Hepimiz "ben, ben, ben" diyor duruyoruz ya, peki ama aslında "ben" diye birşey yoksa. Az önce S.'ye de yazdığım gibiyse herşey, şöyle birşeyse: Söylediğimiz sözlerin, düşüncelerimizin ne kadarı kendimize ait? İnsan böyle düşündüğü vakit kendisini; başkalarının, yani sayısını bile bilmediği kadar insanının, minik minik parçalarından oluşmuş gibi hissediyor. Belki de kendimizi oluşturmak; nelerden, kimlerden, ne kadar, ne alacağımızdır hepi topu. Bu iyi mi kötü mü yoksa korkunç mu bilmiyorum.
Doğuyorsun. Annen baban sana birşeyler öğretiyorlar. Sonra sokağa çıkıyorsun diğer çocuklarla oynamaya başlıyorsun onlardan başka şeyler alıyor kendine yamıyorsun. Daha doğrusu onlardan değilde onların analarından babalarından öğrendiklerinin onlardaki yansımasını kendine katıyorsun. Okula gidiyorsun, öğretmenler, kitaplar, dersler ve diğer çocuklar var. Onlardan da birşeyler yamıyorsun kendine. Sonra büyüyor başka okullara gidiyorsun. Başka öğretmenler, başka çocuklar, başka kitaplar... Bu arada televizyon izliyor, sinemaya gidiyor, gazete okuyor, dergilerden röportajlar biriktiriyorsun. Yüzünü hiç görmediğin insanların kelimelerinden yamalar yapıyorsun kendine. Albert Camus'ten bir tutam, Tezer Özlü'den iki kaşık, bir kepçe Dostoyevski, biraz ondan biraz bundan... Belki Al Pacino'nun bir mimiğini yapıştırıyorsundur yüzüne ya da Drew Barrymore'un gülümsemesini. Farkında bile değilsindir. Dikkatle bakarken bir film karesine ya da bir kelimeye gelip yerleşmiştir içine. Olur ya. Göz sadece bakmaz bilirsin, bazen bir girdap gibi birşeyleri içine çekiverir. İşte tam olarak hiç bilmediğin bir anda gözün bir girdaba dönüşüvermiştir de sen farkında bile olmamışsındır. Ve sonra içindeki tüm o şeyleri sana özgü, sadece senin sanmaya başlamışsındır.
Ya böyleysek hepimiz. Diğer insanların minik zerrelerinden oluşmuş bir bütünsek? Ya ben dediğimiz şey sadece gözün ne zaman giraba dönüşeceğine, neyi içine çekeceğine karar veren bizim bile bilmediğimiz garip bir güçse? Olur mu olur...
Belki de "ben" dediğimiz şey yanağımızda, şakağımızda, boynumuzda ya da ayak bileğimizdeki o kara noktacıklardan başka birşey değildir. Buna ne buyrulur?
resim: Charles Francois Sellier
Hişşşşt, akşam akşam kafa karıştırma, uykumu kaçıracaksın:)))) Düsünüp duracağım şimdi öğrendiğim hangi bilgi saftı ve kime aitti? Ben ben miyim yoksa değil miyim? Hangi davranışı kimden kaptım kökeni neydi? Aman be Kedicim dürttün yani yayıldığım yerde şimdi beni:))))
YanıtlaSilOlsun olsun sen dürtmeye devam et, iyi oluyor.
iyi geceler, sevgiler...
Ben şimdi hangi zerreciklerden oluştuğum sorusuna takıldım :) Ama bunu çözümlemek imkansız galiba. Hiç karıştırmasak mı :))
YanıtlaSilİyi geceler Leylak'cığım...
ayni seyi bende yillardir dusunuyorum, daha dogrusu felsefe kitaplari sayesinde bu olayi çok dusunuyorum.
YanıtlaSilve komik olansa ya bu "ben" olayını sorma biçimini de özneme ait degil de sirf felsefe kitaplardan ogrendigim bir sey ise!?
korkunç....!
ama sagolsun bazi ruyalarim, cevremdeki insanlarla konusurken, tv izlerken, yururken,din, etnik ve ask gibi olaylarin bombardmani sirasinda ani bir dalga gelir ve kendimi tuhaf bir teklik ve yalnizlikta buluyorum da "ben" denen seyin reel oldugunu biliyorum.
ya da yine algilarin etkisi ile reel saniyorum, bilmiyorum...?:)))
Aklımız sayesinde başlangıçta etkiyle de olsa, bir yerden sonra bilincimizin farkına vararak kendimize bir yol çizeriz ve dolayısıyla kendimiz olmaya başlarız. Ancak bazılarımıza bu süreç zor gelir, öyle ya, oku, değerlendir, kendine dön,... dolayısıyla bazılarımız da zibilyon yaşına da gelsek, aynı etkileri birebir almaya devam ederiz. Ancak birinci durum çok sorun olmaz sanıyorum, zira Dostoyevski'yi Dostoyevski yapan şey de salt kendi bilinci değildir diye düşünüyorum. Yeterki nerden etkilendiğimizi, nasıl ve ne sebeple etkilendiğimizi bilelim ve bu etkinin üstüne birşeyler koyabilelim.
