herkesi başka bir yöne savurmuştur.</p><p style="text-align: justify;">Olsun ben yazayım aklımdakini dedim yine de. Günlük olsun. Ne zaman ne düşünmüşüm döner bakarım belki kim bilir. Ya da belki birileri okur bir kardeşlik doğar aynı duyguyu hissetmekten dolayı. Kendimizi küçücük hissettiğimiz koca dünyada belki de bir kelimenin dokunuşu şifa olur birbirimize. Bazen oluyor bana çünkü, kafamın içinde dönüp duran bir soruya, kalbimi daraltan bir sıkıntıya birinin bir cümlesi, bir kelimesi ilaç oluyor. Neden olmasın ki? </p><p style="text-align: justify;">Dünya bana bir şiddet topu gibi görünüyor. Sanki herkes birbirinin gırtlağını sıkıyormuş da herkes kötülüğe boğazına kadar batmış gibi geliyor. Bunu, dün bir dizide evsiz barksız bir adamın elinden tutup onun ve çocuklarının karnını doyuran bir başka adımı görüp de gözlerim dolduğunda fark ettim. Dünya pek o kadar kötü bir yer olmayabilir aslında dedim. Olan şu belki aslında; gözümüze sadece kötülük sokuluyor. Kimse iyi bir şeylerden söz etmiyor. Ama ben burada bunu yapmak istiyorum ki iyi olan ve iyi düşünen insanlar kabuklarına çekilip dünyaya küskün küskün bakmaktan vazgeçsinler. İyi olan kazansın istiyorum. İyi olan daha çok göz önünde olsun ve iyi olandan daha çok söz edilsin. Çünkü biliyorum ki en çok neyden konuşuluyorsa o bizi sarıp kuşatıyor. Kimse artık adalete inanmıyor kimse birbirine güvenmiyor ve kimse birinden gelecek yardımın ardından başka bir şey olmadığından emin olamıyor. Bence bunu değiştirmeliyiz. Kolay mı? Değil. Ama denemeye değmez mi? </p><p style="text-align: justify;">Nasıl ve ne yapacağımı bilmiyorum. Tek amacım güzel ve iyi şeylerden söz edebilmek. 2021 için blog planım bu. Umarım gerçek olur.</p><p style="text-align: justify;">Güzel ve sağlık dolu bir yıl olsun. İyilik ve sevgiyle dolu olsun.</p><p style="text-align: justify;"><b>Fotoğraf:</b> <a href="https://www.pexels.com/photo/astronomy-dark-dawn-dusk-573238/">pexels</a></p>Aydan Atlayan Kedihttp://www.blogger.com/profile/08125523563834919997noreply@blogger.com14tag:blogger.com,1999:blog-1941934595780705435.post-14853148418905175302020-09-08T09:19:00.003+03:002020-09-08T09:19:40.478+03:00Bitsin Artık Bu Çile...<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhKl9BNK7wrWwMOWAooenVul5VvHk0GHtE1RKPJMjqdTAUV8H1LnAelWWvWqpI49V9C9HZdYi3eFd2vXKCXYttexfZxWWy44GheBT6IjEDUcp47N_UwScoCK5SOpv4alprMz8pCecoGQi2e/s2997/1448.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1049" data-original-width="2997" height="219" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhKl9BNK7wrWwMOWAooenVul5VvHk0GHtE1RKPJMjqdTAUV8H1LnAelWWvWqpI49V9C9HZdYi3eFd2vXKCXYttexfZxWWy44GheBT6IjEDUcp47N_UwScoCK5SOpv4alprMz8pCecoGQi2e/w625-h219/1448.jpg" width="625" /></a></div><br /><p style="text-align: justify;"><br /></p><p style="text-align: justify;">Günlerin güzel olacağına inanmalıyız. Kolay mı? Hiç kolay değil. Ama bunu yapmak zorundayız.</p><p style="text-align: justify;">Eminim hepimiz son ayları zor geçirdik. Kimimiz yaşamı sorguladı, kimimiz hayata dair inancını kaybetti, kimimiz hem kendisi hem de sevdiği insanlar için çok korktu. Ben bu saydıklarımın hepsini birden yaşadım. Bazen öyle bir hale geldim ki aklımı kaybedeceğimi sandım. </p><p style="text-align: justify;">Bu sabah kendime şunu söyledim, "böyle yaşamaya alışsan iyi edersin. Çünkü görünen o ki bir süre daha böyle devam edeceksin. Tüm gün maske ile oturup zor nefes alacaksın. Sürekli ellerini yıkayacaksın. İnsanlardan uzak duracaksın. Zor mu? Evet çok zor ama yapılmalı" Aslında dert olan bunlar değil, dert olan şu ki, sürekli kaygılanmak. </p><p style="text-align: justify;">Epiktetos kontrol edemeyeceğin şeyler için endişelenmenin aptallık olduğunu söyler. Haklı da. Ama insan çok korktuğu vakit zihin mantıklı düşünme yetisini kaybediyor. Bu nedenle de korktuğu şeyler gerçek olmasın diye etrafındaki her şeyi kontrol etmeye çalışıyor. Sanki bunu yapmak mümkünmüş gibi. </p><p style="text-align: justify;">Son zamanlarda kontrol delisi olduğumu fark ettim. Aptalca davrandım elbet. Kimi nasıl kontrol edebilirim ki. Karşımda bir insan var bir eşya değil. Onu istediğim yere çekemem. O bildiğince davranır. Şöyle şeyler yaptım daha çok, sürekli gezen ve kalabalıklara girenlerle öfkelendim, saydım döktüm. Kimi tatile gitti, kimi kalabalık gruplarla gezip tozdu kimi de hiç olmadığı kadar dışarı çıktı. Onlara şu zamanların kendi keyiflerince yaşama lüksüne izin veren zamanlar olmadığını, kapacakları virüsün sadece onları değil ailelerini hatta bizi, iş arkadaşlarını da hasta edeceğini, bunun büyük bir sorumluluk olduğunu anlatmaya çalıştım. Dinlediler mi? Elbette dinlemediler. Çok dikkat ettiklerini kendilerini koruduklarını söylediler. Umarım öyle yapıyorlardır. </p><p style="text-align: justify;">Bütün bu olup bitenler içinde kendimi korumamın bir anlamı var mı diye düşünmeye başladım. Sahi var mı? Ben bu konuda aşırı hassas davranırken birinin aptallığı yüzünden hasta olabilirsem eğer onlara kızıyor olmak kontrol manyağı olduğumu mu gösterir. Kendimi kimseden akıllı sanmıyorum elbet ama insanlar nasıl bu kadar aptallar onu da anlayamıyorum.</p><p style="text-align: justify;">Neyse sonuç itibariyle şuna karar verdim, kendini olabildiğince koru, diğerlerinin kurallara uymadığını görürsen uyar ama bu kadar endişelenmeyi bırak artık. Zira virüsten hastalanmazsan zaten kaygıdan hastalanacaksın.</p><p style="text-align: justify;">Siz nasıl geçirdiniz bu süreci? Kendinizi nasıl sakinleştirdiniz? </p>Aydan Atlayan Kedihttp://www.blogger.com/profile/08125523563834919997noreply@blogger.com11tag:blogger.com,1999:blog-1941934595780705435.post-31230401041888406762019-04-09T13:23:00.001+03:002019-04-09T13:23:05.845+03:00merhaba güzel gün ışığı<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjTNk49fO0e_lAC8xF19f9mXOulHvchXINcjlTx9CTWSJ-19ZduR0N_gf7_7yC4Wf60vDjj5NeUrUIojJzdVLtAT7dm2L6WR5noyqOqB89e4P37tsfvVG7rsqt9IBZ2j1qb976EHMsrT7Rx/s1600/window-1319357_960_720.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="720" data-original-width="405" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjTNk49fO0e_lAC8xF19f9mXOulHvchXINcjlTx9CTWSJ-19ZduR0N_gf7_7yC4Wf60vDjj5NeUrUIojJzdVLtAT7dm2L6WR5noyqOqB89e4P37tsfvVG7rsqt9IBZ2j1qb976EHMsrT7Rx/s640/window-1319357_960_720.jpg" width="360" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
Bir şeyin, herhangi bir şeyin, üzerine gün ışığı düştüğü vakit seni anımsıyorum. İçime ılık bir bahar günü doluyor böyle zamanlarda, dünya aydınlanıyor, ölgün topraktan yemyeşil otlar fışkırıyor, pembe pembe çiçeklerle doluyor ağaçlar... Neden?</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
