Bu çok tuhaf. Bazen anlatacak bir dolu şey birikiyorken bazen de kafanın içi boş bir çuvala dönüyor. Sanki günlerdir hiç birşeye bakmamış, hiç birşey düşünmemiş, hiç birşey kafanın içinden süzülüp iz bırakmamış gibi, sanki nefes alıp veren bir bedenden başka birşey değilmişsin gibi hissetmeye başlıyorsun.
Oysa onlarca insanla yüzlerce konudan söz etmiş olduğunu düşünüyorsun ama hiç birşey anımsamıyorsun konuştuklarınızdan. Ve yine onlarca köşe yazısı okumuş, sayfalarca kitabı ardında bırakmış oluyorsun da hiç iz kalmamış gibi hissediyorsun. Haberler kulaklarını sıyırıp geçmiş gibi geliyor ya da olaylar sanki gerçek değillermiş gibi... Ve ne yazık ki böyle zamanlarda senin de hayat geçirmez bir yağmurluk edinip edinmediğini düşünüp, kaygılanıyorsun içten içe. Mesela soruyorsun kendine; O kocaman gözlü kız çocuğunun etrafa dağılan parçalarından, o parçaları annesinin eteğinde nasıl taşıdığından, dayak yiyen çocukların boyunlarındaki yara izlerinden, bıçaklanarak öldürülen kadınlardan, onların mutlu günlerinden kalma fotoğraflarından, adil olmayan hayatın gazete köşelerine sızan parçalarından, alın terinde boğulan insanlardan, dizlerine vura vura ağlayan insanların görüntülerinden, parçalanmış arabalardan fırlayan kollar ve bacaklardan, genç yaşlarda ölen onlarca belki yüzlerce insandan, işsizlerden ve ekmek parasına deli gibi çalışıp yine de yokluk içinde yaşayanlardan, kavgadan, düşmanlıktan ve her an birbirini öldürmek için hazır va nazır bekleyen bunca insandan etkilenmiyor musun sahi? Her yanın bombalarla çevrelendiğinden, hemen hemen herkesin belinde tabanca taşıyor olmasının artık normal kabul edilmesinden, en ufak bir tartışmanın birinin canına mal olabilme ihtimalinin aslında ne kadar büyük olduğundan, her an her şekilde ölümün seni, sevdiklerini, tanıdık ya da tanımadıklarını, kadınlar ve çocukları, hayatının baharındaki insanları, sahilde çay içen emekli yaşlı adamları, balkona patates almak için çıkmış ev kadınlarını bulabileceğini biliyor olmak sahi kanını dondurmuyor mu?
Elini çenene koyup düşünüyorsun sonra? O hayat geçirmez yağmurluğa hiç ama hiç sahip olmadığını, olamayacağını, zaten ona sahip olmadığın için her daim böyle baktığını farkediyorsun. Kafanın içindeki bu boşluğun aldırmadığından değil de dehşetten donup kalmaktan, öfkeden yorulmaktan, kaygıdan başka birşey olmadığını anlıyorsun. Ve hangisi daha iyi karar veremiyorsun; böylesi donup kalmak mı yoksa hayatın tüm acısının içine sızmasına izin vermemek mi? Böylesine acıyı içine geçiren bir ruhla daha nasıl taşır insan kendini hiç ama hiç bilemiyorsun.
Fotoğraf: Engin Güneysu
hissettiklerimi ne kadar güzel anlatmışsın.ben de bir gün kendimi böyle ifade edebilecek miyim tekrar?umarım,dilerim...
YanıtlaSilMerhaba kedi kardeş,
YanıtlaSilKirleniyorum, kirleniyorsun,kirleniyoruz..Her gün her saat,her dakika..açınca sayfasını boyalı basının, basınca düğmesine, çıkınca sokağına, alınca nefesini çöptenekesi olmuş global yaşamın..üstümüz başımız, elimiz tırnağımız kan revan içinde..
kirleniyorum, kirleniyorsun
kirleniyorlar..
Devleşenler; devletleşenler basarak kafataslarımız üzerine yükseliyorlar, yücelttiklerimiz, yüceliyorlar benden senden ondan bağımsız, bana sana ona rağmen..
Zamanıdır dur demenin, kirlenmeğe,kirletene..
zamanıdır söküp derilerimizi yenilenmeğe..
zamanıdır
zamanı
zaman
zaman zamlanmadan !
Vkemal
Hayat geçirmez yağmurluk... bir gün bunu da üretirler ve bize de tükettirirler.... İşportada da satılır hatta.. Hay Allah, bugun hayat geçirmez yağmurluğumu evde unutmuşum! diye paniklediğimiz de olur bazen..
