17 Mart 2010

düşün, düşün, düşün...

Şimdi yazacak olduklarımı (ki dilimden ne dökülecek henüz bilmiyorum) sadece ama sadece sakinleşebilmek için yazıyorum. Dün geceki birkaç saatlik uykuyla belki saçmalayabilirim belki yine öfkeden deliye dönebilirim ve hatta şimdiye kadar bütün öğrendiklerimi hiçe sayabilirim. Bu nedenle başta kendim olmak üzere herkesi şaşkınlığa düşürebilirim. Ve işin garibi sakinleştikten sonra bütün bu söylediklerimi unutabilirim. Bu yüzden eğer öfkeden çığırından çıkmış kelimeler yazarsam diye önce kendimden sonra herkesten şimdiden özür diliyorum.

Dışarıda pırıl pırıl bir güneş var ve benim içinde bulunduğum hal gökle hiç uyumlu değil. Böyle mavi böyle parlak havalarda insan neşeli olmalı, mutlu olmalı ve biraz da kayıtsız kalmalı. Ama yapamıyorum. Deniyorum ama şimdilik başarısızım. Tüm hayatı bir kaç yıl içinde işe odaklanmış biri haline geldim ben. Sabah iş, akşam iş, gece iş düşünen ve bu manyaklıktan kurtulup da kendine azıcık da olsa huzur tatili vermeyi beceremeyen birine ne zaman nasıl dönüştüm bilemiyorum? Ve şu an tek çare işten ayrılıp serseri gibi yaşamakmış gibi görünüyor. Zira buradaki problemleri çözemiyorum. Mantık, sağduyu, nezaket hiçbir işe yaramıyor. Çünkü, bencilliği herşeyin üzerinde olan birini bütün bu dilleri kullanarak ikna etmek mümkün görünmüyor. Kaldı ki bunca uyumlu çalışan insanın iş hayatını bir tek kişinin bunca berbat etmesini de aklım almıyor. Adil olmayan pek çok şeye öfkelenecek kadar delirmiş olmama karşın onları düzeltebilecek güce sahip değilim. Koca ülkenin başına musallat olmuş sorunların bu minyatür örneğine çareler aramaya çalışmaktan hem yorulmuş hem de bunalmış durumdayım.

Şuna inanıyorum; doğru ve dürüst olmak için çaba sarfederken ve dolayısıyla hata yapmamak, başka insanların haklarını gaspetmemek, başkalarını kendimizden önce tutmak ve birşey yaparken kendimizi onların yerine koymak için uğraşır ve insanca yaşamın bu olduğu inancıyla yaşarken, başka insanların tüm bunları es geçip ortaya koyduğu davranışlara sessiz kalmış olmak bizim hayatlarımızın temel amacı haline getirdiğimiz doğru yaşamı altüst etmez mi? Yanlışa sessiz kalmak en az yanlış yapmak kadar kötü değil midir? Bu sorunun cevabı "evet" elbette ama bazı durumlar var ki insan hesap kitaba girmek zorunda kalıyor. Kimler zarar görür, sonuçlar ne olur, yanlış düzeltilmeye çalışılırken daha da mı yanlış yapılır? Hesabım kitabım berbattır. Bu yüzden de uykusuz geçirilmiş bir gece sonunda ipler iyice düğüm oldu, ben uykusuz ve sinirli bir yaratığa dönüştüm. Bu yüzden şimdilik sessizim. Çünkü öfke anında kendimi kontrol edecek kadar eğitemedim henüz ruhumu. Bu yüzden herşeyi berbat etmemek için susuyorum şimdilik. Bekliyorum ki aklım durulsun suyun dibini görebileyim. Ve yine bekliyorum ki en doğrusunu yapabileyim.

Ben en iyi yazarak düşünebilenlerdenim. Yazarak kafasının içine bakabilenlerdenim yani. O yüzden yazıldı bütün bunlar. Kafamın içine bakayım diye...

