17 Kasım 2009

SOKAKTA


Buz gibi hava. Ama bir o kadar da berrak. Nasıl seviyorum böyle havaları. Gökyüzünün bu tezatını nasıl da seviyorum. Soğuğu iliklerime kadar hissedip güneşe bakmayı. Bu sabah da böyle işte.

"İçeriye gir" diyor H. "Yok" diyorum. "Azıcık daha kalayım." "Üşüyeceksin" diyor. "Üşümem" diyorum. Başını iki yana sallayıp gidiyor.

Tam önümden bir adam geçiyor. Her zamanki gibi adamın yüzünü tüm çizgileriyle anımsayıp kim olduğunu bir türlü çıkaramıyorum. İnsanları mekanla öyle bir ilişkilendiriyorum ki eğer onları başka bir yerde görürsem uzun bir süre anımsayamıyorum kim olduklarını. Elbette bu sadece "merhaba" ya da "iyi akşamlar" dediğim insanlar için geçerli. Zaten tanıdıklarım için geçerli olsa aklımda ciddi bir problem olması gerekirdi ki henüz böyle bir durumum yok. Ama eninde sonunda delireceğimden emin gibiyim. Sanki benim sonum delilikten olacakmış gibi bir his var içimde. Bunu söylediğimde gülüyorlar fakat eğer böyle bir şey olursa o zaman sanki ikinci bir hayat, ikinci bir bakış açısı edineceğimden bunun farklı bir deneyim olacağını düşünüyorum. Aklını yitirmişler bana perde ardındaki her şeyi görürlermiş gibi geliyor ki benim de iflah olmaz merakımı düşünürsek buna olumlu bakıyor olmam pek de şaşırtıcı sayılmaz.

Evet. Tam önümden bir adam geçiyor. Bir süre sonra o adamın dün bindiğim dolmuşun şoförü olduğunu farkediyorum. Gülümsüyorum arkasından çünkü dün bizi dakikalarca yolda bekletişi aklıma geliyor. Daha yüz metre ilerlemeden pat diye dolmuşu durdurup paldır küldür inen adamın dakikalar boyu ortadan kaybolması üzerine yolcuların yaptığı yorumları düşünüyorum. Daha sonra dolmuş şoförünün yine aynı aceleci halle dolmuşa binip herkesten özür dileyişini, teslim etmesi gereken bir eşya olduğunu, onu teslim etmiş dönerken yolda bir aracın bozulmuş olduğunu gördüğünü, adamın arabasını birlikte tamir ettiklerini, bizden izin almadığı için üzgün olduğunu fakat durumun acil bir durum olduğunu söyleyişini ve kurduğu bu uzun cümleleri "inşallah aceleniz yoktu" diye bitirişini anımsıyorum. Tüm yolcuların az önce çok kızdıkları bu adama şimdi sevgiyle "önemli değil" deyişlerini de.

Adam önümden geçip gidiyor. Soğuk iyice ellerimi kesiyor. H. yeniden dışarı çıkıp bana içeri girmemi söylüyor. Masmavi gökyüzünü, güneşi ve güneş altında hala iyi yürekli insanlar olduğu fikrini kucaklayıp götürüyorum yanımda. Bunların hepsi bana iyi geliyor.

Fotoğraf: Life

4 yorum:

  1. soğuk,ama gneşli havaları ben de çok seviyorum.güneş bizi hiç bırakmasın.

    YanıtlaSil
  2. Günlerin hep günesli, hep aydinlik olsun Kedicim. Hâlâ iyi insanlar olmasi ne güzel:)
    Sevgiyle, saglikla kal güzel kedim:)

    YanıtlaSil
  3. Güneş altında halâ iyi insanlar ve halâ affedicilik olduğunu hatırlatan yazınla içim umutla aydınlanıverdi birden.sevgilerimle.

    YanıtlaSil
  4. KARA KİTAP: Dilerim bırakmaz...

    BELGİN: Ben de o güzel güneşli günleri sana diliyorum. çok teşekkür ederim :)

    SUFİ: Benden de çok sevgiler...

    YanıtlaSil

Ne demeli...

İnstagram'da tatlı tatlı gülümseyen, yüzünde güneşler parlayan gencecik bir kız gördüğümüzde o mutlu genç kızın bir gün biri tarafından ...