Evde yalnız kalmaktan sıkılmayan çok az insan tanıyorum, ne acaip? Oysa ben çoğu zaman, özellikle işyerinde, "5 dakikacık yalnız kalmak için neler vermezdim ki" diye düşünürken yakalıyorum kendimi. Bu, diğer insanları sıkıcı bulmak ya da kendini onlardan üstün görmekle ilgili birşey değil. Bu sadece yemek yemek, su içmek gibi bir ihtiyaç. Bazılarımız böyleyiz işte. Kalabalıklarda düşünemiyoruz ve aklımızı toparlamak ya da dinlenmek için gün içinde küçük molalara ihtiyaç duyuyoruz. Tamam itiraf ediyorum belki herşeyden sıkılıp hayallere dalmak için biraz da.
İnsan dünyayı sıkıcı bulabilir. Olup biten şeylere katlanamayabilir. Ve bu, zaman zaman öyle bir hal alabilir ki kendini kocaman bir boz ayı gibi bir mağaraya kapatırsa mutlu olacağını düşünebilir. Aynı insanlarla aynı şeyleri konuşup durmaktan sıkılmanın nesi acaip? Hele de bu insanların tek bildikleri sohbet konusu hiç tanımadığın insanların yapıp ettiklerini anlatmaktan oluşuyorsa. İşte ben tam olarak bu noktada duruyorum. Yeni birşeyler öğrenme hevesi olmayan, sen onlara öğrendiğin yeni birşeyi anlattığın vakit kafasını tavana çevirip çok ama çok sıkıldığını anlatmaktan hicap duymayan insanların tam ortasında. Bu yüzden de etrafımda kalabalıklaştıklarını hissettiğim vakit gidip kendimi tuvalete kilitliyorum. Bundan güzel cevap mı olur?
Bugün Ahmet bana neden dışarı çıkmadığımı sorunca düşündüm bunları. Evde olmaktan inanılmaz bir mutluluk duyuyordum çünkü. Bunu ona söylemedim. Şimdi okuduğunda öğrenecek. "Çok soğuk" diye saçma bir cevap verdim. Oysa ona herşeyi anlatırım. Anlatmasam bile anlar diye düşündüğümden belki de ayrıntıya girmeyişim. Sadece evde olmayı sevdiğimi söyledim. O da aynı. O da uzun uzun kendisiyle vakit geçirmekten hoşlanan türden. Ne hissettiğimi biliyor, anlıyordur.
Adamın biri şöyle demiş, "Tüm sorun insanın kendi kendisiyle vakit geçirmeyi becerememesinden doğuyor." Doğru. Bu yüzden insanlar birbirlerinden sıkılıyorlar, bu yüzden saçma sapan dedikodular üretiliyor, bu yüzden, yani insan kendi başına kalıp da düşüncelerini toparlayamadığı için, doğru dürüst kendini ifade edemiyor ve yine bu yüzden ne hakkında ne düşünmesi gerektiğini asla bilemiyor.
Oysa biraz sessizlik ne iyi gelir insana. Kararında bir sessizlikten ve yalnızlıktan söz ediyorum elbette. Soğuk bir kış sabahında dizlerinde battaniyen, elinde bir bardak çay, güzel bir kitap ya da daha iyisi pencereden dışarı bakmak. Zorlu bir iş gününe başlayacak olmayı hiç umursamadan güç toplamanın başka yolu varsa söyleyin. Benim bildiğin en iyi yol bu. Kaos ortasında vahadır bu yüzden sessizlik ve yalnızlık. Dünyanın gidişine bakarsanız başka çare de yok gibidir. Denize dalmadan kafanı çıkarıp nefes almaz mısın? İşte tam olarak sözünü ettiğim şey bu.
