Üniversite yıllarında, ev arkadaşımın arkadaşı olan bir kız vardı. Her nedense benim darmadağınık odamda oturmuş sohbet ediyorduk. Galiba ev arkadaşım yani onun arkadaşı olan ev arkadaşım acil olarak bir yere gitmiş kızı da ben misafir etmek zorunda kalmıştım. Ona şu an ne olduğunu hatırlamadığım birşeyler anlatıyordum. Çok fena canım sıkıldığında hep yaptığım gibi dur durak bilmeden konuşuyor da konuşuyordum. Lafın bir yerinde sözümü kesip "Bir dakika" dedi "bunu not almalıyım." Şaşkın şaşkın baktım. Çantasını açtı. Hayatımda hiç o kadar düzenli bir çanta görmemiştim. İçinden kırmızı süet bir ajanda çıkardı. Nazikçe ajandanın kilidini açtı. Ucu iyice sivriltilmiş kurşunkalemiyle birşeyler yazdı. Ona ne yazdığını sormadım. Zira o ara "bir insan nasıl bu kadar düzenli olur?" sorusu ile cebelleşiyor, bir yandan da kızı inceliyordum. Gömleğindeki ütü izini, özenle taranmış saçlarını, ince ve temiz olmayan birşeye asla sürülmemiş parmaklarını, özenle yapılmış tırnaklarını ve üzerindeki pembe ojeyi falan filan.
Soruyla cebelleşmekten vazgeçip kıza sormaya karar verdim. Tam bir hanımefendi kahkası attı önce sonra da usul usul konuşmaya başladı. Hayır annesinden falan gelmiyormuş bu özelliği. Zira annesi dağınık ve umursamaz biriymiş. Bulaşık yıkarken canı sıkılır bulaşığı yarım bırakıp kendine güzel bir kahve yapar ve dergi, kitap, gazete artık eline ne geçmişse o sırada okur, kahvesi bitince de bulaşığa devam edermiş. Ona annesine bayıldığımı çünkü kafalarımızın aynı olduğunu söyledim. Kız küçümser bir bakışla karşılık verdi. Eh onun beni ve annesini takdir etmesi söz konusu bile değildi. Kız tekrar kendini anlatmaya koyuldu. Belli ki ona sorduğum "nasıl bu kadar düzenli olunur?" sorusunun hayretle karışık bir takdir barındırdığı gibi bir fikre sahipti. Oysa ben bir türlü anlayamıyordum o düzen içinde nasıl yaşanacağını. Canın sıkkın olduğu günlerde en sevdiğin bluzunu çıkarıp fırlatmadan, ev darmadağınıkken bütün o dağınıklığın içinde tembel bir gün geçirip akşamüstü bir hevesle tüm evi bal dök yala kıvamına getirmeden, kitapları bir çırpıda bulacak kadar düzenli bir kütüphanedense bir kitaba takılıp saatlerce kütüphane önünde aradığını bulana dek bir o kitaptan bir bu kitaptan okumadan, ara sıra eşyaları kaybedip hiç beklemediğin ve çoktan vazgeçtiğin bir zamanda o eşyayla karşılaşıp çocukluk arkadaşını görmüş gibi sevinmeden nasıl yaşanırdı ki? Kesinlikle emindim ki bu kız acıdan ölse de, gözyaşlarına bağulsa da, dünyadan vazgeçecek kadar bezse de hayatından yine aynı düzeni ölesiye sürdürüyordu. Tanrım ne kadar korkunçtu!
