Benim ailemde şöyle söylerler; "Kendin yemeyeceğin yemeği bir başkasına, kendin giymeyeceğini giysiyi bir başkasına vermek ayıptır." Çok doğru bir laftır. Ve şükürler olsun ki tüm ailem bu lafı üzerinde düşünmeden kabul etmiş ve hayatları boyunca uygulamışlardır.
Ailemin maymun iştahlı bazı üyeleri çok giysi alır. Ve bu giysilerin çoğu da bir kez bile giyilmeden dolapta bekler. Bir gün giysi kalabalığından bunaldıklarında akıllarına o giysileri ihtiyacı olanlara vermek gelir. Hepsi bir kenara ayrılır. O giysilerin içinde elbette giyilmiş, yıpranmış, sökülmüş, rengi solmuş olanlar da bulunur. Bu kez bunlar ayrılır. İçlerinde giyilebilir olanlar onarılır. Sonra hepsi toplanır temiz görünseler bile yıkanır, ütülenir ve ihtiyacı olanlara verilir.
Bunu anlatmaktan utanıyorum. Çünkü benim ailemde yapılan yardım ve iyiliklerin bir yerde sözünün edilmesi de ayıptır. Ama konuyu bir yere bağlayacağım. Şimdiye kadar tahmin etmediyseniz hemen söylüyorum, Van'a gönderilen yardım kutularından çıkan giysiler ve diğer şeyler sözünü etmek istediğim.
Mutlaka duymuşsunuzdur, kutuların içinden mini etekler, pullu dantelli payetli kıyafetler, abuk sabuk bir dolu şey çıkmış. Bir köşe yazarı bunun kışlıkları yazlıkları ayıklamaya çalışan ev kadınlarının marifeti olduğunu yazmış. Doğrudur. Böyle kadınlar var ne yazık. Hatta utanmadan sıkılmadan kirli battaniyelerini leş gibi kokakn giysilerini de yollayanlar olmuş. Şöyle bir zihnin ürünü mü bu acaba; "nasılsa hiçbir şeyleri yok herşeye razı olurlar, o kadar soğuk ki kokan bir kazağı giyer, leş gibi bir battaniyeye sarınırlar." Böyle düşünmüş olabilir mi? Bu kadar vicdansız ve aşağılık olabilirler mi sahi? Evet olurlar. Bunu daha önceki depremlerde de yaptılar çünkü. Deprem onların evlerindeki fazlalıklardan kurtulmaları için bir fırsat yarattı yine. Hayat ne acaip birileri başka birilerinin felaketini yine kendi çıkarı için kullanmayı becerebiliyor.
Yardım kolilerinden taş, bayrak ve sopa da çıkmış. Bunun üzerine yazmıyorum bile. Zira yüreklerindeki merhamet duygusunu kine ve nefrete teslim etmiş insanlar da var bu ülkede. Öyle çok genç çocuk öldü ki, o insanların acıdan akılları karıştı. Genellediler ve katillerle masumlar artık ayrılamaz hale geldi gözlerinde. Bu ülkenin doğusunda yaşayan herkesi potansiyel katil olarak görmeye başladılar. İnsanoğlunun çoğunun zihni genellemelerle çalıştığına göre bunda garipsenecek bir yan olmamalı. Bu yüzden kızsam kızamıyorum zira benim de içim yanıyor mayına basıp ölen hayatlarının baharındaki çocuklara, çocuklarını, hamile eşlerini geride bırakıp giden genç adamlara. Kimin içi yanmaz paramparça olmuş ailelere, yüreğinde ateşle dolaşan anne babalara...
Ama insan böyle durumlarda elini yüreğine koyup düşünmeli. İçindeki acıya ve kine teslim etmemeli vicdanını merhametini. Çünkü sonra sonra kendinize bile veremezsiniz bunun hesabını. Eğer bir tarafta olmaya ihtiyacınız varsa iyiliğin tarafında olun mesela. Ve şu fotoğraflara bakarak düşünün. Ve yine bu fotoğraflara bakarak inanın; iyiliğin olduğu yerde insanlar düşünür ve bu iyiliğe nankörlük edemezler. İnsan bilir ve hatırlar. Kendisine uzatılan battaniyeyi, verilen ekmeği, koluna girip onu rahat bir yatağa yatıran insanı anımsar. Bir felaket anında koca bir ülkenin kendisi ile birlikte ağladığını anımsar. Ve o an anlar ki yalnız değil. Bu ülkenin bir parçası. Herkes onun ailesi. İnanın bana nefret bitirmez kötülüğü. Kötülüğün üstesinden ancak iyilik gelir.
Fotoğraf: Vatan Gazetesi