Oda olduğundan daha geniş görünüyor. İkiniz o odanın bir köşesine konulmuş masanın etrafında oturmuşsunuz. Hiç konuşmuyorsunuz. O, yarısı soyulmuş kırmızı ojeli tırnaklarını kemiriyor. Gözlerinde daha önce hiç görmediğin bir telaş var. Ne oldu diye sormaya korkuyorsun. Daha doğrusu onun anlatmak için hazır olmasını bekliyorsun. Biraz daralıyorsun. Çay bardakları boşalıyor, yeniden doluyor ve zaman hiç olmadığı kadar ağır geçiyor. Bekliyorsun. Bekleyeceksin de. O hazır olana dek...
Birden, sen artık umudunu kestiğin anda, konuşmaya başlıyor. Bir aşk öyküsü anlatıyor sana. Sözcüklerinin her biri biber gibi dilini yakarak çıkıyor ağzından. Güvenmekten söz ediyor ve yanılmaktan. Hayalkırıklıklarından sonra... Başka bir kadından söz ediyor. Nefret ettiğini söylüyor. Kadından da adamdan da. Hiç bir duygu geçmiyor içinden. Ne öfke, ne kızgınlık, ne de başka birşey... Oysa yabancı değilsin bunlara. Ama öyle silip atmışsın ki, öylesine yok saymışsın ki... "Hayat" diyorsun sadece "ve insanlar." Her ikisi de herşeyi yapabilir. Susuyorsun sonra. Sözcüklerin öyle anlamsız öyle sıradan geliyor ki kendi kulağına utanıyorsun.
O tırnaklarını kemirmeye devam ediyor. Ona diyemiyorsun ki, o acının içinden geçtim ben. Ve yendim onu. Silip attım hepsini. Ve yine diyemiyorsun ki, seni dinlerken bir duvar çekiyorum önüme. Yeniden hatırlamamak için, yeniden canlandırmamak için, yaramın kabuğunu acıta acıta soyup kanatmamak için. Ben geçtim oradan, bitirdim, tükettim dahasını istemem. Çok zorladım kendimi diyemiyorsun yeniden güvenebilmek için insanlara, çok zorladım. İnsan atlatamıyor bazı şeyleri ama ben atlattım. Güç oldu ama başardım. Unuttum hepsini hatırlamanın hepimizin laneti olduğunu bile bile diyemiyorsun.
Küsüyor sana öyle inciniyor ki anlatamıyorsun. Sanıyor ki önemsemiyorsun. Sanıyor ki sen aşka inanmayanlardansın daha da kötüsü aşkı küçümseyenlerdensin. Yok öyle değil diyemiyorsun. Ben sadece hatırlamaktan korkanlardanım. O göremiyor senin savunma kalkanını. Anlayamıyor. Nasılsa diyorsun o da unuttuğunda, eğer becerebilirse, biri ona gelip yüzyıllardır bıkmadan usanmadan tekrar eden bu hikayelerden birini anlattığında, aynı kalkanı kaldıracak önüne. İşte o zaman anlayacak diyor rahatlıyorsun.
Tırnaklarını kemiriyor. Acıdan ölecek gibi. Bakamıyorsun gözlerine. Ölesiye korkuyorsun orada kendini görmekten. Bir zamanlar böyle baktığını biliyorsun sen de. Şimdi o öldüğünü sanıyor. İçinde kanayan yaranın onu öldüreceğinden neredeyse emin. Bilmiyor ki o bir sıyrıktan ibaret. Unuttuğunda silip attığında hiç olmadığı kadar iyi olacak. Güçlü olacak herşeyden önce. Bilecek insanoğlu çiğ süt emmiş. Bilecek ki herkes ihanet edebilir. O zaman kırılmayacak bu kadar kolu kanadı.
Hepsi bitecek diyorsun. İnanmayan gözlerle bakıyor. Sen de böyle bakıyordun. Ama bitti. Haklı çıktılar. Geçmiş uzak bir hayal gibi sanki hiç olmamış gibi kaldı uzakta bir yerde. Yaşadın, binlerce kez nefes aldın. Unuttun. O da unutacak... Hepsi bitecek.
