Boş konuşuyoruz. "Herkes bir gün ölecek" diyoruz, "bu kaçınılmaz" diyoruz, "kaderimiz bu" diyoruz ya boş bomboş konuşuyoruz. Kim kabul edebiliyor ölümü? Yakınların öldüğünde sen bambaşka birine dönüşmüyor musun? İçinde birşey kopmuyor mu? Artık paralasan da kendini hayatın sonsuz olduğu yanılsamasının senin kıyına bile uğramayacağını bilmiyor musun? Bal gibi de biliyorsun.
Zaman geçiyor azıcık dindi acı sanıyorsun sonra biri ölüyor ve anlıyorsun ki dinen birşey yok. Ve anlıyorsun ki; O kül altındaki ateş her ölümde, her cenazade, yakınların kaybedenlerin ağlayışına her şahit olduğunda oradan hortlayıp yine gözlerini yakacak, boğazını tıkayacak.
Tanı ya da tanıma, yakın ol ya da olma ölmüş her insanda aynını yaşayacaksın bunların. Onlarca, yüzlerce ölüm de görsen yine de aklın almayacak bu anlamsızlığı. Neden varız da neden ölüyoruz? Ne yapıyoruz burada? Bunlar ve daha fazlası geçecek aklından. Sen ölülerin arkasından duaları değil soruları yükselteceksin göğe. Aklını kaçıracakmışsın gibi gelecek sonra. Beynin hemen önlem alacak ve seni akıp giden hayatın içine geri yollayacak. Yüzeceksin yine yüzecek yüzecek... Ta ki yine biri ölene kadar yüzeceksin. Bu kez o ölen kişi hiç konuşmadığın, yakınında bile durmadığın biri olacak. O senin varlığından bile habersiz olacak hatta. Ama yine de üzüntüden kahrolacaksın. Annesine bakıp kendi annenin ağladığını göreceksin. Yakını olan insanların bir anda beyinlerinin boşaldığını, ellerinin ayaklarının kontrolden çıktığını, bir alevin içinde yürüdüklerini sonra birden buz kestiklerini biliyor olacaksın. Her ölümde bunları hatırlamaya mahkum olduğunu, bundan asla kurtulamayacağını da öyle...
Fotoğraf: Life
ölüm...hem çok bildik hem de şaşırtan bir şey...ve çok acı verici..
YanıtlaSil...İÇİN ÖLÜM BİR YOKLUKTUR,BİR İDAM, BİR DARAĞACI,SEVDİKLERİNDEN EBEDİYYEN AYRILMAKTIR...
YanıtlaSilHayatımıza yön verip anlam katan/anlamsızlaştıran ana unsur “ona bakış açımız”dır.
Onu ne olarak görüyorsak, ne kıymet veriyorsak o ölçüde ruhumuzu, benliğimizi kaplayacaktır, hayat/ dünya ile birleşip eriyeceğizdir. Bu iyi bir şey gibi görünse de öyle değil bence, çünkü hepimizin bildiği gibi hayat her zaman bizim istediğimiz tarzda yol almıyor. Öyle zamanlarda istediğini elde edememiş huysuz bir bebek gibi bağırıp çağırmak, kırıp dökmek, hırslanıp başa dönerek kısır döngüyü devam ettirmek ya da sessizce bir köşede ağlamaktır yapabildiğimiz.
Sevgilimizden ayrılsak, kolumuz kesilse, gözümüz kör olsa, eşimiz ölse aniden, çocuğumuzun kanser olduğunu öğrensek bir anda…..
İşte en büyüğünden en küçüğüne her negatif şey, zehir eder bize hayatı. Hayat lay lay lom giderken, tepetaklak olma ihtimali her bir insan için aynı ihtimal oranına sahiptir. Yani aynı zehir zemberek olma ihtimaline. Bazen göz göre göre, bazen bir anda.
Ve bedenimizin sınırları içinde, dünyanın tel örgüleri içinde hapsedilmiş olduğumuzu nerdeyse hepimiz en azından bir kere yaşarız. Çaresizliğimizi anlarız. Bir çiçeği istediğimiz gibi tüm bir baharı da isteriz. Ama çaresizliğimizi anlarız.
Oysa hayatın/dünyanın “sınırlarımızı aşmak” için olduğunu, yeme-içme, giyinme, üreme,sosyalleşme vd. faaliyetlerin bu sınırsızlaşmak yolunda destekçiler ve yardımcı yollar olduğunu bilerek, hayata “aşkınlaşmak aracı” olarak bakmak da mümkün. Ben bu bakış açısını tercih ediyorum: aklıma,kalbime hitap ediyor hayat ve dünya; üzerindeki herşeyle beraber.