Annemin de tıpkı kendisi gibi düzenli olduğunu söylüyorum kıza. "Anneleri değişmeliyiz" diyor. "Olmaz" diyorum. "Ben zıtlıkları severim. O yüzden annem bende kalıyor, seninki de sende." Gülüyor. Sarı saçlarındaki düzenli çizgilere bakıyorum. O da benim dağınık kıvırcık saçlarıma bakıyor. İkimizin saçları da sanki yaşam biçimlerimizi yansıtıyor. Onunki düzenin benim ki kaosun sembolü gibi. Bunu ona da söylüyorum. "İlginç" diyor ve ardından bir "neden olmasın" yapıştırıyor. Ben çılgınca bir hızda konuşup kendi sözcüklerimden yoruluyorum. O ise sabah güneşi gibi taze hala. Öyle ağır konuşuyor öyle yavaş tüketiyor ki kendini, içimden "1000 yıl yaşar bu" diyorum. O da muhtemelen benim çok değil bir 10 sene sonra dünya değiştireceğimi düşünüyor. Hayır o böyle birşey düşünmüyor. Muhtemelen aklından "bugün yapılacaklar" listesini geçiriyor. Saatine bakıyor sonra. "Geç olmuş" diyor. "İçimden evet seni kurtarmak için çok geç" demek geliyor. Ses etmiyorum. Yeryüzünün en saçma gülümsemesini yüzüme yapıştırıyorum. O ise sahte ile samimi olanı ayırtedemeyecek kadar kendisi ile meşgul. Kulakları nezaket cümleleri duysun yetiyor. Bir insanın dili başka şey söylerken yüzünün başka şey söyleyebileceğini pek de umursuyor gibi görünmüyor. Kapıyı açıp dışarıya çıkıyor. "Tekrar görüşelim" diyor, gülümsüyorum. "Haber veririm sana" diyor. İçimdeki şeytan durmuyor "çat kapı gelebilirsin" diye utanmazca bir yalan atıyorum. Oysa ancak çok çok yakın olduklarıma çat kapı hakkı veriyorum. Tabi kız bunu bilmiyor. Zaten öyle bir niyeti de yok. "aaaa hayır" diyor "mutlaka haber veririm." Gülümsüyorum yine. "Eh peki" diyorum. Zaten aksi düşünülemezdi gibi birşeyler mırıldanıyorum. O ise gıcır gıcır ayakkabılarını kağıt mendille silmekle meşgul olduğundan söylediklerimi duymuyor. Beni yanaklarını değdirmeden uzaktan uzaktan öpüyor. İyice deli oluyorum. Kıza bu kadar sinir olmasam arkadaşlarıma yaptığım gibi sımsıkı sarılacağım sırf tepki vermek için ama yok yapmıyorum. O düzenine gidiyor ben de kaosumun içine bir kedi gibi yuvarlanıyorum. "Yaşasın kaoooos" diye bağıyorum. Yan odada uyumakta olan diğer ev arkadaşım kapısını açıp "ne bağırıyorsun beee" diye çıkışıyor. O da en az benim kadar dağınık. Darmadağın saçlı başını tutup öpüyorum.
Fotoğraf: İoffer
bu kadar düzen bana hiç bir zaman uğramamıştır, ama düzenli olmayı hep dilemişimdir. Ofiseki masam hep dağınıktır, dağınıklık ne kelime karman çormandır. tamam der komple düzeltirim , ancak düzgünlük ancak birkaç gün sürer. Sonra yine aynı kaos başlar :) mutlu muyum galiba mutluyum.
YanıtlaSilHeeheheh çok eğlenceli bir yazı olmuş. =)
YanıtlaSil"Özenle taranmış saçlı" düzenliliği sanırım gerçekten var.
Ha ha ha :)
YanıtlaSilÇok hoş anlatmışsın zıtlıkları özellikle kapıdaki veda sahnesini film izler gibi okudum.. ELine sağlık.. Ben de tipik bir terazi olarak bazen sinir bozacalk kadar düzenli bazen de darrrrmadağınık olduğum için ikinizi de çok iyi annlıyorum :) amma velakin yaşasın KAOS !!!
Eskiden annemin tahammül edemeyeceği kadar dağınıktım; ama her seferinde aradığımı bulur o kargaşada yerlerini şıp diye söylerdim. Şimdilerdeki düzenim oradan geliyor galiba.
YanıtlaSilDemem o ki, dağınık olsa da herkesin bir düzeni vardır aslında. O rastgele atışların bile bir gidiş yeri vardır akılda :)
Off çok sıkıcı değil mi ama o kız gibi yaşamak?
