"Bıktım bu evden. Yeni ve güzel bir ev istiyorum. Büyük odaları olan ve her zaman güneş gören." Böyle diyor kadın. "Ev, sizin eviniz mi?" diye soruyorum. "Evet" diye cevap veriyor "Eşimin ailesinden kaldı." Gülümsüyorum. "O evde emeği olsaydı eğer ya da o evde büyüseydi, onu saraylara bile değişmezdi." diye geçiyor aklımdan. Kendi evimin hikayesini anımsıyorum. Henüz 6 yaşımdaydım ve çok sıcak bir yazdı...
Hikaye, ev sahibimizin bizi evden atmasıyla başlamıştı.Birdenbire ortada kalmış ve anneannemin o küçücük evine taşınmıştık. Eşyalarımız o zaman kullanılmayan küçük bir odada üst üste yığılmıştı. Ne yapacaklarını şaşıran ve uzun aramalara rağmen bir ev bulamamış olan annem ve babam, anneannemin evinin önündeki boşluğa ev yapmaya aniden karar verdiler. Ve başladılar.Evin inşaatı çok ağır ilerliyordu. Temelinin taşlarını annem, babam, anneannem dolduruyordu. Küçükcük ellerimizle kardeşim ve ben de yardım etmeye çalışıyorduk. Yaşları 6 ve 5 olan iki çocuk ne kadar yardım edebilirse o kadardı yardımımız. Sonbahar geçti ve kış geldi. Ev, içinde oturulacak hali almıştı. Hala pek çok eksiği vardı ama kimsenin buna aldırdığı yoktu.
O günden bu yana çok değişti. Ev çok şey gördü geçirdi ve bu gördükleriyle daha da bize ait oldu. Kardeşimle kavgalarımıza şahit oldu ve sonra hiç bir şey olmamış gibi birbirimize sarılmalarımıza... Aile bireylerinin doğumgünlerini kutladı bizimle birlikte... Baharı, kışı, yağmuru, rüzgarı yaşadı ve bizi hep içinde güvenle tuttu. Kendi kendime konuşurken beni tek dinleyen onun duvarlarıydı. Üzgün olduğum vakitlerde o duvarların birleşme yerlerine baktım hep. Beni anladığını sezdim. Karamsar olduğum vakitlerde pencerelerinden içeriye ılık rüzgarlar yolladı ve bana küçük ferah zamanlar yaşattı. Tabanında ayak izlerimi sakladı tıpkı çocuğunun küçük patiklerini saklayan bir anne gibi. O hep bizim bir parçamızdı...
Pencerelerinde küçük kuşları misafir etti bazen de. Balkonunda ise yavru kedileri...Mahalledeki haylaz çocuklar duvarlarına tebeşir ve kömür parçalarıyla yazılar yazdılar, ev onlara aldırmadı gülüp geçti. Sanki, ne kadar zor şartlarda yapıldığının bilincindeydi. Zamanla hoşgörülü ve bilge bir yaşlı adama dönüştü sanki. Zaman geldi etrafına dev apartmanlar yapıldı. Ev başını kaldırıp bakmadı bile onlara. O küçük bahçesinin içinde kuşları, erik ağacı, limon ağacı ve gülleriyle mutluydu. Uzaklardan döndüğümde kapısının önünde duruken bana ilk "hoşgeldin" diyen oldu ve her zaman en çok özlediğim olduğunu şaşkınlıkla farkettiğim...
Bütün bunlar ve daha fazlası nedeniyle şimdi bu ev benim için evden çok çok öte. O sadece duvarlar, pencereler, kapılar ve çatıdan oluşmuş bir korunak değil, o bir anı yumağı, o içinde görünmez resimler taşıyan bir aile albümü...
"Evet" diyor kadın "Büyük bir ev isterdim." Gülümsüyorum...
Resim: Alice Dalton Brown
O günden bu yana çok değişti. Ev çok şey gördü geçirdi ve bu gördükleriyle daha da bize ait oldu. Kardeşimle kavgalarımıza şahit oldu ve sonra hiç bir şey olmamış gibi birbirimize sarılmalarımıza... Aile bireylerinin doğumgünlerini kutladı bizimle birlikte... Baharı, kışı, yağmuru, rüzgarı yaşadı ve bizi hep içinde güvenle tuttu. Kendi kendime konuşurken beni tek dinleyen onun duvarlarıydı. Üzgün olduğum vakitlerde o duvarların birleşme yerlerine baktım hep. Beni anladığını sezdim. Karamsar olduğum vakitlerde pencerelerinden içeriye ılık rüzgarlar yolladı ve bana küçük ferah zamanlar yaşattı. Tabanında ayak izlerimi sakladı tıpkı çocuğunun küçük patiklerini saklayan bir anne gibi. O hep bizim bir parçamızdı...
