13 Mayıs 2011

romantizm mi demiştiniz?

Hava çelik grisi. Usul usul yağıyor. Annem mutfakta yayla çorbası yapıyor. Bir yandan da maydonoz, marul, domates doğruyor. Evin ılık havasına nefis bir maydonoz kokusu karışıyor. Elimde kitabım odamda oturuyorum. Yorgun bir günün ardından insanın isteyebileceği huzurun tüm parçalarının bir araya gelmiş olmasına için için seviniyorum ya yine de içten içe beni dürten birşeyler var. Biliyorum birşeyler olacak. Yağmur hızlanıyor. Aklıma olası trafik kazaları, dışarda ıslanan insanlar daha da fenası aşırı yağmurlar yüzünden çökebilme ihtimali olan siyanür yüklü baraj takılıyor. Biraz sonra bir ambulans geçiyor. Tüylerim diken diken oluyor. Dehşet aklıma dolmuşken aklım dizgininden boşanmış gibi peşpeşe görüntüleri gözümün önüne diziyor. Kanatlarına yıldırım düşen uçaklar, yağmurla asit yağma ihtimali .... İçim daralıyor.

İnsan bunca haberdar olunca herşeyden huzuru kendi evinin içerisinde bulma olasılığı bile yok. Asla da olmayacak. Biri geçen gün insanların içindeki romantizmin yok olduğundan şikayet ediyordu. İnsanların içinde bütün bu korkunç şeyler varken insanın romantizmini kaybetmemesi mümkün mü? Cilt kanseri olabilme ihtimalimizi düşünmeden güneşin parlak ışınlarına bakıp sevinmek mümkün mü artık? içerisinde asit bulunduğunu söyleyen o e-postadan sonra yağmur altında usul usul yürümenin imkanı var mı? İçinde seçim otobüsü ya da ambulans sireni olmayan sessiz bir zamanı sırf kendini dinleyerek geçirme olasılığı var mı? Evet insan içindeki romantizmi kaybediyor çünkü insan artık kendisi ve etrafındaki insanların hayatların yanı sıra hiç bilmediği ülkelerdeki insanların hayatlarından, başlarına gelenlerden de haberdar. Evet insanın içindeki romantizm öldü artık çünkü insan artık hayatın güzelliğinden çok korkunçluğuna odaklandı. Sorulması gereken belki de şudur: içimizdeki romantizm yitip gittiği için ya da hayatın güzel yanlarını görmeyi unuttuğumuz için mi gün be gün böyle korkunçlaşıyoruz? Yoksa herşey bunca korkunç olduğu için mi içimizin tüm güzelliği yitip gidiyor?

Fotoğraf: Life

7 yorum:

  1. Ben de küçükken hep kar yağsın isterdim.Ama annem 'oğlum dışarıdaki sokak hayvanlarını ve evsizleri düşün bir de' derdi...Sonra düşünürdüm ki ne bencilmişiz biz :)

    YanıtlaSil
  2. Asit yağmurunu düşünüp yağmurda yürümemek , güneşin uv ışınlarınan maruz kalmamak için güneşe bakmamak, hayatın tüm güzelliklerini kaçırıyouş gibi hissetmeme yeter.

    YanıtlaSil
  3. Bide şu varki hayatı kolaylaştıran teknoloji aynı zamanda vahşileştiriyor.
    Ve şöyle de bi durum var, herşeyin yolunda gittiği zamanlarda insan tedirgin oluyor, ne zaman bişe olacak diye.

    YanıtlaSil
  4. Falına bakıyor olaydım:

    "Güzel kızım, pek bi için kararmış senin" derdim.

    Sonra da şöyle eklerdim:

    "Silesin o karanlık düşünceleri aklından üç vakte kadar ferahlayacaksın, kısmetin var."

    YanıtlaSil
  5. A.ŞAHİN: Aynı tedirginlik hepimizde var sanıyorum. Aslında bu bence psikolojik bir rahatsızlık. Ama tüm bu olup biten sanırım hepimizi hasta ediyor.

    KUNEGOND: İçimi ferahlatan Falcım benim, öperim yanaklarından. Çok teşekkür ederim iyi geldi.

    YanıtlaSil
  6. ne guzel bir yazi yazmissiniz, Isminiz de cok hos: Aydan Atlayan Kedi =)))

    YanıtlaSil
  7. Çok teşekkür ederim. Sizinki de öyle sevgili Sahaf Kedisi :)

    YanıtlaSil

Ne demeli...

İnstagram'da tatlı tatlı gülümseyen, yüzünde güneşler parlayan gencecik bir kız gördüğümüzde o mutlu genç kızın bir gün biri tarafından ...