Fotoğraf: The gift of life
Yazdıklarınız bana dinlemenin nekadar önemli oldugunu hatırlattı tekrar -anlamaya çalısarak, yargısız. Karsısındakini dinleyememe sendromu gitgide yayılıyor dünyaya, bir epidemi adeta... Beni de çok rahatsız ediyor. Halbuki yasadıgım bu ülkede bir de 'duydugunun ötesini dinlemek, anlamak' anlamına gelen bir deyim var. Bir insanın böyle olması bir erdem sayılsa da artık kimsenin umrunda degil gibi. Iyi pazarlar! Ben de önümüzdeki hafta için güç toplamaya çalısanlardanım ))
YanıtlaSilsusan cain kitabına bakabilirsin
YanıtlaSileskiden karbon kağıdı vardı hala var mı bilmiyorum..
YanıtlaSilama birisi tam da içinde olduğumuz duygu durumu anlatınca.. "araya bi karon kağıdı derdik".. öyle işte..
atalet/
Çocukları okula götürdüm, dönüşte yarım saat yürüyüş yaptım. Şimdi çayım demleniyor. Ev sessiz. Günün en güzel saati. Geçen senelerde çocukların biri gidip biri gelirken bjr türlü olmuyordu ama bu sene her sabah kendime kalan bu zamana mutlu oluyorum. Kesinlikle herkesin böyle anları olması gerek, durup, dinlenip yenilenmesi için
YanıtlaSilSanki ben yazmışım gibi okudum yazdıklarınızı. Bende öyle sıkılıyorum ki, kalabalıktan insanlardan zaman zaman. Eve gitmek için can atıyorum, evde o kendimle başbaşa dakikalar var ya, yeniden doğduğumu hissediyorum. Sıcacık bir bardak çay ve kitap eşliğinde. Teşekkürler, çok güzel bir yazı olmuş. Emeğinize sağlık.
YanıtlaSilBende severim kendimle başbaşa kalmayı. durup düşünmeyi, hayaller kurmayı.. Evde oturmayı. :)
YanıtlaSilAraya bi karbon kağıdı :)
YanıtlaSilbelki de tek çocukluktan bilmiyorum ben de illa ki yalnız kalmak isterim ara sıra yoksa hayat zor geçer ama hep yalnızlık da kötü..herşeyde olduğu gibi bunda da bir denge olmalı sanırım
YanıtlaSilikizim, yalnızlık bazen parıltılı bir elmastır, der. Demek o kadar da az değilmişiz bu elması arayan :))
YanıtlaSilÜniversitedeyken yalnızlığı mumla arayan, kendi kendimle vakit geçirmekten deli gibi hoşlanan ben, evlenip çoluk çocuğa karıştıktan sonra bir hafta bile yalnız kalmaktan hoşlanmamaya başladım evde... Kendime şaşıyorum ama bu da böyle bir dönem herhalde.
YanıtlaSilMAVİ: Katılıyorum ama bazen "duyduğunun ötesini dinlemek" çok yoruyor insanı. Bu konuda dengem yok ya hiç dinlemiyorum ya da ötesinin de ötesini dinliyorum. Pek fena halim! :)
YanıtlaSilGUGUK KUŞU: bakacağım.
ATALET: :)
HANDAN: Yazdıklarınızı okumak bile o sessiz huzurlu havayı solutuyor insana, ne güzel. Geçen hafta öyle zordu ki bu sessizliklere deliler gibi ihtiyaç duydum.
KİTAP KURDU: Ben teşekkür ederim :)
UYUŞUK HAYALPEREST: :)düşünmesi bile güzel değil mi kendi kendine olacağın zamanları.
SERPİL: :)
PİSİKOPATİ: Hep yalnızlık kötü evet ama bizim gibilerin galiba ilacı kararında bir yalnızlık.
VİŞNE AĞACI:ne güzel laf, yalnızlık parıltılı elmas.Bunu sevdim :)
HANDE HARMANCI: Belki de zaman zaman yalnızlığa zaman zaman da kalabalığa alışıp seviyoruz onları.
Blogunuzu yeni keşfettim. Tespitleriniz çok yerinde. Takip listeme aldım sitenizi. Gezilecek Yerler hakkında bilgileri paylaştığım siteme de beklerim ;)
YanıtlaSil