28 Ekim 2010

eşya üzerine...

Boğulma hissi sadece su yuttuğunuzda ya da biri boğazınızı sıktığında yaşanan bir his değildir. Pek çok şey bu hissi yaşatabilir. Mesela; insan dolu bir otobüste boğuluyor gibi hissedebilirsiniz ya da çok sıkıcı şeyler anlatan adamlar ya da kadınlar karşısında da (ki bu ikincisi bana çok olur)... Veya hayatınız öyle çok dolmuştur ki nefes alınacak tek bir noktası kalmamıştır, işte böyle bir zamanda da boğluyorum sanabilirsiniz. Elbette örnekler çoğaltılabilir; kimsenin sizi anlamaması yüzünden, hak etmediğinizi düşündüğünüz şeyler yaşıyor olmanız yüzünden, yeteneklerinizin saçma sapan bir işte heba oluyor olması yüzünden, sevdiklerinizi kaybetmeniz yüzünden, vazgeçmek zorunda kaldığınız alışkanlıklarınız ve bağımlılıklarınız yüzünden vs...

Ama benim şimdi burada sözünü etmek istediğim başka birşey. Tıklım tıkış doldurulmuş odada, bir mutfakta ya da salonda yaşanan türden bir boğulmadan söz etmek istiyorum. Kimi böyle odaları sever. Kimi de benim gibi az eşyalı, hareket alanı bol olan odaları. Böyle odaları, evleri sevmeme rağmen hiçbir zaman evimi, odaları bu halde tutmayı başaramadım. Bunun pek çok sebebi var elbette. "Aman dursun lazım olur"dan "aaaa bu olmazsa hayatta olmaz"a kadar pek çok bahane sıralamak mümkün.

Benim odam ciddi ve korkunç bir kalabalığa sahip. Hayatı sadeleştirmek gerektiğine, bunu yaparken işe önce etrafımdan başlamanın doğru olduğuna ve eğer bu sadeleşmeyi başarırsam zihnimdeki kaosun duracağına inanmaya başladığımdan beri odada duran her eşyayı "gerekli mi?", "değil mi?" diye sorgulamaya başladım. Ve bunu yaparken farkettim ki eşya bana hizmet etmiyor ben ona ediyorum. Ne saçmalık. İnsan rahat etmek için kullandığı eşyanın bir süre sonra kölesi oluyor.

Örnek; cep telefonu istiyorsun. Tamam var bir tane ama sen şöyle daha afilli olanından istiyorsun. İyi tamam aldın. Başladı mı taksitlerin? Başladı. Aylarca onu ödeyeceksin. Çok pahalıya aldın ya, "aman birşey olmasın" diye üzerine düşeceksin, sen sakındıkça gözüne çöp batacak, telefonun bozulacak. Hay Allah taksitleri tam da bitmişti. Tamirciye gideceksin. Yapıldı herşey iyi. Biraz fazla para verdin ya, neyse artık. Sen sakınacaksın yine telefonunu gözünden ama bu afili telefonu gören başka gözlerde olacak. Sonra bir bakmışsın hooop biri atıvermiş cebine telefonunu. Neyse zaten bir üst modeli çıkmıştı. Aman diyeceksin madem çalındı bir üst modelini alayım. Herşey sil baştan başlayacak. Bu kez ne çalınacak ne de bozulacak. Sadece senin içindeki şeytan rahat durmayacak. Televizyon reklamlarındaki o afili telefon rüyalarına girecek. Daha diğerinin taksitlerini bitirmeden bu kez gidip onu alacaksın. Cebinde yeni telefonun, çekmecende eski telefonlar mezarlığı evin dolacak da dolacak. (Bu kesinlikle ben değilim.)