İnsan, sevgili dostum, kalbinin ortasında her daim böyle bir gün ışığı olsun istiyor. Acıyla kasılmışken yüzü onu hatırlamak ve yeniden hayata ait olmak istiyor. Umutlarını yitirmiş öylece kalakaldığı hayatın ortasında tutunduğu bir şey olsun istiyor... Ve bu yüzden, pek kıymetli dostum, saflığı yitirmemiş o ışığı tıpkı kırılgan, narin bir şeymiş gibi, her gözden uzak tutmak, kalbin ortasına ama en derinine saklamak istiyor. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Sevmek her yiğidin harcı değil kıymetlim. Zor bir uğraş. Bir kere delice bir inadın olması gerekiyor. Dünyanın tüm bu pisliğine, çamuruna rağmen sevmek vallahi herkesin harcı değil. Hiç baktın mı insanların yüzlerine. Bak lütfen. Işığını yitirip kararmış pek çok insan göreceksin. Sesindeki yumuşaklığı kaybetmiş, dilleri zehir zemberek adamlar göreceksin. Öfkeden beslenen ve o yakıcı öfke olmadan öleceklerini sanan pek çok zavallı görüp şaşıracaksın. Oysa böyle mi bizim hamurumuz? Değil. Bizi insan yapan o kocaman cüsselerimiz mi? Kesinlikle değil. O minicik ışık bizi biz yapan. Ha öyle minicik deyip de geçme ha, şefkat var onun içinde, sevgi var, merhamet var, iyilik ve güzellik var, var oğlu var anlayacağın. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Şöyle bir bakınca, yüksek bir binanın üzerine çıkıp "neyi paylaşamıyorsunuz ulan?" diye bağırmak istiyor musun sen de? Sahi neyi paylaşamıyorlar. Koca dünyayı kim kimin canına okuyacak yarışmasına çevirmenin ne manası var? "Ceplerinizi doldurdunuz pek güzel, kocaman evlerde birbirinize seslenseniz duyamayacağınız kadar kocaman evlerde yaşadınız ne ala, en güzel yemeği yediniz afiyet olsun, dünyanın görülmedik köşesini bırakmadınız gözünüz bayram etsin de bütün bunları kimlerin üzerine basıp, kimleri mahvederek yaptınız siz bana ondan haberin verin." diyesin gelmiyor mu senin de? Öleceksin bir gün güzel kardeşim. Kalbinde kapkara bir lekeyle ölüp gideceksin. Güzel ol be kardeşim, güzel yaşa, namuslu yaşa, onurlu yaşa, kırıp incitme parçalama insanların yaşamlarını o kara hırsın uğruna.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bana diyorlar ki neden sevmiyorsun insanları? Yoo ben insan seviyorum. Benim sevmediklerim başka, benim sevmediklerim insanlıktan çıkanlar. Ve sayıları oldukça fazla olduğu için insan sevmiyor gibi görünüyorum, farkındayım. Ama bunu demeden önce "insan" nedir, onu tanımlayın kendi içinizde. Düşün bakalım insan nedir? Ve bak etrafına gördüklerinden kaçı gerçekten insan?</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b><u>foto:</u></b> <b>pixabay</b></div>
Aydan Atlayan Kedihttp://www.blogger.com/profile/08125523563834919997noreply@blogger.com17tag:blogger.com,1999:blog-1941934595780705435.post-45844848933757084322019-03-08T16:14:00.003+03:002019-03-08T16:14:56.478+03:00bisküvi<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh-wd_bRAEoT3nkKhNK9_AsS0HH2hry1wUtuQU207xyxeHky8wSIHhLu2GOdypXQf81Nawu-5Jy-30-_IE_olHzNxhqEJrbgvt89zrN25dz6jMnuXcTMd6G2s-4JTQR4qIRHu3sDkJSJ93X/s1600/8.jpeg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1067" data-original-width="1600" height="425" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh-wd_bRAEoT3nkKhNK9_AsS0HH2hry1wUtuQU207xyxeHky8wSIHhLu2GOdypXQf81Nawu-5Jy-30-_IE_olHzNxhqEJrbgvt89zrN25dz6jMnuXcTMd6G2s-4JTQR4qIRHu3sDkJSJ93X/s640/8.jpeg" width="640" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
Bir reklam var sinir oluyorum görünce. Kızın biri bir bisküvi yiyor o sırada bir arkadaşı yaklaşıyor ve neredeyse yalvarırcasına ona da bir tane vermesini rica ediyor ama kızımız kırk dereden su getiriyor, allem ediyor kallem ediyor ve bir tane bile koklatmıyor karşısındakine. Ne bu şimdi? Bisküviler bizi insanlıktan çıkaracak kadar güzel mesajı mı almalıyız bu reklamdan?</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bana ne kadar tepkiselsin, neden takılıyorsun diyorlar. Takılırım kardeşim. Reklamları kim izliyor en çok? Çocuklar. Siz en çok neden şikayet ediyorsunuz? Çocukların benmerkezci olduğundan, bencilliğinden. Doğru mu? Doğru. Benim çocuğum yok ben bu reklama takılıp gıcık oluyorsam ve siz olmuyorsanız sorun bende değil sizdedir. Bir çocuğun büyürken minicik birşeyden etkilenebilme kapasitesinin farkında değilseniz benim yapabileceğim birşey yok zaten. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Biz çocukken tüm ailede çocuklara şu öğretilirdi; elinde iki elma varsa en büyük ve en parlak olanını karşındakine ver. Çünkü bu önce ben değil önce sen demeyi gerektiren bir davranıştı. Bırak elindekini paylaşma demeyi elindekinin en iyisini ona ver diyorlardı kısaca. Çocuksun sonuçta, içinden o koca kırmızı elmaya bir ısırık atmak geçiyordu geçmez mi ama yapmıyor, yapamıyordun işte. Çünkü biliyordun ki o elmadan alacağın ısırıktan çok daha güzeldi karşındakinin mutlu yüzü. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ama devir değişti elbet. Büyük elmayı karşındakine verirsen sana ya salak der ya da elmanın zehirli olup olmadığı konusunda içinde bir kuşku uyanır öyle mi? Çakallığın zekayla ilişkilendirildiği, iyi olmanın ise budalalıkla eşdeğer görüldüğü bir zamanda şu söylediklerimin ne anlamı var değil mi? </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Aslına bakarsan artık böyle toplumsal meselelere takılmayayım, kitabımı okuyayım, resmimi yapayım arada ağaç, kuş, bulut izlerim, insanlar üzerine de kafa patlatmam diyordum demesine de içimde bu konulara takılıp kalan ve inanlır gibi değil ama hala insanlığın dünyanın iyiye gideceğine inanan tuhaf bir parça var. Söküp atılmıyor ki kahrolası, neylersin?</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<u><b>Fotoğraf: </b></u><span style="color: red;">Pexels</span></div>
Aydan Atlayan Kedihttp://www.blogger.com/profile/08125523563834919997noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-1941934595780705435.post-47866776825725835782019-03-01T15:17:00.001+03:002019-03-01T15:20:02.496+03:00tomurcuk<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhKMf2Hs3j6g-tIT937AVLkfprilnoqhrLLcnbkOf-07ESsHOrgBTzuOgPXVq_8hJVk6OuIpADxOejukwc0pDpUyuh0O4nCp74i09LWTRTU5tTVHkAw5LlmEMS_xJuJwtmv4UccPRKtMQNp/s1600/nature-branch-blossom-plant-fruit-flower-752885-pxhere.com.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1200" data-original-width="1600" height="480" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhKMf2Hs3j6g-tIT937AVLkfprilnoqhrLLcnbkOf-07ESsHOrgBTzuOgPXVq_8hJVk6OuIpADxOejukwc0pDpUyuh0O4nCp74i09LWTRTU5tTVHkAw5LlmEMS_xJuJwtmv4UccPRKtMQNp/s640/nature-branch-blossom-plant-fruit-flower-752885-pxhere.com.jpg" width="640" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
Bunu hep yaptım ve sanırım yapmaya da devam edeceğim. Baharın ilk gününü bir başlangıç günü olarak belirlemekten söz ediyorum. Yeni bir yıla başlarken alınan kararlardan vazgeçen ben bundan bir türlü vazgeçemiyorum. Çünkü öyle hissediyorum ki nasıl ağaçlar tomurcuğa duruyorsa içimizde de hayat öyle minik minik tomurcuklanıyor. Böyle düşünmeyi seviyorum çünkü "ben artık değişmem" "böyle gelmiş böyle gider" "benden artık ne köy olur ne kasaba" "yaşım kaç oldu artık ne değişebilir ki?" gibi umut kırıcı cümlelerin üzerine kalınca bir çizgi çekiyor. Böyle düşünmeyi seviyorum çünkü bu gerçekten heyecan verici. Böyle düşünmeyi seviyorum çünkü her yıl yeniden başlamak, düşmüş hissediyorsak ayağa kalkmak için kendimize yarattığımız bir fırsat bu. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Kış haliyle depresif bir mevsim. Yapraksız ağaçlar, kirli gri bir hava, kapalı kapılar ve pencereler. Deli gibi akıp insanı serseme çeviren bir hayat da cabası. İnsan nedense bu mevsimde olumsuzluğa pek bir meyilli. Ama bahar öyle mi ya? Dün mesela pembe pembe çiçeğe durmuş bir ağaç gördüm. "Oh" dedim "sonunda." Doğanın bir parçasıyız ne de olsa o çiçeğe durmuşsa benim ruhumda durur. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Önce güzel bir temizlikle başlarım ben bahara mesela. Öyle kapı baca silmekten söz etmiyorum. Elbete o da var ama asıl söz ettiğim gereksiz olan şeylerden kurtulmak. Hani bize ağırlık veren hayatı daha sıkıcı hale getiren eşya, düşünce, insan artık ne varsa. Çünkü nasıl kışlık kazakları, paltoları bir kenara atıyor ve daha hafif giysiler giyiyorsak aynını ruhumuza da yapmak gerektiğine inanıyorum. Sonra yeni planlar yapıyorum. Listeler hazırlıyorum ilk okunacak kitaplar, öncelikle izlenecek filmler falan filan gibi. Bunları yapmak bile iyi geliyor. Kim sevmez içinde tomurcuklanan hayatı seyretmeyi ya da kim heyecan duymaz bundan.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bu bahar her bahar olduğu gibi bana iyi gelsin istiyorum. Ama hepimize iyi gelmesini daha da çok diliyorum. Şu koca dünyanın minik bir parçası olan ben'in hepimiz iyi olmadan zinhar iyi olamayacağını biliyorum.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