YanıtlaSilŞahsen epey sevinirdim, kendimde dostoyevski'nin o müthiş gözlemlerinden ve tasvirlerinden bir parça, Reich ve morganın bilgi birikimlerinden büyük bir parça, ne bileyim, Aznavouor'un içli sesinden bir parça, T. Abinin kendine yeten halinden bir parça, O. nun direnişinden bir parça, İ'nin çalışma şevkinden bir parça, E'nin yazılım yeteneğinden bir parça, O'nun okuma tutkusundan bir parça, M'nin neşesinden bir parça bulmaya. Ama bütün bunlar ne beni Dostoyevski yapardı, ne de tüm diğerleri. Ben başka bir kombinasyon olurdum bu durumda.
Farklı kombinasyonlar candır, düşüncenin kapısını açar, severiz, sayarız. Dert etmeyiniz azizem yani:)
Dusuncelerimiz, heyecanlarimiz, zevklerimiz hep bir degisim icinde. Bundan 10 yil onceki "ben" ile konusmaya kalksam belki de hic anlasamayacagiz. Belki de diyorum. Baska bir sey daha var ki buna "belki de" diyemeyecegiz.
YanıtlaSilHucrelerimiz, dokularimiz hep bir yenilenme icinde bizzat parmaginizla dokundugunuz vucudunuzun o bolgesi(mesela yanaklariniz, mesela dirseginiz, mesela diziniz, vs...) tamamen farkli herseyi ile farkli...yillar onceki hucreleri coktan yok olmus yenileri gelmis. Kisacasi biz fizyolojik ve anatomik olarak bile ayni kalmamisken. Icsel dunyamizin ayni kalacagini da hayal edemeyiz. Bir suru "ben" olusturmusuz icimizde. Hatta sonrasinda yok etmisiz bile:)
Bir insan rüzgarda ne kadar savrulabilir ki... İlla bir yön, bir yol arar. Bir mimik, bir kelime takılır belki zihne hayata inat bir renk olarak ama ben bir bütünden baktığımıza inanalardanım. Geçmişin pencerisinden bugüne bakarız, yarın aklımız gerisinde bir yerde iken. Zamanın berisinde 'ben' her neyse tutarlı olmak derdiyle, zamanının sonundan bakma şansına sahip olamadan şimdinin hükmünü veriririz
YanıtlaSil"Ben" im de aklım karıştı şimdi :)
YanıtlaSilJUPİTER: Bence hepimiz binlerce şeyin, sözler, mimikler, dünyadan üzerimize akan pek çok şeyin zerrelerinden oluşmuşuz. Belki de bizi biz yapan tek şey nelerden ne kadar alıp ne oluşturduğumuzdur. Kendimizi bazen tek hissetme sebebimiz ise diğer insanlardan farklı şeylere yoğunlaşmış olmamızdır ki bu da belki kendimize en çok "ben" deme hakkı veren şeydir.
YanıtlaSilADSIZ: Dert etmiyorum sadece bir insanın nasıl o insan olduğunu anlamaya çalışıyorum. Bana ilginç geliyor bir insanın kendisi olma süreci :)
BİRAZ: Bu çok ilginç bir süreç. Eski benler, şimdiki benler ve gelecekteki benleri düşününce hayata monoton demek saçma gelmiyor mu sana da? biz bile hem ruhen hem fiziken böylesi değişiyorken nasıl diğer şeyler aynı kalabilir. belki de en zor değişen algılama biçimimizdir.
ENİS DİKER: Belki de içimizde temel olan şeyler vardır. Tıpkı iskelet gibi bizi ayakta tutan, tutarlı olmamızı sağlayan. Ama bu çatının üzerine yeni şeyler ekleyip duruyoruz. ve bu yeni şeylerle gün be gün değişiyoruz. asıl olan sanırım bu değişimin ilerleme yönünde olup olmadığı.
ÖZLEM: Akıl karışıklığı iyidir yeni kapılar açar :)
tabi böyle de
YanıtlaSilben'i oluşturan şey başkalarından alıp kendimize yamadıklarımızı ne şekilde ve nasıl yamadığımız, tarzımız oluşturuyor...
yani ben diye birşey var..
varım ben :)
Kedi,
YanıtlaSilbu soyledigin çok korkunç seyler!. bu "ben" denen orjinal-imtiyazli sandigimiz sey bu kadar toplumsallik urunuyse ve ben buna inansaydim kesin 24 saat yasamazdim. çunku tanriyi terketikten sonra ona sigindik.
sen nasil bununla yasiyon anlayamadim.
bu dunya da bir tutundugumuz o "ben"lik dallidir.
YILMAZ BARIŞ: Ben var evet ama o ben sadece neleri kendine alıp katacağına karar veren birşey mi? asıl soru bu galiba.
YanıtlaSilJUPİTER: Benim kesinliklerim yok ki Jupiter. ben sorularla yaşıyorum :)
Nazım'ın da dediği gibi,
YanıtlaSil"Herşey tekrarın tekrarı"
hepimiz birilerinin, herşey birşeylerin tekrarı gibi.
saf olan da pırıl pırıl parlıyor insanda. Ya da...
bütün herşey bizde vardı da biz onlardan soyuna soyuna mı geldik, giyine giyine gitmekten öte?
Ben hepimizin istisnasız hepimizin öz dediğimiz noktada herşeye sahip olduğuna inananlardanım. Belki de o sahip olduklarımızdan hangisini besleyip büyüttüğümüz hangisini daha yeşermeden öldürdüğümüzdedir sorun...
YanıtlaSil