Başka örnek; Okumayı çok seviyorsun. Bu harika. Hele böyle bir ülkede alnından öpülecek birisin. Ama şu haline bak daha diğerlerini okumadan almış da almışsın kitapları, tıkmışsın odana. Hangi dolabı açsan kafana kitaplar dökülüyor. Ne kabalık, ne gereksizlik. Üstüne üstlük sırf merak ettiğin için aldığın ama asla okumayacağını bildiğin kitaplar bile var raflarında. Bakıp bakıp bu kalabalıktan yılacaksın. İşi gücü bırakıp kendini okumaya versen bile ömrünün onları bitirmeye yetmeyeceğini kesinlikle bileceksin. Sonra hangisini okusam kararsızlığı içinde geçirdiğin zamanları toplasan Karamazov Kardeşler, Savaş ve Barış, Teneke Trampet ve daha bunlar gibi pek çok tuğla kitabı bitirebileceğini farkedip kendine sırf bu saçma kararsızlık yüzünden sinir olacaksın. Üç beş kitabı dönüp dolaşıp okuyan adam ve kadınlar olduğunu bileceksin ve bu insanların aslında belki de en doğrusunu yapıp yapmadıkları üzerine kafa yoracaksın. (Bu kesinlikle benim)

Bir de alıp giymediğin giysiler, ayakkabılar var elbette. Bunlara baktıkça iyice çileden çıkacaksın. Reklam dünyasının insanları nasıl etkisi altına aldığını bildiğin halde, bazı zamanlar seni tüm şeytanlığı ile nasıl baştan çıkarmış olduğuna şaşacaksın. İçinden odada ne varsa hepsini bahçeye fırlatıp bir güzel yakmak geçecek. Bir kaç eşya ile idare ederim elbet diyeceksin. Eşyanın nasıl da kölesi olduğunu görüp bir güzel küfredeceksin. Onları katlamak, düzenlemek, ayırmak, temizlemek, bozulan yerlerini tamir etmekle geçirdiğin zamanları düşüneceksin. (Bu da bir ölçüde benim.)

Sonra odaya bakıp hayaller kuracaksın. Bir sandalye, küçük bir masa, on onbeş kitap (okunulup başkaları ile değiş tokuş yapılabilir. Çok sevilen bir iki tanesi saklanabilir.), kalınca bir defter, bir kurşun, bir tükenmez kalem, bir kaç parça giysi, bir iki ayakkabı, bir yatak, küçük bir halı ve bolca boşluk. Biblo yok, yapay çiçek kesinlikle yok, çerçeve yok, gazete kesikleri yok, fotoğraf belki bir tanecik. Daha fazla değil. Daha fazla değil...

Fotoğraf: home-designing.com

12 yorum:

  1. Ne yazık ki 2. ve 3. örnekler de tamamen benim. Hatta inanmazsın belki az önce düşündüm kitaplara baktım onlar da bana öööyle bakıştık sadece.

    YanıtlaSil
  2. Yeni bir giysi aldığımda, onun gibi olan ve son bir senedir kullanmadığımı, işine yarayacağını düşündüğüm birisine veririm. Böylece, dolap kapağını açınca içindekiler üstüme yıkılacakmış gibi olmaz. Ev eşyası için de aynı şey, keza...
    Ne kadar sade ve az eşyalı olursam, o kadar huzurlu oluyorum, yine de tembellikten bir dolu çer çöp birikmiyor değil! :))

    YanıtlaSil
  3. Koyduğun fotoğraftaki odaya görür görmez bayıldım, ah benim olsa dedim. Sonra da ama aldığım kitaplar bu raflara sığmaz, bu elbise dolabı küçük, bibloları, objeleri, çerçeveleri falan nereye koyarım diye düşünmeye başladım. Anladım ki oda benim olsa da bir süre sonra çıfıt çarşısına dönecek. Huy bu, can çıkmayınca çıkmıyor. Son iki örnek bana da çok uyuyor...

    YanıtlaSil
  4. İnanılmaz bişey bugün düşündüğüm şeyler bunlar. Bugün kışlıkları çıkarıp yazlıkları kaldırdım. O kadar büyük bir yığın oluştu ki odamda, gerçek anlamda deliriyordum, hiç bitmeyecek sandım. Kullanmadıklarımı bir pakete duldurdum, onları aldıklarıma bin pişman olarak. İçinde az ama öz kıyafetlerin olduğu bir gardrop hayal ettim. Neden almışım o kadar gereksiz giysiyi. Her gardrop düzenlenmesinde çıldırmanın eşiğine geliyorum!