Pencerelerinde küçük kuşları misafir etti bazen de. Balkonunda ise yavru kedileri...Mahalledeki haylaz çocuklar duvarlarına tebeşir ve kömür parçalarıyla yazılar yazdılar, ev onlara aldırmadı gülüp geçti. Sanki, ne kadar zor şartlarda yapıldığının bilincindeydi. Zamanla hoşgörülü ve bilge bir yaşlı adama dönüştü sanki. Zaman geldi etrafına dev apartmanlar yapıldı. Ev başını kaldırıp bakmadı bile onlara. O küçük bahçesinin içinde kuşları, erik ağacı, limon ağacı ve gülleriyle mutluydu. Uzaklardan döndüğümde kapısının önünde duruken bana ilk "hoşgeldin" diyen oldu ve her zaman en çok özlediğim olduğunu şaşkınlıkla farkettiğim...
Bütün bunlar ve daha fazlası nedeniyle şimdi bu ev benim için evden çok çok öte. O sadece duvarlar, pencereler, kapılar ve çatıdan oluşmuş bir korunak değil, o bir anı yumağı, o içinde görünmez resimler taşıyan bir aile albümü...
"Evet" diyor kadın "Büyük bir ev isterdim." Gülümsüyorum...
Resim: Alice Dalton Brown
çok lezzetli bir yazıydı... :)
YanıtlaSilözellikle de ömrü boyunca herhangi bir evde oturduğu en uzun süre 6 yıl olmuş bir insan için yabancı bir his de olsa bu "aidiyet", çok severek okudum.
WindRider'a aynen katılıyorum. Ben de hiçbir yerde fazla kalmadım. Bir de gerçek İstanbullular ev sahibi olmaz bilir misin? İstanbul'da ev sahibi olanlar Anadolu kökenlidir. Eh ben de gittim evimi Selçuk'ta aldım. Arsayı yani. Dünyanın 7 Harikası'ndan biri olan Artemis Tapınağına bakan bir ev yaptırdım... Orada yaşamak kısmet olursa bana ait ev duygusunu yaşarım belki... :)))
YanıtlaSilYabancı ve garip bir duygu... Mardin'de ev alıım ama İstanbul bana garip geliyor. İşte gerçek İstanbullu oluşumun kanıtı.
neden gozlerim dolu dolu okudum ki ben bu satirlari... ben gibisin, sen gibiyim... ev olsun da, yuva olsun. dunyanin neresinde olursa olsun, kucuk olsun, buyuk olsun, duvari, penceresi, aski sevgisi ve kavgasi olsun... en onemlisi "ses" i olsun, konussun bana, benimle, her zaman...
YanıtlaSilÇok güzel bir yazıydı yine Fulyacım.. Evini sevenler, kendinden de memnundur bana göre..
YanıtlaSilyüregine saglik...ve sana bakan duvarlara selam olsun..
Guzel bir oyku tadinda olmus yazin. Hosuma gitti. Ben 3 sehir herhalde 25 ev degistirdigim halde her ayrildigimiz evin bos hali cok dokunmustu bana. Sizin gibi ellerimizla tirnaklarimizla yaptigimiz bir ev olsa herhalde oradan kopmak tirnaklarindan ayrilmak kadar acitirdi.
YanıtlaSilEv bazıları için büyük bir salon ve belki de ankastre olması gereken bir mutfaktan ibaret olabilir. Ama yazdıklarına tamamen katılıyorum. En uzun oturduğum evde geçirdiğim süre belki 7-8 senedir. Ama hala her birinin önünden geçerken hafif bir buruklukla balkonda ya da bahçede oyun oynayan kendi görüntümü hayal edip gülümserim... Her evin bir öyküsü vardır. Onu dört duvar olarak gören sahipleri olan evler ise suskun ve küskündür...
YanıtlaSilWİNDRİDER: Ait olma hissini seviyorum ben. Özellikle de uzun zaman yaşadığım bir eve kendimi ait hissetmeyi. Tüm çocukluğunu, ilk gençliğini mutluluk ve kederini taşıyor tüm duvarlar.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim güzel sözlerine :)
NÜKHET:O duyguyu yaşamalısın Nükhet. Gezgin olmak da elbet güzel bir duygu ama yerleşik olmanın da farklı güzel bir lezzeti var. Anıların hep derli toplu duruyor çünkü :)
TURKUAZ DENİZ: Bu satırları yazarken ve yeniden okurken gözlerim doldu belki bundandır seninki de. Aynı ruhu taşıyıp aynı duyguyu hissedenlerde aksi olması mümkün mü ki :)Dilerim kalbinin içinde duran evine kavuş ve orada çok ama çok mutlu ol.
