21 Ocak 2009

ZAMAN VE ZAMAN...

Tüm denge yitimi bundan kaynaklanıyor belki de. Yani, içimizin zamanı ile dünyanın zamanın birbiriyle çakışamamasından. Aslında belki de hayat denen şey sürekli bu çakışmayı sağlama çalışma çabasından ibarettir. Kim bilir?

Sabahları uyandığımda kendi kendime şunu söylüyorum: "Haydi bakalım küçük hanım, bir gün daha başlıyor. Yeni, parlak ve umutlu bir gün." Ben bunu söylerken ellerim, gözlerim, ayaklarım ve sırtım koro halinde oflayıp pofluyorlar. Hatta bazen bana küfür ettiklerini bile duyuyorum tüm bu homurtuların içinde. Cesur olan biri, ki bu genelde ayaklarım oluyor, şöyle diyor: "Seni koca sersem bu Pollyanna saçmalıklarıyla ne kendini ne de bizi kandırabilirsin. Şurdan şuraya gitmeyeceğiz." Sabahın köründe harbe giriyoruz tüm organlarımla. Sonunda kazanan ben oluyorum elbet, istemeseler de onları peşimden sürüklüyorum. Bir yandan o günün güzel olacağına ikna etmeye çalışırken bir yandan da uyanmaya çalışıyorum. Ama sabahları öyle aksi oluyorlar ki onlarla savaşmaktan bitap düşüyorum.

Sonra onları derleryip toplayıp işe götürüyorum. Sabahları masada yazılması gerekenleri görmek bu seferde beynimi isyan ettiriryor. Öyle dırdır ediyor ki beynim, beni canımdan bezdiriyor. Yok efendim ona uyanana kadar süre tanımalıymışım. Biraz zamana ihtiyacı varmış. Bir sigara ve bir bardak çay olsa belki daha hızlı toparlanabilirmiş. Hem bu kadar kolay mıymış canım öyle hemen uyanmak? Ben de hiç anlayışlı değilmişim. Bu işleri şu an yaparsa yeterli verimi sağlayamazmış ben de bu verimsizliği görüp kendimi aptal gibi hissedermişim. Falan filan... "Tamam pes" diyorum. Ona istediklerini veriyorum. Çay ve sigara. Sonra da yalvarıyorum: "Lütfen çalışmam gerek artık. Toparlan lütfen lütfen lütfen..." Pek de nazlı bir beynim var. O kadar dil döküşüme yalvarışıma burun kıvırıyor sanki bana lütfedermiş gibi "İyi peki" diyor.

Gün usul usul akıyor. Organlarım benimle savaşmaktan yorgun düşüp çenelerini kapatıyorlar ben de işime bakıyorum. Günün saatleri ne gerektiriyorsa gecikmeli olarak uyum sağlıyorum. Saat 12'ye kadar çalışıyorum. O saate kadar midem susuyor ve saat 12'ye yaklaşınca söylenmeye başlıyor. "Eeee hadi ama öğle yemeği saati gelmedi mi? Besle beni. Hem beslemezsen sana nasıl yardımcı olabilirim ki. Unutma bir atasözü var hem "aç ayı...""Tamam kes" diyorum. "Şu elimdeki işi bitirmeden şuradan şuraya kıpırdayamam hiç kusura bakma. Hem sen konuştukça dikkatim dağılıyor ve iş sürekli gecikiyor. Şimdi kapa çeneni ve bir daha da bana sakın ayı deme."

Öğle vaktini kazasız belasız atlatıp midemin çenesi güzelce kapadıktan sonra iş devam ediyor. Herşey yolunda gibi gözükürken bu sefer ruh başıma musallat oluyor. Onun çenesi hepsinden beter. Neymiş canı sıkılıyormuş. Fena mı olurmuş iki dakika dışarı çıkarsaymışım onu. Hem bahar gibi bir hava varmış dışarıda. Ben onu buraya tıkıp bırakıyormuşum. Üstelik beyinle konuşuyormuş az önce o da benden şikayet ediyormuş, ona çok yükleniyormuşum. Ona çenesini kapamasını bilmem kaçıncı kez tekrar ediyorum. Biliyorum iki dakika dışarı çıkmak istiyor ama o iki dakikadan sonra beni işten kaçmak için baştan çıkarmaya çalışacak. Çok iyi biliyorum huyunu.

