Yukarıda gördüğünüz adamın adı Man Bahdur Tamang. 51 yaşında ve Nepal'in Kavre köyüne yaşıyor. Yanında iki keçisi ile evinin duvarına dayamış sırtını hikayesini anlatıyor. Hikayesinin ilk bölümü yabancı olmadığımız bir konu, yoksulluk. İlginç ve yürek paralayıcı olan yanı ise Man Bahdur'un çaresizliğinin böbreğini satmaya kadar varması. Kararı sonucunda elinde 727 dolar karnının yan tarafında ise yoksulluğunun işareti olarak her daim taşıyacağı bir kesik izi kalmış.
Yukarıda fotoğrafını gördüğünüz kadının adı ise Şefali. Bangladeşli kadın kocası tarafından terkedildikten sonra para sıkıntısı çekmiş ve gözlerinden birini satışa çıkarmış. Böbrek satışı her ne kadar yasa dışı olsa da alışıldık bir durum olmasına rağmen gözünü satmak isteyen biri ise ilk kez görülen bir durum olarak basına yansımış.
Bu tür haberlerle ilgili rakamlar korkunç. Dünya Sağlık Örgütü her yıl karaborsa 10 Bin organ satışı gerçekleştirildiğini söylüyor. Çetelerin karlarının korkunç boyutlarda olduğunu hatta Çin'deki bir çetenin işi "Bir böbreğini bağışla bir İpad al" sloganıyla iş yapmaya vardıracak kadar yüzsüzleştiğinden bile söz ediliyor.
Haberi okuduğumdan beri her iki fotoğraftan da gözlerimi alamıyorum. Ankara'daki ev sahibimiz aklıma geliyor onlara bakarken. Adam bize geçmiş yıllarda böbrek problemi yaşadığını ve Hindistan'da böbrek nakli yaptırdığını söylemişti. O zamanlar bu konu üzerine uzun uzadıya düşünmemiş, insanların çaresizlikten organlarını satmış olabileceklerini hiç aklıma getirmiştim. "Neden Hindistan?" soruma ise "öyle gerekti" cevabını almıştım. Şimdi düşündükçe tüylerim ürperiyor. Ev sahibim bu haberleri okuduğunda ne hissediyordur merak ediyorum.
Bu öyle çetrefil bir konu ki kendimi ev sahibimin yerine koymaya çalışmak bile beni germeye yetiyor. Siz kendinizi koyabiliyor musunuz onun yerine? Çok hastasınız ve hayatınız tehlikede. Paranız var ama para sağlık getirmiyor. Bir gün bir arkadaşınız organ mafyasından söz ediyor. İşin teferruatından söz etmiyor elbette, yani size açlıktan ölmek üzere olan çocukları için böbreklerini satan adam ve kadınlardan söz etmiyor. Ya da belki ediyor. Bir yanda hayatınız bir yanda ise bu insanı insanlığından utandıran durumla karşı karşıya kalıyorsunuz. Ne yapardınız? Daha zorunu sorayım. Söz konusu olan hayat sizinki değil. Gözünüzün bebeği çocuğunuzunki ya da deli gibi aşık olduğunuz insanınki, tek kardeşinizinki ya da varınız yoğunuz annenizinki. Peki o zaman ne yaparsınız?
Biliyor musunuz bütün bunları düşünmek beni öldürüyor. İnsanın başka birinden çalarak hayatta kalması, yaşamak için bundan başka çaresinin kalmaması, bir takım adamların insanlığın bu dramından ceplerini dolduruyor olması beni deli ediyor. Siz delirecek gibi olmuyor musunuz?
HABER VE FOTOĞRAFLAR: Hürriyet
Hobbes "İnsan insanın kurdudur" derken doğru söylemiş de, insan olmak gayesini unutmuş. Bizler aç kurtlar olarak gelip, kendimizi ehlileştirme savaşı içerisinde olması beklenenleriz. Ben Hindistan'da olup böbreğini satandan ziyade onu alana üzülüyorum. Nasıl bir yaşama, nasıl bir bağlılık hırsı. Zavallı olan, dünyaya bu denli tutkulu olmak değil mi?
YanıtlaSilAma bu çok zor bir karar öyle değil mi? İnsan ne olursa olsun yaşamaya programlanmış, hayatta kalmak için otomatik olarak devreye giren bir takım içgüdülerimiz bile söz konusu. İnsan hayatı söz konusu olduğunda ahlak ve erdemden, doğruluktan yana olabilir mi? Hayatını kaybetmeyi doğru bildikleri uğruna göze alabilir mi? Ben daha çok bunun üzerine düşünüyorum bu ara.
YanıtlaSilŞöyle bakalım. Aslında doğduğumuzda bir sürü hayvani içgüdümüz var. Mesela bir bebek, başka bir bebeğin oyuncağını almanın kötü olduğunu bilmez ve onu almak ister. Neden misafirlikten giderken o güzelim oyuncağı bırakması gerektiğini anlamaz. Kendisini sinirlendiren bir arkadaşına vurur, annesini ve sevdiği her şeyi kıskanır, huysuzluk eder, kendini yerden yere atar. Ama büyümek demek bunların yanlış olduğunu öğrenip kendimizi törpülemek demek. Ama nedense bir noktada "Ben buyum!" diyerek bırakıyoruz olgunlaşmayı ve tekamül sürecini. Sanırım buna sebep: kibir. Tıpkı, kendi yaşam hakkını başkasınınkinden üstün görmek gibi. Böbrek bir yere kadar, tek böbrekle de yaşıyor insan ama başkasının gözünü almaktan imtina etmemek ne büyük bir kibir...