Resim: Steff Green
hepsi bitince tekrar başlıyacak
YanıtlaSilAma bu kez bilinmeyenle karşılaşmayacak ve şaşırmayacak...
YanıtlaSilBilinmeyenle karşılaştığımız zamanlar gene de ve acıya rağmen ne hoştu halbuki Kedi:) Ya şimdi ya şimdi.. diye iç geçiresi geliyor insanın neneler gibi.. Erkekli ya da kadınlı olan için değil.. her tür ilişki için aynı özlemi duyuyorum. Şaşırayım biraz diyorum. Yanılayım gene.. diyorum..
YanıtlaSilSevgilerrrrr Saygılarrrrr..
Bilinmeyenle karşılaşmak hala hoş. Biliyor musun bazen şöyle düşünüyorum: acaba biz "yine aynı şey olacak" dediğimiz için mi aynı görüyoruz farklı şeyleri?
YanıtlaSilBence kendi kavramlarımızdan, onlara yüklediğimiz gereksiz anlamlardan dolayı aynı ya da farklı, hepsini boğmaya eğilimliyiz. "aşk" nedir ki cinsellikten başka? Dostluk nedir ki çıkardan başka? Güven nedir ki kendimizi sağlama alma isteğinden başka? Kırıklık kırgınlık üzüntü nedir ki kendimizi kandırmaktan, oyalamaktan başka? Ama maalesef milyonlarca yıldır, psikolojik olarak böyle evrildik, çocuklarımıza böyle aşıladık, dünyalarını böylece daralttık ve artık hepimiz aynı çamurun içinde debeleniyoruz. O sebeple bunca aynılığın arasında farklı birşey bencileyin kulunuza göre yoktur Azizem, aramayınız. Ve aynı olmasından dem vurmayınız. İçimizdeki duygular aynı olduktan sonra ne kadar farklı olabilir ki zaten?
YanıtlaSilSevgili Adsız, iyi diyorsun ama biz insanların içinde hep farklı birşeyler arıyor olma duygusu yok mudur? Hepimiz aynı olanın dışına çıkıp birşeyleri değiştirme kahramanlığına soyunmaz mıyız en azından kendi hayatlarımızda? sözgelimi sen hiç sormadın mı şu soruyu: "bütün hepsi bu olamaz hayatın, dünyanın, değişik başka gizli birşeyler olmalı değil mi?"
YanıtlaSilBu da kendimizi daha fazla beğendirme duygusundan daha fazlası değil, ne yazık ki içinde temize çıkarılır bir düşünce yok, kahramanlık dünyayı değiştirme isteğinden değil, dünyayı değiştirirken beğeni toplama, dikkat çekme isteğinden ileri gelmekte. Neden istiyorsun, daha fazlasını, daha güzelini, daha özelini, ya da ondan da geçtim, mutlu olmayı neden istiyorsun kedicik?
YanıtlaSilKendime sormadım hiç, daha doğrusu kendimin farkına varalı beri sorma gereği duymadım. Hayatın hepsi bu. Daha fazlası yok, daha fazlasının olduğunu düşünenler, samimi değiller...ve daha fazlasına gerek de yok aslına bakarsan, içimizde bu doymak bilmeyen hayvan olduktan sonra daha fazlası da bir müddet sonra rutinimize girecek ve daha da fazlasını aramaya başlayacağız. Fazla felsefik olmasa da işin özü basit bir Türk filminde gizli:
"Çok şeyi isteyenin hiç birşeyi olmazmış..."
Ya ya Azizem:))
Bir garip adsız kulunuz.
Ama ben fazla birşey istemiyorum ki. Sanki körmüşüm ya da yarı görürmüşüm gibi hissediyorum. Algım dışında olan ya da var olan ama benim algılayamadığım birşeyler var. anlatabiliyor muyum? Çok sevilmek ya da beğenilmek ya da belki takdir edilmek değil derdim, demek istediğim. Kendi hayatımın kahramanı olayım ben kimse bilmesin kahramanlığımı bir ben bileyim. sıradan algılanmanın önemi yok. derdim beni nasıl gördükleri değil inan bana.