Bakıyorum, görmeye, anlamaya, bilmeye çalışıyorum.Kılavuzlar,rehberler, haritalar,dürbünler arıyorum,buluyorum. Benden önce açılmış yollara uğruyorum, o yolların sonundaki zirveleri gözetliyorum, hayatın ve başka bir hayatın izini buluyorum, ölümümün izini sürüyorum, korkumu azaltıyorum, bazen çoğaltıyorum; bir varım bir yokum çünkü. Çünkü bu dünyayı, yaşamayı seviyorum. Bilinçsizce seviyorum. Bakarken, düşünürken esrarengiz şeyler buluyorum burada. Ama iş burada düğümleniyor: Bu cezbedici esrarengiz hisler ve düşünceler bana sınırların dışını işaret ediyor.
Bilmeye, okumaya,anlamaya çalışıyorum. Bu dünya, bu hayat bunun için var, biz bunun için varız, sınırların dışına çıkıp geldiğimiz yeri bulmak; “Bilinmek İsteneni” bilmek için varız. Zor olanı gerçekleştirmek için varız.
sevgiler.
Hayat, kocamaaaan sandığımız, uğruna didiştiğimiz, nice kalpler kırdığımız, savaştığımız hayat aslında bir varmış, bir yokmuş.. heps buymuş.. özellikle ani ölümler bunu hatırlatır bana.. bugünkü gibi..
YanıtlaSilAma ölümden ürkerek kendini çoraklaşma karşısında saf haliyle koruyan yaşam değil, ölüme katlanarak kendini onun içinde elde eden yaşamdır, tinin yaşamı. Tin, kendini mutlak kopmuşlukta bulmakla kazanır ancak, kendi hakikatini. (Hegel)
YanıtlaSil***
Yaşamın sana açıkça söyleyebileceği tek şey ölümdür.
Öyleyse, yaşamın tek açık anlamı, ölümdür.
Yaşamın tek anlamı ölümse, yaşamın anlamı -- yoktur...
Ölüm, yaşamın anlam içeriği ise, yaşamın anlamı -- boştur...
Ölüm yaşamın belirginleşmiş yanıysa,yaşam, bilinçlendirilmiştir.
Yaşamın tek belirgin yanı ölümse, yaşam her yanıyla -- özgürdür.../Oruç Aruoba
SİHİRLİ OKLAVA: Bir de çok anlaşılmaz birşey. Ne kadar düşünüp kafa patlatsan da yine de anlayamıyorsun.
YanıtlaSilN.NARDA: Benim bakış açım da budur genel olarak lakin bazen için boşalmıyor mu senin de? Çökmüyor mu dünya tepene? Herşeyi kafamın içinde yerli yerine koydum derken bütün herşey yalana dönmüyor mu? Belki bu da yolun bir aşamasıdır. Bilemiyorum. Ama çok fazla çalkalanıyor benim ruhum.
DELİ ANNE: İşte işin başa çıkılmaz yanı da bu ya. Biz süreklilik yanılsaması içindeyken gerçek tokat gibi çarpıyor yüzümüze.
ZIVANASIZ: Kendi ruh halimi anlatmaya kalksam böyle anlatamam. Ama Oruç Aruoba net olarak anlatmış: "Yaşamın sana açıkça söyleyebileceği tek şey ölümdür.
Öyleyse, yaşamın tek açık anlamı, ölümdür.
Yaşamın tek anlamı ölümse, yaşamın anlamı -- yoktur...
"
evet hatırlamak cok zor her tanıdık bırının ölümü insana bir defa daha hatırlatıyor herşey gözünün önünden bir çırpıda geçiyor anlatılmaz bir duygu bu sadece yaşayanlar bilir diyorum sevgiler canım :))
YanıtlaSilSözcüklerimin her birini yaşayarak okuduğunu biliyorum Burcu'cuğum. Aynı yoldan geçtik seninle ve aynı yağmur yağdı üzerimize.
YanıtlaSilSevgiler benden de canım kızkardeş...
Beni hissizleştirdi ölüm... beynimin reddettiği bir yerde, sözcüklere dökemediğim bir boşlukta, zamanı geri alamadağın ve çaresiz hissettiğin, önemsiz olduğunu bildiğin ''AN''lar topluluğundan geçmiş bölmesinin ne işe yaradığını çözemeyerek, gelecekte ise, yaşayan tüm canlıların tek büyük ortak noktası olan ÖLÜM'ün ve etkilerinin gücüne şahit olarak anlarının biriktiği bir yerde, unutmaya çalışarak geçireceksin, ama bir gün kendi ölümün kapını çaldığında hep hatırlanmak ve iyi hatırlanmak isteyeceksin içten içe..
YanıtlaSilİnsanın içini boşaltıyor ölümler. Ve anlamsızlık duygusu... Ne korkunç. Bununla nasıl başa çıkılır?
YanıtlaSil