Murakami şöyle diyor, "Fakat nedendir bilmem, eskiden beri bir başkasına üstün gelmek ya da yenilmek pek umurumda olmadı. Bu özelliğim bir yetişkin olduktan sonra da değişmedi. Hangi konuda olursa olsun bir başkasını yenmeyi ya da ona karşı yenilmeyi kafama takmam. Daha ziyade aklım kendi koyduğum standartları sağlamaya odaklanır"
Bu bölüm belki de ancak benim gibi "yenilmeyi pek umursamayan ve bu yüzden de kendisinde bir eksiklik olduğunu düşünen" birinin ilgisini çekebilir. Çocukluğumdan beri hangi oyunu oynarsak oynayalım ne yenmeyi ne de yenilmeyi umursadım ben de Murakami gibi. Bir farkla. O da şuydu ki yenmeyi kafasına takmış, bu yüzden tırnaklarını kemiren çocuklar karşısında hasbelkader galip gelmişsem duyduğum üzüntüydü. Bu fazla duygusal tutumu şöyle açıklayabilirdim o zamanlar, "yazık, yenmeyi çok istiyordu." Oysa benim umurumda değildi. Ardı ötesi oyundu. Oyun. Bu bir savaş değildi. Kimse canını ortaya koymuyordu. Yenilmek sadece çocukların aptalca alaylarına maruz kalmak demekti ki bunun da zırnık önemi yoktu. Oysa yenme hırsı olan bir çocuğun belki uykuları bile kaçabilirdi. Ne gerek vardı o halde. Bu budalaca duygusallık yüzünden sırf üzülmesin diye en sevdiğim arkadaşıma bile isteye yenilmişliğim olmuştur. O mutlu mutlu benimle dalga geçmiş, kendi başarısıyla gurur duymuş, ben de mahsusçuktan kızıyor gibi yapmışımdır. Zira hırs dolu bir çocuk için öfkelenilecek bir başka şey de yenilgisine bozulmayan, bunu umursamayan bir başka çocuktur.
Bir gün biri bana "hiç mi hırsın yok senin?" diye sormuştu. Bir tavla ya da kağıt oyunu sonrasıydı muhtemelen. Oyun konusunda hırsım yoktu elbette.Şaşırarak bakmış ve bunun iyi birşey olmadığını söylemişti. Hırs önemli birşeymiş başarı için. Öyle demişti. Başarı konusunu çok düşündüm sonraları. Çok para kazanmak, bir sürü insana emirler verecek bir konumda olmak, sahnelere çıkıp ödüller almak vallahi de billahi de umurumda değildi. Eğer bunları istemeyenler kaybedenler kulübüne yazılacaksa ben başkan olmaya bile aday olabilirdim. Benim hayal ettiğim tek başarı bütün bu saçmalıklar içinde huzurla yaşamayı başarabilmekti. Bu yüzden de dervişlere, sufilere, tek hırka ve asa ile dolaşıp başkaca birşey istemeyenlere hep hayranlık duydum. Herşeyden el etek çekmiş dağ başına ev kondurup içinde huzurla yaşayan az konuşan saçı sakalı birbirine girmiş adamlara daha da çok... İşte benim başarı anlayışım buydu. Neyin yenilgisinin ya da yengisinin hesabını yapar ki böyle biri?
Aslına bakarsanız asıl başarı sabah uyandığında tek bir zorunluluğunun olmadığı bir yaşamdır. Hayal edebiliyor musunuz böyle birşeyi? Bir kedi iseniz belki böyle bir yaşamınız olabilir ama bir insansanız ve diğer insanlarla birlikte yaşıyorsanız asla... Tüm bunları anlattığım insanlar bana tuhaf bir yaratıkmışım gibi baktıkları için belki de uzunca bir zaman hırsımın olmayışını bir eksiklik olarak gördüm. Başarı için çabalamayacak kadar tembel birinin bahanesi ya da. Ama şimdi hiç de öyle düşünmüyorum. Bütün bu aptallıklar silsilesi içinde birilerinin başarı diye şişirdiği balonların içine girmeyi reddediyorum. Varsın kaybedenler kulübünün başkanı olayım umurumda değil. Ben bir tek düzgün bir insan olmanın ve düzgün bir insan olarak huzur içinde yaşamanın, kimsenin canını yakmamanın, insanlara sözcüklerle bile olsa birazcık mutluluk vermenin peşindeyim.
tüm yazdıklarınızın altına imzamı atıyorum. benim gibi düşünenler olduğunu bilmek iyi geldi gerçekten. hem de inanamazsınız ne kadar ihtiyacım olan bir zamanda :)
YanıtlaSilBuna çok sevindim Sevgili Zeze :)
YanıtlaSilBeynimin kıvrımlarında dolaşan, kimi zaman da canımı acıtan bazı düşünceleri burada okumak ne kadar etkileyici bilemezsin!
YanıtlaSilYaşamak başlı başına kişisel bir serüven iken, paylaşamadığımız nedir bir anlayabilsem!
Ben de öyleydim halen de öyleyim, şikayetçi miyim asla :)
YanıtlaSilherkes seki ama tembel olduğumu söyler... herkes biraz daha hırsım olsa çok daha başarılı olacağımı. senin gibi ben de pek çok kez sormuşumdur kendime: başarı nedir?
YanıtlaSilkendi tanımım seninkine çok yakın. huzurlu olmak ve çevremdekileri huzurlu kılmak. bu gidişle dağ başında yaşarım ben deyip duruyorum kendime. huysuz bir kadın oluyorum sistemin içinde. dışına çıkıp da doğa ile baş başa kalınca başka bir evren çıkıyor içimden, daha huzurlu, daha mutlu, daha sakin... o evrenin diğer evrene yenik düşmeden yaşatabilmek, benim için başarı. o yüzden hırsı olmayan insanları çok çok iyi anlıyor, hırsı hayatının odağı temel taşı yapmış olanları ise hiç mi hiç anlayamıyorum.
dilerim bir gün dünya, egolarından arınmayı başarmış insanların dünyası olur.
"hiç bir kazanç başkasına zarar vermeden sağlanamaz." montaigne
YanıtlaSilYazınızı ve tek tek yorumları sanki ben yazdım. O kadar ben...
YanıtlaSilZafersiz mutlu olabiliyor muyuz önemli olan bu bence.
Hırssız insanlar toplantıları mı yapsak:)