"Bak sen akşamki kıyamete!" diyor. Akşam hiç sevmediği bir akrabasını yemeğe davet etmiş annesi. "Sana ne bundan?" diyorum. "Anneleri bilmezmiş gibi konuşma" diyor "şimdi eve gideceğim annem tutturacak "illa gel otur, sohbet et" diye. Başımın etini yiyecek gör bak. Bunca yorgunluğun üzerine bir de hiç ama hiç sevmediğim insanlara katlanmak zorunda kalacağım." Vedalaşırken onun "eğlenceli" geçecek akşamı üzerine bir dizi geyik yapıyorum, kızıyor. Elbette o anda "gülme komşuna gelir başına" atasözünün aslında ne kadar doğru olduğunu hemen bu akşam anlayacağımı bilmiyorum.
Ayaklarımı uzatmış film izlemeye hazırlanırken annem müjdeli haberi veriyor. Korkunç derecede can sıkıcı olmaktan başka bir özelliği olmayan akrabalarımın çaya geleceğini söylerken üzerime başıma birşeyler giymem gerektiğini sıkıştırıveriyor araya. "Hayatta olmaz" diyorum. "Bu akşamı buna feda etmemi aklından bile geçirme." Annem "ama kızım onlar senin akrabaların" "ama kızım sevmesen bile nazik olman gerek" cümleleriyle başlayıp başka "ama kızım ...."lı başka cümlelerle devam ediyor ki gerisini duymak istemiyorum. "Kesinlikle hayır" diyorum. Surat asıp gidiyor.
Şimdi gitsem ona benim için kan bağının zerrece önemi olmadığını anlatsam, hasbelkader akrabam olmuş insanları sevmeyi bırak onlara katlanmak zorunda bile hissetmediğimi söylesem, insanların akrabalarındansa kendi seçtiği arkadaşlarının çok daha kıymetli olduğunu anlatsam biliyorum işe yaramayacak. Ve desem ki; sevmediğim bu insanların yanında zorla oturmak, hiçbirşey paylaşamadığımız dahası tamamen farklı dünyalarda yaşadığımız bu adam ve kadınların cahil cühela şakalarına gülümsemenin hangimize faydası olacak? Nezaket bazen ikiyüzlülüğün diğer adı anneciğim desem ya da ben onlara bir yandan nezaketle gülümseyip, diğer yandan bu insanların saçmalıklar ve cehaletle örtülmüş yaşamlarına, bir gün olsun oldukları insandan bir adım öteye gitmeden yaşıyor olmalarına kafamın içinde hayret edersem nazik mi sayılacağım? Tüm hayatlarını din üzerine kurduklarını sanan bu garip adam ve kadınların aslında inandıklarının özünden ne kadar bihaber olduklarına şaşarken sen sırf bana daha onlar gelmeden tartışmaya girmemem konusunda tembihlerde bulundun diye kendimi zar zor zaptederek o sandalyede çivi gibi çakılmış oturuyor olmam hangimize ne kazandıracak ya da? Misafirin kendini dinletebilme duyguları benim nezaket görünümlü suskunluğum karşısında tatmin mi olacak? Peki ya ben sevgili anneceğim? Kendi öz evladın tüm bunlara katlanırken için için patlayan öfke volkanlarını yutmayacak mı? Hayır yanılıyorsun anneciğim. Benimki nezaketsizlik değil benim ki dürüstlük. Sevmediğim ve sevmek zorunda olmadığım insanlara karşın iki yüzlü davranmaktan kaçınmak benimkisi. Bilmem anlatabildim mi?
Resim: Gustave Dore
Resim: Gustave Dore
neden sevmediğine dair bana ters saydığım bazı nüanslar yakalamış olsam da harbiden sevmediğin insanlara katlanmak kadar zor iş olmadığından sana katılmak durumundayım. erkek olduğumdan böyle sıkıntılar çok yaşamam, çeker giderim evden o olur... kimse de tutamaz beni...
YanıtlaSilSana ters olan nedir merak ettim?
YanıtlaSilyine de detayına inmek lazım da konunun burası yeri değil... belki de tamamen ben istediğim gibi anlamış ve gereksiz cümle kurmuşumdur ya da gerçekten ''din'' konusunda farklı bakış açılarımız vardır.. ama dedim ya erken bi söylem oldu benimkisi...
YanıtlaSil(nedense bu konuda acayip hassasım. birbirini boğmaya kalkmadan özgürce yaşayamıyoruz hala inançlarımızı ya, ben ona yanıyorum)
Anneler hep aynı galiba, rahmetli annem de sürekli yapardı bunu bana. Bazen acaba ben de yapıyor muyum diye düşünürken yakalıyorum kendimi. Kendimizin seçmediği kişilere sırf hasbelkader aynı soydan gelmişiz diye mecbur olmak ne tatsız birşey. Yine hislerime tercüman olmuşsun Kediciğim.