Resim: Gustav Klimt

16 yorum:

  1. fark ettim ki ben de en çok, içimi yansıtayım da neymiş ne değilmiş diye yazıyorum aslında...
    kötü sözler içinde kalmış gibi geldi bana... ya da benim böyle durumlarda çok daha kötü sözlerim oluyor galiba :)

    YanıtlaSil
  2. yazmak gerek kedicigim, hem aydan atlayip hem dusunmek, hem de hep dort ayak uzerine... mumkun degil. zorlama, hirpalama kendini, inan faydasi yok. seni cok iyi anliyorum derken bile kiziyorum kendime, senin hikayen senin. Ama ben, iyi bir okuyucu oldugumu dusunuyorum. Sen yaz, dok... Ben toplar toplar, okurum, sen de...

    YanıtlaSil
  3. Hak vermemek mümkün değil, anlattıklarına tahammül etmek de. Daha bu sabah oğlumu aynı düşüncelerle işe yolladım. Geçen hafta gittiği iş görüşmesinde en iyi mülakatı (bilimsel anlamda) o verdiği ve bu durum bizzat jüridekiler tarafından teyit edildiği halde içerden torpillilerin alındığını öğrendi işe. Ben hiç şaşırmadım, oğlumunsa henüz olgunlukla karşılayıp hazmedecek hayat tecrübesi yok. Ne yazık ki senin, onun gibi düzenli, sorumlu ve bilgili insanların tahammülünü zorlayan bir ülke burası. Yine de itidalle yaklaş Kedicim, sakinleşmeye çalış, gün ola hayrola diyelim...

    YanıtlaSil
  4. İçine baktığına göre umarım senin için doğru olacak reaksiyonu da görmüşsündür. Buna bilimsel olarak "mobbing" deniyor, Amerika ve Avrupa'da mevzuatlara girdi, düzenlendi, mağdurları korumak için. biz de ise mevzuata girse kaç yazar? Kanun tecavüz ve töre cinayetine de suç diyor ama faillerini neredeyse baş tacı yapıyor bu halk ve devlet

    YanıtlaSil
  5. Aklı başında ve sağduyulu kimselerin işleri çok zor. Çünkü hayatın da iş hayatının da içinde adalete yer yok. Sen yazmıştın galiba, bütün sistem işin pratik biçimde yürütecek çözümler bulmaya değil de en kısa işi bile en uzun yolda yapmak üzerine inşa edildiğini. Düz bir çizgi üzerinde ilerlemiyor iş hayatı. Kural diye bir şey varsa bazen çalışıyor bazen çalışmıyor. En işini seven adamı pasif direnişçi, umursamaz bir tipe dönüştürebiliyorlar. Bu kısır döngü bizi her gün daha da aşağıya çekiyor. Adalet kelimesinin anlamını aramıştım geçen gün, bazı yanıtlar buldum ama kendi hayatıma dahi dönüp baktığımda adalet göremiyorum. En güneşli en mavi günde bile karalar bağlamak hakkım değilken, çaresizlikten doğan bir öfke ile kara kara görüyorum baktığım her şeyi :(

    YanıtlaSil
  6. Viladimirin ilk cümlesine nasıl da katılıyorum. nerede doğruyu yapmaya ve yaşamaya çalışan biri varsa, diğreleri onu el birliği ile kendinden ve dünyadan nefret eder hale getiriyor. Kendini sorgulamaya başlıyorsun sonunda: hata bende mi acaba?????
    Buaralar yüzüme yüzüme sürekli şu cümleleri duyuyorum: kendini düşüneceksin, sadece kendini,alacağını almaya bakacaksın, kendi çıkarların konusunda açgözlü olacaksın, utanmayacaksın, şöyle kıvıracaksın.......
    düşünüyorum...içim acıyor, bunları yapmadım. ama inan şuan acı çeken de benim. ne yapacağımı biliyormuyum peki? Koca bir HAYIR

    YanıtlaSil
  7. çok zor. yine sen başa çıkmaya çalışacaksın, bizim maalesef bir faydamız yok buradan. sadece biraz da iyilikler bulsun seni diye dilemekten başka. malum devir zam kısmına çok uzak, onun yerine patronun kafasına düşecek bir tuğla, bir organizasyon değişikliği ne biliyim.