İş çıkışı herşey yolunda gibi gözüküyor. Kendimi eve atıyorum. Mideyi besliyorum ruhu doyuruyorum beynin dinlenmesine izin veriyorum. Herkes halinden memnun. Ayaklar huzurla uzanmışlar parmaklar dans ediyor. Ellerim sadece bir kitabın sayfalarını çevirmek için ağır ağır periyodik hareket ediyorlar. Herşey iyi herşey yolunda. Ben tam buna sevinirken kendi aralarında savaşmaya başlıyorlar bu kez de. Susup onları dinliyorum. Hangisinin haklı olduğuna hangisinin ihtiyacının acil olduğuna karar vermek için onları iyi dinlemem gerekiyor.

Göz hızlı hızlı kapanıp açılırken "yeter artık" diyor "tüm işleri benimle yapıyorsun. Okuyorsun, bilgisayara bakıyorsun, yazıyorsun, film izliyorsun. Hiç demiyorsun ki biraz dinlensin. " Beyin diyor ki: "Ama bu kitabın sonunu merak ediyorum ben. Ne var göz biraz daha dayansa. Kör olmaz ya." Göz sinirle: "Böyle giderse bu sersem yüzünden kör olacağım. Neymiş dünyada okunacak çok şey varmış. Sanki hepsini okumak zorunda." Ruh hemen devreye girip beni savunuyor: "Utanmadan nasıl böyle konuşabilirsin. Onu takdir etmen gerekir. Okuyabildiği görebildiği herşeyi görmeye öğrenmeye çalışıyor. " Göz artık isyan ediyor: "İyi de olan bana oluyor farkındaysanız. Şimdi biraz uykuya ihtiyacım var. İzninizle. Duydunuz mu küçük hanım." "Peki peki tamam" diyorum. Hala kendi aralarında homurdanıp duruyorlar. Göz memnun halinden. Birazdan tam 7 saat dinlenecek. "Tamam susun artık" diyorum. Susup derin bir uykuya dalıyorlar.

İçimin zamanı ile dünyanın zamanını bir türlü çakıştıramıyorum. İş saatlerinde başka yerlerde olmayı istiyor çalışmak için kendimi zorluyorum, uyku saati geldiğinde bir türlü doymak bilmeyen ruhumu dizginlemeye çalışıyor gönülsüzce yatağıma gidiyorum, sabahları güne şevkle başlamak için kendimi paralıyorum ama henüz hazır olmuyorum. Ben dünyanın saatine bir türlü uyamıyorum. Zaman ise kibirli bir beyefendi gibi kimseyi umursamadan yoluna devam ediyor. Çünkü biliyor ki o kimseye uymak zorunda değil herkes ona uymak zorunda. Bu yüzden takipçilerinin onu asla terkemeyeceğine dair bir güvenle ilerleyen bir peygamber gibi. Ama ben zamana ne kadar inanıyorum bilmiyorum...

FOTOĞRAF: http://www.gadgetspedia.com/

18 yorum:

  1. Ruh ve beden başka şeyler isterken ve onların ne istediğini bilmene rağmen verememek çok acı... Şimdi bu ruh, bu beden neler istiyor oysa...

    YanıtlaSil
  2. icimizdeki zamanla icinde oldugumuz zamanin, hem tamamen birbirine bagli hem de tamamen birbirinden ayri olmasi, cok derin bir vesvese sebebi gercekten....bugünün verili hayati, bu vesveseyi bastirmaya, görünmezlestirmeye yönelik....bu sebepten olsa gerek, ise gitmek istememenizle, ya da gidecek gücü kendinizde bulamamanizla depresyon arasinda baglanti kurulmasi....saniyorum organlarimizin sesini daha cok duymaya caismaliyiz, ama bu durumda psikozdan nasil kurtuluruz onu bilmiyorum....