YanıtlaSilŞu anda herkes kendi hayatının kahramanı zaten, ne zaman bu olmaz ki? Sen neden değilsin ki kendi hayatının kahramanı, kim ya da sen değilsen? Ve bir başkası kahramansa, onun kahraman olmasını senden başka kim istemiş olabilir ki?
YanıtlaSilSözünü ettiğim öyle bir kahramanlık değil. Başka şeylerden söz ediyordum. Ama burada herkesin okuyor olduğu bir alanda bunu açık olarak anlatmamı beklemiyorsun değil mi Sevgili Adsız?
YanıtlaSilHımmm, bilemedim ki, ben sandım ki burası açık bir platform, söyle kaç hükümleri ile yönetiliyor, kimse kendini ifşa etmediği sürece de herhangi bir cezai yaptırımda bulunulmaz:)Kendimi kaptırmışım bir an diyeceğim ama ben bunları sorarken zaten bana cevap vermen için sormuyorum, kendi kendimize yöneltebileceğimiz sorulara eklemede bulunmaya çalışıyorum sadece.
YanıtlaSil"değişik başka gizli birşeyler olmalı değil mi?" ve bu da bana kalırsa tehlikeye açılan bir soru. Mistizm cevabını o an bulamadığımız sorular için bir kaçamaktan ötesi değil. (Ki bence tanrıda sırf bu yüzden doğmuştur (Gizeme mistizme yükleme arzusu, algılayamama ve belki tembellik bile olabilir:)))Doğa diye birşey var ve evriliyor, dolayısıyla üzerinde yaşayanlar da evriliyor, bu evrilme de ihtiyaca göre oluşan birşey, böyle baksan sen de, gizemin olmadığını, aramaya gerek olmadığını, birşeylerin birilerinin değil kendi ellerimizde yani insanlıığın ellerinde olduğunu sen de daha net görürsün.
YanıtlaSilSen farkında değilsin ama aklıma öyle çok soru çengeli takıyorsun ki. Şu garbin zaten çorba olan kafası iyice bulanıyor :) hayır şikayet etmiyorum bu durumdan. Tak aksi hatta...
YanıtlaSilBen büyüyemiyorum bir türlü. Hala masalsı, gizemli büyülü şeyler arıyorum hayatta ve bunun Tanrı ile hiç ilgisi yok. Mesela gün gibi aşikar birşeyde görebilirsin bunu. Hiç bilmediğin bir tür kuş ya da balıkta vs. Ben hayatında mucizeler olsun diye bekleyenlerden değilim. Mesela aşık oluyor olmamız da bir tür mucize gibi. Çok garip. Anlatamıyorum değil mi? Algılamam berbat bugün, kötü bir gündü ve kendimi taşıyamıyorum. Sürüklüyorum hatta. O yüzden doğru düşünüp doğru anlatamıyor olabilirim.
YanıtlaSilEvet anlamıyorum ben de:) Hem mucize bekleyenlerden değilsin, hem aşık olmak mucize... Mucize değil, sadece arzu, istek ve hırs. İnsanlar bunları kendilerine yakıştıramıyor bence, oysa herşey hepi topu bencilliklerimiz ve hırsımız. Günaydın demeyen leydi meselesini de bencilliğe, çıkara bağlayabilmiştim ben... Çünkü bunla yoğrulduk, farketmiyoruz ve içine doğru gidiyoruz. İçgüdümüz değil, ama hamurumuz bunlardan.
YanıtlaSilmucizeyi bir kaç değişik anlamda tanımlıyorum ben sanırım. onun için ifade edemiyorumdur.
YanıtlaSilAma sen neden bu kadar katı bakıyorsun Sevgili Adsız. Hırstan bencillikten başka birşey yok mu bizde? hamurumuz bunlardansa berbat yaratıklarız o halde. bu kulağa korkunç geliyor. hepimiz aynıyız öyle mi? aynı hamurdan.