Aydan Atlayan Kedihttp://www.blogger.com/profile/08125523563834919997noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-1941934595780705435.post-76095485191600903872019-02-01T10:20:00.001+03:002019-02-01T10:26:13.700+03:00maya<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhfjWEbyjxxQ7SmRqQEJvALDGjX7WmmZUEey3eJXm297QGhl2eqsMfLD7JlIrE7PfjvUmlmLIG63cqlnSH2AsmlchdPYlyu3oQzxQUm-sg5aKrYVwBxj92ZBFuctN9Bd1P5IlV5reIpcQ7g/s1600/1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="360" data-original-width="660" height="348" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhfjWEbyjxxQ7SmRqQEJvALDGjX7WmmZUEey3eJXm297QGhl2eqsMfLD7JlIrE7PfjvUmlmLIG63cqlnSH2AsmlchdPYlyu3oQzxQUm-sg5aKrYVwBxj92ZBFuctN9Bd1P5IlV5reIpcQ7g/s640/1.jpg" width="640" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
Sabahları, daha hava karanlıkken uyanmak, ruh halimi hiç de iyi etkilemiyor. Söylenerek kalkıyor ve uzun bir süre kendime gelemiyorum. Ama o boş sokağa çıkıp, aydınlanmaya yüz tutmuş, kurşuni bulutlarla kaplı gökyüzü ile yüz yüze gelince içimde birşey değişiyor sanki. Dolmuş beklerken derin derin nefes alıyorum. Her sabah önümden iri vücudunu o bisiklet üzerinde nasıl dengede tuttuğuna şaştığım adam geçiyor, sonra hafif adımlarla koşan lacivert eşofmanlı başka bir adam, ekmek almış dönerken avucunun içine sakladığı sigarayı sanki çok gizli bir iş yapıyormuş gibi içen bir deri bir kemik kadın, mahallenin çok ama çok yaşlı, bol tüylü, canından bezmiş köpeği... Aralarından birini görmesem endişeye kapılıyorum başlarına birşey mi geldi diye. Bu çok tuhaf birşey. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Her sabah dolmuşta aynı kadınlarla karşılaşıyorum. Birbirimize 'günaydın' diyor bazen kısa sohbetler ediyoruz. Birinin adını biliyorum ama diğerininki konusunda bir fikrim yok. Onlar da muhtemelen benim adımı bilmiyorlar. Uyuyakaldığım ve dolmuşu kaçırdığım günün ertesi günü yine onlarla dolmuşta karşılaşıyoruz. Bana dün nerede olduğumu ve beni merak ettiklerini söylüyorlar. Nedense şaşırıyorum. Kendi rutinimin parçası olan biri ortada görünmediğinde endişelenen bir tek ben değilmişim demek diye düşünüyorum. Kadınlardan biri "hergün görüyoruz ya birbirimizi, o yüzden insan merak ediyor" diyor. Başımı sallıyorum. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Sürekli bencillikten, herkesin kendi bacağından asılmasından, kimsenin birbirini umursamamasından söz edilen bir toplumda kıyıda köşede kalmış bir "başkasını gözetme" duygusu hala mevcut demek. Bu, insanlığın kötü gidişine bakıp bakıp hayıflanan benim gibi insanlar için güzel ve umutlu birşey. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bütün bunları düşünürken, aklımı bu kötü gidişe odakladığım için mi sürekli kötü şeyleri gördüğümü yoksa aslında güzel olan şeyler az olduğu için mi böyle olduğunu tartıyorum. Bütün kalbimle birincisi olduğunu umut ediyorum. Ve dolmuşta o sıska bacaklı, çok ama çok yaşlı adam ayakta dururken hemen önünde oturan ergen kıza bağırmamak için kendimi zor tutmamı, elindeki peçeteyi yemyeşil çimlerin üzerine kayıtsızca atan kadının saçını başını yolmamak için sıktığım dişlerimi, koridorda duran kadınları omuzlarından iterek geçen ve onları korkutan adamın sakalına yapışma isteğimi hatırlamak yerine yorgunluktan ıslak banka oturmak zorunda kalan yaşlı kadının koluna girerek bina içinde sıcak bir yere götüren o güzel kalpli adamı, şuursuzun birinin yere attığı ekmek parçalarını toplayıp kimse basmasın, kuşlar yesin diye duvarın üzerine özenle dizen o kadını, yolda bulduğu paranın sahibini arayan o insanları, yağmurlu havada dükkanının önünde titreyererek gelen o köpeği battaniyeye saran esnafı hatırlamak istiyorum. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ben yeniden insanoğluna dair umudum olsun istiyorum. Tıpkı kötülük gibi iyiliğin de bulaşıcı olduğuna, gözümüzü kulağımızı bütün bu güzel kalplere açık tutmamız gerektiğine, şahit olduklarımızı herkese anlatmamız gerektiğine inanıyorum. Belki böylece mayamızda, hamurumuzda olan o tertemiz özü yeniden yakalayabiliriz.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<u><b>Fotoğraf:</b></u><a href="http://www.gunhaber.com.tr/haber/Sogukta-usuyen-kopegi-battaniye-ile-isittilar/415961"><b> </b>günhaber</a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
Aydan Atlayan Kedihttp://www.blogger.com/profile/08125523563834919997noreply@blogger.com19tag:blogger.com,1999:blog-1941934595780705435.post-41586994646331477322019-01-08T16:40:00.001+03:002019-01-08T16:44:39.121+03:00insanlar hep insanlar...<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiDPzEvTgaelv3XZKKS7lxEkkjdA5oltB5TWNNGHsx9gNJE8jRUAlcYM1JzINhAMSmyJjIV6L8UF1lrREevcCfp3ZZ2OQlnvpDaMLJ_ZWH09hWFLPoYu-LrLfvHLsg06PsNAjFm7LidF_l4/s1600/21-surreal-painting-by-paul-david.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="414" data-original-width="660" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiDPzEvTgaelv3XZKKS7lxEkkjdA5oltB5TWNNGHsx9gNJE8jRUAlcYM1JzINhAMSmyJjIV6L8UF1lrREevcCfp3ZZ2OQlnvpDaMLJ_ZWH09hWFLPoYu-LrLfvHLsg06PsNAjFm7LidF_l4/s640/21-surreal-painting-by-paul-david.jpg" width="640" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
Kurşuni bulutlarla kaplanmış bir gökyüzü altında dolmuş bekliyorum.Sabahın bu karanlık saatinde kırmızı şemsiyem olmasa; siyah montum, siyah pantolonum, siyah botlarım ve siyah saçlarımla, etraftaki karanlığın içinde tamamen görünmez olacağım. Yağmur usul usul yağıyor. Pencereleri buharlanmış dolmuş nihayet geliyor. İçerisi nem, parfüm ve sigara kokuyor. Kimse konuşmuyor, tek duyulan ses radyodan yükselen Müslüm Gürses'in sesi. Onu sesi herkesin yüzüne acıklı bir hava veriyor. Tıpkı kurbanlık koyunlara benziyoruz. Sabah sıcak yataklarından uyandırılmış ve zorla işe götürülüyoruz, daha ne olsun. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Dolmuştan iniyor ve diğer dolmuşa binmek üzere durağa doğru yürüyorum. Dolmuş gelmiş bile koşturuyorum. Binip paramı uzatıyorum. Şoförün arkasında tek başına oturan kadın yanındaki boş yere eliyle pıt pıt vurarak oturmamı işaret ediyor. Gülümseyip oturuyorum. Sonra gözlüklerinin ardından o sevimli kocaman gözlerini açarak "Tanımadın mı?" diye soruyor. Başımı hayır anlamında sallıyorum. Yüzünü daha önce hiç görmedim, eminim. İsimleri unutan hafızam şaşırtıcı bir biçimde yüzleri asla unutmaz çünkü. "Ben seni daha dolmuşa gelirken tanıdım" diyor geldiğim yönü işaret ederek. O kadar emin ki beni tanıdığına hafızam bana oyun mu oynuyor diye kendimden şüphe ediyorum. "Sen .... okulunda çalışmıyor musun?" diyor sonra. Evet beni biriyle karıştırıyor. Biliyordum. "Hayır" diyorum "karıştırdınız sanırım" Yüzüne yıllardır kendi adını yanlış biliyormuş gibi bir şaşkınlık dalga dalga yayılıyor. "Nasıl olur" diyor "sesin bile aynı" Ben ise varlığından henüz haberdar olduğum ikizimi fena halde merak ediyorum. "İnsan insana benzer" gibi birşeyler diyorum, O ise "ama nasıl olur?" diye şaşkınlıkla kendi kendine mırıldanıyor.