    YanıtlaSil
  3. sevgili kedicim, inan ki şu sabah kalkmalarıdır beni perişan eden. altı onbeşte güne başlamak bazen isyan ettiriyor.. geceyi kendim ayırmayı seviyorum ama bedeli saat onbuçuğa kadar işyerinde kendine gelemeyen bir pino oluyor:)
    bir de biyolojik saate fazla takılmamak lazım.. ruh saatidir bizi ayakta tutan di mi:))

    YanıtlaSil
  4. ya ben bayıldım bu yazıya kedicim,ne güzel cümleler bunlar böyle...beynimizin istekleri bende de aynı, hadi çayını iç yoksa çalışmam :))

    teşekkürler...

    YanıtlaSil
  5. galiba kısırdöngü deniyor bu yaşam tarzlarımıza, her sabah aynı yerden başlayıp, aynı yerde bitiriyoruz günü :) sadece gün tamamlıyoruz sanki. ömrümüzden birgün daha geçiyor istediğimiz şeyleri yapamadan. aslında hiçbirimiz tamamen özgür sayılmayız, bağımlı ve tutsak hayatlar bizimki.

    YanıtlaSil
  6. KABAKMELTEMİ: Bu yüzden içimizin sesi ile dışarının sesi arasında gelir gider aklımız :)

    KAÇAKKOVA: İşte bu yüzden belki hayat dediğimiz bu ikisi arasında denge kurmaya çalışmaktan ibaret. Hep şöyle düşünürüm; eğer tam bir denge sağlarsak sanki huzurlu bir hayatımız olacakmış gibi geliyor bana. Denge mümkün mü? Belki, eğer ruh ve bedenle bir anlaşma sağlayabilirsek :)

    PİNO: Bazen ben de yataktan kalkmıyorum da yerlere seriliyorum :) tıpkı senin gibi geceyi uzatıp o bitmez tükenmez kendime ait işleri yapmaya çalıştığım gecelerin sabahında oluyor elbet bu. sonra neyseki herşey yoluna giriyor çabuk toparlıyorum :)

    DELFİNA: Ben teşekkür ederim Delfina'cım güzel sözlerine :)

    OWL:Aslında hiç bir gün birbirinin aynı değil. Biz sadece kafamızın kalıplarıyla görüp herşeyi aynılaştırıyoruz gibi geliyor bana. sanıyorum hayatın o minik ayrıntılarına odaklanmak lazım. İçimize baktığımız kadar dışarıya da bakmalı, ne dersin?

    YanıtlaSil
  7. Ben sabahları neşeyle kalkanlardanım...güne güzel başlarım ve sabah ritüellerimi hiiiç ihmal etmem. banyomu yaparım, yüzümü kremlerim, saçlarıma köpük sürer, makyajımı yaparım, köpüşümle oynarım yatağı toplarken, bol bol su içerim...
    ama benim sorunumda geceleri erken uykum gelir 11'i atlatırsam da tamamen kaçar. bende iyi çiftçi olurmuş bitkileride çok severim zaten, güneşle yatıp güneşle kalkmak ne güzel olurdu.
    Kediş sen boğasın dimi? boğalar keyiflerine düşkündür (gayet iyi bilirim) bence kendinle savaşma çay zamanı çayını iç, kitap zamanı kitap oku, uyku zamanı uyu...bedeninle ve ruhunla kavgayı bırak sen onların zamanına uuy, bak o zaman onlar ana nasıl uyum sağlayacak, geri kalan zamanını etkin geçireceksin. ben öyle yapıyorum önce bloglarımı okuyorum, yorumlarımı yazıyorum, sonra işe başlıyorum, keyifle makyaj yapmak için daha erken kalkıyorum...kendimle savaşmıyorum artık.

    YanıtlaSil
  8. Evet boğayım ve bu yüzden de tembellik iliklerime işlediği için oluyor tüm bu savaşlar :) Organlar bile keyfine düşkün bende :) Savaşmazsam inan bana aylağın teki olur çıkarım :)

    YanıtlaSil
  9. Sabahları birisi beni yatağımdan tekmeleyerek uyandırmış gibi hissediyorum. Bir gün 12 saat uyuyarak uyku borçlarımı ödemek zorunda kalıyorum. En çalışkan olduğum saatler olan akşamüstüm trafikte ya da erken kalkmanın getirdiği uyuşukluk ile ziyan oluyor. B-society diye bir oluşum var, buna göre ben bir B-kişiyim, sen de bizden misin yoksa?

