İnsan kendisini gülümseyecek birşeylere tutunmak zorunda. Başka çaremiz de yok zaten. Berbat bir günün ortasında içinin kuytusundan, tıpkı karmakarışık bir sandıktan el yordamıyla bulur gibi, çekip çıkarmak zorunda o gülümsetecek şeyleri. Eğer biraz olsun yaşadığımızı hissetmek, biraz olsun "iyi ki buradayım" diyebilmek istiyorsak gerçekten başka çaremiz yok. Bugünlerde "iyi ki burdayım, iyi ki yaşıyorum" demek ne zor oysa.
Berbat bir gün geçirdim. Zordu, yorucuydu, koşturmacalıydı ve içinde fazlaca öfke barındırıyordu. Ve ben sürekli şöyle diyordum: "daha fazla böyle devam edemem." Eğer iş tüm hayatını kaplıyorsa en çok kullandığın cümle bu oluyor zaten. Sen istesen de istemesen de kontrolsiz bir biçimde çıkıyor bu cümle ağzından. Tüm gün çalışıyor ve eve iş taşıyorsan, o işler bitip yorgun bacaklarını yatağa sürüklüyorsan, tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de tüm gün olup biten rüyalarını dolduruyor ve sen sabahları yorgun argın uyanıp kendini bir diğerinin aynı olan güne sürüklüyorsan gerçekten ağzından başka bir cümle çıkmaz oluyor: "daha fazla böyle devam edemem." Bu yüzden de, yani daha fazla böyle devam edemeyeceğin için, tutunacak birşeyler arıyorsun belki de. İnsan bir nehirde hiç durmadan kaç saat yüzebilir ki? Kıyıda zaman zaman bir dala tutunup dinlenmeden sahi kaç saat yüzebilir?
Bu nedenle unutulan o sandık aklıma geldi bugün. Hepimizin göğüs kafesinin tam ortasında duran ama günün hengamesi içinde varlığını çoktan unuttuğumuz o sandık. İşler masamda beklerken ve ben elimi çeneme dayamış, cayır cayır yanan beynimi nasıl kurtaracağımı düşünürken birden anımsayıverdim onu. İçinde mutlaka birşeyler vardı zor zamanlar için saklanmış. Böyle dar zamanlarımda beni gülümsetecek, tutunabileceğim, dahası dünyanın her zaman bu kadar kötü ve karanlık, yorucu ve yıpratıcı olmadığına beni ikna edecek birşeyler.
Bu bir insan yüzü olabilirdi. Ya da birinin sesi. Tek bir cümle bile olabilirdi. Geçmiş yazlardan kalma bir yağmur olurdu mesela. Ya da belki o yağmur altında ıslanan balkondaki sardunya... Belki birinin elini tuttuğun anda hissettiğin o bir anlık duygu veya hiç umulmadık bir zamanda karşına çıkan bir parça kağıda karalanmış bir not. Sen bir odada oturmuş somurturken birden yan odada patlayan anne baba kahkahası olurdu sonra. Hani o kahkahayı duyar duymaz gülümseyiverdiğin ve içinden onların varlığına şükran duyduğun saniyelik bir zaman diliminden söz ediyorum. Olurdu hepsi bunların. Daha neler olurdu o sandıkta kimbilir. İş onu bunca nefessiz kaldığın zamanda anımsamakta, kurcalamakta ve bütün o mutlu zamanları kucağına dökebilmekteydi.
"Ne aptalım" diye düşündüm. Hep o içinde keder, öfke olan sandığı göğüs kafesimin en görünür yerine koyuyor, hep o sandığı karışıtırıp içinde kayboluyorum. Bu yüzden öfkem ikiye katlanıyor, kederim de öyle. Ve yine bu yüzden "daha fazla devam edemem" deyip duruyorum. Ve hep unutuyorum diğerini. Nankörlük bu. Sanki hiç mutlu olmamış gibi sanki o mutlu zamanları sandıklara istifleyen ben değilmişim gibi hepsini bir köşede, ta arkalarda bir yerlerde unutuyorum.
Sandıkların yerini değiştirmeli. Ve unutulması gerekenlerle hatırlanması gerekenlerin de öyle...
Fotoğraf: Life
Fotoğraf: Life
Sandıkların yerini değiştirdim diyelim:) Biri gelip yeniden onları ilk yerlerine döndürüyorsa ne yapmalı peki? Yılmadan yeniden değiştirmeli yerlerini değil mi? Bu akşam çok iyi geldi bu yazın bana Canım Arkadaşım:)Unutulması gerekenleri unuttum! ŞİMDİLİK!
YanıtlaSilİnat et değiştir yerini. Hep gelecek o birileri ve hep değiştirecek birşeyler yerini sandıkların. İş, hangisinin önde durması gerektiğini unutmamakta :)
YanıtlaSiltüm sandıklarımın üzerinde birisi oturuyor ve ben onu kaldıramıyorum.
YanıtlaSilO sandıkların üzerinde oturana yakından bakmayı dener misin? O sadece sensin. Hepimiz kendi sandıklarımızın üzerindeyiz.
YanıtlaSilSandıklarımın içindeki etiketler karışmış birbirine... Sevgi etiketinin altından nefret, aşk etiketinin altından öfke çıkıyor...
YanıtlaSilBilmiyorum nasıl oldu, ne zaman oldu bu iş...
Yine çok karamsarım bir türlü elimdekilerle mutlu olamıyorum ve hep şikayet ediyorum :( Belki de bu karamsarlık etiketlerimi(dengemi) birbirine katan...
Karmaşadan huzur doğar derler ya ben ona çok inanırım. Nasıl deniz en çok dalgalı olduğu zamandan sonra nefis bir sükunete kavuşursa biz de biraz öyleyiz sanıyorum.
YanıtlaSil