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Paşa paşa işime gidiyor paşa paşa çalışıyor ve delicesine bir özlemle saatin 5 olmasını bekliyorum. Saat 5 olunca nemrut nemrut oturan ben bir kelebeğe dönüşüyor ve sevinçten nereye konayım bilemiyorum. Dışarda çılgın bir yağmur var. Beni iliklerime kadar ıslatmakla tehdit eden bir yağmur. Şemsiyemi açıp taksi durağına kadar koştura koştura gidiyorum. Kendimi taksinin içine atınca şoför yıllar önce ölmüş annesini görmüş gibi bakakalıyor suratıma. Acaba bu taksi değil miydi başka birinin arabasına mı atladım diye şüpheye kapılıyorum. Bu insanların yüzündeki şaşkınlık neden beni sürekli kendimden süpheye düşürüyor acaba? Adam kendine geliyor "hoşgeldiniz" diyor ve nereye gideceğimizi soruyor. Tanrı'ya şükür meşhur dalgınlığımın kurbanı olmamışım. Adresi söylüyorum. Adam benden yolu tarif etmemi istiyor çünkü bugün işteki ilk günüymüş. Şimdi anlaşıldı şaşkınlığının sebebi. Zavallıcık ne bilsin taksilere paldır küldür binen müşterilere alışık değil ki. Ona kazasız belasız bir iş hayatı diliyorum. Teşekkür ediyor ve birden acaip bir sohbetin içine giriyoruz. Sohbet etmeden araba süremeyen taksi şoförlerinden olacak belli. Oysa ben kafamdaki bir meseleyi yol boyunca çözmeyi planlıyordum. Çünkü en iyi yolculuk ederken düşünebiliyorum. Ama sohbeti güzel kendisi de saf bir sevimliliğe sahip. "Aman" diyorum "ne diye inciteyim adamı belki gün boyu arabanın içinde oturdu patladı sıkıntıdan. Hem ilk günüymüş, nemrut yolcu olup da onu işinden nefret ettirmeyeyim." Yolları pek bilmediğini söyleyen adama nerede ne var yol boyu rehberlik ediyorum. Tamam diyor hepsini kafasına yazmış. Öyle söylüyor. Havadan sudan oradan buradan konuşa konuşa yolu bitiriyoruz. Birbirimize iyi akşamlar diliyoruz. Arabadan inerken bana sevinçle gülümsüyor. İlk yolcuydum belki. Bilemiyorum.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ben insanlardan sürekli kaçmaya çalışırken neden yabancıların benimle konuşmaya çalıştığını anlamaya çalışıyorum. Sürekli gülümseyen biri olsam haklılar. Ama genelde etrafı görmeden kafasının içine bakan biriyim ya da telefona eğilmiş çatık kaşlarla birşeyler okuyan biri. Buna rağmen neden onca insan arasında bana adres ya da saat soruyorlar, kaldırımda yürürken bile yanıma gelip konuşmaya, daha da ötesi dertlerini anlatmaya çalışıyorlar. Çok ilginç bir örnek anlatayım; geçen gün işten çıkmış yürürken bir kadının yanından geçiyordum. O benden daha yavaş yürüdüğü için onu geçmek üzereydim ki dönüp bana "araban yok mu senin" dedi. Şaşkınlıkla "yoo" dedim. Onun da yokmuş. Çok uzun yol yürümüş, çünkü duraklar arası mesafe uzakmış. Şimdi neresi olduğunu hatırlamadığım bir yerde çalışıyormuş, orada çok yorulmuş zaten bir de bu yol çok fazlaymış. Ne diyeceğimi bilemediğimden "durak biraz ileride" dedim "az kaldı." Sonra hızlandım duraktaki dolmuşa yetiştim. Arkama baktım ama gözden kaybolmuştu. Nereye gittiğini anlayamadım. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
O söz doğru galiba; neden kaçarsak o daha çok üzerimize geliyor. Ben insanlardan sıtkı sıyrılmış biri olarak yalnız ve sessiz kendi kendime kalmaya çalıştıkça bütün bu insanlar nereden nasıl gelip beni buluyorlar bilemiyorum. Ama bu insanları seviyorum galiba. Benim kaçtıklarım onlar değil. Belki de bu insanlar dünya üzerinde sadece hoşlanmadığım o insan türünün var olmadığının kanıtı olarak bir yerlerden çıkıp geliyorlardır. Bu bir nimet. Zira içimde bu hisle yaşamaktan hiç hoşlanmıyorum. Onları kızmadan, öfkelenmeden, oldukları gibi ayırdetmeden sevmek istiyorum. Ben galiba aslında insanın temelde iyi olduğuna inandığım zamanları özlüyorum. Bu inancımı sarsan tüm olayları ve insanları, haberlerde gördüklerimi unutmak istiyorum. Öyle...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<u><b>Resim</b></u>: <span style="color: red;">Paul David</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
Aydan Atlayan Kedihttp://www.blogger.com/profile/08125523563834919997noreply@blogger.com17tag:blogger.com,1999:blog-1941934595780705435.post-52580230493578848302019-01-02T13:21:00.002+03:002019-01-02T13:27:31.603+03:00bulutlar, ağaçlar ve gören gözlere dair...<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjInUb0Id46oNMrdxJ3GkjjkrfV5385pH52BedqixJYiR-wWVTyHJQMg80WYY6byLYzUS6sMvs8zzI60YouQazg1TAIkxT7moME6ojniXkPsuHzm4ng2-2a0vkBjMMgnntXcGF_Qy7DhdxO/s1600/7.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1240" data-original-width="1600" height="496" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjInUb0Id46oNMrdxJ3GkjjkrfV5385pH52BedqixJYiR-wWVTyHJQMg80WYY6byLYzUS6sMvs8zzI60YouQazg1TAIkxT7moME6ojniXkPsuHzm4ng2-2a0vkBjMMgnntXcGF_Qy7DhdxO/s640/7.jpg" width="640" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
Eskiden yeni yıl kararları alırdım. Bilindik şeyler, yok sigarayı azaltayım, hergün yürüyüş yapayım falan filan gibi alındığında mutlu eden ama iş uygulamaya gelince hiç de öyle olmadığı görülen kararlardan söz ediyorum. Bir süredir karar marar almayacağım diye bir kararım var. (Yine de karar almışım ya pes) Çünkü şunu farkettim benim beynim "yapılacakları bir kenara yaz, sonra disiplinli bir şekilde uygula ve sonuç al" şeklinde çalışmıyor. O kararlar, her daim hatta uyurken bile, arka planda benden habersiz çalışıyor, kendi kendini dokuyor ilmek ilmek ve hayata geçiyor. Disipline zorlamaya karşı duran benim gibi insanların çoğununki de böyle çalışıyordur sanıyorum.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Her neyse beynimin arka planında neler döndüğünü bir yana bırakalım da bu yıl neler yaptığıma bakalım. Bu yıl hiç planlamadan resim yapmaya başladım. Sulu boya. (Belki birgün buraya da birkaç resim koyarım. Ama şimdi değil çünkü henüz istediğim düzeye gelemedim.) Planlamadan diyorum ama aslında aklımın bir köşesinde birşeyler üretme fikri her daim vardı. Birgün bir arkadaşım, ona kendimi pek iyi hissetmediğimi söylediğimde şöyle dedi, "Eskiden birşeyler çiziyordun. Neden bıraktın ki? Belki yeniden başlasan sana iyi gelir." Ertesi gün gittim suluboya, kağıt, fırça falan aldım. Suluboya hakkında en ufak bir fikrim olmadan ve neden suluboya yapmak istediğimi bilmeden. Bugün hala düşünüyorum neden bu boyayı tercih ettiğimi. Resim öğretmeni bir arkadaşım "neden sulu boya ile başladın, o en zorudur" deyince "zoru sevdiğimden mi?" diye düşündüm ama hiç değil zira zor şeyler beni usandırır. Ama bundan usanmadım. Bu da beni hayrete düşüren bir başka nokta aslında. Annemin deyimi ile tam bir maymun iştahlı olan ben kendimdeki bu istikrara şaşırmaktan alamıyorum kendimi. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Resmin bana kattığı en güzel şey yarı kör olan gözlerimi açmış olması diye düşünüyorum. Nasıl olduğunu anlatayım; gökyüzünü boyamaya çalışıyordum. Pembe bulutlu, insana huzur veren bir gökyüzü istiyordum. Ve o an şunu fark ettim, bulutlara bakmışım ama aslında onları görmemişim. Gece nasıl görünürler, günün hangi saatinde güneş neredeyken nasıl bir renk alırlar, gölgeleri ne zaman toprağın üzerine düşer hiç ama hiç dikkat etmemişim. Bir de ağaçlar var elbette. Renkleri nasıl değişiyor, her mevsim yeşil kalanlar, kışın yaprak dökenler hangileri, hangi ağacın gövdesi hangi renk, boyları ne uzunlukta, dalların kalınlıkları nasıl hepsinden bihabermişim. İnsan hep tepesinde duran gökyüzüne, hergün önünden geçtiği ağaçlara, yaprakların dokusuna, güneş ışıklarının bulutların ardından süzülüşüne, dolunaya, çiçeklerin rengine sadece bakıyor galiba çoğu zaman. Görmeden sadece bakıyor, "zaten orada duruyorlar" mantığıyla hiç dikkat etmiyor. Ne yazık. Ne büyük kayıp. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Resimlerim nasıl bilmiyorum ama dünyayı böyle bir gözle görmek bana iyi geldi. Uzun uzun gökyüzüne bakmak, zarifçe dans eder gibi kayan bulutlardan gözlerini alamamak, yapraklarını gün be gün döken dallara dikkat kesilmek, hergün önünden geçtiğin ağacı selamlamak ve bazen ululuğu karşısında kendini minicik hissettiğin çınar karşısında saygıyla eğilmek bana gerçekten iyi geldi. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Sanat bu yüzden belki de ruhumuza ışık saçıyor. Güzelliğiyle büyülendiğin bir tablo, birden bir yerlerden çıkıveren ve içini ısıtan bir şarkı, akla ziyan ayrıntılarla donatılmış bir heykel, bir mimari şaheseri, her gözünü açıp kapadığında gözlerinin önünde beliren sahneleriyle izledikten sonra aklını alamadığın bir film, kahramanlarını arkadaşların sandığın bir roman ve daha pek çok şey. Bu yüzden hangi dalı olursa olsun insan sanatın bir dalı ile ilgilenmeli bence. Daha güzel yaşamak için, kör, sağır, dilsiz yaşamamak için, içinin ısınması, ruhunun parıldaması için mutlaka ilgilenmeli. Eğer içimizde Tanrı'dan bir ışık varsa onu parlatan tek şey bu çünkü.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<u><b>Resim:</b></u> <b><span style="font-size: small;"><span style="background-color: #eff3f8; color: #333333; display: inline; float: none; font-family: "open sans" , sans-serif; font-style: normal; letter-spacing: normal; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: nowrap; word-spacing: 0px;">Jean Alphonse Roehn</span></span></b></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
Aydan Atlayan Kedihttp://www.blogger.com/profile/08125523563834919997noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-1941934595780705435.post-26098359931552992482018-07-27T15:16:00.002+03:002018-07-27T15:18:32.578+03:00sırf merhaba demek için...<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgGsv7dRyt-rJxdhetyu13H1KtHeyuwopjt_G_PtSVZ0clXD5T_EkxgFeh28qi8oaT7ezDyqfSvVGuMyeLZgi2I9ssIWuixkJpGkXSFwj5A_R7CpKJQmFNLjpa65NN3cuhOphRjdXWe1Hhz/s1600/1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="315" data-original-width="851" height="233" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgGsv7dRyt-rJxdhetyu13H1KtHeyuwopjt_G_PtSVZ0clXD5T_EkxgFeh28qi8oaT7ezDyqfSvVGuMyeLZgi2I9ssIWuixkJpGkXSFwj5A_R7CpKJQmFNLjpa65NN3cuhOphRjdXWe1Hhz/s640/1.jpg" width="640" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
Son zamanlarda hayatımın uzunca bir bölümünü nehrin içinde sürüklenerek geçirdim. Doğru olmayan insanlarla doğru olmayan sohbetlerin içine yuvarlandım ve gömüldükçe gömüldüm. Çok rahatsız edici sözler duymakla kalmayıp o sözlerin ağzımdan çıkmasına izin verdim. Tembelleştim mesela. Uğraştığım ve sevdiğim ne varsa bir kenara ittim.Boş ve anlamsız bir dünyada nefes alabileceğim yanılgısına kapıldım.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ve dün akşam düşünürken bütün bunlardan yorulduğumu, bıktığımı ve daha fazla böyle devam edemeyeceğimi fark ettim. Hayatım çok kalabalıkmış gibi gelmeye başladı mesela. Çok fazla insan, çok fazla eşya, çok fazla sözcük... Bunların içinde kendimi kaybolmuş gibi hissetmeye başladım. Sanki her şey üzerime düşmüş de ben altında kalıp boğulmak üzereymişim gibi. Ama son anda sanki yardım ister gibi havaya kalkmış elimi gördüm. "Ben ne kadar gömülmüş olsam da bunların içine, hala umut var" dedim. "Kendimi çekip alabilirim, hala kendimi kurtarıp yine eski ben olabilirim."</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Üzüntü verici bir durum gibi gelse de başlarda şu an öyle düşünmüyorum. Bazı şeylerin yaşanması gerekiyor sanırım. Yaşanmalı ki ne istemediğini, kendi hamurunun neye uygun olmadığını daha rahat görebilesin. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Tüm bu süre ağır ama öğretici bir deneyimdi. Kafamın içinde sallantıda olan düşüncelerin ayaklarının altına kağıt sıkıştırdım mesela. Artık sapasağlam duruyorlar. Zihnimin patlamış ampullerini değiştirdim ki her şey daha net. Unuttuğum fikirlerin, dileklerin tozlarını bir güzel aldım yepyeni oldular. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Tüm bunları yaparken çok sevdiğim ama uzun zamandır yapmadığım bir şeyin varlığını hatırladım; yazmanın. Üzerine ölü toprağı serpilmiş kelimeler kıpırdamaya başladılar, bazıları sevinçten yerinde duramaz oldu. Zihnimin kıvrımlarını gıdıklayıp beni kıkırdatan yaramazlar yeniden ortaya çıktılar.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
İşte tüm bunlar yüzünden yazıyorum bu yazıyı. Sırf tekrar merhaba demek için. Kelimeleri nasıl özlediğimi söylemek için hatta. Daha da önemlisi eski beni tekrar bulmanın sevincini paylaşmak için...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
fotoğraf: <a href="https://www.sleekcover.com/smile/happy-person-silhouette-facebook-cover">şuradan</a></div>
Aydan Atlayan Kedihttp://www.blogger.com/profile/08125523563834919997noreply@blogger.com9tag:blogger.com,1999:blog-1941934595780705435.post-67762200408172668362018-01-30T20:41:00.000+03:002018-01-30T20:49:28.292+03:00yerli filmlerden neler öğrenebiliriz- 1<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjCWmRH5S7eH2mY8xjpsIrkRPC09jPqFmU7IlTMqsdwa16sucmiOAhcIUWTfFIAtbROY2RvxPko2bOajJ6p9kb4KYyXJXk3UfzHBToflX6a-DP6hBSTfTjRkebiw_8Tk5T4NGmqto9Rrwn_/s1600/8.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="632" data-original-width="640" height="395" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjCWmRH5S7eH2mY8xjpsIrkRPC09jPqFmU7IlTMqsdwa16sucmiOAhcIUWTfFIAtbROY2RvxPko2bOajJ6p9kb4KYyXJXk3UfzHBToflX6a-DP6hBSTfTjRkebiw_8Tk5T4NGmqto9Rrwn_/s400/8.jpg" width="400" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
Anneannemin evinin altı mahzendi. Üzeri tahtalarla kapatılmıştı ve tam ortasında o mahzene inebileceğiniz bir kapak vardı. Kış aylarındaysak eğer o kapağı açtığımızda misler gibi portakal kokusu gelirdi. Anneannem mahzenin tabanına talaş serer üzerine portakalları dizer, bir çeşit kiler olarak kullanırdı ama orası biz çocuklar için dünyanın en gizemli yeriydi. Çünkü orada biz doğmadan ölen dedemizin hazinesinin gömülü olduğuna inanırdık. Anneannem buna gülse de o hazinenin orada olduğundan kesinlikle emindik. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Oturup kendi aramızda konuşuyorduk. Oraya inmeli ve o hazineyi çıkarmalı, ailelerimize bulduğumuz altınlar, elmaslar, zümrütler ve daha neler neleri göstermeli, herkesi mutluluktan çılgına çevirmeliydik. Ama bir sorunumuz vardı, oraya kim inecek, dahası kim o karanlığın içinde uzun süre kalıp hazineyi bulana kadar kazacaktı? Daha hiç birimiz oradan tek bir portakal alma cesaretini gösterememişken hangi babayiğit bu işe girerdi? Hepimiz geceleri uyumadan önce kurduğumuz, gündüzleri de birbirimize anlatıp durduğumuz hayallerimizle kaldık. Büyüdük ve her şey unutulup gitti. Ta ki dün annemin tahta bir sandığa koyduğu portakalların kokusunu duyana kadar da aklıma bile gelmedi bunlar.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bugün bunları düşünürken çoğumuzun zengin bir akrabadan kalacak miras ya da bir hazine bulmakla hayatlarımızın değişeceği fikrini taşıdığımızı düşündüm. Önce "eh kolaycı milletiz işte başka ne beklenir" dedim ama sonra aklıma çocukken izlediğim o filmler geldi. Hani kız çok fakirdir, zengin bir evde besleme ya da hizmetçi olarak çalışır, zengin tipler onu ezerler, aşağılarlar, kız gizli gizli ağlar. Tek istediği onlara günlerini göstermektir. Bunun da tek yolu paradan geçer. Ama zavallı öyle umutsuzdur ki hizmet ederek kazandığı para ancak karnını doyurmaktadır. Bir gün sokakta yaşlı bir adama yardım eder. Bu adam çok zengindir ama kız bunu bilmez. O iyi bir insan olduğu için yardımcı olmuştur. Sonra o zengin adam ölür. Merhum nankör değildir, gördüğü iyiliğin karşılığında malını mülkünü bizim iyi yürekli kızımıza bırakır. Kızımız önce şaşkına döner ama içinde bir yerlerde duran intikam alma arzusu onu harekete geçmeye zorlar. Kararlıdır, değişecektir ve bir zamanlar onu ezenlerden intikamını alacaktır. Avrupa'ya gider, hocalardan hanımefendilik dersi alır, görgü kurallarını, dans etmeyi, sofra adabını bir bir beller. Artık hazırdır. Kezban olan adı Süreyya ya da ona benzer bir şey olmuştur. Öyle değişmiştir ki bizim sosyete takımı onu zinhar tanıyamaz. Peşine pek çok erkek takılır, kadınlar kıskançlıktan tırnaklarını yerler. Kızımız pek memnundur. Erkekleri süründürür, kadınlara ise kibarlığını bozmadan laf sokar. Yüzünde memnun mesut bir gülümseme ile dolaşır durur. Ve film akar gider.