    YanıtlaSil
  8. yazını okuyunca sanki 6 ay önceki ruh halime gitmiş gibi oldum. ben de çalıştığım yerde aynı duygular içindeydim. onca hassasiyetine doğru dürüst yaşama çabama rağmen kendime hiç zaman ayıramıyor olmak haftada 120 saat mesai yapmak ruhen insanı yozlaştırıyor gerçekten de. ne mi yaptım. bir iki ay paramı biriktirip istifa ettim. şimdi tamda senin dediğin gibi bütün günüm bana ait okuyorum kendimi geliştiriyorum. önümdeki sınava yeni ümitlerle hazırlanıyorum. eğer yanlış yolda gittiğine inanıyorsan ve etrafında ve cebinde sana destek olacak kadar birikimin varsa hiç durma derim. ama hesabını çok iyi yapman aksi takdirde daha da mutsuz ve üstüne onurundan taviz verecek olabilirsin. bir kaç gece daha uykusuz kaldıktan sonra kesin bir karar vermen dileğiyle.

    YanıtlaSil
  9. empati yoksunu ve bencil insanlardan o kadar çok var ki çevremizde hele ki bu kişiler amirimiz pozisyonunda olursa hayat çekilmez hale gelebiliyor.ama umudumuzu yitirmememiz ve bir gün herşeyin düzeleceğine inanmamız gerek.yoksa hayat çekilmez oluyor be kedicim.neyse ki öfkeni yazarak çok iyi dile getirmişsin.en azından neye öfkelendiğinin farkındasın.ben bazen içimde anlamdıramadığım bir öfke duyuyorum.beni neyin kızdırdığının bile farkında olmuyorum.o durum daha vahim yani.

    YanıtlaSil
  10. EVREN: Çığırımdan çıkmamak için kötü sz sarfetmedim. Ben ne söylersem ona inananlardanım galiba. kötü söz söyleyince büyür nefretim.

    TURKUAZ DENİZ: İşte sorunum tam bu noktada; hırpalayıp paralıyorum kendimi. peki neden? kim için? sonuç ne? inan bana deniyorum hırpalanmamayı. bazen insanın en büyük düşmanı kendisi galiba.


    LEYLAK DALI: Bütün bunların içinde yer almak ağır ya düzeltemiyor olmak daha ağır. insanın en çok ihtiyaç duyduğu şey adalet galiba.

    BAŞAK: İşin tuhafı tek bir adam saçmalıklarıyla bu kadar kişiyi yıldırıyor. akıl işi değil ama bu böyle. ona kalırsa amir dediğin onun gibi olur. keşke kendine dışardan bakabilse.

    VLADİMİR: En kötüsü de bu ya; işini seven insanları öyle bezdiriyorlar ki sorumsuz beceriksiz birine dönüştürüyorlar. Bu ülkede garip bir durum var, ne kadar işten kaytarma kurnazlığındaysan o kadara akıllı ve başarılısın. Ve çok tuhaftır ki bu insanları ödüllendiriyor bu sistem. Bu bir ahlak çöküşü. Ve ne yazık ki durdurulamıyor.

    GUGUK KUŞU: hepimizin çevresinde "kendini düşüneceksin, sadece kendini,alacağını almaya bakacaksın, kendi çıkarların konusunda açgözlü olacaksın, utanmayacaksın, şöyle kıvıracaksın" diyen kurnazlar var galiba. Peki hepimiz kendimizi yitirip böyle olursak? O zaman ne olacağız? Ben söyleyeyim birbirimizin boğazını sıkacağız çıkarlarımız için. Ben ne olursa olsun insanın kendisinden fire vermemesinden yanayım. Günlük yaşamda zarar görüyor gibi görünsek de huzurla yastğımıza baş koyuyor olmamız herşeyden değerli gibi geliyor bana.