YanıtlaSilHayat deyip "doğal" karşıladığımız sürece senin de yazdıklarını, dehşet, öfke ve kaygıdan kurtulamayacağız. İnancım kalmadı Aydan Atlayan Kedi'ciğim..
Kısacık ömrümüzü, (gözlerimizi kapayıp) kendimiz ve sevdiklerimizin mutluluğu ve sağlığı ekseninde yaşamaya mı çalışalım? GÜÇLÜ duruşla değiştirmeye mi çalışalım.. Umutsuzken inançlı olunamıyor ama olmaya çalışalım.
geçerken uğradığım bir duraksın ya sen, hayatı görünce kelimelerine gizlenmiş, bir yağmurluk bulmak gerek dedim içimden, en azından yüreğimi sarmak gerçeğin yakıcılığından ve korumak belki de aklımı yitip gitmeden...
YanıtlaSilBir "bosluk (!)" ancak bu kadar dolu anlatilabilir..
YanıtlaSilKARA KİTAP: Çok teşekkür ederim.
YanıtlaSilVOLKAN: Ben de hep bunu düşünüyorum: baktıkça duydukça elimiz ayağımız kan revan içinde. Ve kim diyebilir bu çağda "ben masumum" diye. Diyebilir misin? Diyemiyorum ben. Bu kaos içinde incecik sesimizle bağırsak ne yazacak. Şuna inanırım: çöplük ne kadar büyük olursa olsun bir ucundan temizlemeye başlamalı lakin kaldırmayacağımız yükler var o çöpün içinde baş edemeyeceğimiz dağlar, ne yapmalı? İnan bana baktıkça duydukça içime içeme sızıyor herşey ve biliyorum ki pek çok insan bunca acıyla hala yürümeye çalışıyor ya da ayakta durmaya.
KARÖSHİ'M: Hep düşüyoruz umutsuzluk batağına ya sonra içimizde birşey dürtüyor "ne yapıyorsun?" diyor "utanmıyor musun?" diyor utanıyoruz. İnsan kelimesinin hakkını vermek için kendi etimizi yiyoruz. Sonuç mu? Dilerim alınacak bir gün. Biz göremesek de belki çocuklar. Dilerim.
EVREN: Yüreklere birşey olmaz Sevgili Evren. Bazen ağır gelir bilirim ama yürek ancak onu taşıyacak gövdeye verilir. O nedenle o ağırlık bazen taşınmazmış gibi gelse de bilirsin daha çok yeri vardır.
MEHTAP PASİN GUALANO: Çok teşekkür ederim.
Bazen, özelliklede etrafımızda böyle acı olaylar üst üste geldiğinde hiç olmamış gibi yapmak ve bunlardan konuşmamak kendimizi bir anlamda korumaya almakmış gibi geliyor bana. Yazıyı okuyunca benimde aynı düşünceler içinde olduğunu hissettim. Aslında olanlara kulak tıkamak değil bu, sadece olaylardan haddinden fazla incinen insanların kendini biraz daha koruma çabası diyelim biz buna.
YanıtlaSil" Hayat geçirmez yağmurluk" bayıldım kediciğim, hepimizin ihtiyacı var aslında bir şekilde.
YanıtlaSilSevgilerimle...
masumm değiliz hiçç birimiz...
YanıtlaSilyüreğine sağlık..
OWL: Tüm bu olup biten küçük çiviler gibi saplanıyor insana. Ve o acı bir süre sonra donup kalmana neden oluyor galiba. Bir de birşeyleri durdurmak için çok ama çok ufak olduğunu güçsüz olduğunu bilince insan kapanıp kalıyor içine. Sanırım olan bu.
YanıtlaSilÖZLEM: Aslında o hayat geçirmez yağmurluğu giymek çok ama çok tehlikeli geliyor bana Özlem'ciğim. O yağmurluk içinde hiç birşeyin sana bulaşmadan yaşayıp gidiyor olmak hiç ıslanmamak hiç üşümemek çok tehlikeli...
YASEMİN: Hiç değiliz hem de hiç...
Vay canına, birileri mi ölmüş?
YanıtlaSilaa bir çocuk parçalanmış ve annesi parcalarını eteğinde mi toplamış.
Hadi canım gençeçik bedenlere kurşun mu değiyormuş.
Baksen şu işe yahu nerede, ne zaman, niçin?
Haydi canım olur mu böyle şeyler hiç.
Peki ben niye bilmiyorum?
İçim aç, gözlerim kör. Bir dostum analar eteklerindeki taşları döküp evlatlerına yer açıyor dedi.
Hadi canım sizde olur mu böyle şeyler hiç...
Gene çok iyi be kedicik.
Ah be Kaptan ah o anaların eteğindeki taşlar bir bulsa yerini de akıllar başa gelse kimse susmasa...
YanıtlaSil