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Böyle ne çok film, ne çok kitap vardır. Ve bütün bunların ana fikri şudur, "Eziliyorsun ve ezilmeye devam edeceksin çünkü bit kadar maaşınla asla zengin olamayacaksın. Zengin olup hayattan, seni ezen insanlardan intikamını alman için ya bir hazine bulmalısın ya zengin bir akrabadan miras kalmalı. İntikam hissin çok yakıcı ise kötü yollara da başvurabilirsin elbet ama tavsiye edilmez zira karma diye bir şey var kötü şeyler de iyi şeyler de sana dönecektir" Evet ana fikir budur. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bu yüzden zengin akraba ya da hazine bulma hayali kuran insanlar tehlikeli değildirler bence. Belki de sadece kendilerini çok ezilmiş, pek çok şeyden mahrum bırakılmış hissediyorlar ve bunun acısını çıkarmak istiyorlardır. Kolaya kaçmak değildir dertleri. Şöyle bir etrafa baktıklarında çalışarak bunu başarmanın imkansızlığını görmüşlerdir. Ama yine de olmayacağını bile bile bu hayalleri kurarlar, kendi kendilerini eğlendirirler en azından. Asıl tehlikeli olanlar bu hayallere gülüp, karma falan dinlemeyip, "her yol mubahtır aslanım yemişim hakkını hukukunu, vicdanını merhametini" diyerek zengin olma gayretinde olanlar bence. Onlara dikkat edilmeli. Zira sayılarında artış görülmekte.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Fotoğraf: <a href="https://www.pinterest.com/pin/360217670174294477/">Şuradan</a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
Aydan Atlayan Kedihttp://www.blogger.com/profile/08125523563834919997noreply@blogger.com11tag:blogger.com,1999:blog-1941934595780705435.post-76892375456498076472018-01-16T11:16:00.001+03:002018-01-16T11:16:47.820+03:00çöl<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg2qeEiOm0KrwFPtxjrdrZQdv8RS5upwubFcL65_5F-iVK__0dNSUX4sCFIMeHzkLfGv34WzfUKOO9e-3OWcJsQxNCjglAZX39oIphmBAMr3vwEMUM4g0yvuJhn-4eTQxPVLJcz--q3IF11/s1600/cute-kids-with-cats-10.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="698" data-original-width="750" height="297" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg2qeEiOm0KrwFPtxjrdrZQdv8RS5upwubFcL65_5F-iVK__0dNSUX4sCFIMeHzkLfGv34WzfUKOO9e-3OWcJsQxNCjglAZX39oIphmBAMr3vwEMUM4g0yvuJhn-4eTQxPVLJcz--q3IF11/s320/cute-kids-with-cats-10.jpg" width="320" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
Bir yerlerde okumuştum, her kahraman hayatının bir bölümünde çöle düşermiş. Ve iki seçeneği olurmuş; ya o çölden bambaşka biri olarak çıkarmış ya da asla çıkamazmış. Her birimiz kendi hayatlarımızın kahramanı olduğumuza göre bir zaman gelip çölün ortasında bulabiliriz kendimizi. Yaratıcılığımızın, zekamızın köreldiğini, bizi besleyecek her şeyden mahrum olduğumuzu hissedebilir, tüm dünyanın uçsuz bucaksız ve aman vermez kum yığınlarından oluştuğunu sanabiliriz. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Kahraman lafının kendisi bile yeter aslında toparlanmaya. Küçük bir hayatın küçük bir kahramanı olsan da sonuçta bir kahramansındır. Ve aslında kahraman olmak öyle çok da zor değildir. Bunun en basit örneğini her akşam izlediğimiz cehennemi haberlerin içine serpiştirilmiş insanın içini ısıtan, gözlerini yaşartan haberlerde görebiliriz. Engelli aracında giderken kucağındaki içi sebze dolu poşeti düşüren bir adama yardım eden motosikletli genç adam bir kahramandır mesela. Bir kadının kalp krizi geçirdiği otobüsü doğruca hastaneye süren otobüs şoförünün kahramanlığı tartışılmazdır. Aç bilaç kaldırımda oturan çıplak ayaklı çocuklara en yakındaki mağazadan çorap alıp giydiren, bununla da yetinmeyi yarım ekmek döneri çocuğun eline tutuşturan kadın bir çoğumuzu gözyaşlarına boğar. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Hayatın çölleşmesinin sebebi, başkalarını görmeyi bırakan gözler, başkasının acısına ortak olmayı beceremeyen kalplerdir bence. Ve hayatının çölleşmesine izin vermeyen bazı kahramanlar hepimizin yüreğine kaçmış kum taneleridir. Bu yüzden de bu kahramanların daha görünür olması gerektiğine inanıyorum. Çünkü kalplerimizi kaplamış o kalın kabuğu ancak bu kum taneleri aşındırabilir.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bazıları diyor ki, "Bu çağ görünür olmak, başkaları tarafından alkışlanmak isteyenlerin çağı" Evet, olabilir. Varsayalım ki bu insanlar bu iyilikleri başkaları tarafından alkışlanmak için yapıyor olsunlar, ki ben öyle olduğuna kesinlikle inanmıyorum. Varsın böyle olsun, hiç olmamasından yeğ değil mi? Bu böyle devam edecek ve gün gelecek tüm toplumun normali olmayacak mı bu iyilik hali? İnsanlar için artık alkışın değeri kalmadığında iyilik, merhamet ve vicdan çoktan işlenmiş olmayacak mı toplumsal genlerimize? Şu da öne sürülebilir; insanlar artık bütün bunların alkış almadığını fark edince vazgeçerler. Olur Mu? Olabilir. Ama bence bu kadar umutsuz olmamak lazım. Böyle olsa bile yine de denemeye değmez mi? </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Eğer böyleyse bile, yani insanların tek arzusu alkışlanmaksa eğer, bırakalım çeksinler yaptıkları iyilikleri ve ekranlarda boy göstersinler. İlk baştaki alkışlanma arzuları belki de yaptıkları iyiliğin mutluluktan aldıkları haz yanında hiçbir şey gibi görünecek onlara. Nereden bilebiliriz ki? Her şeyi boş verelim, merhametini kaybetmiş bir dünyanın içinde yaşadığına inanan pek çok bezgin ruha verdikleri umut bile kar sayılmaz mı? Siz mesela bu haberleri gördüğünüzde dudaklarınızda mutlu bir gülümseme oluşmuyor mu, bazılarınızın gözleri dolmuyor mu? </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bence denemeye değer. Haber programları bu tür haberlere özel bir bölüm ayırmalı. Tüm o karanlık haberlerin ardından bu bölüm yayınlanmalı ki ruhlarımıza biraz umut serpilsin. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Velhasılı iki seçeneğimiz var, ya bu çölün içinde boğulacağız ya da başkalarına el uzatarak aslında kendimizi kurtaracağız. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b>Fotoğraf:</b> <a href="http://www.top13.net/cute-kids-with-their-pets/">Şuradan</a></div>
Aydan Atlayan Kedihttp://www.blogger.com/profile/08125523563834919997noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-1941934595780705435.post-67603649594217178962017-12-29T14:48:00.000+03:002017-12-29T15:04:28.297+03:00gel bakalım yeni yıl gel... otur şöyle yanıma<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgQpeSCGXYf10vxcuZRsNZVQX2WPipHiA2IdNOVevbDSdE6zFmKiJkOXQSpPB1bCO4LHrVyB1ax7cuQjbdoQRPjHkGv8g8AHfdJyMxdYGn8DMELCveryY4p3sig1p6zzGic7SzXV1CbM-EB/s1600/7.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="250" data-original-width="500" height="160" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgQpeSCGXYf10vxcuZRsNZVQX2WPipHiA2IdNOVevbDSdE6zFmKiJkOXQSpPB1bCO4LHrVyB1ax7cuQjbdoQRPjHkGv8g8AHfdJyMxdYGn8DMELCveryY4p3sig1p6zzGic7SzXV1CbM-EB/s320/7.jpg" width="320" /></a></div>
