H.'ye karamsar birşeyler yazdığımı ve bunları yazdıktan sonra çelişki yaşadığımı söyledim. İnsan karanlık kelimeler yazınca bir yandan içini boşaltırken diğer yandan o kelimeleri okuyan insanların içlerini kararttığını düşünüp endişe ediyor. Çünkü kelimeler sandığımızın aksine üzerimizde çok daha büyük bir tesire sahip. H. insanlara bunu yapmaya dahası kendime bunu yapmaya hiç mi hiç hakkım olmadığını söyledi. Kimbilir belki de haklıdır. Bana şöyle birşey önerdi; "Üst üste en az beş yazıda umutlu, neşeli birşeyler yaz. İnsanın mutluyken bunları yazması kolay. Bir de en umutsuz, en karamsar olduğun zamanlarda yaz bakalım, neler olacak." Ona inanmadığım şeyleri yazdığım zaman bunun dikkatli gözlerden kaçmayacağını söyledim. O da bana insanların bunu umursamayacağını çünkü herkesin içinde umut, neşe, coşku taşıyan birşeyler duymaya ihtiyacı olduğunu söyledi. Ona göre ben bunları yazarken ruh halim kendi kelimelerimden etkilenecek ve kendi sözcüklerime inanmaya başlayacaktım. Sanıyorum, H. kelimelerin gücüne benden fazla inanıyor.
Aslında haklı olabilir. Biz sürekli kendimize yalan söylüyor ve bunlara inanmıyor muyuz? İşin garibi bu söylediğimiz yalanlar hep kötümser yalanlar oluyor mu? Bir nokta kadar değerimiz olmadığını, hayatımızın bir amacı olmadığını söylüyoruz mesela. İnsanın, evrene bakınca bir nokta kadar değerinin olmadığını düşünmesinin bir yalan olmadığına gönülden inanıyoruz. Hayatlarımızın amacının bir yerlerde yitip gittiğine ise dünya üzerinde büyük planlar yapan kötücül adamların yapıp ettiklerine bakınca hiç düşünmeden inanıveriyoruz. Oysa evrende hiçbir şeyin ama hiçbir şeyin boşuna var olmadığı aşikar. Herşey ve herkes şu koca tablonun parçası. Amma velakin insan bazen bu koca tabloda ait olduğu parçanın neresi olduğunu şaşırıyor olabilir. Ya da o parçanın neden var olduğunu unutuyor olabilir. Belki de asıl derdimiz budur.
H.'nin söylediklerini düşünürken, asıl derdimin kaos olduğunu farkettim. Binlerce bilgi kırıntısı, hız ve korkunç bir baş dönmesi. Bütün bunlar arasında insanın hayatının amacını bir yerlerde unutmaması pek mümkün değil. Nefes alışım bile bunca hızlı, yemek yemem bile bir görevi yerine getiriyor gibi ise ciddi bir sürüklenme sorunum var demektir. Böyle devam ederek neyin tadını çıkarabilirsin ki? Ve hiçbir şeyin tadını çıkaramadığın bir dünyada nasıl umutlu olabilirsin? Bu yüzden işe yavaşlamakla başlamak en güzeli diye düşündüm. Ağır ağır nefes al, tadını çıkararak yemek ye, kitabını daha okuman gerek pek çok kitap olduğunu kafandan çıkararak oku... Böylece aldığın her nefes, yediğin her yemek, okuduğun her satır aklına kazınır, hayatında yer bulur. Şimdi olduğu gibi hayatının çıldırtan karmaşası içinde yitip gitmez. Evet bir de bunu denemeli. Bundan daha kötü olamaz ya. Değil mi?
Fotoğraf: Life
"Hayat sanki bir deniz, biz de suyun üzerinde ilerliyoruz. İlk zamanlarda, çocuklukta falan, deniz çok dalgalı, sen ise sanki ufak bir salın üzerinde çırpınıyor, bir an önce hızlı hızlı gitmek istiyor, ancak pek fazla yol alamıyorsun. Zaman geçtikçe teknen büyüyor, kalitesi ve hızı artıyor, ancak senin hızlı gitme isteğin git gide azalıyor.Yavaş yavaş tadını çıkararak gitmek, etrafı seyretmek istiyorsun. Ancak çocuklukta hızlı gitmek ne kadar zorsa, yaşlandıkça yavaşlamak da o denli zorlaşıyor. Bütün motorlarını istop etsen bile artık kocaman bir gemi olmuş olan aracın çarşaf gibi denizin üzerinde hızla ve sessizce kayıyor. Sen ise güverteden geminin pruvasının yardığı suların iki yana doğru açılarak uzaklaşmasını ve ufukta beliren karşı kıyının hızla yaklaşmasını hüzünle izliyorsun."
YanıtlaSilBu alıntı "Hastalardan öğrendiklerim" bloğundan. Yavaşlamak istediğimizde yavaşlayamıyor olabiliriz.Bu yavaşlama kararı sigara bırakma gibi birşey.İlk başlarda zorlanıyorsun ama sonra oluyor.Barış abimizin bir şarkısı bize anlatıyor zaten."Aheste"
http://fizy.com/#s/1o8efx
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBESTAMİ BEY: Yavaşlamayı beceremiyorum ben. Sanırım yavaşlamayı öğrenmek hızlanmayı öğrenmekten çok daha zor.
YanıtlaSilGÜRHAN GÜLEZ: Durduramıyor ki insan beynini...
benim de tam olarak derdim bu.. ama yavaşla! demek kadar kolay değil frene basmak...
YanıtlaSilSanırım yavaşlamayı öğrenmek üzerinde çalışılması gereken bir konu. Zira ben hala öğrenebilmiş değilim...
YanıtlaSilbloğunuzu yeni keşfettim, okuyorum da diyorum ki benim yaşadığım mücadele ettiğim her şeyin neredeyse aynısına sahipsiniz -kaç yasındasınız bilmiyorum ama her türlü sizden küçüğümdür. - yine de ben, şu yazdıklarınızda kendimi görüyorum. en azından şu ana kadar okuduklarımda rastladım fazlaca şeye.
YanıtlaSilwww.dansedenkralicee.blogspot.com
Aslında çoğumuz aynı soruları soruyor cevapların peşinde koşuyoruz. Hepimizin kendine göre yolları var o ayrı. Belki de bu yüzden başkalarının yazdıklarında kendimizi buluyoruzdur.
YanıtlaSil