    NALAN: Şimdi iyiyim. Sanırım bu adamı "adam" etmenin bir yolunu biliyorum. Yok hayır hain planlarım yok. Sadece artık onun nelerden ders aldığını keşfettim :)

    FG: Bu bir çözüm değil doğrusunu söylemek gerekirse. Çünkü, işimde sevdiğim şeylerin sevmediklerimden daha fazla olduğunu anladım sağlıklı düşününce. Düzeltilmesi gereken bir kaç nokta var onların da çözümlerini buldum. Çok teşekkür ederim. Peki sen şimdi mutlu musun, istifa ettiğin için pişmanlık duyduğun oldu mu hiç?

    KARA KİTAP: O adlandıramadığın öfke küçük şeylerin birikimi olabilir bence. Bazen küçük sorunları görmezlikten geldiğimizi sanıyoruz ya da hoşgörülü davranıyoruz fakat hepsi içimizde koca bir yumak olana kadar birikiyor.Sonra içimizi sıkıştırıyor.

    YanıtlaSil
  11. Sorunların çözümlenme yoluna girmesine sevindim.

    Ne yazık ki kaçak güreşiyor bu tipler. Her yolu mübah sayan insanlarla mücadele etmek çok güç. Aslında sorun kendilerinde, kendileriyle barışık olsalar böyle olmazlardı. Yazık onlara!

    Sevgilerimle...

    YanıtlaSil
  12. Bu tür ilişkiler insanı yormaktan başka bir şeye yaramıyor.
    Haksızlık, saygısızlık birlik olmuş insanın üzerine üzerine geliyor işte o zaman ipler kopma noktasına bile gelebiliyor.
    Kim bu kadar üzdü seni ve yaşadıkların o kadar tanıdık ki kediciğim.

    YanıtlaSil
  13. AYSEMA: Bu çok doğru kendileriyle barışık olamadıkları için etraflarıyla da bir türlü barışamıyorlar. Ve kabak onlarla çalışmak zorunda olanın başına patlıyor.

    ÖZLEM: İş yerlerini bilirsin Çzlem'ciğim insanı yoran tüketen insanlar her zaman vardır. Ama ne yapalım geçiyor geçecek.

    YanıtlaSil
  14. Ya ayıp kaçacak ama Kasımpaşa diyesim var.. bazen de böyle oluyorum işte, vurdumduymazlığa vurup, fazla derin dalmayasım.. aslında iyi de geliyor.. ki ben de pek beceremem..
    Ayıp kaçtıysa sil n'olur yorumumu.. bana ayıp olmaz..
    öpüyorum seni kocaman :)

    YanıtlaSil
  15. Ah be kedim kafanı taşıyamaz hale gelmişsin sen anlaşılan.Boşalt ağırlıklarını üfle dışarı.İster yazarak ister farklı bir yöntem kullan kötü şey iyi insan içinde mekan kurmamalı.

    YanıtlaSil
  16. MÜGE: Ah be Müge'ciğim bu ülkede bunca ayıp varken bu mu ayıp kaçacak :)

    SUFİ: Buna ben de çok inanırım; kötü şeyler içimizde ne kadar kalırsa o kadar büyüyüyor ve nefrete dönüşüyor. İçi nefret dolu biri olmaktan korkarım ben. bundandır böyle her derdimiz yazıyor olmam.

    YanıtlaSil

Ne demeli...

İnstagram'da tatlı tatlı gülümseyen, yüzünde güneşler parlayan gencecik bir kız gördüğümüzde o mutlu genç kızın bir gün biri tarafından ...