Önce şunu bir netleştirelim, senden hiçbir beklentim yok. Dilek falan da dilemiyorum. Böyle iyiyiz. Yok hayır hayır daha gelmeden seninle ilgili peşin hükümlerim yok. Bu seninle ilgili de değil zaten, tamamen benimle ilgili.<br />
<br />
Sevgili 2018,<br />
<br />
Ben her yıl, senin ağabey ve ablaların gelmeden önce, dilekler diler, sürekli "bu yıl böyle olacağım, bu yıl şunu yapacağım" gibi büyük büyük cümleler kurardım. O zamanlar kulaklarım pek iyi işitmediği için henüz gelmemiş olan o yılların, yaptığım planlar karşısında attığı kahkaları duyamazdım. Aslında 2017'nin biraz kıkırdamasını duydum sanki ama her zamanki gibi acelem vardı, üzerinde durmadım.<br />
<br />
Ama sen başkasın 2018. Sen, ilk kez program yapmadığım, dilekler dileyip durmadığım, tamamen yargısız olduğum, iyi gününü de kötü gününü de evlat gibi bağrıma basacağım bir yıl olacaksın.<br />
<br />
Biliyor musun bu ikimiz için de iyi olacak bence. Çünkü ikimiz de birbirimize tarafsız olacağız. Bir de şunu yapmak istiyorum aslında, seni ağır ağır, her gününün her dakikanın tadını çıkara çıkara yaşamak istiyorum. Bakalım...<br />
<br />
İyi olacağız 2018. Sen ve ben gerçekten birbirimizi seveceğiz.<br />
<br />
<br />Aydan Atlayan Kedihttp://www.blogger.com/profile/08125523563834919997noreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-1941934595780705435.post-36302784425415432832017-10-23T14:43:00.001+03:002017-12-29T15:09:01.755+03:00bir kedi nasıl vampire dönüşür- diş günlüğü 1<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEih4y3oZ1PYUvWzaNd7-unJl3z6DezB6ZzBf8UFcfWlT2SvEZXQ2LAdhErLzXUD1FryC11feNgQmNcJ_TMSE4yYvfm25AvqxuxmIhsEXxsB4QOSseTNexamN39vTBM_h6qkyaEw7izdEZGs/s1600/images.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="172" data-original-width="294" height="187" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEih4y3oZ1PYUvWzaNd7-unJl3z6DezB6ZzBf8UFcfWlT2SvEZXQ2LAdhErLzXUD1FryC11feNgQmNcJ_TMSE4yYvfm25AvqxuxmIhsEXxsB4QOSseTNexamN39vTBM_h6qkyaEw7izdEZGs/s320/images.jpg" width="320" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
Vızzzziiiyuvvv vizzz Vızzzziiiyuvvv diye sesler geliyordu. Zalim dişçimin diş etlerime sapladığı iğneler sayesinde acı hissetmiyordum ama bu ses sinir bozucuydu. Zalim adam usul usul beni bir vampire dönüştürmekteyken tavandaki ışıklara bakıp durdum. Başka şeyler düşünmeyi denedim ama nafile. İnsan testere filminin zavallı oyuncularından biri gibi hissederken nasıl başka bir şey düşünebilirdi ki zaten?</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Neye benzeyecektim? Yüzüm değişecek miydi? Kendimi kaderin kollarına ve zalim dişçimin merhametine bırakmaktan başka çare bulamadım. Böyle durumlarda kaderci olmak iyidir dedim ve gözlerimi kapadım. Elleri çılgın bir hızla çalışan dişçim yaptığı esprilerin arasında "acıyor mu?" "az kaldı", "biraz daha dayan" gibi teskin edici sözler ederken ona içimden cevap verip durdum. Zira kocaman açılmış ağzımla konuşmam pek de mümkün görünmüyordu. "Acısa ne olacak ayol hadi eve git biraz dinlen sonra gel mi diyeceksin", "Az kalmadı kalmasına daha bu başlangıç bunu ikimiz de biliyoruz ama neyse hadi dediğin gibi olsun", "Biraz daha mı dayanayım? Sonunu düşünen kahraman olamaz efendiii dayanacağız mecbur" şeklinde saçma sapan cevaplar.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
İki durumda saçmalıyorum ben, birincisi fena halde canım sıkıldığında, ikincisi de bir yerden kaçmak istediğim halde kaçamadığımda. Şu an, yani bu dişçi koltuğunda otururken, tam olarak ikinci durum söz konusu. Ve bu yüzden de kendi kendime içimden konuşup saçma sapan şeyler anlatıyorum.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
"Saat beş gibi geçici dişleri takarız" dedi. Sonra bir ayna uzattı. Dehşete düştüm. Çünkü tam bir vampire benziyordum. Uyuşmuş yüzüm ve vampir dişlerimle birlikte kendimi sokağa attım. Şimdi bir taksi bulmam, içine girmem ve nasıl yapacaksam adama adresi doğru bir biçimde söylemem gerekiyordu ki bu çok zordu. Şükür ki adresin içinde çok fazla s ve ş harfi yoktu, adam üçüncü söyleyişimde anladı. Zaten tepem atıktı şu adamı bu dişlerle güzelce ısırsam mı diye düşündüm. Ama garibanın ne suçu vardı ben bile ne dediğimden emin değilken o nasıl beni anlasın. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Eve kendimi dar attım. Annem beni görünce "vah kuzum ah yavrum dayan geçecek" türünde bir şeyler söyledi. Ah be annem sen olmasan ne yaparım canımın içi. Bir şeyler izleyeyim dedim ve ruh halime uygun olan Train to Busan filmini seçtim. Türkçe meali Zombi Treni olan bu sinir bozucu filmin nasıl bu kadar yüksek puan aldığını düşüne düşüne filmi bitirdim. Biraz 4321'i okudum ve beklediğim telefon saat 16.50'de geldi. "Geçici dişleriniz hazır, müsaitseniz gelin" Müsaitsem mi? Tanrı aşkına bu anı bekliyorum ne demek müsaitsem. Kurtarın beni vampirlikten. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Taksiye atladığım gibi gittim. Zalimliğini esprileri ardına saklamakta mahir dişçim "eveeet" diyerek kolları sıvadı ve bana yapmış oldukları en uzun dişleri taktı. Tavşan tavşan konuşmaya çabaladım. Demeye çalıştığım şöyle şeylerdi, "asıl dişler böyle mi olacak, ben bu dişlerle konuşamam, daha ne kadar bunlarla dolaşacağım, çok mu kötü görünüyorum, aman Allah'ım bu dişler çok büyük" Dişçim tatlı tatlı başını salladı büyük ihtimal de beni pek sallamadı. "Merak etme" dedi "sana çok güzel dişler yapacağız" İyi hadi bakalım dedim içimden. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Kazma dişlerimle birlikte evin yolunu tuttuk. Sonunda arkasına saklanabileceğim bir şey bulmuştum bulmasına ya bunlar da biraz fazlaydı artık canııım. İnşallah kimseyle karşılaşmam diye diye yürüdüm, taksiye atladım ve kendimi bütün hafta sonu eve kapatmaya karar verdim. Öyle de yaptım. Dünya kadar film izledim, sayfalarca kitap okudum ve sürekli aynaya baktım. Ve sonunda pazartesi geldi. Ben ve dişlerim hiç hazır değildik insanlarla karşılaşmaya ama başka da çaremiz yoktu. Düştük yollara. Ve beklediğim herşey oldu. Kimi neden fıslayarak konuşuyorsun dedi kimi dişlerini araba fırçası ile mi fırçalıyorsun kimi beni Seda Sayan'a benzetip şarkı istedi kimi de teselli etti.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Şu an heyecanla cumartesi gününün gelmesini bekliyorum. Zira bu kazma dişlerle daha ne kadar hayatımı sürdürmeyi becerebilirim hiç bir fikrim yok. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b>Resim:</b> <span style="color: red;"><b>thecliparts.com</b></span></div>
Aydan Atlayan Kedihttp://www.blogger.com/profile/08125523563834919997noreply@blogger.com12tag:blogger.com,1999:blog-1941934595780705435.post-43043724786088607962017-10-18T10:43:00.001+03:002017-12-29T15:09:56.641+03:00kedinin son üç günü..<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiCOzMtTgVR7NHO-xs-aP-1YU2sYw4QSTxWoQjqwqiQq8O9thjhi4slejPJ7hLMkNSayi7Zy4y8jsSpuomMAEI_8YBpGQWgc1ioAnFM6heV9QaHQ3jKDnKumSpaO3qlAIVZz4Ht_2eK5A1u/s1600/the-dream-colette-raker.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="780" data-original-width="900" height="276" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiCOzMtTgVR7NHO-xs-aP-1YU2sYw4QSTxWoQjqwqiQq8O9thjhi4slejPJ7hLMkNSayi7Zy4y8jsSpuomMAEI_8YBpGQWgc1ioAnFM6heV9QaHQ3jKDnKumSpaO3qlAIVZz4Ht_2eK5A1u/s320/the-dream-colette-raker.jpg" width="320" /></a></div>
Bir şeyi sürdürme konusunda hiç iyi değilim. Düzenli yazacağıma kendi kendime söz vermiştim</div>
lakin ruh halim her gün değiştiği için ve ben ne gün nasıl olacağım hakkında bir gramlık fikre sahip olmadığım için üç gündür yazmadım.<br />
