Arabanın teybinden bol intizarlı bir şarkı yükseliyor. B. Abi bu türü seviyor. M ve ben de sesimizi çıkarmıyoruz. Ben onu incitmemek için susuyorum çünkü öyle çok seviyor ki bu şarkıları, öyle kendinden geçercesine eşlik ediyor ki "biraz katlansam ölmem" diye düşünüyorum. Kulakları tırmalayan bir sesle söylüyor, sesi ergenlik çağındaki bir erkeğin sesini andıran kadın şarkıcı. B. Abi arabayı kullanırken eşlik ediyor. Arabanın arkasında oturuyorum. M. ise önde B. Abinin yanında... M. zaman zaman "Abi yeter ne olur" diyor "inan bana başım ağrıdı." B. Abinin bıyıkları titriyor. Çünkü insanları rahatsız etmekten deli gibi korkuyor. Özür diliyor M.'den. M. sesini çıkarmıyor. Ama B. Abi müzik olmadan araba kullanamıyor. Neden böyle bilmiyorum ama sanki bir şey eksikmiş gibi eli kolu birbirine dolanıyor. Farkında olmadan eli teybe gidiyor. O sırada M.'nin söylediklerini unutuyor. M. de farkında olmalı ki susuyor bu kez. B. Abi bize bir aşk hikayesi anlatmaya başlıyor. Hikaye yıllar öncesinde geçiyor. B. Abinin henüz genç bir delikanlı olduğu zamanda. Mavi gözlü çok ama çok güzel bir kızdan söz ediyor. Hikayesi bittiğinde daha da içli söylüyor şarkıları. B. Abi onu hiç ama hiç unutamıyor. İlkti diyor kolay mı? Bir daha da öyle aşık olmamış zaten. B. Abinin o sert duruşuna bakan bu hikayeyi onun dudaklarına yakıştıramaz diye geçiyor aklımdan. Ama hangimizin kabuğu içindeki meyve hakkında bir ipcucu veriyor ki ona bakan onun içini ilk bakışta görsün... B. Abi gibi dıştan sert görünen ama hüzünlü bir duygusallığı olan insanları sevdiğimi düşünüyorum yol boyu. Belki de diyorum o kadar duygusal ve yumuşak ki içleri ancak çok sert bir kabuk koruyabilir bunu. Evet böyle olmalı diyorum sonra. Zaten başka nasıl olabilir ki?
M. merakla geçip giden erguvan ağaçlarına, gökteki türlü türlü kuşlara, yol boyu öbek öbek orada burada toparlanmış keçilere onlara eşlik eden köpeklere, karşıdaki dağlara, dev ağaçlara bakıyor. Aklından hangilerinin fotoğraf karesinde iyi duracağı geçiyor olmalı. M. delice bir aşkla bağlı fotoğraf makinesine ve fotoğraf çekmeye. İnsanın bir tutkusu olması iyi birşey diye düşünüyorum onun merakla havaya kalkmış üçgen kaşlarında bakarken. Hayat bizi bıraktığında elimizde bir koz olur hiç olmazsa diyorum bu tutkuları düşündükçe. O fotoğraf çekiyor ben aklımda kelimelerden hayatlar kuruyorum. B. Abi ise aşka,geçmişe dair bir rüyayı yaşıyor.
"İyi birşey bu" diyorum. M. ve B. Abi soruyorlar iyi olan o şeyin ne olduğunu. Aklımdan geçenleri nasıl toparlayacağımı bilemiyorum. "Yollarda olmak" diyorum "böyle uzun yollar gitmek, hayallere dalmak, ağaçlara bakmak vs." B. Abi hayallere dalmak kısmına, M. ise bakmak kısmına baş sallıyorlar. Ben ise en çok uzun uzun yollara gitmek kısmına...
Resim: Vincent van Gogh
Senin yol hikayelerine bayılıyorum. Keşke biraz daha sürseydi, daha uzun yollara git, daha uzun yaz.
YanıtlaSilHarikasın;)
geçen zaman değil aslında, biziz, yol boyunca. iyi yolculuklar dilerim
YanıtlaSilziplayan kedicigim, nasil gidesim var benim... okurken o arabanin icindeydim :)
YanıtlaSilcok sevgiler,
ah o yollar en derin bunalımlardan yollara çıkmak kurtarır insanı. İçindekileri beraberinde götürsende içinde bulunduğun çerçeveden çıkmalı bazı bazı.Tepeler aşmalı,dereler geçmeli ve bolca düşünmeli.........
YanıtlaSilLEYLAK DALI: Daha çok var yol hikayesi. O yollar beni büyülüyor. Hem yollarda hem de aklın içinde seyahat ne güzel bir bilsen...
YanıtlaSilGENİŞ ZAMANLAR: Geçip gidiyoruz hayatın içinden zaman zaman koşarak zaman zaman düşerek. Geçip giden biziz...
MERAL: Zaman zaman yollara düşmek için delice bir dürtü oluşuyor içimizde. Alıp başını kaçmaktan ziyade hayatın yeni bir yüzünü görmek elimizdekiyle kalmamak için belki de...
RUHGEZGİNİ: Öyle yerlere gidiyorsun ki içindekini, kendini unutup yeni bir ben doğuruyorsun kendinden. Belki de asıl yolculuk denilen şey bu...