YanıtlaSilÖptüm seni...
Aslında tahmin ettim o konuda rahatsız olduğunu. Benim derdim inanç değil kaldı ki ben de aynı hassasiyeti talıdığım için bu kadar kızgınım. Ayrıntıları verseydim eğer tahmin ediyorum ki neye kızdığımı anlardın. Ben insanların inançlarına laf söylemem. Sözüm inanana değil sözüm inanıyormuş gibi görünene. Bilemiyorum anlatabiliyor muyum?
YanıtlaSilSevgili Leylak Dalı bazen insanın sevmek gibi bir konuda bile zorlanması ne acaip değil mi? Aynı soydan gelmişsek ve bunu biz seçmemişsek nasıl ve neden sevmek zorunda kalacakmışız ki? Dediğim gibi ben kan bağını önemsemiyorum. Benim sevmek kriterlerim başka. Akrabalarımdan kat be kat daha fazla sevdiğim arkadaşlarım var.
YanıtlaSildediğim gibi burdan konusarak anlaşabileceğimiz bir durum ve konu değil bu. öyle insanlar görür oldum ki çok sadece kendi doğruları doğru, dinle alakasızlar ama din konusunda en çok onlar konuşurlar v.s. tabi karşı tarafı da mevcut, zorla birilerini dindar yapmaya çalışmalar, mahalle baskısı v.s.
YanıtlaSilbir ortak nokta bulamıyorlar işte...
ya aslında dedim ya konuya erken ve yersiz bi giriş oldu benimki. kusuruma bakma...
Rica ederim ne demek kusur. Seni çok iyi anlıyorum ve hemfikirim. Sanırım sen de benim ne demek istediğimi anladın. Asla insanların inançlarına söz söylemek gibi bir niyetim olmaz, olamaz.
YanıtlaSilçok güzel anlatmışsın. niye katlanıyoruz hala? en yakınımızdakileri (annemiz gibi) üzmemek için. ama en yakınımızdaki ve onun saygı gösterdikleri bizi üzüyorlar.
YanıtlaSilakraba mı akbaba mı?
YanıtlaSildeğil mi ama :)
Bu bizim annelerimizin geleneği bence.
YanıtlaSilOysa hiç de mecbur değiliz akraba diye saçma sapan insanlara katlanmaya.
Hele benim gibi gerçek dostluğa prim veren biri için akraba adı altında hiç bir işe yaramayanlara ne diyeyim Fulya'cığım, buradan selam olsun:))
Daha bugün kaçtım, aynen buna benzer bir çay faslı toplantısından :)))
YanıtlaSilGenç kızken de, 1. çayları dağıtmayı henüz bitirmişken, ilk çayı ikram ettiğim kişinin (sanki ağzı kalaylı gibi) şak diye bitirmesi sonrasında, annem kaş göz ederdi 'bak bitti çayı, hemen 2.yi koy' anlamında.. resmen omuz silkip o tarafa doğru bakmadığımı hatırlarım :))
Muhabbete katlanmak zorunda kalmamanın bir yolu da ikramla haşır neşir rolü kesmektir ama bu kadar da değil be kardeşim.. Sahildeki çay bahçesinin garsonu bile "pessss" der yani :)))
ALTIN OLAN HERŞEY PARLAMAZ: Çünkü annelerimiz ne yazık ki dürüstlükten ziyade nezakete önem veriyorlar :)
YanıtlaSilNALAN: :)))
ÖZLEM: Saçma olan şu ki tesadüfen kan bağın olan birini sevmek zorunda kalıyorsun. Sanki sevmek zorla yapılan birşeymiş gibi...
MÜGE: Hay Allah'ım hepimiz aynı şeyleri yaşıyoruz desene :)
Gerçekten çok şaşırdım.Bu yazı benim kalimden çıkmış sanki,sanki ben düşünüyordum.Yine tüm insanlar aynı şeyleri yaşıyorlar gerçeğine bir kez daha inandım.
YanıtlaSilEn çok da şu cümleni sevdim 'bir gün olsun oldukları insandan bir adım öteye gitmeden yaşıyor olmalarına kafamın içinde hayret edersem nazik mi sayılacağım?' Bu konuya çok takılıyorum ben.Gerçekten bunu nasıl yapıyorlar?
Yapıyorlar çünkü hareket risk taşır. onlar sabit durmanın huzuruna sığınmışlar.
YanıtlaSilEn doğru açıklaması bu olsa gerek.Sabit durmanın huzuru.Bayıldım buna :)
YanıtlaSilEn doğru açıklaması bu olsa gerek.Sabit durmanın huzuru.Bayıldım buna :)
YanıtlaSil