YanıtlaSilYaşama bağlılığımızın da törpülenmesi gereken bir çocukluk alışkanlığı olduğunu düşünüyorum ben.
Uzun uzadıya yazıp yorduysam affola.
Sevgiler
Benim teyzemin bobrek yetmezligi vardi. Ne zaman bir bobrek denk gelse, ilk yaptigi hep kim oldugunu sorardi. Ailesiyle, mumkunse kendisiyle konusurdu. En sonunda ben ikna ettim, ben verdim. Verenden cok, alan hissediyor aslinda. Evet, iz var. Belki yoksulluk degil bendeki iz, insanligin izi. Ama teyzemdeki iz, o baska. Onun sadece teninde degil, onun ruhuna isledi o iz...
YanıtlaSilHayatta kalmaya programlanmis degiliz bence, sadece 'insan' olmamiz, kosullara gore degisebiliyor kisinin karakterine gore. Basaran, insan kalmayi basarabiliyor. Hayatini kaybetmeyi dogru bildikleri ugruna gore alabiliyor...
Belkide bu sadece benim gordugum, benim dusuncem. Ama insanlik daha yok olmadi, bencil bir sekilde kendi hayatini kurtarmaya programlanmis olamaz. -bence tabi.
Ingeborg Bachmann, insanın asıl ölümü hastalıklardan değil, insanın insana yaptıklarındandır, diyor. İnsanların birbirlerini ağır ağır öldürdüklerine inanıyor.
YanıtlaSilBu tip haberler aklıma hep Bachmann'ın sözlerini getiriyor. Gerçekten de delirmemek işten değil...
Sevgiler.
WRİTTEN TO ME OFTEN: Aslına bakarsanız belki de hayatımız söz konusu olmadığı sürece yani böyle birşeyle karşı karşıya kalmadığımız sürece ben şöyle yaparım böyle yaparım demek çok doğru değil. Mesela ben ne yaparım öyle bir durumda bilemiyorum. Bir insanın çaresizliğinden faydalanıp hayatıma devam edersem ölmekten bin beter bir hayat sürerim diye düşünüyorum ama şu an hayati bir tehlikem söz konusu olmadığı için böyle konuşmak kolay elbet. Biz kendimizi tanıyoruz sanıyoruz ama belki de hayatın tüm zorlukları ile yüzyüze gelmediğimiz için aslında içimizde bir yerde saklı kalmış yanlarımız da mevcut. Bilemiyorum.
YanıtlaSilNe demek yormak tam aksine bu konuyu konuşuyor olmaktan ve fikirlerimizi paylaşmaktan büyük keyif alıyorum. Çok teşekkür ediyorum yorumlarınız için. Paylaşmak istediğiniz tüm fikirlerinizi okumaya her zaman hazırım. Lütfen uzun olup olmayacağını düşünmeden yazın. Sevgiler...
M: Siz bu durumla karşı karşıya kalmışsınız ve yaptığınız çok büyük çok önemli birşey. Belki de haklısınızdır, hayatta kalmaya programlanmamışızdır.
ALKIM: Çok güzel bir söz ve çok çok doğru. İnsanların birbirlerini ağır ağır öldürdüklerine ben de inanırım. Birbirini tanıyan insanların birbirlerine yaptıklarının yanında her gün gazetelerde gördüğümüz ve hiç tanımadığımız insanların yapıp ettikleri de bizi öldürüyor...
Elbette, başımıza gelmeden, denenmeden bilemeyiz. Çok doğru ama hem tavır meselesi hem de kendimize telkinler. Neticede insan insanın aynası değil midir?
YanıtlaSilMesela benim gerçek kürk alacak param yok. Buna karşın kürke karşıyım. Ve yine sırf kürke karşı olduğum için sahtesini de almıyorum çünkü sahte kürkün de (hatta peluş gibi bile olsa) gerçeğine özendirdiğini düşünüyorum.
Bu durumla ilgili yorum yaparken de, hem kendi tavrımı ortaya koyuyorum, hem de bu konuda denenirsem nasıl davranmam gerektiği konusunda kendimi telkin ediyorum. Neticede, hayat aslında bir hazırlık dönemi gibi. Ve en önemli şey de kendimizi kaçınılmaz olana yani ölüme hazırlamak. Haydi bugün öl deseler ölebilir miyim? Evet demeyi çok isterim ama zor elbette. Bu da teori ve pratik arasındaki fark olsun.
Sevgiler :)
Evet bazı konularda tavır geliştirebiliriz. Mesela kürk konusunda kesinlikle hemfikirim. Asla ve asla giymem, giyeni de anlamam. Ama mesela uç ve saçma bir örnek vereyim, biri çocuğunuzu kaçırsa ve 3 gün kürkle gezeceksin dese giyerim :) Tamam biraz saçma bir örnek oldu ama hayatta saçma sapan pek çok şey de olmuyor değil :)Yani kesinliklerimiz var ama her şart her durumda uygulanabilir kesinliklerden söz etmek mümkün değil.
YanıtlaSilSevgiler :)