BRAJESHWARİ: Kesinlikle haklısın Burcu'cum: "Evini sevenler, kendinden de memnundur bana göre.." Ben de hep aynı şeyi düşünürüm.
UYUMSUZ: Taşınma duygusunu sevemedim ben. Üniversite yıllarında bir kaç ev değiştirdim. Ve o boş kalmış odalar nedense hep içimi acıttı. Hatta uzun zamanlar geçirmediğim evlerde bile aynı duyguyu yaşadım. Sanırım bu biraz da eve bağlanmakla ilgili...
YEŞİM: Sanırım evlerin öyküleri bağlıyor bizi kendine. Hani bir öykü bitmesin sonsuza dek seninle kalsın istersin ya belki evlerde de olan budur...
Kedicik, biliyor ve inanıyorum: birgün bu yazıların kitap olacak ve ben hemen alacağım, sana yollayacağım ve sen de imzalayacaksın.
YanıtlaSilİnsanın çocukluğunun geçtiği ev birbaşka oluyor. Aslında bi çocuğun dünyası oluyor evi. Bizim evimizde kiralıktı ama bizim evimizdi. Bahçesinde armut ve ayva ağaçları vardı, baharda bembeyaz çiçeklerle donanırdı, mart ayında kediler ağaca doluşur miyavlardı, ben o zaman ona kedi ağacı derdim. Ağaca oturup kitap okurdum, çeşme ve salıncak da vardı....yıllar geçti ailemin büyük çoğunluğu öte diyarlara göç etti ve ben yıllardan sonra evimizi görmeye gittim. ....Neyse daha fazlasını yazmaya gücüm yok..belki belki bi gün kendi blogumda yazarım olayları. Evlenince hep fiziksel olarak daha kaliteli evlerde oturdum, şimdi yaşadığım ev bahçeli, müstakil, koccaman ama eski yorganımın kokusunu bile halen unutabilmiş değilim.
Evet kedicik inanıyorum ve biliyorum bigün bu yazıların kitap olacak. mükemmelsin
Sadece ev degil, emek harcanmadan kolay ele gecen her seyin degeri bilinmez oluyor.
YanıtlaSilHatta para verilmeden bedava alinan seylerde bile bu durum var. O derece olmasa da yine degerleri bilinmez oluyor.
o diil de yukarı resimdeki ev de evmiş hani. öyle bi evim olsun. dışarı çıkarsam möşınglahbahlı olayım.
YanıtlaSilBizim evin duvarları da yaramaz bir çocuğun çizgileriyle doldu.
YanıtlaSilAma ben bu evi de, o yaramaz çocuğu da çok seviyorum.
Biliyor musun, evlerin hep bir kalbi olduğuna inanmışımdır ben.
Sanki yaşadıklarımızı hissediyorlarmış gibi.
Sevgilerimle...
METANOİA FOREVER: Bu kedi ne dese bilemedi. Yanakları al al oldu, mırıl mırıl şımardı sözlerinden. Çok çok teşekkür ederim.
YanıtlaSilBİRAZ: Emek galiba değer vermenin ilk yapıtaşı...
FAHİMBEY: Sorma ben de vuruldum o eve. O pencereden süzülen gün ışığı altında ömrü geçirebilirim.
ÖZLEM: Ben de inanırım buna. evlerin kalbi ve ruhu var. Ve o öyle bir ruh ki bir süre sonra seni de bir parçası yapıyor...
ya ben kendimi bildim bileli taşınıyorum... 3 yıl bir yerde olsam çok diyeceğim... 1-2 yıl yaşanan evler bile insanda iz bırakıyorken aynı evde yılları, ömrü geçirmek çok etkileyici olmalı...
YanıtlaSiltaşınmayı bir yandan seviyorum ama bir yandan nefret ediyorum nefret...
Bu evle ilişkim tam 29 yıllık. Başka şehirlere gittim. Orada yaşadım uzun zamanlar. Ama tilki misali dönüp dolaşıp yine geldim içine sığındım :)
YanıtlaSil30 yaşındayım çok ev değiştirmedim ömrümce.doğduğum ev bize ait değildi ancak tam 15 sene orda oturdum ben (annemler daha fazla tabiki.)sonra üç sene bir başka ev ve sonunda anneme babama ait bizim evimiz şimdi ise kendi ailemi kurduğum bir evdeyim.Elbette şimdi eşim ve kızımla birlikte oturduğum evim sıcacık benim için ve ben oraya aidim ancak ne zaman rüyalarımda kendimi evimde görsem 15 yıl oturduğum ev olur o ev...garip..
YanıtlaSilİnsan çok ev değiştirse de sanırım sadece büyüdüğü eve ait hissediyor kendini. Bizi biraz da o ev büyütüyor galiba. Tıpkı anneye duyulan bağlılık gibi ona da bağlılık duyuyoruz.
YanıtlaSil