YanıtlaSilBir gün kızımın darmadağınık dolabını düzelttim. Hiç bir şeyimi bulamıyorum diye kaç gün vıdı vıdı yaptı. Düzensizlik onun düzensizliğiymiş, ve her şeyinin yerini biliyormuş:))
YanıtlaSilAma sizin kız, düzenden öte bir şey kıl bir şey o:)
ben de öyle bir çanta görmüştüm, öğrenciyken bir bayan asistanımız çantasından birşey getirmemi istemişti. çantayı açtığımda şaşakalmıştım....herşey vardı ama hiçbirşey yoktu gibi bir çantaydı, saçları aynen senin dediğin gibiydi, hep aynı şekilde toplar, hep aynı parfümü sürerdi.
YanıtlaSilsonra bir başka örnek. bir gün fakültede cetvele ihtiyacım oldu ve ikinci örneğe giti, tabiii dedi, çekmecesini açtı, hala jelatininde olan cetveli çıkardı ve verdi, yeni mi cetvelin dediğimde yooo dedi, eee niye hala poşetinde, ben hep böyle kullanırım dedi, oha dedim, tabi içimden.
Ben de kıvırcık dağınık saçlıyım ama senden daha berbat bir duruma haizim. çünkü iki ruhu da barındırmaktayım. düzen inanılmaz hoş görünüyor gözüme, yapmaya çalışıyorum ama ip hep biryerlerde kopuuupp gidiyor. örneğin çantamda anahtarımı hiç tık diye tek seferde bulamadım, çünkü, en azından çantamda hep belki de çantaya sığmayacak büyüklükte bir kitabım, kullanmasam da bir not defterim, vs vs vardır.
Düzeni gördüğümde benim ruhum dinleniyor ama düzeni sağlayan ruh ve kişilik yapısından hiiiç hoşlanmıyorum. bu yaman bir çelişki :D çünkü bendeki ruhla bu düzeni sağlamak imkansız... çook eğlenerek, keyifle okudum kedicim.
bu yazıya bu yorumlara öyle çok sevindim ki!iflah olmaz bir dağınık olan ben de hep öyle kızlara özenirim.Bir yere çıkarken asla öyle tam olamam ya saçım ya kıyafetim yada oje olayları falan bunlardan en az biri mutlaka eksik kalır.Zaten öyle kendi kendine saçını başını yapabilen,oje sürebilen bir tip de değilim.Böyle kişiler karşısında önce ufak bir kıskançlık sonra da "olsun be bu dağınık halimle çok orjinalim ben"diyerek kendimi avuturum:))oda ve dolap dağınıklığına hiç girmiyorum:)
YanıtlaSildüzene gıptayla baka,ama düzensizliği seven biriyim.evin ço temiz ve düzenli olması bende o evde yaşanmadığı hissini doğuruyor.
YanıtlaSilne zamandır yazılarını okumamıştım,şimdi hepsini okuyacağım.özlemişim seni kedicim. :))
YASEMİN ERTÜRK: İnsanlar ikiye ayrılır; dağınıklar ve düzenliler. Ben dağınık olmayı seviyorum galiba :) her nedense...
YanıtlaSilSÜPERSONİK ÇOK BOMBASTİK: Özenle taranmış saçlılar bana dünyanın en sıkıcı insanları gibi geliyor. Sanırım düzen asıl sıkıcı renksiz gelen.
VLADİMİR: İkisi bir arada yürüyor mu yahu? :)
BURCU: Muhtemelen :)
SİSHYPHOS: Sıkıcı ötesi hatta...
LALENİNBAHÇESİ: Dağınıkların bahanesi hep aynı: "onların kendi içinde bir düzeni var." çok kurduğum cümlelerden biridir :)
GUGUKKUŞU: Biz dağınıkların zaman zaman düzenli olası geliyor ama bu konuda ben cidden yeteneksizim. Çok aciptir bu düzen damarım tutup da her yanı düzenlediğimde o düzenlenmiş alana bakınca içim daralıyor. Birşeyler yolunda gitmiyor gibi geliyor.
YERAZ: Bu cümleyi sevdim: "olsun be bu dağınık halimle çok orjinalim ben" :)
KARA KİTAP: Ben de düzenli evleri öyle bulurum. Hem yaşanmıyor gibi hem de sıkıcı. Hafif dağınık evler güzeldir.
Çok teşekkür ederim Sevigli Kara Kitap :)