    Onlar burada: http://www.b-society.org/

    Ben burada yazmıştım: http://a-mad-tea-party-with-alis.blogspot.com/2008/11/i-have-found-my-place-in-world.html

    YanıtlaSil
  10. hayatımız hep rutin, beslenme alışkanlıklarımız da.
    güne başladığımız ve bitirdiğimiz yer de hep aynı oluyor,
    ndaha bugün bir arkadaşımla bu konudan bahsettik, hayata karşı daha anarşik olsak nasıl olur diye:)

    YanıtlaSil
  11. İnsanın zamanın karikatüristidir. İçerisinde büründüğü yaşam formu ise robot gibi olmuştur günmüzde.

    Bu açıdan bence fizyolojimizin, çalışma ve hayatımızı idame ettirme şeklimize bir türlü ayak uyduramaması: Bizlerin yaptıklarımızı severek yapmadığımızdandır.Bu açıdan yaklaştığımızda, kolumuzdaki zamana değil de ruhumuzdan gelen seslere kulak verip hayatını tüm stresini karikatürlerdeki gibi ne olursa olsun eğlenceye dökebilirsek, zamanı iyi bir biçimde fizyolojimiz açısından yönetebiliriz fikrimce:)

    YanıtlaSil
  12. ALİS: Aslında benim değişen bir tarafım var ama genel itibariyle sabahları berbatım. Huysuzluk, isteksizlik "ne işim var burada daha uyanma saatim gelmedi benim" düşünceleri... Ama bazen de saat çalmadan bir saat önce uyanır aklımın alamayacağı kadar dinç olurum. Hatta saat 1 de uyur ve 3 de uyanır herkes uyurken ben enerji dolu olurum. Bu nedenle kendimi anlamakta zorlanıyorum :)

    FUL YAPRAKLARI: Aslında hayatımızı doğru dürüst yaşamak ve tadını çıkarmak için gerçekten biraz anaşist bir tavır takınmak gerekiyor galiba :)

    LİBERTER KEDİ: Kedicim yaptıklarımızı sevmediğimiz için ziyan edilen zaman konusunu sık sık düşünürüm ben de. İş konusunda örneğin, saçma bulduğun birşeyi yapıyor olmaya direnmez mi ruh? elbette direnir. O yüzden de yapmamak için oyalanır durur. Belki organlarda bu nedenle bahaneler bulup duruyordur olamaz mı :)

    YanıtlaSil
  13. Offf be Fullam... Hepsini bir ortak paydada toplamak gerçekten de çok zor. İçlerinden bir tanesi de "Sen ne yapmak istiyorsun?" diye sormuyor. Hepsi kendi derdinde. Nasıl bir çözüm bulunur; bunu düşünmeye başladım bile:)

    YanıtlaSil
  14. Haklısın aydan düşen ablam. Direnir. Fakat işte bu direncin organlara yansımasında ki temel olguda zannımca aynı sorunları yaşayan insan, metabolizmasıyla artık sıradanlığa karşı çıkıyor. Bunu değiştirmenin yolu mevcut değil midir?

    YanıtlaSil
  15. Ah be kedi kardeş ne çok şey var değiştirilecek ya kimine gücümüz yeter kimine ise zaman gerekir.

    YanıtlaSil
  16. en güzel değişim bizim çocuklarımızdan başlatacağımız değişim desene ablacık:)

    YanıtlaSil
  17. Kalbin neler diyor sana Fulyacım,ben asıl onu merak ediyorum :)

    Sanki sadece o hepsine söz geçirir, motive eder, ayağa kaldırır gibi..

    YanıtlaSil
  18. YEŞİM: Çözümü bulursan bana da haber ver Yeşom :)

    LİBERTERKEDİ: Kedim kedim canım kedim kesinlikle haklısın. Koca okyanusta bir damlacık olacak belki ama olsun...

    BRAJESHWARİ: Genelde onun sesini dinliyorum Burcu'm ama bazen diğerlerinin sesinde oluşan koro öyle bağırıyor ki onun sesini bastırıyor :)

    YanıtlaSil

Ne demeli...

İnstagram'da tatlı tatlı gülümseyen, yüzünde güneşler parlayan gencecik bir kız gördüğümüzde o mutlu genç kızın bir gün biri tarafından ...