Yok aramızda farklılar vardı, bir dostoyevski vardı misal, tolstoy vardı bi de nietzsche vardı. Onlar gitti, aynı aynı kaldık böyle:) Şaka bir yana, kötü iyi diye birşey yok ki, korkunç berbat yaratıklar olalım, sadece olumlamak istiyoruz herşeyi, iki şey var, kötü olmalı değilse iyidir. Olduğu gibi kabullenmeli oysa, ve fazla uzaklarda değil, bizde, içimizde herşey, değiştirmek boşa çünkü biz de onlardanız. Ama kendimizi geliştirebiliriz. Bunu da sapına kadar kendimizi tanıyarak, sorgulayarak yapabiliriz. Ama bunun başında bile değiliz, çünkü kendimizi yüceltmelerle meşguluz, daha önce de dediğim gibi, yediremiyoruz birçok şeyi kendimize, çünkü onca şeye kötü bir o kadarına da iyi dedik (ve nedense iyi dediklerimiz de çoğunlukla kendi yaptıklarımız oldu:))Kulağa nasıl geldiği önemli değil, ne de olsa bizim kulağımız, korkunç kelimesiini silersek kulağımız algılarken bunu garip diye algılar, ya da şu an korkunç dediğimiz şeye iyi diyebiliriz artık, böylece kulağımıza iyi gelir.
YanıtlaSilKatı bakmıyorum Azizem, biraz daha gerçekçiyim sanıyorum.
peki olumlamak üzerini örtmek midir? ya da yalan söylemek midir kendine ve başkalarına? mesela ben iyi olmaya çalışırken kendi davranışımı olumluyor ve bunun doğru olduğuna inandığım için devam ediyorsam? saf iyilik ya da saf kötülükten söz etmiyorum zaten buna inanmam. Ama iyi olmaya çalışmaya inanırım. mesela bazen aklımdan kötü birşeyler geçtiğinde kızarım kendime. hırs bencillik kıskançlık az çok hepimizde var biliyorum. ama asıl olan kendimizde bunları farkettiğimizde "napıyorsun" deyip durdurmak ya da o düşünceyle savaşmak değil midir?
YanıtlaSilsen gerçekçisin evet bu doğru. ama inan bana hepimiz o gerçek karşısında bacaklarımız titremeden duracak cesur değiliz. tıpkı ışığa bakamamak gibi. ve yine inan bana çoğumuz o gerçeği senin gibi kabullenip yaşama devam edemeebiliriz. o hepsi bu işte cümlesi bıçak yarası etkisi yaratabilir bizde. o yüzden de belki hepsi bu olmamalı diye direnmemiz.
Cesaret değil, çok çalışma, yıkılmadan çalışma... Ve bu ben de değilim. Düşünebiliyor musun, nietzsche gibi bir adam ve hayatı boyunca sadece iki dostu var, neden sence? Bilmiyor muydu bizim tüm bu yaptıklarımızı yapmayı? Sonra freud mesela sapık diyoruz ya biz ulu insanlar adama, akıl etmiyor muydu sapıksa herşeyi çaktırmadan düşünmeyi, bize açıklamak mecburiyetinde miydi adam? Ama o sapık, bu ahlaksız bu tanrı tanımaz, şu şöyle bu böyle, bizim yolumuzsa hiç düşünmeden sormadan sorgulamadan birebir almak uygulamak. Bak işte bu kadar ulviyiz. Sen buna cesaretsizlik mi diyorsun? Ben sadece tembellik diyorum Azizem ve bir de yedirememe...
YanıtlaSilEvet tembellik daha doğru gibi görünüyor. Ama bazen başa çıkamıyorum ben. Belki de tembelimdir. olabilir. bunu düşüneceğim.
YanıtlaSilDüşünecek olman, olmamız beni mutlu eder.. Ama bana "kafama soru çengeli takıyorsun" demeyiniz lütfen, zira kendiniz arzu ediyorsunuz bu soruları sevgili kedi:)
YanıtlaSilevet ben bu soruları arzu ediyorum doğru. ama sen de bana bunları armağan ediyorsun :)
YanıtlaSil"çok okumanın yolları" başlığına yazdıklarımla birleştirirsen belki de vazgeçersin benim armağan ettiğim sorulardan Azizem:))
YanıtlaSilSence vazgeçer gibi görünüyor muyum? :)
YanıtlaSil