    YanıtlaSil
  5. Merhaba..Tıkış tıkış dolu bir odada ben de nefes alamazdım sanırım.Evimde hiç bir zaman gereksiz bir kalabalığa izin vermedim..Kitaplarımı okuyup,yeni kitapların araştırmasını yaptıktan sonra gidip kitap alırım.Giysi dolabımı düşündüm yazını okurken;yığın yığın giymediğim giysiler yok sanırım.İç mekanlarda düzeni ve sadeliği her zaman sevmişimdir.Bulunduğum ortamlarda gözümü yoran,ruhumu daraltan objeler varsa fazla kalamıyorum.Herşeyin fazlası israf değil mi aslında?Bize yeten bir parça ekmek,sırtımızı örtecek 2-3 parça giysi,ayağımıza geçirip bizi gezdirecek bir çift ayakkabı..değil mi?İnsanoğlunun gözü hiç hiç doymuyor,doymayacak da!

    YanıtlaSil
  6. eşya düşkünü biri değilim..
    bir yazı 3 kot pantalon 4 tsirht ile geçirdim..
    kışları desen farklı olmuyor...
    çöpe atılası bir cep telefonum var..
    çok kitap okumuş biriyim ama aldığım kitap sayısı 3 ya da 4 tür ki biri de korsandı..

    ama şu anda odamı düzenliyorum ve kazandığım parayı odaya döküyorum, pencere değişimi, ısı yalıtımı, kitaplık, dolap, masa... odamı adam etmeye kararlıyım...

    YanıtlaSil
  7. Ben de yeni eve tasindigimizdan beri birsey alacaksam bin kere dusunup sonra aliyorum. Dolabimda da cok fazla gereksiz giysi yok. Kitap konusunda da dikkatli olmaya calisiyorum ama klasik kitaplari ucuza bulunca dayanamiyorum, hepsini alasim geliyor. Ne de olsa 'klasik' onlar okunmali ya, birgun gelir okurum elbet, UMARIM :)

    YanıtlaSil
  8. ben işi kankamla çözüyorum.
    eksiltme yapılacağı zaman gelir. evi yarı yarıya boşaltır, sen de rahatlarsın.
    hem öyle çöpe atma falan değil. kimin ihtiyacı varsa ona vermek şeklinde. bir taşla beş kuş yani.

    YanıtlaSil
  9. ÖZLEM: Seninle benim kitaplarla derdimiz hiç bitmeyecek galiba :)

    EKMEKÇİKIZ: Ben de giysiler için aynı şeyi yapar oldum son zamanlarda. Zaten artık öyle aman aman giysi aldığım da yok. Ama inan bana kitaplar konusunda kendime engel olamıyorum. Onları görünce kurt adama dönüşüyorum desem yeri :)

    LEYLAK DALI: Hah çıfıt çarşısı. İşte benim odanın tanımı da bu :)

    MECMUA-İ MODERN: Vallahi ne yap et sen de benim gibi hiç acımadan gereksizlerden kurtul. Hafifliyor insan.

    SIRADAN BİR BALIK: Doğru söylüyorsun gözümüz hiç doymuyor. Ama ben kararlıyım sadeleştirmeye kendimi. Az ve öz olsun istiyorum hayatımda herşey. Senin gibi insanlara gıpta ediyor, hayran oluyorum inan bana.

    YILMAZ BARIŞ: Odanı adam ederken sakın o yalın halini kaybetme. İnsan az eşya ile pekala yaşayabiliyor. Üstelik daha az dertle.

    ACAİ_BERRY: Kitaplar konusunda insan kendine hakim olamıyor ama çok kitap olunca insanın başının tacı değil başının derdi oluyor. Az ve öz kitap yeni felsefem bu :)

    NALAN: Süper fikir. Bunu ben de yapsam iyi olacak. Ama benimkiler eline aldıklarının hepsini atarlar diye korkuyorum :)

    YanıtlaSil
  10. kitaplar atılacaksa ben alıyım yerimde müsait :)

    YanıtlaSil
  11. kitaplar atılacaksa ben alıyım yerimde müsait :)

    YanıtlaSil

Ne demeli...

İnstagram'da tatlı tatlı gülümseyen, yüzünde güneşler parlayan gencecik bir kız gördüğümüzde o mutlu genç kızın bir gün biri tarafından ...