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Pazar günü hiç keyfim yoktu. Öyle dolaşıp durdum. Elle tutulur bir şey yaptım mı? Hayır. Birkaç parça ütü yaptım, o sayılırsa. O da neredeyse zorla. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Pazartesi ise daha fenaydı. Rüyamda babamı gördüm. Benimle vedalaşamıyordu bir türlü. Gözleri dolu dolu baktı bana. 7 yıl önce hayata veda etmiş bir baba neden hala vedalaşamaz? O değil de ben mi vedalaşmıyorum acaba hala? Muhtemelen. Aslında bunu kabul ettiğimi sanıyordum. Ama edememişim belli ki. Uyandım sonra. Ve uyanır uyanmaz ilk duyduğum bir salaydı. Biri hayata veda etmiş. Duyamadım kim olduğunu. Ölüm fikri ile bir güne başlamış oldum böylece.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bir bardak çay aldım bir sigara yaktım ve bütün bunları kafamdan atmaya çalıştım. İnsanlar sabah uyandıkları vakit bir şey düşünüyorlar mı merak ettim yine. Kafalarında bir sorunla mı uyanıyorlar yoksa kendilerine gelmeye çalışmaktan bir şey düşünmeye fırsat bulamıyorlar mıydı acaba? Öyle biri olmak isterdim. Sabah uyanır uyanmaz kafama düşüncelerin üşüşmesi yerine sakin bir şekilde güne başlamak isterdim. Belki her şey daha farklı olurdu böylece.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Hazırlanıp çıktım. İşe geldim ve rutin işleri tamamladım. Erken bir saatte telefon çaldı. Bir arkadaşım iki ortak arkadaşımız hakkında kötü haberler verdi. Biri annesini kaybetmişti diğeri teyzesini. Anlaşılan ben bugün ölüm fikri ile burun buruna gelmekten kurtulamayacaktım. Bir başka arkadaşımı aradım, haberleri verdim. Akşam cenazeye gitmek üzere anlaştık. Ve sabahın bu saatinde gün bitsin istedim. Gidip yatağıma gireyim ve tüm dünyadan saklanayım istedim. Bunlar her zaman olabilecek şeylerdi elbette ama bugün ruhum elek gibiydi. Her şey içeriye süzülüp damla damla aşındırıyordu içimi. "Dayan" dedim kendime "geçecek..." Her şey geçer ne de olsa... Öyle ya da böyle biter...</div>
<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjElzDCD1hmuDoZqwjFNt00J00vF4EE1-sdI2z5NhAtxtkwyl0lgaDrBVd8lsMyXqfk78-Ds51nlUXkVAY873FRFo50LKyJG1cKPCU2krDGrB9OUhGHhEJ98-sn8rljXbpbnLmvW4xZ2BwH/s1600/thumbnail_IMG_3370.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1280" data-original-width="1280" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjElzDCD1hmuDoZqwjFNt00J00vF4EE1-sdI2z5NhAtxtkwyl0lgaDrBVd8lsMyXqfk78-Ds51nlUXkVAY873FRFo50LKyJG1cKPCU2krDGrB9OUhGHhEJ98-sn8rljXbpbnLmvW4xZ2BwH/s320/thumbnail_IMG_3370.jpg" width="320" /></a></div>
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Tüm gün kendimi oradan oraya sürükleyip durdum. Akşam cenazeye gittim. Her cenaze insana kendi ölülerini hatırlatıyor, aynı acı, aynı yaralar... </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Eve kendimi nasıl attım bilmiyorum. Hiç yapmadığım kadar erken bir saatte uyudum. Uyku bazen dinlenmek için değil unutmak için lazım. Ben de öyle yaptım. İyi geldi.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Salı günü sakindi. Sonbahara yaraşır ılık, huzurlu bir gündü. Sessizce oturmak ne güzel şey... Akşam Maymunlar Cehennemini izledim, filmden sonra da Paul Auster'in yeni tuğla kitabı 4321'e başladım. 1127 sayfa kitaba başlayacak denli cesur olduğum için kendimi tebrik ettim. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bugün günlerden çarşamba saat şu an 10.37. Güzel bir gün olmasını umut ediyorum...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b>Resim:</b> <span style="color: red;"><b>Colette Raker</b></span></div>
Aydan Atlayan Kedihttp://www.blogger.com/profile/08125523563834919997noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-1941934595780705435.post-77385256049777533322017-10-14T17:15:00.001+03:002017-10-14T17:20:19.762+03:00üçüncü gün; ben temizlik yaptım, kuzen aşure getirdi... gün özeti buydu.<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh_lfIZxLUmXaQVAL36Rn7gG1a-RxtGxAzwe8kf_ofsoBwrD49BaaLR35QIO_qEYYXB8S5S0W4MNVpBspkVWCtqcLdDEderHHAGgKLV3NCZJGwV26A60R1uZxlNtDJalFIvdFyGxDNhmzkp/s1600/FullSizeRender.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1600" data-original-width="1600" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh_lfIZxLUmXaQVAL36Rn7gG1a-RxtGxAzwe8kf_ofsoBwrD49BaaLR35QIO_qEYYXB8S5S0W4MNVpBspkVWCtqcLdDEderHHAGgKLV3NCZJGwV26A60R1uZxlNtDJalFIvdFyGxDNhmzkp/s400/FullSizeRender.jpg" width="400" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
Dışarıdan tak tuk sesler geliyordu gözümü açtığımda. İçimde bugünün cumartesi olmasının sevinciyle "beni neden uyandırdınız" nidası çarpıştı bir süre ama sonra sevinç galip geldi. Bugün cumartesi ve dilersem günün istediğim saatinde uyuyabilirim yine. Hatta istersem yataktan hiç çıkmadan bir su aygırı gibi debelenip durabilirim bile. Su aygırı olma hayalini bir kenara bırakıp kalktım. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Annem çay koymuş, ama kaynayıp kaynamadığına aldırmadan atmıştı kendini dışarıya. Yazın cehennem sıcakları yerini ılık sonbahar güneşine bırakınca annem yeni kimlikler ediniyor. Bahçıvan oluyor, oduncu oluyor, çiftçi oluyor. Bugün anlaşılan oduncu kimliğini giyinmiş ki bahçedeki erik ağacının gövdesine yapışmış o dal senin bu dal benim kesip duruyordu. Dallar salonun ışığını engelliyormuş, hem bu yaşlı dalları budarsa seneye çok daha güzel olurmuş ağaç, öyle dedi. Kendine zarar vermesinden ödüm kopsa da bu tür işlerin onu ne kadar mutlu ettiğine bakıp tek söz etmedim. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
"Evi temizlesem iyi olur" dedim kendi kendime. Dedim demesine de yine su aygırlığımı tuttu, hiçbir şey yapasım gelmedi. Annemin dün yaptığı mahlep kokulu poğaçalardan yedim, bir bardak çay koydum ve bir sigara yaktım. Temizlik yapsam mı yapmasam mı diye düşünüp dururken "kalk trinity" dedim. Önce kitaplardan başlarsam belki eğlenceli olur diye düşündüm. Bunca kitabın tek tek tozunu almak nasıl eğlenceli olacaksa artık. Hem üstelik ne zaman toz almaya başlasam azıcık onndan birazcık bundan okuyarak zamanı ziyan zebil ediyorum. Temizlik çoook ama çok uzun sürdü elbette. Ama sonunda her yer tertemiz oldu, ben de rahatladım. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Tüm öğleden sonra su aygırı olma hayalimi gerçekleştirdim. Bir o yana bir bu yana dönerek okudum da okudum. Elimdeki kitabı en nihayetinde bitirmeyi becerebildim. Arada sırada telefondan internete girdim. Baktım ki bağlantı geçen haftaki gibi kopup duruyor sinirlerim tepeme çıktı. Daha yeni tamir ettirdim ve aradan birkaç gün geçmeden aynı sorun. Modeme okkalı bir tekme savurasım geldi ama tuttum kendimi. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bütün bunlarla uğraşırken aklımdan salak saçma bir dolu şey geçti. Oysa temizlik yaparken ellerim çalışır kafam bir süre beni rahat bırakır hiç olmazsa demiştim ama o zevzek abuk sabuk konuşmaları ve fikirleri ile yine yapıştı yakama. Yahu dünya şu kadarcık birşeydi işte. Neyi didikleyip duruyordum ki ben. Yaşa git işte yav. Sana ne? Öff. Valla sıkıldım, bıktım hatta yıldım kendimden. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Az önce kapı çaldı Tuğba elinde koca bir kase aşure ile karşımdaydı. Gel dedim oturmadı. Daha aşure götüreceği yerler varmış. Gün böyle geçti. Su aygırlığıma geri dönmeyi planlıyorum. Belki film seyrederim, belki okurum. Hiç dışarı çıkasım yok. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Aşure fotoğrafı var ama benim temizlik fotoğrafım yok boşuna beklemeyin. Zira o evlere şenlik halimi kendimden bile saklıyorum...</div>
Aydan Atlayan Kedihttp://www.blogger.com/profile/08125523563834919997noreply@blogger.com1